
14. Türkiye Enerji Zirvesi kapsamında moderatörlüğünü YEKÜD Genel Sekreteri Ali Altuntaş’ın yaptığı ‘Geleceğin Enerjisinde Baz Yük Santralleri Oturumu’ gerçekleştirildi. Nükleer Sanayi Derneği Kurucu ve Başkan Yardımcısı Ömer Kaya, Coal-To-Clean Stewardship Fund Kurucu Ortağı Andres Calderon, Akenerji Ticaret Optimizasyon Müdürü Cem Otay ve Tersaned & Eren Enerji CEO’su Ömer Buğer’in konuşmacı olarak yer aldığı oturumda baz yük santrallerinin geleceğin enerjisindeki konumu tüm yönleriyle ele alındı.
14. Türkiye Enerji Zirvesi kapsamında moderatörlüğünü YEKÜD Genel Sekreteri Ali Altuntaş’ın yaptığı ‘Geleceğin Enerjisinde Baz Yük Santralleri Oturumu’ gerçekleştirildi. Nükleer Sanayi Derneği Kurucu ve Başkan Yardımcısı Ömer Kaya, Coal-To-Clean Stewardship Fund Kurucu Ortağı Andres Calderon, Akenerji Ticaret Optimizasyon Müdürü Cem Otay ve Tersaned & Eren Enerji CEO’su Ömer Buğer’in konuşmacı olarak yer aldığı oturumda baz yük santrallerinin geleceğin enerjisindeki konumu tüm yönleriyle ele alındı.
Nükleer Sanayi Derneği (NSD) Kurucu ve Başkan Yardımcısı Ömer Kaya
‘Nükleer enerji ilerleyen zamanlarda daha çok karşımıza çıkacak’
Derneğimiz 2020 yılında kuruldu. Şu an 25 üyemiz var. 25 üyemiz 16 bin çalışan, yıllık da 1,5 milyar dolarlık bir iş hacmine sahipler. Bu firmaların ana iş yoğunluğu şu an Akkuyu Nükleer Santrali özelinde. 2050 yılına kadar COP29’da imzalanan sözleşmeye göre mevcut nükleer kapasite üç katına artırılırsa bugün karşıladığı miktar kadar yüzde 10’luk bir enerjinin bir enerji ihtiyacını yeni nükleer santrallerle karşılanması mümkün. Cümle olarak çok kolay bir ifade ama uygulaması nasıl olacak? Dünyada bugün kabaca 400 adet reaktör var. 100 adedi Amerika’da, 50 küsur adedi Fransa’da, 50 kadarı da Çin’de. Kalanı diğer ülkelere dağılmakta. Dünyada nükleeri en çok kullanan ülke Fransa; yüzde 70’e yakın enerjisini nükleerden karşılamakta. Burada ana konu; nükleer teknoloji ülkeden ülkeye farklılık göstermekte ama bunun yanında insanlığın da artan büyük bir enerji ihtiyacı var. Bugün yapay zekâ, data center’lar, cloud sistemler gibi konular ister istemez insanoğlunun enerji ihtiyacını her gün bir öncekinden daha yüksek bir seviyeye çıkarmakta. Hepsine bütüncül baktığımızda insanoğlunun enerji ihtiyacını çeşitlendirerek yeşil kaynaklar, baz enerji santralleri, nükleer santraller bunun bir paydaşı olarak çeşitlendirmesi gerekiyor. Türkiye özelinde baktığımızda da gözüken o ki nükleer santraller gelecek zamanda bizim hayatımızda bugünden çok daha fazla yer alacağa benziyor. 2025’te hedef, Akkuyu’nun birinci reaktörünün devreye alınması. 2028 yılında bitirilmesi hedefleniyor. Ardından da Sinop’ta ve İğneada’da projeler gündemde. Fakat bu santraller büyük santraller. Bunun yanında özellikle Amerikalı teknoloji devlerinin desteklediği daha küçük çaplı, üretilmesi görece daha kolay SMR denilen teknoloji ve küçük reaktörler çalışmaları var. Bugün mesela Akkuyu özelinde bakalım; 1200 megavat bir reaktör, 4800 megavat 4 reaktör olacak. Bir SMR maksimum 300 megavat gücüne sahip ve üretim maliyeti de 1,5 – 3 milyar dolar bandında. Dünyada teknoloji devleri bu alana ciddi yatırım yapıyorlar. Üretilmesi görece daha kolay olan ama daha lokal, küçük çözümler üretebilen santraller bir yandan gündemde. Gözüken o ki bu nükleer meselesi günden güne, özellikle bu COP’ta da yeşil enerji sınıfına sokulmasından dolayı ilerleyen zamanlarda çok daha karşımıza çıkacak. Zor tarafı şu, ülkeden ülkeye teknolojiler farklılık gösteriyor, ekipmanlar farklılık gösteriyor. Bu ekipmanları kim üretecek? İşin bir de maddi tarafı var. Akkuyu’nun maliyeti 22 milyar dolar hesaplandı, belki 30 milyar dolarla sonlanacak. Özetle, 4800 megavatlık bir nükleer santral 30 milyar dolar bandında bir paraya mal oluyor. Bunun finans edilmesi bir taraf, bir de ekipman ayrı taraf. Dünyada bu ekipmanları üretebilen firmaların adetleri belli. Nükleerdeki üreticiler, nükleer teknolojinin gereksinimi gösteren ekipman imalatçıları çok daha küçük bir zümre. 2050’ye kadar mevcut kapasiteyi üç katına çıkartmak gibi hedefler söz konusu. Peki bu altyapı dünyada var mı yok mu burası soru işareti oluşturuyor. İnsanoğlunun artan enerji ihtiyacı, beraberinde de enerji kaynaklarının çeşitlenmesini gerektirmekte ve nükleer enerjinin de bunlar arasında günden güne daha ön plana çıktığını görmekteyim. Nükleer enerjinin güvenlik konu başlığına baktığımızda bugün üçüncü nesil santraller gündemde. Bunların teknolojilerine baktığınız zaman gerçekten çok yüksek güvenlikli santraller. Uçak kazası dahil tüm olasılıklar, uçak üzerine düşse güvenliğini koruyabilecek dinamiklerle tasarlanıyor. O açıdan bu işin bir miktar içerisinde olan bir insan olarak bu santrallerin güvenli olduğunu söyleyebilirim. O kadar hassas bir şekilde o ekipmanlar üretiliyor ki hata olasılığı gerçekten çok düşük. Fakat hata durumunda da büyük bir çevresel felakete sebebiyet vermekte. Nükleer santral süreçleri böyle kısa süreli konular değil, önce toplumun iletişim kanallarıyla bu konuya hazırlanması, bunun güvenliği, topluma olan faydaları konusunda bilinçlenmesiyle gündeme geliyor. Bir de şu da var ki Türkiye içerisinde nükleer santral olmasından korkarken yakın sınırımızda eski teknolojiye sahip nükleer santraller de bulunmakta. Türkiye içerisinde bizim sahip olacağımız santraller en güncel teknoloji ve en yüksek güvenlik önlemlerine sahip nükleer santraller olacakken etrafımızda çok daha eski teknolojili santraller her gün çalışmakta. Bu güvenli bir kaynak ve Türkiye’nin esasında ihtiyacı olan bir kaynak. Tek başına Akkuyu Türkiye’nin yüzde 10’unu besleme iddiası olan bir santral. Özellikle bu SMR teknolojisi incelenmesi gereken bir konu. İlk denemeyi şu anda Amerika’da çalışma yürütülüp lisans izni alındı, santral kurulacak. Küçük reaktörlerin riski büyüklerine göre çok çok daha düşük. Hedef o ki hiç nükleer emniyet sınıfına sahip olmayan ekipmanlarla bu işi yapalım. Hızlı bir şekilde bu SMR’ların sayısını artıralım. Aslında dünyada biraz bu nükleer konusunun paradigması değişiyor. Tüm bunların ışığında gözüken o ki nükleer teknolojiler ilerleyen yıllarda çok daha gündemimizde olacak ve esasında bu teknolojilerle çok daha aşina kılınacağız. Günden güne çok daha emniyetli bugünün çok daha üzerinde santrallerle karşılaşacağız gibi gözüküyor.
Akenerji Ticaret Optimizasyon Müdürü Cem Otay
‘Türkiye’deki volatilite belli günlerde çok yüksek seviyelere ulaşmıyor’
Fiyatlar konusunda hedef tutturma noktasında olayın iki boyutu var. Bizim bu konuda performans metrikleri olarak belli standartlarımız var ve koyulan hedeflerimiz var. Türkiye için konuşacak olursak, Türkiye’de belli günler çok yüksek performans yaşanırken belli günlerde bu performansın düştüğünü görüyoruz. Bu biraz daha piyasayı anlayamadığımız ya da piyasa dışı aksiyonların olduğu günlerde yaşanabiliyor. Genel ortalamaya baktığımızda bir gün sonrasını 4-5 sapma oranıyla tahmin edebiliyoruz. Orta ve uzun vadeye çektiğimizde işin rengi bambaşka bir boyuta gelebiliyor. Firmalarla uzun vadeli net fiyat anlaşması yapabiliyor musunuz?’ sorusunun cevabı bu ihtimal eskiden daha yaygındı. Türkiye’de yaşanan krizler, COVID kaynaklı yaşanan kriz gibi etkenlerin burada piyasayı düşürdüğünü söyleyebilirim. Bu sene başından itibaren bir miktar daha piyasada aktifleşme görüyoruz. Bayağı uzun süredir piyasada üç yıl sonrasına dair bir fiyat kotasyonu görmüyordum ama şu an 2027 yılı elektrik ürününün fiyatlaması yapılıyor diyebiliriz. Ama işlem hacmi hâlâ çok düşük. Baz yük santrallerinin elektrik ticaretinde güneş ve rüzgâr enerjisine göre artı bir avantajı var mı diye baktığımızda tahminler açısından olduğunu çok açıklıkla söyleyebilirim. Türkiye örneğinde arz talep eğrisinde EÜAŞ belli bir standart oturtmayı sağladığı için biraz daha farklı işliyor. Türkiye’deki volatilite belli günlerde çok yüksek seviyelere ulaşmıyor diyebilirim ama Almanya’da gün öncesi piyasası ve gün içi piyasasında fiyatların 1000 Euro’dan fazla farklılaştığını gözlemleyebiliyoruz. Almanya nükleer enerjiden çıktıktan sonra 80 bin megavatlık solar kapasitesi yaklaşık 70 bin megavatlık rüzgâr kapasitesiyle gün öncesiyle gün içi arasındaki 12 saatlik sürede hava durumu tahminlerinde büyük değişiklikler yaşayabiliyor. Bu durum fiyatları çok allak bullak edebiliyor. Bu arada illa kötü bir şey olmasına gerek yok, bu yeni bir ticaret fırsatı da yaratabiliyor. Fakat öngörülebilirlik açısından bir miktar daha zorlayıcı olduğunu söylemekte fayda var. Baz yük santralleri açısından biraz daha planlamaya dair böyle bir sıkıntı var. Almanya’da özellikle bu son dönemde Kasım ayının başında Almanların da bir terim dahilinde güneşsiz ve rüzgârsız günü kasteden bir hava durumu olayı yaşandı. Almanya’nın o günlerde fiyatları 800-900 Euro’lara kadar çıktı ve saatlik bazda da ortalama 15 bin megavatlık bir ithalat yapmak durumunda kaldı. Özetle Almanya, gün öncesi piyasasını tamamlayabilmek için kapattığı nükleerleri Fransa’dan ithal etti.
Coal-To-Clean Stewardship Fund Kurucu Ortağı Andres Calderon
‘Enerji sistemleri stabil bir frekansla çalışmak durumunda’
Baz yük tesislerinin şebeke istikrarındaki rolünü değerlendirdiğimizde enerji sistemleri stabil bir frekansla çalışmak durumunda. Bu tabii ki mevzuattan mevzuata değişebilir. Ancak bu şekilde güvenilirlik sağlanabilir. Eğer söz konusu frekansta ciddi sapmalar olursa burada ciddi kesintiler yaşanabilir. Bu anlamda termal güç, frekansı muhafaza etme noktasında gerçekten son derece önemli. Çünkü belli bir atalet yaratıyor. Güneş enerjisinde bu söz konusu değil. Aynı şekilde farklı hızlarda rotasyonunun olduğu rüzgâr enerji sistemlerinde de bu aynı etki yaratılamıyor. Baz yük sistemleri gerek gaz gerek kömür kullanılıyor ve bu çok büyük bir avantaj. Operatör, söz konusu kapasitenin ne kadar bir yüzdesini sevk edeceğini kendisi karar veriyor. Bu sevk etme kararı sisteme ciddi bir istikrar katıyor. Bu şekilde talep içindeki değişiklikler gün içerisinde arzla karşılanabiliyor. Dolayısıyla söz konusu tesisleri öyle dispatch edebilirsiniz ki kaynak gerekliliklerini doğru şekilde çözebilirsiniz. Birincil, ikincil, üçüncül kaynaklar, sistemin 5 ya da 10 dakikada yanıt verme kapasitesidir. Bazı ülkelerde termik altyapı, rotasyon enerjisini senkronize kondansatörlere çevirme eğilimi var. Elektrik şebekesine destek oluyor, esneklik artıyor. Böylece daha fazla yenilenebilir enerjiyi sisteme dahil edilebiliyor. Net sıfır hedefleri arasında baz yük santrallerin karşılaştığı zorluklarla ilgili değerlendirme yaptığımızda burada son derece önemli zorluklar var. Net sıfır geçişi söz konusu. Bu kapsamda termik enerjiden uzaklaşmak gerekiyor veya termik enerji kaynaklı emisyonları yakalamak gerekiyor. Termik enerji ister gaz olsun ister kömür olsun, çok karmaşık bir mesele. Bu durumda yenilenebilir enerjiler çok daha rekabetçi bir hale gelmeye başlıyor. Tarihe bakarsak, 2008’den bu yana güneş enerjisi 360 dolardan günümüzde 60 dolara kadar düşmüş durumda. Rüzgâr ise 250’den 150 dolar seviyelerine düştü. Kömürle karşılaştırırsanız Türkiye’de kömürün tabii ki çok büyük bir önemi var. Fakat küresel ortalamaya baktığınızda kömürde 120 dolar gibi bir düzey var. Bu belli ülkelerde 70’e kadar inebiliyor. Dolayısıyla belli ülkelerde yenilenebilir enerji daha ucuz hale geliyor. Değişken maliyeti ülkeden ülkeye çok değişiklik gösterebiliyor. Dolayısıyla bu tabii ki termik santral sahipleri için ciddi bir mesele. Daha fazla depolama kapasitesi oluşuyor. Çok daha rekabetçi bir hale gelebiliyor. Yenilenebilir enerji depolamasında önemli ilerlemeler var. Yaklaşık kömürün marjinal maliyetine yaklaşıyor. Net sıfıra doğru ilerlemek istediğimizde vergi meselesi karşımıza çıkıyor.
Tersaned & Eren Enerji CEO’su Ömer Buğer
‘Türkiye kömür kullanım oranında dünya ile benzerlik gösteriyor’
Şu anda dünyadaki kaynakların durumuna bakacak olursak elektrik üretiminde kömürün payı yüzde 36 seviyesinde. Her ne kadar yenilenebilir enerji her geçen yıl payını artırıyor olsa dahi bugün kömürün oranının hâlâ daha yüzde 36 bandında olduğunu görüyoruz. Geçtiğimiz senelerde de bu oran benzerlik gösteriyor. O yüzden her ne kadar finans dünyası, ülkeler politik olarak açıklamalarında yenilenebilir enerjiyi destekliyor olsa da açıkçası bu oran henüz daha bu kadar gerilere gelmiş değil. Kömürün payının hâlâ yüzde 36 olarak birinci sırada olduğunu görüyoruz. Türkiye’ye bakacak olursak, Türkiye’de de kömürün elektrik üretiminde kullanım oranı yüzde 37. Dünya ile şu anda benzerlik gösteriyoruz. Bu tabloda yüzde 61 ile Polonya şu anda liderliği götürüyor. Aynı zamanda Çek Cumhuriyeti de yüzde 40 ile elektrik üretiminde kömür kullanıyor. Tabii Asya’nın buradaki payı çok büyük, çok ciddi bir kömür kullanımı ve Çin ve Hindistan’da bu konuyla alakalı ciddi bir atılım var. Almanya’ya bakacak olursak kömürün elektrik üretimindeki payının da yüzde 27’de olduğunu görüyoruz. Geçen sene bu oran yüzde 32 seviyesindeydi. Rusya Ukrayna krizinden sonra tabii ki gaz ihtiyacı çok ciddi şekilde arttığından dolayı gazı da temin edemediğinden dolayı kömürlü termik santrallerin sistemdeki artışı tekrar yükselmişti ve tekrardan devreye alınan santraller olmuştu. Şu anda Almanya’da hâlâ yüzde 27 olarak baz yük santral olarak kömürlü santraller yer almakta. Baz yük santrallerin tüm dünyada bir ortak noktası var. Aslında bütün ülkeler bir strateji geliştiriyorlar, yenilenebilir enerjiyi üretim paylarında çok daha fazla oranını artırmak istiyorlar. Ancak şöyle bir ortak nokta olduğunu görüyoruz, hiçbir ülke şu anda yüzde 50’nin altında bir baz yük stratejisi geliştirmiyor. Amerika’da yüzde 77 oranında bir baz yük santral payı var. Almanya’da da yüzde 48. Aslında bu tablodan şu yorumu çıkartabiliriz; tüm dünyada minimum yüzde 50 diye bir kriter oluşmuş durumda. Elektrik üretiminde minimum yüzde 50 oranında baz yük santrale ihtiyaç olduğunu görüyoruz. Burada özellikle Birleşik Krallık’a değinmek istiyorum. Bu senenin en önemli haberlerinden bir tanesi, Eylül ayında son kömürlü santrali de kapattıkları yönündeydi. Ülkemizde de yankı bulmuştu. Ancak Birleşik Krallık’ın oranına baktığımız zaman yüzde 14 oranında nükleer santral oranının olduğunu görüyoruz. Aynı zamanda doğal gazlı termik santrallerin oranının da artış göstererek yüzde 34’e çıktığını görmekteyiz. Petrol tarafı da yüzde 4 yani özetle Birleşik Krallık’ın yüzde 52’lik bir baz yük santrali var. Aynı zamanda da bazı kömürlü termik santrallerini de biyokütle enerjisine çevirerek onun da payını yüzde 3’ten 13’e çıkarttı. Özetle şunu söylemek istiyorum İngiltere, kömürlü termik santrallerden çıktı ama baz yük santrallerden çıkma gibi bir lüksü olmadığını da görüyoruz. Türkiye ile Birleşik Krallık karşılaştırmasına baktığımız zaman artı 7 puanda İngiltere’de doğal gaz santrallerin payı artmış vaziyette. Türkiye’de ithal kömürlü santralleri ya da kömürlü termik santralleri oyun dışı bırakacak bir senaryo yakın zamanda görünmüyor. Çünkü bizde şuan nükleer santral yok. İngiltere’den en büyük farkımız şu anda bu diyebiliriz. Aynı zamanda doğal gazdan elektrik üretme oranımız da yüzde 21 seviyesinde. Bizim yüzde 50 minimum seviyesini tutabilmek için baz yük santrallere ihtiyacımız olduğu açıkça ortada. Türkiye için mevcut tabloya baktığımızda yüzde 21 doğal gaz varsa, nükleer yoksa, kömürlü termik santraller burada baz yük rolünü oynamak zorunda. Yine Türkiye’deki paylara bakacak olursak, burada kömürün dağılımında da ithal kömürün atılım gösterdiğini görüyoruz. Son 10 yılda yüzde 12’lik oranı yüzde 23’e çıkmışken, yerli kömürlü termik santrallerin de yüzde 14’lük payını koruduğunu görüyoruz. İthal kömürlü termik santraller Türkiye’de elektriğin yüzde 23’ünü üretiyor. Bu da 72 teravatsaatlik bir miktara tekabül ediyor. Bu rakam 2023 yılında kırmış olduğumuz rekor. Bu oranı nükleer santralle karşılamak istiyorsak 10 bin megavatlık bir nükleer santrale ihtiyacımız var.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, COP29 Dünya Liderleri İklim Zirvesi’nde konuştu12 Kasım 202416:07 Adana’daki iki maden sahası için ihale düzenlenecek12 Kasım 202409:14 Petroleum Istanbul 2025’te ‘Akademi Alanı’ Uluslararası Boyut Kazanıyor21 Nisan 202514:13 TORA, Beko yazarkasalı UTTS sistemleriyle 3300 istasyonda montaj gerçekleştirdi21 Nisan 202513:59 OEDAŞ’ın Can Dostlar projesine uluslararası ödül21 Nisan 202513:36 TSKB “Düşük Karbon Kahramanı” ödülünün sahibi oldu21 Nisan 202513:34 SEDAŞ, Gebze D-100 Karayolu’ndaki aydınlatmaları yeniledi21 Nisan 202513:31