Enerji sektörüne oksijen çadırı

Bir ekonomide maliyetler artıyor ve kur ile beraber ciddi bir fiyat artışı yaşanıyorsa bunun sonucunda fiyatların vatandaşa yansımaması diye bir opsiyon dünya üzerinde yoktur. Bu sebeple aradaki farkı zaten hiçbir sektör kaldıramayacağı gibi, bu konuda atımlık barutu kalmamış enerji sektörünün en ufak ek bir maliyete katlanması mümkün gözükmüyor. Yaz başından beri malum sadece enerji sektörünün […]

Enerji sektörüne oksijen çadırı
Mustafa Karahan
  • Yayınlanma4 Eylül 2018 08:00
  • Güncelleme4 Eylül 2018 10:23

Bir ekonomide maliyetler artıyor ve kur ile beraber ciddi bir fiyat artışı yaşanıyorsa bunun sonucunda fiyatların vatandaşa yansımaması diye bir opsiyon dünya üzerinde yoktur. Bu sebeple aradaki farkı zaten hiçbir sektör kaldıramayacağı gibi, bu konuda atımlık barutu kalmamış enerji sektörünün en ufak ek bir maliyete katlanması mümkün gözükmüyor.

Yaz başından beri malum sadece enerji sektörünün değil tüm Türkiye’nin temel konusu “kur” meselesi… Enerji sektörü ise özellikle elektrik tarafı başta olmak üzere zaten ciddi sorunlar ile boğuşup hayatta kalma mücadelesi verirken bu fırtınaya kapıldı.
Malesef fırtınanın boyutu ise sektörün boyundan çok daha büyük ve dolayısı ile etkilerinin küçük ve sınırlı kalması da -eğer farklı yöntemlerle çözümler üretilmezse- mümkün değil…
Uzun yıllardır piyasanın beklediği ve buna göre yatırım kararlarını ve pazar risklerini almış olduğu serbestleşen piyasa olgusundan uzaklaşılıyor algısı şirketlerin ve finansmanın önündeki en büyük etken olarak ortaya çıkarken son dönemde doğal gaz fiyatlarının maliyetlere endeksli hesaplanma modelinin gelmesi ile ilk kez olumlu yönde sinyal verdi. Ancak bunun elbette zincirleme etkisini de göz ardı etmemek gerekiyor.
Bu nedenle çok kısa süre içerisinde bazı tedbirler ile sektöre nefes aldırılmalı ve aynı zamanda bu sağlanacak desteğinde tüketici tarafını mağdur etmemesi gerekiyor. Elbette bu mağduriyet konusu subjektif bir mesele.
Maliyetler artıyor ve kur ile beraber ciddi bir fiyat artışı dalgasına maruz kalıyorsa bir ekonomi, bunun sonucunda fiyatların vatandaşa yansımaması diye bir opsiyon dünya üzerinde yoktur. Bu sebeple aradaki farkı zaten hiçbir sektör kaldıramayacağı gibi, bu konuda atımlık barutu kalmamış enerji sektörünün en ufak ek bir maliyete katlanması mümkün gözükmüyor.
Ancak bu durum gerçekleşirse enerji sektörü yerine bankacılık sektörü ile konuşmak gerekecek ve bu malesef bu noktaya çok uzak değiliz.

Sektörce tavsiye edilen oksijen çadırının muhteviyatında kısaca şu başlıklar yer alıyor;

• Doğal Gaz fiyatının formüle bağlı olarak bilinir olması
• EÜAŞ santrallerinin piyasa koşullarında teklif vermesi, gerek spot gerekse sekonder piyasalarında su değerini ve maliyetleri hesaba alması ve EÜAŞ/TETAŞ endeksli teşviklerin kaldırılması,
• Kapasite mekanizmasında yerli ve yenileneiblir kaynaklara öncelik verilmesi ve bütçe limitinin kaldırılması
• DSG uygulamasının yeniden düzenlenmesi,
• Sanayiye ve verimliliğe destek olmak amacı ile Talep Tarafı Katılımı modelinin hayata geçirilmesi,
• SKTT limitinin düşürülmesi ve tüketicilerin doğrudan piyasa katılımcısı olması,
• GTŞ’lerin kar marjının yeniden düzenlenmesi (artan maliyetleri karşılaması bakımından),
• YEKDEM de opsiyonel bazı alternatiflerin getirilmesi ile maliyetlerin aşağıya çekilip süre uzatımı opsiyonu verilmesi,
• Katkı payı ve rödovans gibi bedellerin tek sefere indirgenerek ödenmesi opsiyonu ile gelir sağlanması ve bu yolla şirketlere refinansman kolaylığı sağlanması.
Görüldüğü gibi konular aslında gayet basit ve hemen herkesin üzerinde hemfikir olacağı basit değişiklikler gibi gözüküyor. Bu sebeple de piyasa neredeyse yoğun bakıma girmişken bu konuda büyük beklenti içerisinde…

TİCARETTE SÖZLEŞME FESİHLERİ

Son günlerde piyasadaki en fazla konuşulan konu müşteri sözleşmelerinden sonra OTC sözleşmelerinde de bazı şirketlerin fesih yoluna gittiği.
Bu malesef piyasayı öldürecek son darbe gibi gözüküyor. 2006’dan bu yana gelinen noktada kazanılmış her şeyi yok edecek potansiyele sahip olduğu gibi ciddi bir hukuksal kaosa da sebep olabilir. Zira sözleşme fesihlerinde hemen uğranılan zararın – fesih bedeline ek olarak tazmini meselesi var hem de bunu zincirleme etkisi ile oluşan kayıplar ve verdiği zarar konusu var. Ayrıca bu durumda fesih eden tarafların kredibilite kaybının da bir maddi karşılığı olması gerekir.
İleride yapılacak işlemlerde, daha önce sözleşme şartlarını yerine getirmemiş şirketlerin risk primi yani teminat miktar ve maliyetlerinin diğerleri ile aynı olmasını beklememk gerekir.
Bu konu her ne kadar özel hukuk alanına giriyor olsa da gerek kamunun gerekse düzenleyici kurumun ve hatta EPİAŞ’ın piyasa izleme ve gözetim fonksiyonu içerisinde dikkatle bakması gereken bir konu…