Elektrik piyasasında son dönemlerde finansman konusunda yaşanan problem giderek derinleşirken şirketlerin re-finansman taleplerinin bankalar tarafından kabul görmemesi sektörün sürdürülebilirliği ve özel sektör tarafından yapılacak yatırımların geleceğine kadar birçok başlıkta önemli belirsizlik yaratıyor. Bankalar ve şirketler arasında re-finansman başta olmak üzere sektörün yaşadığı sorunlara çözüm sağlanamaması durumunda elektrik üretim ve dağıtım sektörlerinde bazı şirketlerin bankalara geçebileceği […]
Bankalar ve şirketler arasında re-finansman başta olmak üzere sektörün yaşadığı sorunlara çözüm sağlanamaması durumunda elektrik üretim ve dağıtım sektörlerinde bazı şirketlerin bankalara geçebileceği ifade ediliyor. Enerji sektöründe yaşanan sorunun bankacılık sektörü üzerinde de önemli risk yarattığına dikkat çeken sektör paydaşları, sorunun temel kaynağının sübvanse edilen enerji fiyatları olduğunu belirttiler. Sektör paydaşları; kalıcı çözüm için politika yapıcılar, bankalar, düzenleyici kurumlar ve şirketlerin koordineli bir şekilde strateji geliştirerek gerekli adımların atılması gerektiğini vurguluyor.
ETD Başkanı Tamer Çalışır:
Finansman probleminin çözümleri arasında yer alan re-finansman çalışmaları açısından iyi bir zaman-dan geçmediğimizi söylemek yanlış olmaz.
EÜD Başkanı Cem Aşık:
Serbest piyasanın kendi dinamikleri içinde yaşamasının en ucuz yolu, fiyatın oluştuğu her aşamada, her oyuncunun maliyet bazlı fiyatlama yapmasıdır.
Haberin Tamamı
Elektrik piyasasında son dönemlerde finansman ödemelerinde yaşanan problem giderek derinleşirken şirketlerin re-finansman taleplerinin bankalar tarafından kabul görmemesi sektörün sürdürülebilirliğinden, önümüzdeki dönemlerde özel sektör tarafından yapılacak yatırımların geleceğine kadar birçok başlıkta önemli belirsizlik yaratıyor.
Öte yandan bankalar ve şirketler arasında re-finansman başta olmak üzere çözüm sağlanamaması durumda elektrik üretim ve dağıtım sektörlerinde bazı şirketlerin bankalara geçebileceği ifade ediliyor.
Enerji sektöründe yaşanan sorunun bankacılık sektörü üzerinde de önemli risk yarattığına dikkat çeken sektör paydaşları sorunun temel kaynağının sübvanse edilen enerji fiyatları olduğunu ve kalıcı çözüm için politika yapıcılar, bankalar, düzenleyici kurumlar ve şirketlerin koordineli olarak bir strateji geliştirilmesi ve gerekli adımların atılması gerektiğini vurguladılar.
Gas&Power, soruna kalıcı çözüm sağlanabilmesi amacıyla sayfalarını tüm sektör derneklerinin görüşlerine açtı. Konuyla ilgili Gas&Power’a değerlendirmelerde bulunan ETD Başkanı Tamer Çalışır ve EÜD Başkanı Cem Aşık çözüm konusunda beklentilerini paylaştı.
ETD Başkanı Tamer Çalışır:
Enerji sektöründe yaşanan finansman problemi elektrik tarafında yüzde 100 devlet kontrolünde olan iletim kısmı hariç, değer zincirinin tüm halkalarında (Üretim-Toptan Satış-Dağıtım ve Perakende) baş göstermiş durumda. Özellikle problemlerin önemli kısmını teşkil eden üretim ve dağıtım ayaklarındaki sıkıntılar geçen senenin de öncesinde başlamış olup bu yıl daha derinleşerek karşımıza çıkmıştır. Birkaç şirket hariç neredeyse tüm piyasa oyuncularının çok yoğun bir şekilde bu sıkıntıları yaşıyor olduklarını söylemek haklı bir yorum olacaktır. Finansman problemini kredi geri ödemelerinde yaşanan zorluklar olarak tanımlarsak, bu problemin çözümleri arasında olan re-finansman çalışmaları açısından da iyi bir zamandan geçmediğimizi söylemek yanlış olmaz. Dünya’da yaşanan likidite sıkıntıları nedeni ile zaten zor günlerden geçen ve şartları gittikçe ağırlaşan re-finansman anlaşmalarının önüne diğer bir engel de bahsi geçen yatırımların öngörülerinde yer alan gelir beklentilerinin ve marjlarının çok uzağında kalan gerçekleşmeler, re-finansman anlaşmalarını da tıkanma noktasına getirmiştir.
Finansman probleminin altında yatan nedenlere baktığımızda en önde gelen sorunun özellikle yoğun kredi yükünü taşıyan üretim ve dağıtım ayaklarında beklenenin çok gerisinde gerçekleşen kar marjları olduğunu görüyoruz. Bir başka deyişle yatırım kararları alınırken öngörülen ve politika yapıcılar tarafından da desteklenen “piyasa” ortamının zaman içinde uğramış olduğu büyük erozyon ve bu erozyonun sonunda düşük seviyelerde gerçekleşmeden ziyade yok olan kar marjları (hatta zaman zaman kredi ödemesine ulaşamadan operasyonel olarak zarar eden birçok örnek de mevcuttur) finansman problemindeki esas neden olarak karşımıza çıkıyor. Bunun yanında bazı şirketlerde operasyonel seviyede görülen hatalı kararlar da başka bir neden olarak gözükse de, sorunun temelini bu durum oluşturmamaktadır. Yaşanılan problemin yıkıcı etkileri sektördeki birçok şirkette günden güne ortaya çıkmaktadır. Bu noktada bildiğimiz kadarı ile finans kuruluşlarının ödenemeyen borçlarından dolayı aksiyon almaya başladığı şirketler olduğu gibi (bu durum sektörde hep vardı fakat artık büyük holdinglerin/grupların arkasında olduğu belli başlı diye tanımlayabileceğimiz şirketlere de sirayet etmeye başlamıştır) başka birçok şirketin de bu aşamaya çok yakın olduğu görülebiliyor. Bu da finans kuruluşları açısından altından kalkılması zor bir operasyon ve finansman problemini beraberinde getirmektedir.
Mevcut re-finansman problemi aslında temelinde sürdürülebilir bir piyasa ortamının tesis edilmemesinden olumsuz etkilenmektedir. Şirketlerin sürdürülebilirlikleri de oyun alanlarının yok olması nedeni ile zaten zora girmektedir. Belki çok klasik olacak fakat herkesin elini taşın altına koyması öncelikli ihtiyaç olarak karşımıza çıkmaktadır. Yani sadece bu varlıkların sahibi özel şirketlerin değil, kredilerin sahibi konumundaki finans kuruluşlarının ve tabi ki ondan da önce regülatör, piyasa ve sistem işletmecisi ve politika yapıcıların bu noktada atması gereken çok önemli adımlar bulunmaktadır. Bizim gözlemimiz, yatırımcıların genel olarak yatırımlarının arkasında durmak için üzerlerine düşeni bazı eksiklerle de olsa yaptıklarıdır. Örneğin son üç yılda başta doğal gaz ile elektrik üreten santraller olmak üzere, yerli kömür, ithal kömür santralleri ve dağıtım şirketi sahibi birçok yatırımcı çok ciddi miktarda kredi yükünü cebinden karşılamıştır. Bu noktadan sonra bazı şirketlerin nefeslerinin yavaş yavaş tükenmesi sonucu ortaya çıkan sıkıntılı durumların önüne geçilmesi, bu şirketlerin temel işlerini sürdürebileceği ortam ve ürünlerin ellerinden alınmaması ile doğrudan alakalıdır. Finans kuruluşları açısından bakıldığında şirketlerin nakit dışı teminat limitleri ve kısa süreli operasyonel ihtiyaçlara istinaden doğan işletme sermayesi ihtiyaçlarının tekrar karşılanmaya başlanması elzemdir. Diğer taraftan sektörde sermaye derinliğine sahip olmayan ve/veya enerji sektörü başta olmak üzere finansal sektörlere de zarar veren şirketlerin, bu yetkinliklere sahip gruplara devredilmesi ya da tekel oluşturmayacak şekilde konsolidasyona gidilmesi zaruri hale gelmiştir. Tabi bunun da hayata geçirilmesinde bütün paydaşlara eşit davranılması ve tüm ilgililerin gerekli hassasiyeti göstermesi önemlidir.
Politika yapıcılar tarafından atılması zorunlu ve çok önemli adımlar bulunmaktadır. Burada öncelikle çapraz sübvansiyon olarak adlandırılan her türlü piyasa hareketinin bir an önce durdurulması gerekmektedir. Bir başka deyişle elektrik tarifelerinin bir an önce maliyet bazlı fiyatlandırma esasına göre belirlenmesi dönemine geri dönülmesi gerekmektedir. Tarifeleri maliyet altı seviyelerde tutmak yerine, ihtiyaç olan noktalarda devletin üretim şirketleri vasıtası ile yaratacağı gelirin sosyal tarife üzerinden ihtiyaç sahipleri ile paylaşılabileceği bir model piyasayı da rahatlabilecektir. Ayrıca dünyada neredeyse örneği olmayan seviyede düşük enerji maliyetlerine sahip sanayi ve ticarethane gruplarındaki tüketicilerin tarifelerinin de maliyet bazlı fiyatlandırma ile düzenlenmesi gerekmektedir. Bunu değiştirmediğimizde aslında elimizde olmayan bir kaynaktan (özellikle doğal gaz) üretilen enerjimiz ile değer yaratacak ürün ve hizmetleri ortaya çıkarmak yerine, ihracat vasıtası ile diğer ülkelerle paylaşıyor durumuna düşmekteyiz.
EÜD Başkanı Cem Aşık:
Bildiğiniz üzere özel sektör 77 milyar USD elektrik üretimi, 18 milyar USD elektrik dağıtımı ve 12 milyar USD doğalgaz dağıtımı olmak üzere toplam 107 milyar USD enerji yatırımı yapmıştır. Bu sayede geçmişte Türkiye’nin gelişmesinin önünde duran arz güvenliği sorunu çözülmüştür. Ancak elektrik üretim sektöründe yapılan 77 milyar USD tutarında yatırımın, 43 milyar USD civarında kredi geri ödemesi mevcuttur. Krediyi geri ödeyebilme yeterliliği açısından şirketler farklı pozisyonlardadırlar. Bir alım garantisine sahip (YEKDEM vb.) santrallerin veya dağıtık bir üretim portföyüne sahip şirketlerin kredi geri ödeyebilme yeterlilikleri nispeten iyiyken, özellikle alım garantisi olmayan, yani piyasa koşullarında rekabet eden, santraller kredi ödeyebilme yeterliliklerini büyük ölçüde kaybetmişlerdir. 2018 yılında bu şirketlerin zar zor da nefes almasına yardımcı olan Kapasite Mekanizması gibi destekler de 2019 yılında yeterli olmayacak gibi görünmektedir. Bu şirketler kısa dönemde -kısmen de olsa- kredi geri ödeyebilecek karı kazanabileceklerini bankalara gösteremezlerse re-finansman yapmanın da bir anlamı olmayacaktır.
Serbest piyasanın kendi dinamikleri içinde yaşamasının en ucuz yolu, hep söylediğimiz gibi fiyatın oluştuğu her aşamada, her oyuncunun maliyet bazlı fiyatlama yapmasıdır. Politika yapıcılar zaman zaman bu yaklaşımın son tüketici fiyatlarını istenmeyen zamanlarda arttırabileceğinden çekinmektedirler. Ancak unutulmamalıdır ki, fiyatlara yansımayan maliyetler mutlaka dolaylı yollardan gene halka yansımakta ve genel enerji fiyatları üzerinden yapılan sübvansiyonlar çok daha verimsiz ve toplamda daha pahalı olmaktadır.
Tabi ki, desteklenmesi gereken tüketim grupları olacaktır. Bunlara doğrudan yapılacak teşvikler çok daha verimli olacak ve etkin sonuçlar doğuracaktır. Örneğin, şu anda meskenlere yapılan fiyat indirimleri ve destekler, gerçek elektrik maliyetinin yazıldığı bir faturada doğrudan devletin sağladığı bir iskonto kalemi şeklinde gösterilebilir. Bu şekilde, gerçek ihtiyaç sahiplerine (yeşil kart örneğinde olduğu gibi) doğrudan destek verebilirsiniz. Bunun fonlaması da, piyasadaki diğer oyuncular gibi çalıştığı durumda, devletin üretim şirketi EÜAŞ’ta oluşacak ek kardan rahatlıkla karşılanabilir.
Enerji sektöründeki birçok kredi problemi, gelirin TL kredinin ise döviz cinsinden olması nedeniyle daha da kötüleşmiştir. Ayrıca bazı santrallerin yakıtları (doğalgaz, kömür) da döviz veya başka endekslere (Brent gibi) bağlıdır. Bu bilinen bir durum olmasına rağmen, bunun risk yönetimini yapmamak veya devletin üstlenmeye devam edeceğini düşünmek özel sektörün eksikliği olmuştur. Riski yönetmenin bir yolu olan enerji ticareti ise, yukarıdaki sebeplerle enerji tedarikine devam edemeyen şirketler tarafından sekteye uğratılmıştır. Şu anda sektör umutla EPİAŞ Vadeli İşlemler Piyasasını beklemektedir.
Bildiğiniz gibi geleneksel enerji yatırımları 2-5 sene zaman almaktadır. Bugünkü ortamda bu fizibiliteyi yapmak ve kredi bulabilmek ancak alım garantili projelerde mümkündür. Ancak serbest piyasaya geçmemizin temel hedeflerinden olan, alım garantisiz bir yatırım ortamının yeniden tesisi için, maliyet bazlı fiyatlama başta olmak üzere, öngörülü hazırlanmış ve sıklıkla değişmeyen mevzuat ve basitleştirilmiş bürokrasi ortamı oluşturulmalıdır.
Ancak yeni yatırımları sadece santral yatırımı olarak düşünmek yanlış olur. EÜD olarak üzerinde durduğumuz aşağıdaki konular da Türkiye enerji sektörünün geleceğinde önemli rol oynayacaktır:
Bu konularda stratejimizin, mevzuatımızın ve yerli teknolojimizin oluşması konusunda çalışmalar yürütüyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, COP29 Dünya Liderleri İklim Zirvesi’nde konuştu12 Kasım 202416:07 Adana’daki iki maden sahası için ihale düzenlenecek12 Kasım 202409:14 Yeni yapılacak kamu binalarına “yeşil sertifika” zorunluluğu getiriliyor23 Kasım 202417:10 Pomega’dan 2 GWh ek kapasite için 180 milyon dolarlık yatırım planı23 Kasım 202409:10 LPG piyasası lisans başvurularında “EPDK Başvuru Sistemi” değişikliği23 Kasım 202408:47 Enerji bakanları, bölgesel işbirliğinin önemini vurguladı22 Kasım 202418:18 Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul Energy Forum’da konuştu22 Kasım 202417:54