Enerji meselesinde detaylar hayatın ve özellikle gündelik gazetelerin manşetine girmeye başladığından beri süre gelen bir konu başlığı bu Enerji Ticaret Merkezi konusu… Aslında Türkiye olarak konuya biraz geç uyandık. 90’lı yıllarda bu kavramları uzun dönemli düşünüp stratejilerini kurabilseydik bugün farklı konuları konuşuyor olabilirdik. Oysa yaşadığımız coğrafya sebebi ile dünyadaki neredeyse tüm gerginliklerin -hatta savaşların- sebebine […]
Enerji meselesinde detaylar hayatın ve özellikle gündelik gazetelerin manşetine girmeye başladığından beri süre gelen bir konu başlığı bu Enerji Ticaret Merkezi konusu…
Aslında Türkiye olarak konuya biraz geç uyandık. 90’lı yıllarda bu kavramları uzun dönemli düşünüp stratejilerini kurabilseydik bugün farklı konuları konuşuyor olabilirdik.
Oysa yaşadığımız coğrafya sebebi ile dünyadaki neredeyse tüm gerginliklerin -hatta savaşların- sebebine bakıldığında “bir enerji meselesi” yattığını biliyoruz… Bu gerçeği 90’larda bilmiyor olmamız olasılık dahilinde değil.
Bunun farkında olduğumuz halde acaba neden buna göre bir strateji yapılıp uygulanmamış, bu belki daha önemli bir soru olabilir ancak bu köşede “komplo teorileri” yerine daha yapıcı önerilerden ve piyasa durumlarından bahsetmeyi tercih ediyoruz.
O yüzden geçmişi bırakıp biraz bugüne ve daha da önemlisi ileriye bakmak ve buna hazırlanmak önemli diye düşünüyorum.
Öncelikle ticaret merkezi kavramına bakarak burada el değiştirecek enerjinin ne olduğunu ayrıştırmak gerekiyor. Modern dünyadaki emtia ticaretine bakıldığında -navlunu kolay ve imkanlı olan- malların ticaret merkezlerinin genellikle finans merkezleri olduğu dikkat çekiyor. Bunun temel sebeplerine bakıldığında el değiştiren emtia olarak genelde tarım ya da madencilik ürünlerini görmekteyiz ve bu ürünlerin de üreticisi genelde finansal gücü az piyasalarken alıcısı ve finansörü gelişmiş ekonomiler. Ayrıca bu ürünlerin fiziki piyasalarının kat kat büyüğü olan türev piyasaları, esas pozisyonların taşındığı pazarlar olduğundan ve bu piyasaların da esas oyuncularının finansal kurumlar olduğunu düşününce durum daha net ortaya çıkıyor.
Bu sebeple gerek petrol gerekse diğer metaller ya da tarımsal ürünlerin büyük piyasaları Londra ya da New York, Chicago gibi merkezlerde yerleşmiş durumda.
Ancak bu durum elektrik ve doğal gazda tam olarak böyle değil. Zira doğal gaz nispeten taşınabiliyor olsa da boru hatları sebebiyle fiziki bir altyapı avantajı çok şey değiştiriyor. Elektrikte ise durum daha da kısıtlı. İşte tam da bu sebeple birincil enerji üreticileri ile tüketicilerinin tam ortasında konumlanan Türkiye’nin bir ticaret merkezi olma iddiası boş olmamalıdır.
Sadece kendi tüketimi ile bile Türkiye’nin fiyat belirleyicisi olma potansiyeli vardır. Özellikle stratejik olarak önemli olan doğal gaz piyasası için bu çok önemli bir başlık olarak önümüzdedir.
Geçtiğimiz ay 26 Şubat’ta İstanbul’da düzenlenen Atlantic Council toplantısında ilginç bir konu gözlemlendi. Toplantıda bir konuşma yapan ETKB Bakan Yardımcısı Sayın Alparslan Bayraktar Türkiye’nin pozisyonunu net olarak özetlediği halde daha sonraki panel oturumunda sanki Türkiye’nin ne dediğinin hiç önemi yokmuşçasına yorumlar yapıldı. En çok dikkat çeken argüman ise Georgetown Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Brenda Shaffer’in “Türkiye’nin HUB olmasına gerek yok, transit olmak aynı noktaya geliyor. Önemli olan gazın farklı ve güvenilir kaynaklardan gelmesi ve arz sorunu yaşamamasıdır. Bu sebeple İsrail Mısır ve Kıbrıs önemli bir arz noktasıdır. Türkiye Cezayir gibi stabil olmayan (!) Kuzey Afrika ve Ortadoğu arz riskini almamalıdır” sözleri oldu.
Oysa aynı toplantıda ABD emekli Büyükelçi Richard Morningstar ABD LNG’sinin önemini vurgularken temel olarak bahsettiği konu Avrupa’nın gaz maliyetini dengede tutmak şeklinde çok “doğru ve haklı” bir noktaya vurgu yaptı.
Yani kısacası konu Avrupa olduğunda miktardan ziyade fiyat güvenliği, Türkiye olunca konu fiyat garantili uzun dönemli arzın miktar olarak güvenliği. Bu yanlış hali hazırda hem talep tarafını hem de arz tarafını bozan bir ticaret mantığıdır. Bu sebeple en önce değişmesi gereken model budur. Özellikle doğal gazda fiyatın arz ve talebe göre belirlenmesi konusu Türkiye için “HUB” mantığının arkasındaki temel gerekçedir. BOTAŞ’ın varlığı, yokluğu veya yapısı vs. gibi konular detaydır.
Doğal gazda “gerçek piyasa” oluşmadan elektrikte doğru fiyattan bahsedemeyiz. Bu sebeple nasıl EPİAŞ’ın kurulması piyasanın şeffaflığına hizmet ederek bir noktaya geldiyse, “Ticaret Merkezi” hedefi de bu piyasaların sağlıklı işlemesinin ön koşuludur. Herhangi bir sözleşme ya da bağlantı bu toptan faydayı karşılayamaz; bu sebeple de vazgeçilmez bir hedef olarak kalmalıdır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, COP29 Dünya Liderleri İklim Zirvesi’nde konuştu12 Kasım 202416:07 Adana’daki iki maden sahası için ihale düzenlenecek12 Kasım 202409:14 “AR-GE alanında atılan her adım Türkiye’nin geleceğine yapılan yatırımdır”13 Kasım 202414:13 Bakan Kurum, COP29’da Türkiye’nin İklim Yol Haritasını açıkladı13 Kasım 202414:10 GES gücünün 5 yılda 33 bin megavatın üzerine çıkarılması hedefine sektörden destek13 Kasım 202414:00 Azerbaycan, Kazakistan ve Özbekistan mutabakat zaptı imzaladı13 Kasım 202413:32 Siirt’te kayıp kaçak oranı yüzde 6’ya geriledi13 Kasım 202411:46