Isınan sular, Karadeniz ve enerji ticareti

Son dönemde en fazla yazılıp çizilen konuların başında şüphesiz Doğu Akdeniz meselesi geliyor. Konu enerji mi, siyaset mi yoksa her ikisi birden mi karmaşıklaşmaya devam ede dursun, Türkiye gerek dik duruşunu gerekse buna yönelik bir eksen oluşturma çabalarını sürdürüyor.

Ancak tam da bu dönemde Karadeniz’de doğal gaz rezervi bulunması haberi gündemin tam ortasına düştü.

Kuşkusuz bazı spekülasyonlar ve bilgiye dayanmayan yorumlar arasında flu bir ortam oluştu ancak yetkili merciler bunu dağıtmak için ciddi bir bilgilendirme kampanyası yürüttüler.

Konu en çok keşfi yapılan sahadaki çıkarılabilir doğal gazın potansiyel miktarı üzerine yoğunlaşırken, ikinci başlık ise fiili gaz akışının tarihi konusu oldu.

Enerji ve jeopolitik perspektiften baktığınızda ise her iki konunun da çok fazla önemi yok denebilir. Zira bu konular uzun vadeli meselelerdir. Onlarca bazen daha fazla yıllar boyunca çok küçük adımlarla yol alınan, mesafe kaydedilen ya da mevzi kaybedilen konulardır.

Bu sebeple buradaki esas konu, Türkiye’nin bu potansiyel ile birlikte pazarlık gücünü ne kadar ve nasıl arttırdığı ve bunu efektif olarak kullanabilmesi konusudur.

Bahsi geçen “eksen değişikliği” kavramı budur diye yorumluyorum. Çünkü bu gelişmeyle birlikte artık ithal edilen doğal gazın birbiri ile rekabeti, İstanbul’un bir enerji ticaret merkezi olmasının yolunu ciddi biçimde açacaktır. O zaman ne kadar ithalat yapıldığı vs. gibi konular gerçekten detay konular olarak kalacaktır.

Türkiye, bu vizyon ile gerek önündeki kontratların geleceğini gerekse iç piyasasını ve en önemlisi de fiziki altyapısını buna göre hızla düzenlemeli ve hazır hale getirmelidir. Bu sadece gaz için değil elektrik için de şarttır ve artık önceliktir.

Bu altyapı ve vizyon oluştuktan sonra Karadeniz gazı da Doğu Akdeniz gazı da sadece birer emtia olarak piyasada yerini alır, kalıcı barışın da formülü bu yoldan geçer…