Enerji piyasalarında serbestlik derecesi

2017’nin son günlerine girilirken gelecek yılla ilgili olarak özellikle elektrik ve doğal gaz piyasası açısından kritik bilinmezlerle karşı karşıya kaldık. Bu bilinmezliğin iki ana sebebi var ancak daha altta yatan temelinde, yani serbest piyasa konusunda zaten herkes hem fikir. Sadece uygulamada neden bazı konuların hayata geçirilemediği ile ilgili durumlar tartışmaların temel konusu ve maalesef buna […]

Enerji piyasalarında serbestlik derecesi
Mustafa Karahan
  • Yayınlanma22 Aralık 2017 09:30

2017’nin son günlerine girilirken gelecek yılla ilgili olarak özellikle elektrik ve doğal gaz piyasası açısından kritik bilinmezlerle karşı karşıya kaldık.

Bu bilinmezliğin iki ana sebebi var ancak daha altta yatan temelinde, yani serbest piyasa konusunda zaten herkes hem fikir. Sadece uygulamada neden bazı konuların hayata geçirilemediği ile ilgili durumlar tartışmaların temel konusu ve maalesef buna verebileceğimiz bir cevap gözükmüyor.

Şimdi bu piyasa durumu bizim için bir veri niteliğinde ise bizi bu “Aralık Sonu” bilinmezliğine maruz bırakan iki konuya yakından bakalım.

1. Döviz Kuru: Primer kaynakların ithal edildiği bir ekonomide devalüasyon etkisinin piyasalara etkisi olmaması diye bir ihtimal düşünülemez. Zira bunu otomatik fiyatlandırma nedeni ile akaryakıt piyasasında net olarak görüyoruz. Ancak aynı durum doğal gaz ya da kömür için, dolayısı ile elektrik için geçerli değil. Yani devalüasyondan kaynaklanan maliyet artışı fiyatlara yansımıyor. Buna ek olarak petrol fiyatı endeksinden kaynaklanan bir maliyet de söz konusu. Burada oluşan net bir maliyet var.

Bunun dışında gelirleri aynı oranda artmasa da dış kaynakla yapılmış üretim tesislerinin kur farkı nedeni ile artmış olan borç servisleri nedeni ile oluşan ek maliyetler var. Bunun da miktarı yabana atılamayacak ölçüde büyük.
Yenilenebilir enerji üreten ve YEKDEM’den faydalanan üreticiler, ürettikleri elektriği USD üzerinden alım garantisi fiyatı ile satıyorlar. Mevcut spot piyasa fiyatı ile bu satış arasında oluşan fark ise YEKDEM maliyeti olarak tedarikçilere yansıtılıyor. Dolayısı ile devalüasyon ile bu rakamın da etkisi daha büyük hale geliyor.

2. Sanayinin Rekabet Gücü: Türkiye’de sanayinin kullandığı enerji kaynağının temelde elektrik ve doğal gaz olduğunu düşünürsek, her iki kalemin de tarife ile düzenlendiği gerçeğini göz önünde bulundurmak gerekir.
Mevcut elektrik fiyatları, maliyetleri neredeyse karşılamadığı halde sanayi için bu elektrik fiyatları yüksek olarak değerlendirilmektedir.

Aynı değerlendirme doğal gaz fiyatları için de geçerlidir.

Özellikle elektrikte talebin fiyat esnekliği yoktur, piyasa fiyatı ne olursa olsun elektrik fiyatı tarife ile sabit kaldığından, tüketici için verimli kullanma ile kazanılacak ek bir fayda yoktur.

Doğal gazın özel tedarikçilerden farklı, BOTAŞ’tan farklı fiyattan satılması, doğal olarak rekabete uygun bir ortam değildir.

Tüm tüketiciler için sebebi tam belli olmayan dolaylı kesintiler sebebi ile enerji faturaları gereksiz kabarmaktadır (TRT Payı, Enerji Fonu, BTV vb.).

Buradan anlaşılan sanayimizin yapısı büyük ölçüde enerjiyi gerçek maliyetinde kullanmaya müsait değildir ve sadece teşviklerle ayakta duracak bir modelde kurgulanmıştır.

Tüm bu sebepleri alt alta ve tüketiciyi koruma konusunu da hepsinin önüne koyduğunuzda piyasadaki yapıyı daha net görebiliyoruz.

Bu Aralık ayında BOTAŞ’ın -henüz resmileşmemiş olsa da doğal gaz santrallerine vereceği gazı limitlemesi, diğer ithalatçı ya da toptan gaz satıcılarının BOTAŞ fiyat ve koşullarında gaz tedarik etme şanslarının olmaması ve tüm bunları 3 haftalık bir süre içerisine sıkıştırmış olmak maalesef 2018 için -en azından ilk çeyrekte- önemli belirsizlikler oluşturdu.

Santrallerin, aynen sanayiciler gibi zararına üretim yapmalarını elbette bekleyemeyiz ancak, durma şansları da çok değil zira borç geri ödemeleri var. Ve bu tarafta aksaklıklar yaşanırsa bankacılık sektörünün etkilenmesi kaçınılmaz.
Alınacak yegâne aksiyon, spot fiyatların serbest oluşmasının önünün açılması için EÜAŞ’ın daha rasyonel bir piyasa yapıcılığına soyunması ve bunun yansıması olarak belli büyüklükteki tüketiciler için tarifenin kaldırılması ve tamamen serbest bırakılması. Bu da tam olarak yapılmalı, orta bir yol bulmaya çalışılmamalıdır. Yarı serbestlik modeli, gördüğümüz kadarı ile çalışmıyor ve bize daha fazla sorunlar ve sorumluluklar getiriyor.

Nihayet, ETKB strateji belgesinde vurgulanan serbest piyasa modelinin tek doğru olduğu bir kez daha kanıtlanmış oluyor. Buna yönelik adımların gelmesi ve daha iyi bir 2018 ve gelecek umudu ile herkese iyi seneler diliyorum…