
Türkiye İstatistik Enstitüsü verilerinden yola çıkılarak yapılan çalışma, jeotermal enerjinin kansere neden olduğu, insan ve çevre sağlığına olumsuz etkide bulunduğu iddiasının bilimsel gerçeklerle örtüşmediğini ortaya koydu. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden Seda Derya’nın yaptığı çalışmada, Aydın’da kanser ve ölüm vakalarında jeotermal santraller nedeniyle artış yaşandığı yönündeki inanışın doğru olmadığını ortaya koydu. Derya’nın TÜİK verilerine göre […]
Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden Seda Derya’nın yaptığı çalışmada, Aydın’da kanser ve ölüm vakalarında jeotermal santraller nedeniyle artış yaşandığı yönündeki inanışın doğru olmadığını ortaya koydu. Derya’nın TÜİK verilerine göre aktardığı resmi veriler, Aydın’da ölümlerin büyük çoğunluğunun 75 yaşından sonra yaşandığını ve 2009 yılından bu yana 75+ yaş ölüm oranın yüzde 6,4 arttığını gösteriyor. Aydın’da ölüm oranları yılda ortalama yüzde 3 artarken, nüfusun son 5 yılda yüzde 8 attığı da görülüyor. Seda Derya, bu verilerin, son 5 yılda Aydın’da yaşam sürelerinin uzadığını gösterdiğine dikkat çekerek, “Aydın ilinde kanser vakalarına bağlı ölüm oranlarında bir anomali gözlenmediği ortaya çıkmaktadır. Var olan kanser vakalarına jeotermal kaynakların sebep olduğu bilimsel dayanağı olmayan bir iddiadır” dedi.
Aydın’da tümör hastalıklarına bağlı olarak gelişen ölüm oranlarına dair resmi veriler de jeotermal enerjinin kansere sebebiyet verdiği ve kanser sebebi ile ölüm oranlarının arttığı yönündeki iddialarının gerçekçi olmadığını ortaya koyuyor.
Tablo 1: Aydın’da tümör hastalıklarına bağlı gelişen ölümler
Tablo 2: Aydın’da ölüm vakalarının yaş aralığı bazında dağılımı
(2009-2015, TÜİK)
Jeotermal santral gaz atıklarının çevreye etkilerini de inceleyen Derya, bu gazlardan karbondioksitin, insanlar, hayvanlar ve bitkiler tarafından da üretilip atmosfere atıldığını ve sera etkisi dışında sağlığa bir zararının bulunmadığını vurguladı.
Derya, jeotermal santrallerden çıkan bir başka önemli gaz türü olan hidrojen sülfürün ise yerkürede doğal olarak oluşan ve 8 ppb (milyarda 8 parça) gibi çok düşük oranlarda bile çürük yumurta kokusu ile varlığını hissettiren, renksiz ve yanıcı bir gaz olduğuna dikkat çekti. Hidrojen sülfürün, kükürtlü bir bileşen olarak petrol, doğal gaz, volkanik gazlar ve kaplıcalarda doğal halde bulunduğuna dikkat çeken Seda Derya, jeotermal santraller olmasa dahi bölge itibari ile bu kokunun oluşmasının normal olduğuna dikkat çekti.
Seda Derya, bölgedeki jeotermal santrallerinden salınan her iki gazın da çevreye ve yöre halkına herhangi bir zararının bulunmadığını vurguladı.
Seda Derya, jeotermal sıvıların ise çıkarıldıkları bölgeye bağlı olarak farklı ölçülerde arsenik, cıva, lityum ve bor içerebildiğini belirterek, bu sıvıların kurulu pompalar ile kesintisiz re-enjekte edilerek çevreye zararının önlenebildiğini vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, COP29 Dünya Liderleri İklim Zirvesi’nde konuştu12 Kasım 202416:07 Adana’daki iki maden sahası için ihale düzenlenecek12 Kasım 202409:14 Türkiye Avrupa’ya “yeşil hidrojen” ihraç edebilir konuma yakın19 Nisan 202518:29 ASPİLSAN Enerji, ürettiği pil ve bataryalarla savunma sanayisinin karbon ayak izini düşürüyor19 Nisan 202512:36 Rekabet Kurulu, Stellantis’in, Tofaş tarafından devralma işlemini onayladı19 Nisan 202512:34 ABD yönetimi, madencilik projelerinde izin süreçlerini hızlandırıyor19 Nisan 202512:33 Güneş enerjisine dayalı elektrik üretimi yatırımlarına ilişkin düzenleme19 Nisan 202512:31