
JED Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kındap, gazetemize özel yaptığı değerlendirmede Türkiye’nin küresel ölçekte en önde gelen jeotermal ülkeleri arasında yer aldığına vurgu yaparak, “Bugün tüm bu entegre kullanım alanlarında 7 bin megavatın biraz üzerinde bir tüketimimiz mevcut. Buna karşılık Maden Tetkik Arama Kurumu’na göre (MTA) keşfi tamamlanmış potansiyelimiz 62 bin MW seviyesinde. Bu zenginliğimizi, ülkemizin ve halkımızın ortak refahına hizmet eder noktaya taşımamız çok önemli” ifadelerini kullandı.
Sibel Acar / Ankara
Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) ‘Jeotermal Enerjinin Geleceği’ raporuna göre, küresel elektrik talebinin güçlü bir şekilde artması beklenirken, yeni teknolojiler jeotermal enerjinin muazzam potansiyelini ortaya çıkararak dünyanın hemen hemen tüm ülkelerinde kesintisiz temiz enerji sağlıyor.
Rapora göre, proje maliyetleri düşmeye devam ederse jeotermal enerjinin 2050’ye kadar küresel elektrik talebi büyümesinin yüzde 15’ini karşılayabileceğini tespit ediliyor. Bu, dünya çapında 800 gigavata kadar jeotermal kapasitenin konuşlandırılması anlamına gelmesinin yanı sıra yıllık çıktısı Birleşik Devletler ve Hindistan’ın birleşik elektrik talebine eşdeğer olması anlamına geliyor.
Rapordan çıkan sonuçları incelediğimizde, jeotermal enerji, rüzgar ve güneş gibi değişken yenilenebilir teknolojileri desteklerken nükleer gibi diğer düşük emisyonlu kaynakları da tamamlayan bol miktarda, oldukça esnek ve temiz elektrik kaynakları sunmasının yanında günümüzde küresel elektrik talebinin yaklaşık yüzde 1’ini karşılama noktasında önemli bir kaynak olarak karşımıza çıkıyor.
Tüm bu gelişmeler akabinde Jeotermal Enerji Derneği (JED) Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kındap ile jeotermal enerjide yaşanan son gelişmeleri ve Türkiye’nin jeotermal enerjideki mevcut konumunu değerlendirdiğimiz özel bir röportaj gerçekleştirdik.
Başkan Kındap, muhabirimiz Sibel Acar’ın sorularını yanıtlayarak jeotermal enerji hakkında tüm merak edilenleri gazetemiz okuyucuları için değerlendirdi.
Jeotermal Enerji Derneği, Türk jeotermal enerji sektöründe nasıl konumlanıyor?
2020 yılında faaliyetlerine başlayan Derneğimiz, Türk jeotermal enerji sektöründe yatırım yapan şirketler ile farklı alanlarda paydaş olan firmaları çatısı altında barındırıyor. Ülkemizin bu sonsuz enerji kaynağından hak ettiği şekilde yararlanmasını, jeotermalin tüm kullanım alanlarında ulusal ekonomimiz için değer yaratılmasını hedefleyen Derneğimiz, sektörümüzün temsilcisi olarak kamu otoriteleri ve kanun koyuculara da beklenti ve taleplerimizi iletmede köprü işlevi yükleniyor. Yönetim Kurulumuz, kendi arasında ve tüm üyelerimizle ahenk içerisinde bu fahri görevi yerine getirmek için var gücü ile çalışıyor.
Türkiye’nin jeotermal enerjide mevcut kapasitesi ve potansiyeli hakkında değerlendirmede bulunur musunuz?
Türkiye, dünyanın en önde gelen jeotermal ülkeleri arasında yer alıyor. Anadolu ve Trakya coğrafyasının hemen her karışında bu kaynak var ve kullanılmayı bekliyor. Derneğimizin iletişim dilinde bu durumu “Yerin altındaki ikinci güneşimiz” olarak tanımlıyoruz. Gerçekten de Türkiye’nin potansiyelini doğru şekilde ifade eden bir cümle bu.
Ülkemizde 1500’ün üzerinde doğal jeotermal çıkış noktası bulunuyor. Bu kaynaklar farklı sıcaklıklar ve rezerv büyüklükleri ile jeotermal enerjinin tüm entegre kullanım alanlarında değer yaratmak için fırsat sunuyor. Jeotermal enerji kaynaklarını, temiz ve sürdürülebilir bir enerji kaynağı olarak kullandığınız gibi, jeotermal seralarda güvenilir ve sağlıklı gıda üretebiliyorsunuz. Sonrasında konutları ısıtabiliyor, termal turizmde çok önemli bir ekonomi yaratabiliyorsunuz. Tarımsal ürünlerin kurutmasından jeotermal madencilik ve balıkçılık uygulamalarına kadar farklı alanlarda değer sağlayabiliyorsunuz.
Bugün tüm bu entegre kullanım alanlarında 7 bin megavatın (MW) biraz üzerinde bir tüketimimiz mevcut. Enerji üretimi boyutu ile de dünyada 4’üncü, Avrupa’da birinci sıradayız. Buna karşılık Maden Tetkik Arama Kurumu’na göre (MTA) keşfi tamamlanmış potansiyelimiz 62 bin MW seviyesinde. Yani potansiyelinin sadece yüzde 11’ ini kullanan bir ülke olarak dahi dünyada 4’üncü sırada yer alabiliyoruz. Bu zenginliğimizi, ülkemizin ve halkımızın ortak refahına hizmet eder noktaya taşımamız çok önemli. JED olarak stratejik hedeflerimiz arasında da bu yer alıyor.
Bu alanda yapılacak yatırımlara ‘stratejik yatırım teşviği’ verilmesini talep ettiniz. Yatırımcı gözüyle bu talebinizi biraz detaylandırır mısınız?
Bu konunun bizim için kritik önem taşımasının kök sebebi, yatırımcı şirketlerin özellikle kaynak arama faaliyetlerinde çok yüksek seviyede finansal risk ve taahhüdün altına girmesinde yatıyor.
Yeryüzünün 2500-3000 kilometre derinine kadar iniyor ve kaynak arıyorsunuz. Bu işin petrol aramakla mantık olarak da teknik olarak da hiçbir farkı yok. Jeotermal yatırımlar stratejik yatırım kapsamına alınır ve teşvik edilirse; diğer yenilenebilir kaynaklara göre çok daha yüksek olan yatırım maliyetleri bir nebze iyileştirilebilir. Sözünü ettiğimiz teşvik sistemi, 2012 yılında mevzuata tanımlandı. Çıkış noktası, ülkenin ihtiyaç duyduğu ve net ithalatçı olduğu ürünlerin yerli kaynaklar ile üretilmesinin önünü açmaktı. Bugüne kadar bu kapsama giren çok önemli tesisler ülke ekonomisine kazandırıldı. Türkiye’de halen 1700 MW seviyesinde olan jeotermal kaynaklı elektrik enerjisi kurulu gücümüzü, birkaç yıl içerisinde 5 bin MW seviyesine taşıyabiliriz. Bu yatırımları yapacak bilgiye, insan kaynağına ve tutkuya sahibiz.
Jeotermalin enerji üretim boyutu ile sermayesi güçlü şirketlerin daha fazla ilgilendiğini görmekteyiz. Jeotermal enerji pahalı bir yatırım mı?
Bildiğiniz gibi ülkemiz yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklardaki kurulu gücünü her geçen sene memnuniyet verici derecede artırıyor. Bugün itibarıyla 115 bin MW’a ulaşan toplam kurulu gücümüz içerisinde yenilenebilir kaynakların payı yüzde 56 seviyesinde.
Jeotermal enerji, gerek keşif gerekse işletme aşamasındaki maliyetleri bakımından; sermaye yapısı güçlü ve yüksek kurumsal yapıların tercih ettiği bir alan. Verimlilik tarafında ise jeotermal, kapasite faktörü en yüksek enerji kaynağı. Rüzgâr ve güneş enerjisinde dış ortam ve iklim koşullarına göre enerji üretiminde değişkenlik yaşanırken, jeotermal enerji santrallerinde 7 gün 24 saat ve yılın 365 günü sürdürülebilir enerji üretebilme imkanına sahip olabilirsiniz. Ayrıca, az önce ifade ettiğim gibi sadece enerji üretiminde değil, pek çok farklı alanda ekonomi yaratabilen bir kaynaktan söz ediyoruz. Bu kaynağı yeryüzünün kimi zaman 3 bin metre derininden çıkarmak elbette kolay değil, ancak çıkardıktan sonra ülkeye sürekli katma değer yaratan bir varlığa sahip oluyorsunuz.
Türkiye’de jeotermal enerji santrallerinin Ege Bölgesi’nde kümelendiğini görüyoruz. Toplumun bazı kesimlerinde de bu santrallere yüksek sesli eleştiriler işitiliyor. Türkiye’deki santrallerin çevre duyarlılığı seviyesi hakkında sektör temsilcisi olarak neler söylersiniz?
Türkiye’de faaliyet gösteren 63 jeotermal elektrik santralimiz var. Santrallerimizin hemen tümü, dünyada en gelişmiş çevre standartlarına sahip tesisilerdir. Yine bu tesisler başta Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığımız ve yerel kamu otoriteleri tarafından sürekli denetlenmektedir.
Söyleşimizin başında da ifade ettiğim gibi, jeotermal enerji sektöründe faaliyet gösteren firmalarımız kurumsal yapıları gelişmiş, algı ve itibar yönetimlerine hassasiyetle yaklaşan ve büyük önem veren firmalardır. YEKDEM mekanizmasının devreye girmesi ile birlikte 2010-2020 yılları arasında ülkemizde yoğun bir jeotermal santral yatırım dönemi yaşadık. Deyim yerinde ise altın bir dönemdi. On yılda jeotermal kurulu gücümüzü 100 kattan fazla artırarak bugünkü seviyesine çıkarma başarısı gösterdik. Bu başarı dünya enerji literatürüne girmiş bir başarıdır.
Anılan dönemde yaşanan ve her sanayi tesisinde her an olabilen birkaç münferit teknik sorun dışında, jeotermal enerji sektörümüzü tahakküm altına sokacak hiçbir yanlışın içerisinde olmadık. İnsana, çevreye ve doğaya hassasiyetle üretim yapma vizyonu, tüm firmalarımız tarafından da samimiyetle paylaşılmaktadır. Ancak bu birkaç münferit teknik sorunun yıllar sonra hala ve aynı şekliyle yaşanıyormuş gibi bir iddiada bulunmak hakkaniyet ile bağdaşmıyor.
Ayrıca santrallerimiz sadece kamu otoritelerine değil, tüm vatandaşlarımıza kapılarını açık tutmaktadırlar. Sektör olarak kendi gerçeklerimizi ve ülkemizin bu enerji kaynağına duyduğu ihtiyacı gözeterek, santrallerimizi tüm yurttaşlarımızın görmelerini de isterim. Çevreye, doğaya, insana ve yeryüzünün altındaki rezervuara olumsuz etkide bulunmadan, tamamıyla kapalı sistem içerisinde bu enerjiyi üretiyor ve ülkemizin ekonomisine büyük bir katkıyı da sağlamış oluyoruz.
Dünyada ve Türkiye’de enerji iş birlikleri alanında ne gibi yeni oluşumlar öne çıkıyor, gelecekte nasıl iş birlikleri bekliyorsunuz?
Enerji dönüşümü, tüm hükümetlerin ve elbette enerji sektörünün farklı alanlarında yatırım yapan şirketlerin bir numaralı gündem maddesi. Jeotermal enerjide üç yılı aşkın süredir uyku dönemindeyiz. Bu durumun en önemli nedenleri arasında 2020-2023 arasında YEKDEM mekanizmasında yapılan TL bazlı değişim ve jeotermal enerji yatırımları için alım garantisi süresinin on yılda kalması geliyordu.
1 Mayıs 2023’te YEKDEM’de yapılan sistem değişimi ile bu durum bir nebze giderildi, garanti süresi 15 yıla çıktı ve jeotermalin yüksek yatırım maliyetleri gözetilerek alım fiyatları artırıldı. Ve bu değişikliğin olumlu etkisi hemen yatırım iştahına yansıdı. Bu elbette sevindirici ama enerji sektörünün tüm disiplinlerinde aşmamız gereken en önemli sorun finansal konular…
Türkiye’de finansa erişim çok zor ve oldukça pahalı. Faizlerin bu kadar yüksek olduğu bir düzlemde insanlar risk almak istemiyor.
Türkiye ‘enerji ihracatçısı ülke’ konumuna görünür gelecekte ulaşabilir mi?
Bence bu kesinlikle bir hayal değil.
Türk jeotermal enerji sektörü olarak projelerimizi tamamıyla kendi sermayemiz, işgücümüz ve teknolojimiz ile dünyayı şaşırtan bir başarıyla ve hızla devreye alıyoruz. Ülkemizin bu sonsuz varlıktan daha fazla yararlanması ve değer yaratması için çalışıyoruz. Türkiye bir enerji ülkesi. Temiz enerji kaynaklarını daha fazla destekleyerek, teşvik ederek, bugün hayal gibi görünen ‘enerji ihracatçısı ülke’ olma seviyesine rahatlıkla yükselebilecek bir ülkeyiz. Jeotermal, rüzgar, güneş, biyokütle, hidroelektrik gibi kaynakları bir bütün olarak görür ve milletimizin ortak refahına hizmet eder noktaya taşırsak, enerji ihracatçısı olabiliriz. Türk jeotermal sektörü olarak yatırımcılarımız, mühendislik birikimimiz, insan kaynağımız ve finansman gücümüz ile bu büyük vizyonun ateşleyicisi olmaya hazırız.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, COP29 Dünya Liderleri İklim Zirvesi’nde konuştu12 Kasım 202416:07 Adana’daki iki maden sahası için ihale düzenlenecek12 Kasım 202409:14 Bakan Bayraktar, DOKAP kapsamındaki illerde sürdürülebilir projelere öncelik verileceğini bildirdi18 Nisan 202517:01 Dev sektörün buluştuğu Petroleum Istanbul Fuarı’nda büyük sürpriz18 Nisan 202516:31 Araç yıkama sistemlerinde Tekser imzası18 Nisan 202514:59 ‘Araç yıkama sektöründe dönüşümün öncüsü: ALGA ve ISTOBAL’18 Nisan 202514:54 ‘Ülkemizin en modern filosuna sahip olmamızın haklı gururunu yaşıyoruz’18 Nisan 202514:48