Taraflar elini taşın altına koymalı

Finansman, son 3 yılda enerji sektörünün kartopu gibi yuvarlandıkça büyüyen ve en sonunda çığa dönüşen öncelikli sorunu haline geldi.

Son 20 yılda Türkiye’de artan enerji talebinin ortaya çıkardığı yatırım ihtiyacının karşılanmasında kamu kaynaklarının yetersiz kalması ve acil çözüm ihtiyacı, özel sektörün yatırımlarıyla karşılandı. Yıllar içinde artan talebe bağlı olarak yatırımlar devam ederken, projelerin büyük bölümü uygun finansman koşullarının da desteği ile gerçekleştirildi. Sonraki yıllarda elektrik dağıtım özelleştirilmeleri ile birlikte özel sektörün enerji yatırımları artarken kredi yükü de buna bağlı olarak hızla büyüdü.

Türkiye’de yatırımların artış döneminde sektöre sağlanan imkanlar, öngörülebilirliğin nispeten daha iyi olması ve uluslararası piyasalardaki likidite bolluğunun sağladığı ucuz kredi ile şirketlerin yüksek risk iştahı, bazı risklerin göz ardı edilmesini beraberinde getirdi. Türkiye’de geçmişten günümüze bakıldığında yaklaşık her 5-6 yılda bir küçük ya da büyük bir ekonomik dalgalanmanın olduğunu görüyoruz.

KUR VE FİYAT RİSKİ NE KADAR DİKKATE ALINDI?

Özel sektörün artan kredi yükünün karşı karşıya kaldığı ve her daim bünyesinde taşıdığı en büyük 2 risk ise kur ve fiyat riskiydi.

Dışa açık her ekonomide olduğu gibi Türkiye’de de iç ve dış kaynaklı dalgalanmalara bağlı olarak kur artışı riski, özel sektör açısından her daim dikkat edilmesi gereken bir konudur. Hele ki enerji sektöründe olduğu gibi yatırımların neredeyse tamamını yabancı para cinsinden alınan krediyle yapıyorsanız…

Öte yandan ülkemizde elektrik ve doğal gaz piyasalarında liberalleşmenin sağlanamaması ve Batı Avrupa seviyelerine ulaşılamaması, fiyatların baskılanması ve gerçek seviyelerde oluşamamasına da neden oluyor. Bu ise yatırımcılar açısından öngörülebilirliği zorlaştırırken fiyatların sübvansiyonlar nedeniyle piyasa maliyetlerini karşılamamasını beraberinde getiriyor. Santrallerin maliyetlerin altında oluşan fiyatlar nedeniyle çalışamaması ise özel sektörün haliyle fiyat riskiyle karşı karşıya kalmasına neden oluyor. Bu durumun somut çıktısını ise kredi geri ödemelerinde sorun yaşayan gaz santrallerinde net bir şekilde görüyoruz.

Bugün geldiğimiz nokta özel sektörün yatırım kararları alırken, bankacılık kesiminin ise finansman sağlarken kur ve fiyat risklerini gerektiği kadar dikkate almadığını ve bunlardan korunmak için hedge imkanlarından 1-2 şirket haricinde yararlanmadığını gösteriyor.

Öte yandan kamunun öngörülebilirlik ve şeffaflık gibi yatırımcılar için hayati başlıklarda üzerine düşeni tam olarak yapmadığı, bazen bilerek bazen bilmeyerek oyunun kurallarını oyun devam ederken değiştirerek belirsizliği daha da arttırdığına şahit olduk.

Özel sektör yatırımcıları da bankalar da kamu da bugün yaşadığımız finansman sorununun ortaya çıkmasında bir şekilde pay sahibi.

Elektrik dağıtımındaki finansman sorunu ise konunun bir diğer ayağını oluşturuyor. Onu da bir başka yazıda detaylıca ele alırız.

ÇÖZÜMÜN NERESİNDEYİZ?

Yazının başında da ifade ettiğim gibi enerji sektörünün finansman sorunu günden güne büyüyerek bugüne geldi.

Bu yılın başlarında açıklanan Enerji Girişim Sermayesi Fonu ile sıkıntılı santrallerin bu fon bünyesinde toplanarak tek elden yönetilmesi ve kredilerinin yeniden yapılandırılması daha sonra ise bu santrallerin halka arz ya da satış ile tekrar sisteme dönmesi yönünde bir adımın tercih edileceği beklentisi oluşmuştu.

Daha sonra bu çözüm yerine bankaların bu varlıkları kuracakları bir fon ile yönetmesi seçeneği tartışılırken, piyasadaki çözüm beklentisi yerini belirsizliğe bıraktı.

Eylül ayı içinde önce TBB sonra BDDK tarafından yapılan açıklamaların finansman sorununun bu yıl içinde çözüme ulaşması yönündeki iyimserliği bir miktar arttırdığı görülüyor. Peki finans ve enerji çevrelerinde konuşulan çözüm yöntemi başarıya ulaşacak mı? Bu sorunun yanıtını vermeden önce bu iki kurum tarafından yapılan açıklamalara kısaca göz atalım.

Türkiye Bankalar Birliği(TBB) tarafından ‘Doğalgaz Santrali Kredilerine İlişkin’ 10 Eylül’de yapılan açıklamada, elektrik üretim ve dağıtım sektörünün mevcut borç stoku 47 milyar ABD Doları civarında ve yapılandırma ihtiyacı bulunan kredi portföyünün ise 12-13 milyar ABD Doları düzeyinde olduğu belirtildi. Açıklamada ayrıca bu tutarın yaklaşık 10 milyar ABD Doları tutarındaki kısmının 2019 yılı içinde yapılandırma işleminin tamamlanmasının beklenmekte olduğu ifade edildi.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından 17 Eylül’de yapılan basın açıklamasında, Kurum tarafından yapılan güncel mali bünye değerlendirme çalışmaları neticesinde bankacılık sektöründe takip hesaplarına aktarılması gereken, ağırlıklı olarak inşaat ve enerji sektörlerine kullandırılmış, toplam 46 milyar Türk Lirası büyüklüğünde kredi tespit edildiği belirtildi. Konuya ilişkin olarak ilgili bankalara 2019 yıl sonuna kadar söz konusu krediler için gerekli sınıflama değişikliklerinin yapılması ve beklenen kredi zarar karşılıklarının ayrılması konusunda bildirimde bulunulduğu belirtildi.

13 MİLYAR TL’LİK KREDİ TAKİP HESAPLARINA AKTARILACAK

Sektör çevrelerinde hemen herkesin bildiği üzere bankacılık sektöründe takip hesaplarına aktarılması gereken enerji sektörü kaynaklı (doğal gaz santrallerine ait) kredilerin yaklaşık büyüklüğünün 13 milyar TL civarında olduğu ifade ediliyor. Bu santrallerin kurulu gücü ise 2.000 MW’ın üzerinde. Bunlara ilave olarak bir gaz santrali daha benzer durumda olmasına rağmen bu santrallerin kredi kaynağının özel durumu nedeniyle takibe düşme durumu söz konusu değil.

BDDK açıklaması sonrası ortaya çıkan durumda bankalar bu krediler için gerekli sınıflama değişikliğine giderek zararın tamamı kadar karşılık ayırmak zorunda. Böylece bu sene içinde tamamlanması planlanan yeniden yapılandırmalar ile ilgili bankalar söz konusu miktarları 2018 bilançolarına yazarak 2019’a taşımamış olacak.

Sonrasında ise bu santrallerin bir süre bankalar tarafından işletildikten sonra uygun koşullarda satılabileceği enerji ve finans çevrelerinde dile getiriliyor. Yukarıdaki soruya tekrar geri dönecek olursak, finans ve enerji çevrelerinde konuşulan bu çözüm yöntemi başarıya ulaşacak mı?

KALICI ÇÖZÜM ŞART

Evet kuvvetle muhtemel kanamayı durduracak bir müdahale olsa da soruna mutlak ve kalıcı bir çözüm için tek başına yeterli değil. Hem bu santrallerin hem de kredi geri ödemelerinde sorun yaşayan diğer santrallerin bu sorunla karşı karşıya kalmasındaki 2 temel nedenden birisi olan fiyatlar piyasa dinamiklerinin etkisiyle oluşmadığı sürece bu sorunun artçıları devam edecek. Unutmayalım ki bu santrallerin geri ödeme yapamamalarının sebebi piyasada maliyetlerin altında seyreden fiyatlar nedeniyle çalışamamalarıdır. Piyasada fiyat oluşumunun piyasa koşullarına bırakılması hem finansman hem de enerji ticareti üzerindeki baskıyı ortadan kaldıracaktır.

Buna rağmen piyasada finansman sorunu devam eden yatırımlar da olacaktır. Bu şekilde piyasa etkisinden ziyade yanlış yatırım kararları nedeniyle sorun yaşayan birkaç santralin olduğu da uzun zamandır biliniyor.

Bu noktada bu yatırımlara finansman sağlayan bankaların da hatalı yatırım kararlarındaki sorumluluklarını üstlenmesi gerekiyor. Tüm taraflar ellerini taşın altına koymak ve bu bedeli ödemek durumunda.

Doğal gaz piyasasında olduğu gibi elektrik piyasasında da yaşanan ve kronikleşerek piyasanın geleceğini tehdit eden sorunların temelinde sübvansiyonlar ve fiyatların baskılanması olduğunu görüyoruz.

Enerji sektöründe bugün yaşanan sorunların çözümü kadar önümüzdeki 10 yılda enerji sektörünün ihtiyaç duyacağı yatırımların çekilebilmesinin yolu da yatırımcılara güven vererek ve öngörülebilir bir piyasanın oluşturulabilmesinden geçiyor. Bunun yolu ise serbestleşmenin sağlanarak fiyat oluşumunun piyasa dinamiklerine bırakılmasından geçiyor. Sağlıklı işleyen bir enerji piyasasının ülke ekonomisi ve finans sektörü için de hayati önemde olduğunu unutmayalım.