Petrole yatırım zamanı

Ne kadar yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelirsek yönelelim, sürdürülebilir enerji için sürekli ve stabil olan fosil yakıt ile nükleer enerjiye ihtiyaç hiç bir zaman sıfıra inmeyecektir.Tabiidir ki ben de yenilenebilir enerjinin yaşanabilir dünya için gerekli ve elzem olduğuna sonuna kadar katılıyorum. Ancak hepimiz gayet iyi biliyoruz ki, güneş ışımaz ise, rügar esmez ise enerji üretemeyiz. Bugün […]

Petrole yatırım zamanı
Dr. Zeynep Elif Yıldızel
  • Yayınlanma25 Ocak 2016 09:59
Ne kadar yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelirsek yönelelim, sürdürülebilir enerji için sürekli ve stabil olan fosil yakıt ile nükleer enerjiye ihtiyaç hiç bir zaman sıfıra inmeyecektir.Tabiidir ki ben de yenilenebilir enerjinin yaşanabilir dünya için gerekli ve elzem olduğuna sonuna kadar katılıyorum. Ancak hepimiz gayet iyi biliyoruz ki, güneş ışımaz ise, rügar esmez ise enerji üretemeyiz.
Bugün yaptığımız yatırım yarını belirleyecektir……
Enerji yatırımları günümüzün en önemli konusu haline gelmiştir.  Bunun nedeni sadece  ülkemizin ve dünyanın artan nüfusu değil aynı zamanda çevre ve en önemlisi sürdürülebilir enerji için hammadde güvenliğidir.  Yani enerji üretmek için kullanılan hammaddeye sahip olmak ve ona bağlı oluşturulan enerji politikaları çağımızın en önemli konusudur. Öncelikle günümüzde enerjimizin (tüm dünyada) yüzde 86’sını fosil yakıtlardan ürettiğimizi ve gelecek 20 yıl süresincede bunun yüzde 80’in altına düşmeyeceğini, yenilenebilir enerjinin dünya enerjisinde yüzde 3’ten ancak yüzde 8’e kadar artabileceğini ve nükleer enerjinin de gelecek 20 yılda ancak yüzde 5 oranında enerji üretminde katkı sağlayacağı gerçeğini bilerek ve konuya duygusal açıdan (çevre, konuları,  ülkemizin güneş ve rüzgar kapasitesi) bakmadan hareket etmemiz gerekmektedir. Yani ne kadar yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelirsek yönelelim, sürdürülebilir enerji için sürekli ve stabil olan fosil yakıt ile nükleer enerjiye ihtiyaç hiç bir zaman sıfıra inmeyecektir. Tabiidir ki ben de yenilenebilir enerjinin yaşanabilir dünya için gerekli ve elzem olduğuna sonuna kadar katılıyorum. Ancak hepimiz gayet iyi biliyoruz ki, güneş ışımaz ise, rügar esmez ise enerji üretemeyiz. Yani yenilenebilir enerjide doğaya bağımlıyız. Gelişmek ve üretim için ise istikrarlı ve sürdürülebilir bir enerji gereklidir. Bunun tek yolu da maalesef fosil ve nükleer yakıtlı santrallerden geçmektedir. Bunun yanında bir de bilim, istatistik ve matematik bize ne diyor ona bakmak, rakamları doğru okumak ve kendimizi kandırmaktan vazgeçmek gerek diye düşünüyorum. Yapılan analizler ve yorumlar eğer geleceği şekillendirmek için kullanılmıyorsa, sadece rakam olarak görülüp ona göre politika ve eylem planı oluşturulmuyorsa iyi birer matematik egzersizi olmaktan öteye gidemez.
Önümüzdeki 20 yıl içerisinde yapılan öngörüler neticesinde 1.6 milyar fazla insanın enerjiye ihtiyacı olacaktır. Ve birincil enerji tüketimi yıllık yüzde 1.4 oranında artacaktır. Zaten bir önceki yazımda bu konulardan detaylıca bahsetmiştim. Yapılan çalışmalara göre dünyada son 10 yılda 1 birim enerji üretmek için harcanan para 2 katına çıkmıştır. Yani ucuz enerji beklentisi gerçeklerden son derece uzaktır. Uluslararası Enerji Ajansı’nın 2014’te yaptığı çalışmaya göre dünyanın enerji bütçesi 1.6 trilyon dolardır ve 2000 yılına kıyasla iki katı artmıştır. Bu miktar enerji santrallerinden, enerji iletim hatlarına, petrol ve gaz sahalarına yapılan arama üretim yatırımlarından yüzey tesislerine kadar 2013 yılındaki tüm enerji yatırımlarını içermektedir. Bu yatırımların 1 trilyon doları fosil yakıtlara yapılan yatırımdır (Şekil 1).
Yine UEA’nın yapmış olduğu çalışmaya istinaden, enerji arzını koruyabillmek için 2035 ylına kadar 40 trilyon dolar yatırım gerekmektedir. Bu yatırımın yüzde 40’ı artan enerji ihtiyacını karşılamak, yüzde 60’ı ise mevcut enerji ihtiyacını koruyabilmek için kullanılacaktır. Yani önümüzdeki 20 yıl boyunca, yıllık 2 trilyon dolarlık yatırımın yapılması enerji ihtiyacımızın karşılanması için elzemdir. Tüm bu yatırımların içerisinde petrol ve doğal gaz konusunda yapılan yatırımların yüzde 80’i mevcut sahaların üretim seviyelerini koruyabilmek için yapılmaktadır. Yani başka bir deyişle petrol ve doğal gaz sahaları için yapılan bu büyük yatırımlar petrol ve doğal gaz talep artışından gelmemekte, daha çok mevcut sahaların ömrünü uzatmak için yapılmaktadır. Geride bıraktığımız 20 yıl süresince hep konuşulan özelleştirme eğilimine rağmen, dünyada enerji santrallerinin yarısı ve petrol ve doğal gaz rezervlerinin yüzde70’i ise devlet ya da devlet eli ile yönetilen şirketlerin elindedir. Bunun bize söylediği en önemli nokta ise enerji yatırımları sadece ekonomik göstergeler doğrultusunda değil daha çok devletlerin politikalarının uygulanması amaçlı yapılmaktadır. Sözün özü; bugün yapacağımız enerji yatırımları yarını belirleyeceğinden sadece ekonominin gerektirdiği kazanımlar ile değil ülkemizin politik çıkarları doğrultusunda yapılması önemlidir.
Petrol fiyatları düşük seyrederken, enerji hammaddesi yükünün maddi değerini düşürüp dışarıya ödediğimiz parayı ve “cari açığı” azalttığı için sevinirken, bir yandanda önümüzdeki 20 yılı planlamak, şekillendirmek ve geleceğimizin enerjisini kontrol altına almak gerekmektedir. Bunun için ülkemizin acilen yeraltındaki petrol ve doğal gaz rezervlerini gerek özel gerekse milli enerji şirketleri vasıtası ile satın alarak (reserve booking) sürdürülebilir enerji için hammadde güvenliği sağlamalıdır. Malum her kriz içinde bir fırsatı barındır. Özetle malı ucuzken almak en doğrusu ve şu anda hidrokarbon emtiası son yılların en düşük seviyesinde seyretmektedir. Hepimiz biliyoruz ki, önümüzdeki 2-3 yıl içinde petrol fiyatları yeniden yükselecetir. 2014 yılındaki petrol fiyatları düşmeye başladığından itibaren petrol şirketleri arama ve üretim yatırımlarını durdurdular diye düşünüyoruz. Ancak veriler bize bunun 2014 yılında petrol fiyatı düşmesinden bir kaç yıl önce başladığını ve petrol fiyatında ki düşme ile arttığını göstermektedir. Söyle ki: dünyada 2002-2005 yıllarında 30 milyar varil petrol eşdeğeri rezerv keşfedilmiştir, ancak; 2005’den sonra sadece 7 milyar varil petrol eşdeğeri rezerv keşfedilmiştir (Şekil 2).
Başka bir matematik ile üç yılda 30 milyar varil keşif yapılırken son 10 yılda 7 milyar varil hidrokarbon rezervi dünya rezervlerine eklenmiştir. 2005 yılından itibaren arama yatırımlarının azalması neticesine, bir de petrol fiyatlarının ciddi düşmesi eklenince yakın gelecekte bir petrol açlığı ile karşı karşıya kalabileceğimizin sinyalleri görülmektedir. Çünkü 2014 yılında dünyada günlük 92 milyon varil petrol üretimi gerçekleşmiştir. 2035 yılına gelindiğinde günlük 110 milyon varillik petrol üretimine ihtiyacımız olacağı tahmin edilmektedir. Bir de bunlara düşük petrol fiyatları sebebi ile, keşfedilmiş ama üretime alınmamış sahalara ve aramaya yatırım yapmamak eklenince, önümüzdeki 10 yıl içerisinde mevcut üretimin talebi karşılayamayacağı ve bir arz sorunu yaşanacağının en önemli göstergesidir. Sadece 2015 yılında 46 petrol ve doğal gaz saha geliştirme projesi ile 2016 için FID (fist investment decision) alınmış, 22 petrol ve doğal gaz sahası geliştirme yatırımları durdurulmuş ve toplamda 380 milyar dolarlık yatırım ertelenmiştir. Ertelenen bu yatırımlar ile 27 milyar petrol eşdeğeri varil rezervin pazara çıkışı engellenmiştir. Tam da bu noktada İran’ın üzerindeki ambargoların kalkması ama petrol fiyatlarının düşük seyretmeye devam edecek olması yine gereken arzın zamanında piyasaya ulaşamayacağının net bir kanıtıdır. Çünkü petrol ve doğal gaz sahalarının üretime alınması arama ve keşiften sonra yaklaşık 5 yıl kadar bir zaman alırken, plato üretimine ulaşması ise 10 yıla kadar uzamaktadır. Yani bugün yeni bir keşif yaptıktan sonra, sahayı tam anlamıyla üretime almak ve piyasaya arz etmek 10 yıllık bir süreçtir. Bu hali hazırda Iran’ın üretimde olan sahaları için de geçerlidir; çünkü üreten sahalarının yaşlanmaya ve üretim düşüşüne karşı yüklü miktarda yatırıma ihtiyacı vardır. Petrol fiyatlarının düşük seyrettiği bugünlerde bu yatırımların yapılması durumunda dahi, bu sahaların plato üretime geri dönmeleri, yeterli rezervleri kalmış ise, en az beş yıllık bir zaman gerektirmektedir. Hali hazırda dünya piyasasında günümüzde 3 milyar varil fazla petrol mevcuttur. 2015 yılında dünyanın günlük tüketimi 93 milyon varil (92.88 milyon varil) olarak gerçekleşmiştir. Bu durumda önümüzdeki zamanda günlük petrol harcamamızı 94 milyon varil (ki 2035 yılında 110 milyon varil/ gün olarak tahmin ediliyor) olarak düşünürsek, yaklaşık 30 günlük fazla petrol mevcuttur. Ama yeni yatırımlar yapılmadığı için petrol fiaytları 2 sene içerisinde artmasa bile bu fazla petrol bir ay kadar bir sürede tüketilerek ve günlük petrol ihtiyacının karşılanması sıkıntıya girecek ve “market starvation” oluşmaya başlayacaktır. 2015 ve 2016 için ertelenen yukarıda bahsettiğim toplam 68 petrol ve doğal gaz sahası geliştirme projesinin sonucu 2021’de günlük 1.5 milyon varil ve 2025’de ise günlük 2.9 milyon varillik arz sıkıntısı yaşanmasına neden olacaktır (Şekil 3).
Henüz petrol fiyatlarının yükselmesi beklentisi oluşmadığı için bir de buna 2017 yılında yatırımların yapılmaması ve mevcut sahaların üretim düşüşü eklenirse karşılaşacağımız sonuç çok ciddi olacaktır. Yine buna ek olarak 2014 yılında UEA’nın yaptığı çalışmaya göre zaten Amerika’daki “shale oil/shale gaz” furyasından dolayı Orta Doğu’da yeterince petrol ve doğal gaza yatırım yapılmamaktadır. Gelecek 20 yıldaki talep artışını karşılayabilmek için Orta Doğu’nun üretiminde günlük 6 milyon varil artış sağlaması gerekmektedir. Bu da ister istemez petrol fiyatlarının artmasına neden olacaktır. Doğal gaz fiyatları ise petrole endeksli olduğundan tüm bu süreçlerden o da etkilenecektir. Ayrıca petrol fiyatları düşerken, taşımacılık fiyatları artmıştır. Bu da bize daha önceki yazılarımda değindiğim entegre enerji şirketi olmanın ve petrol işi değer zincirinin her halkasında faaliyet göstermenin ne kadar önemli olduğunu bir kere daha hatırlatmıştır. Ayrıca şu dönemde bazılarının tankerlerini düşük fiyattan doldurup, beklemeye aldığı da bir gerçektir. Zaten bahsedilen 3 milyar fazla petrol bunun bir göstergesidir.
Düşük petrol fiyatları sadece cari açığı kapattığı ve harcamamızı yekün olarak azalttığı için iyi bir durum değil, aynı zamanda bizim gibi gelişmekte olan ekonomiler için çok iyi fırsatlar sunan bir dönemdir. Aslında bu konu ile ilgili Ocak 2015’de yani tam bir yıl önce Gas&Power’da bir makale kaleme almıştım. Ancak o zamandan bu zamana değişen ve gelişen bir sonuç görmedim. Petrol fiyatları düşükken ellerinde nakit olan entegre enerji şirketleri hemen rezerv satın alma yoluna giderler. Böylelikle kriz bittiğinde, nakit sorunu yüzünden petrol varlığının tamamını veya parçasını satan şirketler ortadan kalkarken, satın alan şirketler daha büyük ve daha çok mala sahip olarak ortaya çıkarlar. Evet haberlerde sürekli duyuyorsunuz petrol sektöründe arama yatırımları kısıldı, personel giderleri azaltıldı diye. Bu doğru ama aynı zamanda bu şirketler hali hazırda satın alma ve birleşme yolu ile rezervlerini arttırıyorlar. Yani yerin altında petrol ve doğal gaz satın alıyorlar. Çünkü malı ucuzken almak en doğrusu. Ayrıca son yıllarda arama yatırımlarında ciddi düşüşler söz konusu; ki bu da yakın gelecekte piyasada petrol emtiasında arz sıkıntısı oluşturacak. Bu öyle bir emtia ki düşük fiyat oluştuğu zaman, emtianın yok olması mümkün değil. Sadece el değiştiriyor. Hangi yöne biliyor musunuz, krizi fırsata çevirmeyi bilen, geleceği öngörmekte başarılı ve risk yönetebilen ve büyümek isteyen yöne doğru. Ülkemizde böyle şirketlerin var olduğunu görmek ne güzel!