Türkiye için enerjide yeni bir sayfa açıldı

21 Ağustos’ta Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın verdiği Karadeniz’deki Tuna-1 isimli sahada yapılan sondajda 320 milyar metreküplük doğal gaz rezervine ulaşıldığı müjdesi ülkemiz için birçok açıdan oldukça önemli bir gelişme olduğu kadar yeni bir dönemin de kapısını araladı.

Bu önemli keşfin ülkemize sağlayacağı katkıları değerlendirmeye geçmeden önce ilk başta şunun altını büyük harflerle çizmemiz gerekiyor. Türkiye bugün kendi denizlerinde artık kendi sismik araştırma gemileri ile araştırmalar yapan, kendi gemileri ile sondajlar yapan ve denizlerindeki petrol ve gazı kendisi bulan bir ülke haline gelmiştir.

Ve bir o kadar önemlisi toplumsal belleğe sinen “bizde petrol yok”, “petrol, gaz var ama çıkartamayız” şeklindeki temelsiz düşünce ve özgüven eksikliğini ortadan kaldıran, topluma ve gençlerimize güven aşılayan bir gurur vesilesi ve tarihi bir adım olarak bulunan miktarın çok daha ötesinde bir anlam ve önem ifade ediyor.

Türkiye’nin yaklaşık son 20 yılda yaşadığı hızlı ekonomik büyüme ve gelişim süreci enerji talebinde de hızlı bir artışı beraberinde getirdi. Elektrik ve gaz talebi bu dönemde yaklaşık 3 kat artış gösterdi. Çevresindeki hidrokarbon zengini bölgelere kıyasla petrol ve doğal gaz rezervleri açısından fakir sayılan Türkiye petrolde yaklaşık yüzde 92, doğal gazda ise yüzde 99 dışa bağımlı bir ülke konumunda. Türkiye’nin toplam enerji ihtiyacının ise yaklaşık yüzde 70’inin ithalatla karşılandığının altını çizmek gerek.

Türkiye’nin petrol ve gazdaki yüksek bağımlılığına rağmen 1934-2019 yılları arasını kapsayan 85 yıllık dönemde yapılan arama üretim faaliyetleri incelendiğinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB) verilerine göre, toplam 1.950 adet arama kuyusu ve 938 adet tespit kuyusu açıldığı görülüyor. Açılan kuyu adetlerinin dünya ölçeğinde bu denli düşük kalması Türkiye’nin petrol ve gazdaki dışa bağımlılığa rağmen arama üretim faaliyetlerinin uzun yıllar boyunca ne kadar göz ardı edildiğini de gösteriyor.

Türkiye’nin petrol ve doğal gazda dışarıya olan yüksek bağımlılığı, enerji arz güvenliği üzerinde yarattığı riskler ile artan enerji ithalat faturası Türkiye açısından birçok riski de beraberinde getiriyordu. Doğal gaz ithalatında özellikle Rusya’ya olan bağımlılık 2008 yılında yüzde 62’ye kadar yükselmiş ve Türkiye açısından ciddi bir arz güvenliği riski oluşturmuştur. 2008 ve 2009 yıllarında Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan gaz krizi ve buna bağlı yaşanan arz kesinti bölge ülkeleri kadar Türkiye için de alarm zillerini çalmış, bu ülke ile 2015 yılında yaşanan jet krizi ise enerjide dışa ve bir ülkeye yüksek bağımlılığının telafi edilmesi güç sonuçlar doğurabileceğini net bir şekilde göstermiştir.

Türkiye ekonomisinin uzun yıllardır en önemli ve kronik sorunlarından birisi haline cari açık sorununun en temel nedenlerinden birisi de yine enerjide dışarıya olan yüksek bağımlılığın yol açtığı yüksek enerji ithalat faturası. Türkiye’nin 2012 yılında 60,1 milyar dolara kadar yükselen enerji ithalat faturası sonraki yıllarda petrol ve gaz fiyatlarındaki gerilemenin etkisiyle bir miktar düşüş sergilese de 2019 yılında 41,1 milyar dolar olarak gerçeklemiştir. Türkiye’nin 2009-2019 yılları arasındaki yıllık ortalama enerji ithalat faturası ise 43,6 milyar dolar. Türkiye’nin 2019 yılında sadece doğal gaz ithalatı için ödediği tutar yaklaşık 13 milyar dolar.

Kırılma noktası: Milli Enerji ve Maden Politikası

Türkiye’nin enerjide artık sürdürülebilir olmaktan çıkan dışa bağımlılığı Türkiye’nin bu alanda sonuç alıcı ve gerçekçi temeller üzerine dayanan yeni bir enerji politikası geliştirmesini ve bunun uygulanmasını zorunlu hale getirdi.

Bu amaçla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından 2017 yılının Nisan ayında açıklanan ve hemen uygulamaya konulan “Milli Enerji ve Maden Politikası” Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığının azaltılması için bugüne dek atılan en önemli adım olmuştur.

Türkiye’nin “Milli Enerji ve Maden Politikası”nın temelini 2 unsur oluşturuyor: güçlü ekonomi ve ulusal güvenlik. Stratejinin üç ana sacayağını ise arz güvenliği, yerlileştirme ve öngörülebilir piyasa oluşturuyor. Denizlerdeki arama-üretim yatırımları da bu stratejinin ana hedeflerinden birisi.

Türkiye’nin denizlerdeki petrol ve doğal gaz arama üretim faaliyetlerinin bu denli öne çıkarak bir süre sonra adeta seferberlik halini almasında Doğu Akdeniz’de Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın Türkiye ve KKTC’nin bölgede uluslararası hukuktan kaynaklanan hak ve menfaatlerini yok sayan maksimalist talepleri ile GKRY’nin sismik araştırma ve sondaj faaliyetleri de etkili olmuştur.

Türkiye’nin denizlerdeki petrol ve doğal gaz arama üretim yolculuğunda ilk önemli kilometre taşı 2013 yılında TPAO tarafından satın alınan Barbaros Hayrettin Paşa sismik araştırma gemisi olmuştur. Bu gemi alındıktan sonra Karadeniz ve Doğu Akdeniz’de sismik tarama faaliyetleri gerçekleştirdi. Gemi 2020 Ağustos sonu itibariyle halihazırda faaliyetlerine Doğu Akdeniz’de devam ediyor.

2017’de hayata geçen “Milli Enerji ve Maden Politikası”nın arama üretim faaliyetlerindeki ilk önemli adımı derin deniz sondaj gemisi Fatih’in satın alınması olmuş, bu gemi ilk sondajına 2018 yılında Antalya açıklarındaki Alanya-1 kuyusu ile başlamış ve Türkiye için denizlerdeki arama üretim yolculuğunda yeni bir sayfa açmıştır. Hemen ardından ikinci derin deniz sondaj gemisi Yavuz ve 2020 yılında da üçüncü sondaj gemisi Kanuni satın alınmıştır. Aynı dönemde Türkiye’nin ikinci sismik araştırma gemisi olan MTA’ya ait Oruç Reis sismik araştırma gemisi de hizmete girmiştir.

Türkiye, böylelikle Karadeniz ve Doğu Akdeniz’in en büyük sismik araştırma ve sondaj gemisi filosuna sahip olmasının yanı sıra denizlerdeki arama üretim seferberliğinde ne kadar ciddi ve kararlı olduğunu da açıkça ortaya koymuştur. Sayın Enerji Tabii ve Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in, katıldığı bir TV programında Karadeniz’de devam edecek yeni arama sondajları ve saha geliştirme faaliyetleri kapsamındaki üretim kuyularının açılması için kiralama ya da üçüncü ve dördüncü sondaj gemilerinin alınabileceği sinyalini vermesi Türkiye’nin bu denizlerdeki arama üretim seferberliğinin önümüzdeki dönemde daha da hızlanacağını gösteriyor.

Arama üretim seferberliğinin ilk meyvesi Karadeniz’den

Ekim 2018 ve Temmuz 2020 arasındaki dönemde Türkiye, Doğu Akdeniz’de Yavuz ve Fatih sondaj gemileri ile toplam 8 adet derin deniz sondajı gerçekleştirdi. 29 Mayıs 2020 tarihinde İstanbul’dan Karadeniz’e uğurlanan Fatih sondaj gemisi 20 Temmuz 2020 tarihinde Zonguldak açıklarında yer alan Tuna-1 isimli kuyuda başladığı sondajın ilk ayında 2.117 metre su derinliği ve yaklaşık 1.500 metrelik kazıda 320 milyar metreküplük gaz rezervinin olduğu 2 katman keşfedildi.

21 Ağustos’ta Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan müjde ile kamuoyuna duyurulan 320 milyar metreküplük doğal gaz keşfi Türkiye’nin kendi denizlerinde kendi milli imkan ve kabiliyetleri ile yaptığı ilk ve bugüne kadar ülkemizde bulunan en büyük rezerv keşfidir.

Türkiye’nin 2018 yılında başladığı arama üretim seferberliği 2 yıl içinde ilk meyvesini Karadeniz’de vermiş ve Türkiye’nin sabır, inat, inanç ve kararlılık ile yürüttüğü bu faaliyetlerin ne kadar doğru ve geç kalınmış bir adım olduğunu göstermiştir.

Yapılan keşif Türkiye için neden önemli?

Türkiye’nin Tuna-1 kuyusunda keşfettiği 320 milyar metreküplük doğal gaz rezervi 2020 yılında dünyada yapılan ikinci en büyük keşif. Dev bir rezerv keşfi olarak sınıflandırılan keşif Türkiye için 320 milyar metreküplük büyüklüğünün çok ötesinde bir anlam ve öneme işaret ediyor.

Türkiye, denizlerde başlattığı arama üretim seferberliğinde bu dev keşif ile birlikte kendi denizlerinde kendi sismik araştırma gemileri ile belirlediği alanlarda yine kendi milli sondaj gemisi ile yaptığı sondaj neticesinde kendi doğal gazını keşfetmiştir. Ülkemizin mühendis ve işçilerinin emeği ile bulunan bu rezerv ülkemizde uzun yıllardır toplumsal belleğe sinen “bizde petrol yok”, “petrol gaz var ama çıkartamayız” gibi mesnetsiz düşünceler ve güven eksikliğini ortadan kaldıran, topluma ve gençlerimize güven aşılayan bir gurur vesilesi ve tarihi adım olarak bulunan miktarın ötesinde bir anlam ifade ediyor.

65 milyar dolarlık ekonomik değer

Yaklaşık son 5 yıllık dönemde gerçekleşen fiyatlar ile hesaplandığında keşfedilen gazın ekonomik değeri yaklaşık 65 milyar dolar.

Türkiye’nin 45-50 milyar metreküp bandında seyreden yıllık doğal gaz tüketimi ve bu gazın yıllara sari olarak çıkarılacağı hesaplandığında sahadan en az yıllık 10 milyar metreküplük bir gaz üretimi yapılması durumunda Türkiye’nin toplam gaz tüketiminin yaklaşık yüzde 20’si karşılanabilecektir. Türkiye’nin sadece 2019 yılında doğal gaz ithalatı için ödediği 13 milyar dolarlık maliyet dikkate alındığında keşfedilen gazın 2023 yılından itibaren tüketime sunulması ile birlikte Türkiye’nin enerji ithalat faturasının yıllara sari olarak düşürülmesine katkı sağlayacağı aşikardır. Saha geliştirme, denizin altından bu gazı karaya taşıyacak boru hattı ve diğer kara tesisleri de dikkate alındığında toplam 4,5-5 milyar dolarlık bir yatırım maliyeti neticesinde ülke ekonomisine 60 milyar dolara varabilecek gelir katkısı olacaktır.

Dışa bağımlılık ve enerji ithalat faturasını düşürecek

Karadeniz’de keşfin yapıldığı, yeni adıyla Sakarya gaz sahasında mevcut rezervin altında bulunduğu tahmin edilen 2 rezervuar katmanı, çevresinde ve Karadeniz’deki diğer sahalarda yapılan sismik araştırmalar neticesinde güçlü hidrokarbon rezervuar emarelerinin görüldüğü ve yine aynı şekilde Doğu Akdeniz’de devam eden sondaj faaliyetleri de göz önüne alındığında önümüzdeki yıllarda başka gaz ve petrol rezervlerinin keşfi kuvvetle muhtemel görülüyor. Bu sahalarının yıllar içinde üretime alınması neticesinde Türkiye’nin 2020’lerin sonlarından itibaren enerji ithalatında önemli düşüş yaşanacağı ve dışarıya olan bağımlılığın büyük oranda azalacağı görülmektedir.

Türkiye’nin doğal gazda tüketicilere yönelik uyguladığı fiyat sübvansiyonlarının kamu maliyesi üzerindeki etkileri de dikkate alındığında uzun dönemde sübvansiyonların düşen maliyetler neticesinde ortadan kalkması ve doğal gaz üretiminden elde edilecek gelirin hazineye ve/veya kurulacak bir fona aktarılması da mevcut ve muhtemel yeni keşiflerin sağlayacağı diğer ekonomik faydalar olacaktır.

Türkiye’nin kontrat müzakerelerindeki pazarlık gücünü artıracak

İran, Azerbaycan ve Rusya’dan uzun vadeli kontratla boru gazı, Nijerya ve Cezayir’den ise yine uzun vadeli kontrat ile LNG ithal eden Türkiye’nin bu ülkelerle olan kontratları 2021 yılından itibaren yıllara sari olarak sona erecek.

2021 yılında BOTAŞ’ın Nijerya ile olan 1,2 milyar metreküp ve Rusya ile olan 4 milyar metreküplük kontratı ile özel sektörün Rusya ile olan 4,25 milyar metreküplük kontratı sona erecek. 2026 yılında ise Türkiye’nin İran’la olan 10 milyar metreküplük uzun vadeli doğal gaz alım kontratı sona erecek.

Karadeniz’de keşfedilen mevcut rezerv ve önümüzdeki keşfedilmesi muhtemel diğer rezervler Türkiye’nin bu ülkelerle olan fiyat görüşmelerinde pazarlık gücünü arttıran önemli bir etken olacak. Türkiye’nin mevcut bu kontratlarının uzun vadeli, yüzde 80’lik ‘al ya da öde’ yükümlülüğü ve petrole endeksli olması Türkiye’nin doğal gaz alım maliyetlerini attırırken yarattığı bağımlılık nedeniyle elini de zayıflatıyor. Türkiye’nin rezerv keşifleri bu ülkelerle pazarlık görüşmelerine oturulması durumunda ülkenin pazarlık gücünü arttıracak ve kendisine daha uygun piyasa ve fiyat koşullarını elde etmesine imkan verecek.

Doğal gaz ticaret merkezi olma vizyonuna büyük katkı verecek

Bölgenin en büyük doğal gaz pazarı ve en gelişmiş depolama, iletim ve LNG ithalat altyapısına sahip olan Türkiye uzun yıllardır bölgenin doğal gaz ticaret merkezi olma yolunda çalışmalarına devam etse de özellikle uzun vadeli kontratlar, maliyet bazlı fiyatlamaya geçilememesi ve piyasada serbestleşmenin sağlanamaması nedeniyle istediği ilerlemeyi henüz sağlayabilmiş değil.

İstanbul’da kurulan ve bölgenin ilk enerji borsası olan EPİAŞ’ta 2018 yılında Organize Toptan Doğal Gaz Satış Piyasası (OTSP) açılmış ve bölgenin referans gaz fiyatının burada belirlenmesi amaçlanmıştır.

Türkiye’nin kendi üreteceği gazın piyasaya sunulması ve burada özel sektörün önünün açılarak EPİAŞ üzerinden ticaretinin yapılabilmesi ve buna ek olarak boru hatları ve LNG ile ülkeye gelen gazın da yeni kontrat koşulları ile pazar sunulması durumunda Türkiye, bölgenin enerji ticaret merkezi olma yolunda önemli bir avantaj yakalayacak. Aynı zamanda ülke ekonomisi ve sektöre sağlanan katma değerin de artması sağlanacak.

2023’te ilk gaz üretimi hedefi son derece gerçekçi

Türkiye’nin Karadeniz’de keşfettiği gazın 2023 yılında iç piyasaya sunulacağı Sayın Cumhurbaşkanı tarafından 21 Ağustos’ta açıklanmıştır.

Dünya üzerindeki benzer offshore saha geliştirme projeleri dikkate alındığında bu tür sahaların test ve geliştirme süreçlerinin 6-8 yıllık bir döneme yayılabildiği görülmekle birlikte her projenin ve sahanın aynı olmadığı ve farklı özelliklere sahip olduğu göz ardı edilmemelidir.

Mısır’ın Akdeniz’deki Zohr sahasının keşfinden sadece 28 ay sonra üretime geçtiğini unutmayalım.

Karadeniz’deki keşfin devlet şirketi TPAO tarafından yapılması, sahanın geliştirme süreci ve nihai yatırım kararının yine TPAO tarafından alınacak olması rezervin ekonomiye bir an önce kazandırılması yönündeki güçlü irade ve devlet desteği yatırım süreçlerinin kısaltılması ve finansman maliyetlerinin düşürülmesi açısından önemli bir etken olacak.

Sakarya sahasından üretilecek gazın 2021 sonrası sona erecek kontratlar dikkate alındığında yurtiçi piyasada alıcı bulamama gibi bir sorun yaşamayacağını unutmayalım.Akçakoca açıklarında TPAO’nun 2007 yılında ilk gaz üretimine başladığı Akçakoca gaz sahası ve buradan çıkan gazın işlendiği TPAO Akçakoca Doğal Gaz İşleme Tesisleri yeni keşfedilen Sakarya gaz sahasının yaklaşık 180-190 km güneyinde yer alıyor. Sakarya gaz sahasının geliştirilmesi sürecinde sahadan üretilecek gazın denizin altından inşa edilecek boru hattı ile TPAO Akçakoca Doğal Gaz İşleme Tesislerine getirilmesi yatırım süresi ve yatırım maliyetini düşüren önemli bir diğer etmen olacak. Tesisin halihazırda çalışır vaziyette olması ve BOTAŞ iletim hattına buradan gazın verilebilmesi önemli bir avantaj sağlarken burada yapılacak ilave kapasite artış ihtiyacı ise çok kısa sürede daha az maliyetle yapılabilecek.

Son dönemde offshore yatırımlarında gözlenen düşüş ve offshore servis ve ekipman tedarikçileri arasında artan rekabet de saha geliştirme maliyetlerinin aşağı çekilmesine katkı sağlayacaktır.

Türkiye’nin bu alandaki insan ve teknik bilgi birikimine ek olarak Türk şirketlerinin Azerbaycan ve yakın coğrafyalarda petrol ve gaz platformu üretimi teknik bilgi ve beceri isteyen konularda yaptıkları başarılı çalışmalar Sakarya gaz sahasının geliştirilme sürecinde yurtiçi imkan ve kabiliyetlerin kullanılarak süre ve maliyetin düşürülerek 2023 hedefinin yakalanması için bir diğer önemli avantaj olarak not edilmeli.

Akdeniz için kararlılık mesajı

Türkiye’nin denizlerinde yürüttüğü sismik araştırma ve sondaj faaliyetlerine yönelik olarak özellikle Yunanistan ve Güney Kıbrıs yönetimi tarafından oluşturulmak istenen “göstermelik çalışmalar” olduğu yönündeki kasıtlı ve dezenformasyon amaçlı algı da son keşifle birlikte ortadan kalktı.

Türkiye, gerek Karadeniz gerekse Doğu Akdeniz’de kendi gemileri ve milli imkanları ile yürüttüğü sismik araştırma ve sondaj faaliyetlerini dünya standartlarında ve başarılı bir şekilde yürüttüğünü de son rezerv keşfi ile kanıtlayarak bu yöndeki kararlılığını gösteriyor. Türkiye, Doğu Akdeniz ve Karadeniz’deki faaliyetlerine bundan sonra da devam edilmesi ve bulunan rezervlerin ticarileştirilmesi yönündeki kararlılığını da bölge ülkelerine göstermeye devam ediyor.

Türkiye’nin Karadeniz’deki faaliyetlerini 80’li yıllarda belirlenen kendi Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB) içinde gerçekleştirmektedir. Montrö Antlaşması ile Karadeniz’de kurulan denge ve kıyıdaş ülkelerle deniz yetki alanlarının belirlenerek güvence altına alınması Türkiye’nin bugün bölgede yürüttüğü faaliyetleri herhangi bir gerilim olmadan yürütebilmesine imkan vermiştir. Karadeniz’deki denge, iyi komşuluk ilişkileri ve iş birliği Doğu Akdeniz ülkeleri için de bir örnek teşkil etmeli ve Doğu Akdeniz gazının ancak Türkiye ile iş birliği halinde dünya piyasalarına en uygun koşullarla sunulabileceği gerçeğini bir kere daha hatırlatmalıdır.

Yeni keşifle birlikte Türkiye için enerjide yeni bir dönemin kapısı açılmıştır. Önümüzdeki dönemlerde yapılacak muhtemel yeni rezerv keşifleri ise Türkiye için daha büyük ekonomik ve diplomatik kazanımları beraberinde getirecektir.

Tüm bunlardan çok daha önemlisi ise Türkiye, bu alanda kendi milli imkan ve kabiliyetleri ile insanına güvenerek neler başarabileceğini göstermiş ve uzun yıllardır bu alanda yerleşen başarısızlık ve talihsizlik algısını yerle bir ederken aynı zamanda gençlere ve topluma umut vermiştir. Türkiye’nin bu güven ve başarı ile önümüzdeki dönemde Karadeniz ve Akdeniz’de yürüttüğü faaliyetleri artırarak çok daha kararlı bir şekilde devam edeceği öngörülmektedir.

Ülkemiz için gurur ve umut verici bu keşfin yapılmasında emeği geçen herkese bir kez daha teşekkür ediyoruz. Karadeniz’deki keşif ülkemize ve milletimize hayırlı olsun.  Nice yeni keşif müjdelerini almak dileğiyle…