Elektrikte sıfır karbon emisyonu fırsatı

‘Türkiye Enerji Piyasasının Uzun Vadeli Görünümü’ raporunda yer alan tespitlere göre, yenilenebilir enerjide düşen teknoloji maliyetleri sayesinde 2050’de Türkiye’de üretilen elektriğin yüzde 88’i sıfır karbon emisyonlu kaynaklardan sağlanabilir.

Rüzgar ve güneş ile daha ucuz elektrik

‘Türkiye’nin Enerji Dönüşümünde Kısa Vadeli Yatırımları Hızlandırmak için Uzun Vadeli Çözümler’ toplantısında konuşan BloombergNEF Avrupa, Ortadoğu & Afrika Politika Analisti Katherine Poseidon: “Yenilenebilir enerjideki düşen teknoloji maliyetleri sayesinde 2050’de Türkiye’de üretilen elektriğin yüzde 88’i sıfır karbon emisyonlu kaynaklardan sağlanabilir. 2023’te ise yeni kurulan rüzgar ve güneş santrallerinden üretilen elektrik maliyetinin yeni kömür santrallerine göre daha ucuz olabileceğini öngörüyoruz” diye konuştu.

Yenilenebilirin payı yüzde 68 olacak

Raporda; 2017 yılında Türkiye’nin kurulu gücünün yarısından biraz fazlasının fosil yakıtlarından oluştuğuna dikkat çekilirken, 2050 yılında yenilenebilirin toplam kurulu güçteki payının yüzde 68 seviyesine ulaşabileceği vurgulanıyor. 2018-2050 yılları arasındaki yeni kurulu güç yatırımının ise yaklaşık 276 milyar dolar olabileceği belirtiliyor. BloombergNEF’in çalışmasından çıkan sonuçlara göre batarya depolama sistemleri gibi gelişmeler; gelecekte esnekliğin artırılmasında önemli rol oynayacak ve toplam elektriğin yüzde 88’inin sera gazı emisyonuna sebep olmayan kaynaklardan üretilmesine imkan verecek.

Haberin tamamı…

‘Türkiye’de elektriğin en ucuza üretildiği kaynaklar güneş ve rüzgar olacak’

‘Türkiye’nin Enerji Dönüşümünde Kısa Vadeli Yatırımları Hızlandırmak için Uzun Vadeli Çözümler’ toplantısında BloombergNEF’ın hazırladığı ‘Türkiye Enerji Piyasasının Uzun Vadeli Görünümü’ raporu açıklandı.

SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi ve Bloomberg New Energy Finance’in (BloombergNEF) düzenlediği ‘Türkiye’nin Enerji Dönüşümünde Kısa Vadeli Yatırımları Hızlandırmak için Uzun Vadeli Çözümler’ toplantısı İstanbul’da gerçekleştirildi. SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Yönlendirme Komitesi Başkanı Selahattin Hakman’ın ev sahipliği yaptığı etkinlikte, gelecek 30 yılda yenilenebilir enerji kaynaklarının Türkiye’nin elektrik üretimindeki payı ve etkisi ele alındı, enerji dönüşümündeki gelişmelerin piyasa üzerindeki etkileri tartışıldı. Toplantıda BloombergNEF’in hazırladığı ‘Türkiye Enerji Piyasasının Uzun Vadeli Görünümü’ raporu, kurumun Avrupa, Ortadoğu & Afrika Politika Analisti Katherine Poseidon tarafından açıklandı. BloombergNEF’in her yıl yayınladığı ve enerji sektörünün küresel ölçekte uzun vadeli ekonomik tahminlerine dayanılarak hazırlanan raporda, uzun vadeli değişimlerin Türkiye’nin elektrik sektöründeki kaynak türlerine etkisine yer verildi. Çalışmada, 2050 yılına kadar Türkiye’de yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılabilecek yatırımlar incelendi.

Etkinlik kapsamında SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Yönlendirme Komitesi Başkanı Selahattin Hakman, Limak Enerji Grubu CEO’su Birol Ergüven, Borusan EnBW Genel Müdürü Mehmet Acarla ve Enerji Ticareti Derneği Kurucu Başkanı ve Başkan Vekili Mustafa Karahan’ın katıldığı ‘Türkiye’nin Uzun Vadeli Enerji Planlaması Nasıl Güçlendirilir ve Yatırım Risklerinin Üstesinden Nasıl Gelinir’ başlıklı oturum düzenlendi.

Güneş yatırımları doğal gazdan ucuz olacak

Rapora göre, Türkiye’nin toplam elektrik kurulu gücünün 2017 ile 2050 yılları arasında iki katına çıkması öngörülüyor. Onshore rüzgar (yüzde 25) ve güneş (yüzde 25) enerjisi kurulu güçlerinin payının toplam kurulu gücün yarısına denk gelmesi bekleniyor. Rüzgar ve güneşin kurulu güçteki payı artarken, yatırım maliyetlerindeki düşüşe dikkat çekiliyor. Çalışmada şu bilgilere yer veriliyor: “Büyük ölçekli güneş santrallerinin seviyelendirilmiş elektrik maliyetlerinde 2018 ile 2050 yılları arasında yüzde 77’lik düşüş öngörülüyor. Aynı dönemde rüzgar enerjisinden üretilen elektriğin seviyelendirilmiş maliyetinin yüzde 56 oranında düşeceği bekleniyor. Aynı zamanda 2020’lerin başından itibaren yeni kurulan güneş ve rüzgar santrallerinin seviyelendirilmiş enerji maliyetlerinin yeni kurulan kömür ve doğal gaz santrallerine oranla daha ucuz olacağı düşünülüyor. Analiz ayrıca, 2023 yılında büyük ölçekli güneş enerjisi santrali yatırımlarının mevcut doğal gaz santrallerinin işletmesinden daha ucuz hale geleceğini öngörüyor.”

Enerji talebi 30 yılda iki katına çıkacak

Raporda; 2017 yılında Türkiye’nin kurulu gücünün yarısından biraz fazlasının fosil yakıtlarından oluştuğuna dikkat çekilirken, 2050 yılında yenilenebilir enerjinin toplam kurulu güçteki payının yüzde 68 seviyesine ulaşabileceği vurgulanıyor. Ayrıca, 2017 ile 2050 yılları arasında büyüyen ekonomi ve nüfus artışı sebebiyle elektrik talebinin günümüze oranla iki katına çıkmasının (yüzde 126 artması) beklendiği belirtiliyor. 2023 itibarıyla elektrik talebindeki artışa rağmen elektrik sektörünün sera gazı emisyonlarının düşebileceğinin altı çiziliyor.

Sıfır emisyonlu elektrik üretiminin payı yüzde 88

Bununla birlikte raporda 2018 ile 2050 yılları arasındaki yeni kurulu güç yatırımının yaklaşık 276 milyar dolar olabileceği belirtiliyor. Ayrıca üretimde yenilenebilir kaynakların payının artmasıyla Türkiye’nin elektrik sisteminde daha fazla esnekliğe ihtiyaç duyulacağının altı çiziliyor. Doğal gaz santralleri de bu esnekliğe kısmen katkıda bulunabilecek. Bu çalışmadan çıkan sonuçlara göre batarya depolama sistemleri gibi gelişmeler esnekliğin artırılmasında rol oynayacak ve toplam elektriğin yüzde 88’inin sera gazı emisyonuna sebep olmayan kaynaklardan üretilmesine imkan verecek.

‘BloombergNEF’in araştırması çıtayı daha da yükseltiyor’

SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi’nin ‘Türkiye’de Enerji Dönüşümü: Yatırımlar ve Fırsatlar’ serisinin ikincisi olan etkinliğin açılış konuşmasını yapan SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Yönlendirme Komitesi Başkanı Selahattin Hakman, önümüzdeki yıllarda elektrik üretiminde yenilenebilir kaynakların payının artacağına dikkat çekti. Hakman, “SHURA tarafından yapılan çalışmalarda da Türkiye’nin elektriğinin yüzde 50’sinin rüzgar, güneş ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanabileceği ortaya konulmuştu. BloombergNEF’in araştırması ise SHURA’nın bulgularını destekliyor ve çıtayı daha da yükseltiyor” dedi.

‘Türkiye’nin potansiyelini uzun vadeli planlamayla kullanması önemli’

SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Direktörü Değer Saygın, 2018’de ve 2019 Ocak ayında yayınladıkları raporlara değinerek enerji dönüşümünde Türkiye’nin potansiyelini, hangi yatırımlara ihtiyaç duyulduğunu anlattı. Saygın, Türkiye’nin enerji dönüşümüne hız kazandırması için yapılması gerekenleri şöyle özetledi: “BloombergNEF’in çalışması önümüzdeki yıllarda güneş ve rüzgar yatırım maliyetlerindeki düşüşün devam edeceğini ortaya koyuyor. Türkiye’nin bu düşüş potansiyelinden yararlanması için, başarılı birçok ülke örneğinde olduğu gibi, uzun vadeli planlamayı önceliklendirmesi önemli. Bu planı hayata geçirebilmek için daha güçlü bir düzenleyici çerçeve belirlenmeli. Bu çerçevenin de Türkiye’de enerjinin yarısından fazlasının yenilenebilir kaynaklardan üretilmesi için gereken esnekliği sağlayacak şekilde düzenlenmesi büyük fayda sağlayacak.”

‘Türkiye’de elektriğin yüzde 88’i sıfır karbon emisyonlu kaynaklardan sağlanacak’

BloombergNEF’in Avrupa, Ortadoğu & Afrika Politika Analisti Katherine Poseidon ise şunları söyledi: “BNEF’in Yeni Enerji Görünümü modelinin en düşük maliyetli senaryosuna göre, yenilenebilir enerjideki düşen teknoloji maliyetleri sayesinde 2050’de Türkiye’de üretilen elektriğin yüzde 88’i sıfır karbon emisyonlu kaynaklardan sağlanabilir. 2023’te ise yeni kurulan rüzgar ve güneş santrallerinden üretilen elektriğin maliyetinin yeni kömür santrallerine göre daha ucuz olabileceğini görüyoruz. Halihazırda ise yeni güneş ve rüzgar santrali kurmak, kombine doğalgaz çevrim santrallerinin işletiminden daha ucuz.”

‘Piyasada kuralına göre oynamak lazım’

Enerji Ticareti Derneği Kurucu Başkanı ve Başkan Vekili Mustafa Karahan; “Aslında açıklanan raporda amaç; geleceği tahmin etmekten ziyade, gelecek için bir baz oluşturmak. Çünkü bu gibi araştırmalar ve tahminler daha önce de çok yapıldı. Ama bu tahminler tutacak diye bir kural yok. Tutmamasını gerektirecek durumlar da tahmin edilebilecek şeyler değil. Daha önce yapılan çalışmalara da yanlış ya da tutmadı diyemeyiz. Aslında bu durum bizi çok önemli bir regülasyon ortamında bıraktı. Bizim temel problemimiz ‘piyasa modeli’. En önemli başlık da ‘fiyat’. Bundan daha önemli bir başlığımız yok bizim. Arz fazlası olduğunu herkes biliyor. Peki niye hala rüzgar ve güneş yatırımı yapılıyor? Fiyat garantisi olmadan yatırım yapılmaz. İşin ekonomik mantığı olmadan yatırımdan bahsetmemek lazım. O yüzden belki hiç yatırım olmaması lazım. Demek ki biz bu fiyat mekanizmasıyla ilgili bir yerde yanlış yapıyoruz. Olayın EPİAŞ tarafıyla da ilgisi yok. Buradaki bizim temel mekanizma sorunumuz piyasadaki modelin mekanizmasıyla ilgili. Burada devletin olması falan da problem değil. Mekanizmaların çok güzel işlediği devlet şirketleri var. Önemli olan devlet şirketi de olsa, özel şirket de olsa piyasada kuralına göre oynamak gibi bir durum olması lazım. Bunu çözmeden bizim finansman işini çözmek, yeni yatırımlar düşünmek gibi hedeflerimizin olmaması lazım. Ayrıca bizim talep büyüme tarafında en kullanmamız gereken verimlilik ve biz maalesef bunu kullanmıyoruz. Zaten talep tarafı tamamen oyunun dışında. Yenilenebilir de işin çok kozmetik tarafı olarak kalıyor maalesef” şeklinde konuştu.

‘İhale yapmak değil, ne kadarın yatırıma dönüştüğü önemli’

Borusan EnBW Genel Müdürü Mehmet Acarla; “Bu rapor çok önemli bir çalışma. Düşük karbon ekonomisine geçiş de, iklim değişikliğiyle savaşın sonucu olarak tüm dünyada yenilenebilir enerjinin yükselişi var. Fiyatların, maliyetlerin düşüşü, verimliliklerin artışı, yeni teknolojilerin devreye girmesi bunu kaçınılmaz kılıyor. Bütün ülke ekonomilerinde teşvikten uzak, piyasa mekanizmaları içinde çalışacak, yenilenebilir kaynaklara dayalı enerji üretimine doğru gidiliyor. Türkiye açısından bakarsak da ilk oturumda paylaşılan SHURA’nın raporunda da belirtildiği üzere bu kaçınılmaz gelişime giderken belli öncelikleri Türkiye’nin de koyması gerekiyor. Her şeyden önce strateji ve politikaları koyması gerekiyor. Türkiye’nin stratejisi yok değil, var. Mesela 2026 yılına kadar 10’ar bin MW güneş ve rüzgar düşüncesi var. Lakin uzun vadeli politikalar pek belli değil. Özellikle Avrupa ülkelerinde 2030-2050 senelerine dair hedefler var; düşük karbon ekonomisinin nasıl gelişeceği, o yıllarda nelerin yapılacağı, nelerin belirlenen kapasitelerin üzerine çıkarılacağı açıklanıyor. Zaman içerisinde bu durum değişebilir ama yine de bu açıklamalar bir öngörülebilirlik sağlıyor. Türkiye’de küçük yatırımcıların nasıl yer bulabileceğine dair bir model yok. Şunu söylemek gerekirse biz çok iyi ihaleler yapıyoruz. Muazzam rakamlar oluşuyor ihalelerde. Tabi bu güzel de sonra ne olduğu önemli. TÜREB’in en son yayınladığı raporda da belirtilmiş 5 bin 500 MW ihale yapılmış ve bugüne kadar yalnızca 2 bin MW’ı devreye girmiş. Yani ihaleyi yapmışız ama yatırım konusunda yetersiz kalmışız. Son yıllarda YEKA ihalesinde çok başarılı ilerliyoruz ama önemli olan yatırıma dönüştürmemiz. Sonuç olarak önemli olan ihale yapmak değil, ne kadarını yatırıma dönüştürdüğümüz” dedi.

‘Arzda sürekli bir artış var ama talep artmıyor’

Limak Enerji Grubu CEO’su Birol Ergüven; “Biz piyasanın birçok tarafında aktif bir şirketiz. Dolayısıyla tüm riskleri görmeye de daha yakınız. Bu piyasa yapısı içinde, bundan 3-5 sene öncesine baktığımızda, son 5 senenin, gelecek 5 seneden çok daha faklı olduğunu görüyorum. Çünkü enerji piyasası, özellikle elektrik tarafı halkın en temel ihtiyacı haline gelmiş olması ister istemez tüm politikalara da yansıyor. Bu kaygılar ortada ve kaygılar da politikaları etkiliyor. Piyasa uzun süredir Türkiye’de kurulmaya çalışılan liberal piyasa yapısından biraz farklı bir yöne doğru esnedi. Haliyle gelecek senelerde tam olarak nereye gideceğimizi net şekilde öngöremiyoruz. Ama şunu tahmin ediyoruz; daha fazla liberal piyasa uygulamalarının olduğu bir yapı sanki belirli bir süre için dondurulmuş gibi. Şu an piyasada özellikle bu şekilde, zamanında TEİAŞ’ın da yapmış olduğu talep tahminlerindeki gibi bir talep artışı olmaması nedeniyle sektör problemli. Bu problem de şu şekilde oluyor; arzda sürekli bir artış var ama talep artmıyor ve fiyatlar düşüyor. Hem politika yapıcılar, hem özel sektör, hem de finans kuruluşları mevcut durumu nasıl yaşatabileceğine kafa yormalıdır” şeklinde ifadelerde bulundu.

“Bor madeninden yeni ürünler üreteceğiz”