Son günlerde İran’da yaşanan karışıklıklar ve ayaklanmaların ardından piyasanın gözleri tekrar İran’ın üzerine döndü. Ben, Donald Trump’ın ABD Başkanı seçilmesi ile İran’a karşı resmi tutumun sertleşeceğini ve İran’a yeni yaptırımlar uygulamak için bahaneler aranacağını düşündüğümü ilk günden beri söylüyorum. İran’da yaşanan son olayların ardından Trump’ın resmi twitter hesabından gösterileri destekleyici şekildeki yayından sonra bu gösterilerin […]
Son günlerde İran’da yaşanan karışıklıklar ve ayaklanmaların ardından piyasanın gözleri tekrar İran’ın üzerine döndü. Ben, Donald Trump’ın ABD Başkanı seçilmesi ile İran’a karşı resmi tutumun sertleşeceğini ve İran’a yeni yaptırımlar uygulamak için bahaneler aranacağını düşündüğümü ilk günden beri söylüyorum. İran’da yaşanan son olayların ardından Trump’ın resmi twitter hesabından gösterileri destekleyici şekildeki yayından sonra bu gösterilerin destekçisinin kim olduğunu tahmin etmek pek de zor olmadı. İran’a karşı ABD’den gelen bu tutumun diğer destekçilerini de pek uzakta aramamak lazım.
Diplomasinin bir gereği olarak genelde sessizliğin olaya üstü kapalı destek vermek olduğunu düşünenlerdenim. Nasıl ki Suudi Arabistan’ın başı çektiği grubun Katar’a yaptırım uygulamasına ABD ilk başlarda sessiz kaldıysa ve ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasına Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tepki vermediyse, İran’da yaşanan olaylara ABD’nin açık desteğine Suudi Arabistan’ın sessiz kalması da aynı seviyede bir desteğin açık göstergesi. Suudi Arabistan ve İran arasındaki anlaşmazlığın varlığı kimse için sır değil. Temelinde mezhep tabanlı bir ayrılık gibi görünün bu anlaşmazlığın siyasi olduğu kadar ticari nedenleri de var. Bu ticari nedenlerin temelinde de ham petrol üretimi ve ihracatı yatıyor. Gerçi bunu da tahmin etmek çok kolay ama tahmin etmesi zor olan bu anlaşmazlığın ne boyutta olduğu ve bunun piyasalara neye mal olabileceği.
İki ülke de Dünya’nın büyük petrol üreticisi ve ihracatçısı ülkelerinden ve ellerindeki rezervler ile kim ne derse desin Dünya petrol ticaretinin önümüzdeki 50 yılı için ana oyuncularından. OPEC’in bir ve üç numarası olarak ki ABD ambargosuna kadar İran’ın yeri OPEC içerisinde ikinci sıradaydı – bu iki ülkenin anlaşmazlık içinde olması hem anlaşılır hem de çok tehlikeli. İki ülkenin ticari olarak neden bu denli sert bir rekabet içinde olduğunu anlamak için ikisinin de petrol endüstrisini daha detaylı incelemekte fayda olduğunu düşündüğüm için bu yazıda size iki ülkenin durumu ile alakalı biraz bilgi vermek istiyorum.
Suudi Arabistan, Dünya’nın en büyük ham petrol üreticisi. Eğer EIA, IEA vb. kurumların istatistiklerine bakarsanız Rusya’nın üretiminin daha fazla olduğunu görürsünüz ancak Rusya üretimine kondensat dahil olduğundan – aynı durum ABD için de geçerli- sadece ham petrol üretimi baz alındığında Suudi Arabistan Dünya’da bir numarada bulunmakta. Ayrıca Dünya’nın en büyük ham petrol ihracatçısı. Bu sıralamada İran ise hem üretimde hem de ihracatta Dünya’da beşinci sırada. Dünya’nın en çok tercih edilen ve ticareti yapılan ham petrol türlerinin bazıları da bu iki ülkenin üretiminde. Resmi olarak Dünya’nın en çok ticareti yapılan petrol türü olan Arab Light ile ilk beşte kendine yer bulan Iranian Heavy bu iki ülkenin elinde. Benim hesaplamalarımla Dünya toplam petrol ticaretinin %7’sini Arab Light, %4’ünü ise Iranian Heavy oluşturuyor. Bu iki ham petrol türü de Premium Gasoline ve ULSD veriminde oldukça iyi durumdalar ve bu nedenle de tüm Dünya rafinerileri için oldukça cazipler.
Dünya’nın en büyük konvansiyonal ham petrol sahası olan Ghawar, Suudi Arabistan topraklarında bulunmakta. Zaten Suudi Arabistan’ı petrol piyasalarında bulunduğu noktaya taşıyan da bu saha. Benim hesaplamalarıma göre Ghawar’ın Aralık 2017 üretimi 4.25 milyon varil/gün civarında ve bu Suudi Arabistan’ın toplam üretiminin yaklaşık %42’si. Bu ayrıca Dünya Aralık 2017’deki ortalama günlük petrol üretiminin %4,4’üne denk geliyor ki Ghawar’ın önemini buradan anlayabilirsiniz. Toplam Arab Lİght üretiminin %83’ü Ghawar’dan geliyor ki bence asıl önemi de buradan geliyor.
Suudi Arabistan’ın elindeki Ghawar gücüne karşılık üretimi 1 milyon varil/gün üzerinde olan sadece iki sahası var. Birisi Ghawar, diğeri de Khurais Complex ismiyle bilinen Khurais-Abu Jifan-Mazalij sahaları üretimi. Benim hesaplarımla Aralık 2017 üretimi yaklaşık 1.22 milyon varil/gün. Suudi Arabistan’da toplam 109 petrol üreten saha olmasına ragmen üretimin %94’ü toplam 13 projeden geliyor. Aslında bu operasyonel maliyet ve sahaların üretim düşüşü temelinde avantajlı.
Ancak bu avantajlara rağmen Suudi Arabistan’ın çok büyük bir derdi var. En büyük silahı olan Ghawar, bir taraftan da Suudi Arabistan’ın en büyük açmazını oluşturuyor. Ghawar’ın üretimi artık geri dönülemez bir düşüşe girmiş durumda ve yıllık %2’lik bir oranla düşüyor. Bu yaklaşık olarak yıllık 100.000 varil/gün üretim kaybı demek ki bu Suudi Arabistan’ın Ghawar kaynaklı üretim düşüşünü kapatmak için her yıl kendisinin 15. büyük petrol sahası olan Berri sahasından bir adet daha üretime alması gerek anlamına geliyor. Ghawar’daki üretim düşüşü yukarıda bahsettiğim üzere doğrudan Arab Light üretiminin de düşmesi demek ki bu da fiziki petrol piyasasında ciddi bir sorun.
İran ise daha farklı iki sorun ile karşı karşıya. Birincisi yaşlanmış sahalarındaki üretimin aşırı düşmesini engelleyecek ve bu sahalardaki kazanım oranını artırmak için elinde finans ve teknolojinin olmaması, diğeri de çok büyük potansiyele sahip olan yeni üretim alanlarını üretime yeterince hızlı açamaması. Gerçi bu da ilk sorun gibi yine maddi ve teknik bir sorun. En büyük dört sahası – Ahwaz-Asmari, Maroon, Gachsaran ve Aghajari – rezervlerinin ortalama %80’ini tüketmiş durumdalar. Şu an İran’ın en büyük üretim sahası olan Ahwaz-Asmari’nin rezerv tükenmişlik oranı %66 ile dördü içinde en iyi durumda ki bu hem neden en yüksek üretimin bu sahada olduğunu anlatıyor hem İran için iyi bir haberi bize veriyor. Iranian Heavy üretimi de yine bu dört sahaya, özellikle de Gachsaran’a bağımlı ki bu sahaların önemi de bir kez daha artıyor.
İran, Suudi Arabistan’dan farklı olarak yeni keşifleri ve saha geliştirmeleri olan bir ülke olarak orta ve uzun vadeli rekabette Suudi Arabistan’a karşı daha avantajlı durumda. Şu an için ülkenin ham petrol üretiminde en büyük umudu Batı Karun bölgesi denen bölgedeki beş petrol sahası. Kuzey ve Güney Azadegan, Güney ve Kuzey Yaran ve Yadevaran sahalarından oluşan bu bölge İran’ın üretim artıma hedeflerinin merkezinde yer alıyor ancak bu sahaların geliştirilmesinde de ciddi sorunlar yaşıyorlar. Bu sahaların tamamı Irak sınırında ve rezerv olarak İran ve Irak arasında bölünmüş durumda oldukları için Irak ile ortak geliştirilen bu sahaların Irak tarafında neredeyse hiç bir hareket yok. İran tarafında ise sahaların teknik ve finansal nedenlerden dolayı geliştirme projelerine ciddi gecikmeler var. Benim hesaplamalarımla bu beş sahanın toplam üretimi Aralık 2017’de 350,000 varil/gün civarında. İran’ın resmi olarak bu sahalardan 2017 beklentisi ise toplam 1 milyon varil/gün idi. Bu planlanan üretime gelmesi önümüzdeki 2 yıl içerisinde bana göre bir mucize olmazsa imkansız.
Bu yeni ve eski sahaların bazılarının geliştirilmesi için Uluslararası Petrol Şirketleri’nin bazıları ile ön anlaşmalar imzalanmış olsa da İran’ın en büyük handikapı olan mevcut mali sistemde bu ön anlaşmaların resmi anlaşmaya dönüşmesi ve bu şirketlerin saha geliştirmelerine başlaması yakın zamanda çok mümkün değil. ABD ambargosu sonrası İran bankacılık ve sigortacılık sisteminin hala uluslararası sisteme tam adapte olamamış olması ve ülkede yeni bir ambargo beklentisi ve siyasi sorunlar nedeniyle sürekli büyüyen güven sorunu da yabancı yatırımcı için İran’ı imkansız hale getiriyor. İran, bu şartlar altında bir yandan düşen üretim ile boğuşurken bir yandan da ABD amabragosu döneminin yaralarını düşük petrol fiyatlarında Suudi Arabistan ve Irak ile rekabet ederek geçiriyor.
Asya piyasasında çok ciddi rekabette olan İran ve Suudi Arabistan için riskler büyük ve ikisi için de yakın zamanda bir çözüm zor gibi. Suudi Arabistan üretim bakımından göreceli daha güçlü olsa da sürekli artan iç talep nedeniyle birkaç yıl içerisinde ihracat kapasite sıkıntısı çekeceği bariz. Bunu engellemek için elindeki opsiyonlardan biri olan halka verilen sübvansiyonların kaldırılmasının, Arab Baharı kabusu ile uykuları kaçan Suud Kraliyet Ailesi’nin en büyük kabusunun fitilini yakması kuvvetle muhtemel. Bu nedenle de iç talebi düşürmek için yumuşak bir geçiş öngören Suudi Arabistan’ın içerideki ham petrol talebini gaz arzı ile dengelemek adına giriştiği projeler de düşük petrol fiyatları nedeniyle ciddi zarar görünce bugün yaşadığımız Katar krizinin temelini oluşturan durum meydana geldi. Terör finansmanı bahanesi ile Katar’a yüklenen Suudi Arabistan’ın hedefinde benim görüşüme göre Katar’ın gaz kaynakları var. Suudi Arabistan, burnunun dibindeki Dünya’nın en büyük yalın gaz sahasını kendisine bağlamayı daha kolay ve makul bir yol olarak görüyor. Bu nedenle de bu gazın LNG olarak Dünya’ya açılmasını ziyan olarak değerlendirerek ABD ile ortak bir hareketle bu gazın kendi kontrolünde kalacağı formül için düğmeye bastı. Dünya’ya LNG satmaya hevesli ABD için de Katar LNG’sinin piyasadan çekilmesi bulunmaz nimet olacağından bugün gördüğümüz ABD-Suudi Arabistan ittifakının harcı daha da sağlamlaşmış oldu.
İran ise hem gaz hem de ham petrol satma hayalleri ile iki tarafa da kabus yaşatmaya devam ediyor. Avrupa’ya gaz vererek Rusya ve ABD’nin planlarını bozma hayalleri kurarken, Asya’ya petrol satarak Suudi Arabistan’ın sinirlerini hoplatan İran, bir de Suriye ve Irak politikalarında Şii temelli bir yol izleyince herkesin tokatlamak için sıraya girdiği kötü çocuk konumuna soktu kendini. Bugün de bunun cezasını çekiyor. Bugünlerde yaşanan karışıklıklar bence bir nabız yoklama ve ileride yaşanacak daha ciddi hamleler için İran rejiminin gücünü algılama çabası. İran’ın büyük ümitler bağladığı Batı Karun’daki Azadegan sahalarının Irak’taki uzantısı olan Majnoon sahasının operatörü Shell’in bir anda sahadan çekilme kararı almasından çok az bir zaman geçtikten sonra İran’da bu karışıklıkların çıkması ve konunun hemen İran’daki petrol işçilerinin grev ihtimaline getirilmesi bence manidar.
Suudi Arabistan bir yandan sürekli düşen üretiminin yerine yenilerini koyamaması, bir yandan da sürekli artan iç talebi nedeniyle İran’a karşı bir piyasa rekabet sorunu yaşasayacağını öngördüğü için İran’ın önünü kesecek her türlü adımı atmakta tereddüt duymuyor. Her ne kadar OPEC üretim anlaşmalarında İran üretimi için kısıtlama getirilmemesini sorun etmediğini göstererek buna zıt bir imaj çizmeye çalışsa da yukarıda sıraladığım nedenlerden dolayı İran’ın zaten üretimini artıramayacağını bildiği için bu şirin çocuk imajını çizmenin daha karlı olduğunu farkettiği için bu oyunu oynuyor. Bir yandan da İran’ın yoluna taşlar döşüyor. İran için çanlar çalmaya başladı ancak Suudi Arabistan ile yaşadıkları petrol piyasası rekabetinde durum hala golsüz berabere. Ama bu öyle bir maç ki atılacak bir gol, “altın gol” olur ama maçın kazananı bile kazandığına pişman olabilir.
Selamlarımla…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, COP29 Dünya Liderleri İklim Zirvesi’nde konuştu12 Kasım 202416:07 Adana’daki iki maden sahası için ihale düzenlenecek12 Kasım 202409:14 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Bayraktar, İstanbul Energy Forum’da konuştu22 Kasım 202416:49 Bakan Bayraktar, İEF kapsamında önemli temaslarda bulundu22 Kasım 202414:07 “65’ten fazla şehirdeki ağımızla büyümeye devam ediyoruz”22 Kasım 202413:57 Bakan Bayraktar, Gürcistan Birinci Başbakan Yardımcısı Davitashvili ile görüştü22 Kasım 202413:50 Sorokin, Türkiye’nin enerjide merkez ülke olmasının önemini vurguladı22 Kasım 202411:06