‘Türkiye, enerjide kendine yeterlilikten öteye geçerek bir hub oluşturuyor’

Moderatörlüğünü Atlantik Konseyi Türkiye Programları Merkezi Kıdemli Direktörü Defne Sadıklar Arslan’ın yaptığı ‘Atlantik Konseyi Türkiye Özel Oturumu: Enerji Jeopolitiği ve Türkiye’nin Rolü’ başlıklı oturumda İspanya Eski Dışişleri Bakanı ve Atlantik Konseyi Yönetim Kurulu Üyesi Ana Palacio, Atlantik Konseyi Global Enerji Merkezi Kıdemli Danışma Kurulu Üyeleri Phillip Cornell, Melanie Kenderdine, Brenda Shaffer ve T.C. Dışişleri Bakanlığı […]

‘Türkiye, enerjide kendine yeterlilikten öteye geçerek bir hub oluşturuyor’
Eylül Şahin
  • Yayınlanma24 Aralık 2023 14:21

Moderatörlüğünü Atlantik Konseyi Türkiye Programları Merkezi Kıdemli Direktörü Defne Sadıklar Arslan’ın yaptığı ‘Atlantik Konseyi Türkiye Özel Oturumu: Enerji Jeopolitiği ve Türkiye’nin Rolü’ başlıklı oturumda İspanya Eski Dışişleri Bakanı ve Atlantik Konseyi Yönetim Kurulu Üyesi Ana Palacio, Atlantik Konseyi Global Enerji Merkezi Kıdemli Danışma Kurulu Üyeleri Phillip Cornell, Melanie Kenderdine, Brenda Shaffer ve T.C. Dışişleri Bakanlığı Enerji ve Çok Taraflı Ulaştırma Genel Müdür Yardımcısı Yusuf Burak Rende bölgesel enerji jeopolitiği ve Türkiye’nin rolü hakkında konuşma yaptılar. Oturmun sponsorluğunu Atlantic Council üstlendi.

Anlantik Konseyi Yönetim Kurulu Üyesi ve İspanya Eski Dışişleri Bakanı Ana Palacio

‘Türkiye bir hub olmaktan çok daha ötede’

Zaman nadir bir kaynak ve ben bu yüzden Zirve’nin organizatörlerine çok teşekkür etmek istiyorum. Buraya İber Yarımadası’ndan geliyorum ve orası Akdeniz’in diğer ucunda fakat Türkiye ile ortak olan jeopolitik konuları çok iyi anlıyor ve ortak bir vizyon sergiliyoruz. Atlantik Konseyi bence burada bir referans ve ben bunu yönetim kurulu üyesi olduğum için söylemiyorum çünkü siz Türkiye ve Washington arasında köprüsünüz. Aynı zamanda Washington ve Brüksel arasında da köprüsünüz. Bu her zaman kolay bir iş değil ama siz her zaman bu görevi başarıyla yerine getiriyorsunuz. Barış için enerji konusuna gelirsek elbette bu konuda çok şey söylendi. Ben bu konuya hem zirveye hem de 1943’teki BM Genel Kurulu’nda ABD Eski Başkanı Eisenhower’ın konuşmasına atıfta bulunarak başlamak istiyorum. Eisenhower orada ‘Barış İçin Atom’ demişti. Orada bir asker olarak hiçbir zaman konuşmadığını ifade eden Eisenhower olayın atom savaşı olduğunu ifade etti. Bu konuda şu anda enerji savaşı var diyebilir miyiz? Bu da şu anlama geliyor; enerji barışı konusunda bir konferansın yapılması çok iyi bir fikirdi. O zamandan bu zamana çok şey değişti fakat bu konu hala anlamlı. Bence ‘Barış İçin Enerji’ harika bir slogan ve tarihsel kökenleri olan bir slogan. Enerji her zaman stratejinin, rekabetin, dünyadaki hırsların temelini oluşturur. Biliyorsunuz ki kömür devri ve petrol devri yaşandı ama şu anda yeşil mutabakat çerçevesinde doğal gaz devrindeyiz. Burada Sayın Barroso yeşil mutabakattan bahsetti ve önemli bir fikre vurgu yaptı. Zaten ben de bu fikre karşı çıkmıyorum ama bugün gaz ve stratejik madenler devrindeyiz. Bugün içinde yaşadığımız çağ bu ve bu çağa uygun mevzuat ve yasalar bulunuyor.

“BİZİM İÇİN BU NOKTADA ÖNEMLİ OLAN ŞEY ENERJİ GÜVENLİĞİ”

Diğer bir konu ise enerjinin kentleşmesi ve burada istediğimiz ve uyguladığımız şey arasında fark var. Burada ‘Barış İçin Enerji’ derken gerçekçi olmamız ve iş birliği yapmamız gerekiyor çünkü bunun başka bir alternatifi yok. Başkan Barroso bu konudan bahsetti ama bizim için önemli olan şu noktada enerji güvenliğidir. Aslında burada tam olarak arz güvenliğinden bahsetmiyoruz. Enerji güvenliği dediğimiz şey bunun ötesinde ve kendine yetebilme ile alakalı bir şey. Afrika Birliği temsilcisi olan Büyükelçi Mısır’da elini masaya vurdu ve ‘Ben artık enerji dönüşümü ile ilgili bir söz duymak istemiyorum çünkü bizim için önemli olan şey enerjiye erişim’ dedi. Şu anda enerjisiz yaşayamayacağımız bir dönemdeyiz. Türkiye’nin enerjide ne istediği, ne aradığından bahsedildi. Türkiye’nin Karadeniz’de sondajlar yapması, yeni kuyular açması ve bunu büyük şirketlerin dışında bir Türk projesi olarak yapıyor olmasını dile getiriyoruz. Akdeniz’de ise Avrupa Birliği konusunda bazı zorluklar var. Burada Yunanistan’la ilişkiler ve Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkiler de devreye giriyor. Bence Türkiye bir hub olmaktan çok daha ötede çünkü TANAP var, başka projelerle birlikte Türk Akımı da var. Bu yollarla Türkiye, Akdeniz’deki sahalara da erişim sağlıyor. Türkiye kendine yeterlilikten öteye geçerek bu bölge içerisinde bir hub oluşturuyor. Nükleer enerjiden kimse bahsetmedi ama bence bu da çok önemli çünkü Türkiye hiçbir enerji kaynağını dışta bırakmadı ve bence bu pragmatik bir yaklaşım. Türkiye hem yenilenebilir enerji hem elektrifikasyon hem de madenlerini kullanıyor ve bu madenleri de ithal etmiyor. Avrupa Birliği’ne dönecek olursam yeşil mutabakat zamanın ötesindeydi ama elektriğe bile ulaşılamayan yerlerde biz yenilenebilir enerji için uğraşıyoruz. Avrupa kamuoyu bunun farkında olmalı. ‘Barış İçin Enerji’ sloganı olumlu yönlerin altını çiziyor. Doğrusunu söylemek gerekirse Türkiye’de bu konuşmanın yapılması hem jeopolitik sebeplerden hem de Türkiye’nin enerji konusundaki pragmatik yaklaşımından dolayı çok önemli.

“COP28’DEN DAHA AZ İDEOLOJİ BEKLEMELİYİZ”

Sayın Barroso tarafından daha önce enerji çeşitlendirmesinden bahsedildi ama bu sadece enerji kaynaklarının çeşitliliği ile ilgili değil. Doğal gazın ötesinde elbette başka enerji kaynakları da olması gerekiyor ama karbon emisyonlarını düşürmek için burada iyi olan her şeyi almalıyız. Baktığımızda ise bu harika sloganın arkasında yatan gerçekler bunlar. COP28’den daha az ideoloji beklemeliyiz. Küresel seviyede yapılanlar çok önemli çünkü biz sera gazı konusunda yüzde 8 civarındayız. Çin ise yüzde 31 oranında bir sera gazı salımı yapıyor. Pakistan ise gazdan kömüre geçti çünkü gazı ödeyemiyorlar. Dediğim gibi benim COP28’den beklentim Avrupa’nın bu konularda daha az ders vermesi çünkü artık herkes tüm sonuçları biliyor. Biz Afrika’da yeşil tarım yapılmasını isteyemeyiz çünkü onlar hala yüksek oranda gübre kullanıyor ve bulabildikleri şeyleri yakmaya çalışıyorlar. Afrika’da hala birçok yerde elektriğe ulaşım yok. Beklentim bu yönlerde daha gerçekçi olmamız. Dünyanın ihtiyaçlarını anlamamız gerekiyor.

“TÜRKİYE ORTAK ALAN BULMADA KİLİT ROL OYNUYOR”

İsrail Filistin meselesinde savaş kesinlikle sadece zarar verir. Bu konuda Akdeniz Bölgesi’nde birçok anlamda ilişkimiz var. Aynı zamanda Akdeniz ülkeleri üzerinde büyük bir baskı mevcut. İki devletli bir çözüm burada olumlu bir yaklaşım olacaktır. Çözüm olarak masada tüm taraflar olmalı tabii burada ortak alan bulma konusunda Türkiye kilit rol oynuyor. ‘Barış İçin Enerji’ diyoruz. Bunu kullanıp, hayata geçirip barışa ulaşmamız gerekiyor.

Atlantik Konseyi Türkiye Programları Merkezi Kıdemli Direktörü

Defne Sadıklar Arslan

‘TÜRKIYE SÜRDÜRÜLEBILIR ENERJIDE ÖNEMLI BIR ROL OYNUYOR’

B

ugün burada 13. Türkiye Enerji Zirvesi’nde olmaktan çok mutluyuz. Atlantik Konseyi olarak uzun yıllardır Türkiye’nin enerji sektörünü, birçok yerde, Türkiye’nin içinde ve dışında başta olmak üzere destekledik ve desteklemeyi sürdürüyoruz. Atlantik Konseyi Washington DC bazlı bir düşünce kuruluşu. Ben Türkiye programları merkezinin hem kurucu direktörüyüm hem de Türkiye ve bölge temsilcisiyim. Çok uzun yıllardır biz de üst düzey zirveler yaptık ve şimdi Türkiye programlarını destekliyoruz. Enerji sektörünü ve özellikle de yenilenebilir enerji alanında Türkiye’nin enerji sektörünü desteklemeye devam edeceğiz. Bu vesileyle, bizi bu konferansa davet eden Türkiye Enerji Zirvesi organizatörleri ve özellikle Mustafa Karahan’a çok teşekkür ediyorum. Enerji sektörü genelde erkeklerin dünyası fakat biz kadın ağırlıklı bir panel yapıyoruz. Bundan da çok mutluluk duyuyorum.

“ENERJİ GEÇİŞ PARADİGMASININ TAM ORTASINDAYIZ”

Aslında bir paradigma geçişinin ortasındayız ve enerji sektöründe geçekten birçok adım atıldı. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesiyle Avrupa ülkeleri temel itibarıyla enerji politikalarını ve arz güvenliğini yeniden gözden geçirirken aynı zamanda alternatif yakıtlara da yönelmeye başladılar.

“TÜRKİYE ENERJİ ÜRETİCİLERİ VE TÜKETİCİLERİ BAKIMINDAN STRATEJİK BİR NOKTADA”

Dünya jeopolitik perspektifi görünümüne bakıldığında, fosil yakıt kaynakları bakımından ve doğal gaz açısından zaman zaman kritik zorlayıcı birtakım durumlarla karşılaşıldı. Bu açıdan bakıldığında istikrar ve güvenlik konusunda gaz ve petrol kaynakları için önemli çalışmaların gerekliliği söz konusu. Türkiye enerji üreticileri ve tüketicileri bakımından stratejik bir konuma yerleşmiş durumda ve Avrupa’ya destek verme noktasında da önemli bir konumu var. Türkiye, bakıldığında sürdürülebilir enerji kaynakları, Güney Koridoru ve Hazar Denizi gaz kaynakları ile LNG kaynakları noktasında hem Akdeniz hem de Karadeniz açısından önemli rol oynuyor. Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye’nin karşılıklı olarak daha büyük iş birliği ortaya koymak yönünde attığı adımlar var ve bunları söylerken yenilenebilir enerji ile hidrojen payı bu bağlamda önemli miktarda ve küresel ısınmadan kaynaklı enerji kaymaları var.

Atlantik Konseyi Global Enerji Merkezi Kıdemli Danışma Kurulu Üyesi

Brenda Shaffer

‘TÜRKIYE’NiN ÇOK DENGELi BiR YAKIT TÜKETiMi VAR’

Bence ok diğer yöne doğru bakıyor çünkü enerji barış getirmiyor. Aslında barış, enerji ticareti olanağını yaratıyor. Belki okun yönünü değiştirmemiz gerekiyor. Barış için enerji değil, enerji için barış dememiz gerekiyor. Barroso bize bunu sundu. Rusya’nın Ukrayna’dan çıkmasını istiyorsak, İsrail ve Filistin arasında barış olmasını istiyorsak gerek enerji, gerekse ticaret olsun, askeri olmayan araçları kullanmamız gerekiyor ki amaçlarımıza ulaşabilelim. Burada yaptırımlar aslında amaçlarına çok nadiren ulaşıyorlar. Yaptırımların uygulanması yurtiçi politikalara hizmet ediyor ancak enerjinin barış getirdiğine dair bir illüzyona sahip olmamalıyız. İsrail’in de çeşitli sınırlama anlaşmaları var ama bunlar birkaç hafta dayanabildi ve geçtiğimiz haftalarda Lübnan tarafından İsrail’in kuzeyine yüzlerce füze atıldı. Yani burada enerji yaptırımları getirseniz bile bu barış getirmiyor. Peki jeopolitik bağlamda enerji nasıl fayda sağlayabilir diye sorarsak bunun cevabı da şudur; Bu iki taraflı ihtilaf içerisinde olmayan ilişkilerin daha rahat olduğu ülkeler arasında geçerli ki Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkilerde enerji konuları gündeme geldi ve ne dini açıdan ne de toprak açısından iki taraflı bir ihtilaf olmadığı görünüyor. Burada çok taraflı konular etrafında ihtilaf var. Türkiye ve İsrail arasında enerji diyaloğu çok faydalı oldu. Rusya ve İran konularını da konuşmalıyız. İran’a uygulanan yaptırımlar pek bir işe yaramadı. Hatta Irak’taki ve Suriye’deki Amerikan güçleri de İran veya vekilleri tarafından geçtiğimiz yıllar içerisinde saldırıya uğradı. Biz burada bir şey diliyoruz ama bu dilekler politikaya dönüşmüyor. Enerji geçişi dediğimiz zaman kulağa sanki bir tren, istasyondan ayrılmış gibi geliyor. Türkiye ya da Bulgaristan bu trene ne zaman binecek diye soruyorsunuz. Bence şimdilik bir enerji geçişi söz konusu değil çünkü hala fosil yakıtlar var. Katıldığım bir panelde Avrupa’nın enerji politikası konusunda çok eleştirel yaklaştım. Enerji politikasını doğru yapan bir ülke var mı? Bence Türkiye bunun için çok güzel bir örnek çünkü daha dengeli bir yakıt tüketimi var. Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkilere baktığımızda ticari seviyeler savaş ortamında bile arttı. Mısır’da mevcut gaz kısıtlamalarından dolayı ülkenin çeşitli yerleri kararmaya yani elektriksiz kalmaya başladı. Bu savaştan yine sıvılaştırılmış doğal gaz üretimi ve satışı aynı şekilde etkilendi. Savaşta ülkelerin enerji altyapılarının da hedef alındığını görüyoruz. Bu bağlamda altyapıların çeşitlendirilmesi son derece önemli. Bildiğiniz gibi Hamas tarafından boru hatlarına zarar verildi. Limana petrol tankerleri yanaşamadı ve bu sırada petrol koridoru kullanılamadı.

T.C. Dışişleri Bakanlığı Enerji ve Çok Taraflı Ulaştırma Genel Müdür Yardımcısı Yusuf Burak Rende

‘Türkiye Avrupa’nın enerji arz güvenliğine katkı sağlıyor’

Öcelikle şunu belirtmek isterim ki biz kolay bir coğrafyada değiliz. Suriye’de yaşanan çatışma çok yakınımızda. Irak özellikle savaştan sonra hala toparlayamadı. İran’a baktığımızda nükleer girişimler konusu ilk sırada olmak üzere batıyla ilişkileri normalleştiremedi. Kafkaslar Bölgesi de özellikle Karadeniz’de olanlar hususunda çok önemli bir yer ediniyor. Sayın Barroso da Türkiye’nin AB ile olan ilişkileri ve Doğu Akdeniz konularına değindi ve baktığınızda çok önemli bir konu ama büyük anlamda bir değişiklik görmüyorsunuz. Enerji sektörünü etkileyen bir diğer durum da Rusya Ukrayna savaşı ve bu savaşın etkileri önümüzdeki yıllarda da devam edecek. Kafkasya Bölgesi’nde Ermenistan ve Azerbaycan arasında barış sağlanırsa sadece fosil yakıtlarda değil aynı zamanda yeşil enerji ve yeşil ekonomi için de herkese çok belirgin olanaklar sağlanacak. Burada ise Türkiye’nin işi kolay olmamakla birlikte Türkiye çok katmanlı ve boyutlu bir role sahip olacak. Çatışma alanı olarak Karadeniz’e geri dönersek burada da durum hiç kolay değil. Azerbaycan çok önemli projeler yürütmekle birlikte bazı Avrupa projelerini Gürcistan ve Azerbaycan’la birleştirmeye çalışıyoruz. Azerbaycan ülkesini yeşil enerji üretim merkezi haline getirmeye çalışırken bir yandan da Avrupa ile uyumlu hale gelmeye çalışıyor. Burada Türkiye’nin çok önemli bir yönü var. Türkiye olarak Karadeniz’de en uzun sahil şeridine sahibiz ve bir yandan kendi ekonomik çıkarlarımıza da bakmamız gerekiyor. Son yıllarda Türkiye Avrupa’nın enerji güvenliğine katkı sağlıyor. Fosil yakıt konusunda öncü roldeyiz ama bu esnada geçiş yakıtlarına da ihtiyacımız olacak. Bir taraftan kendi enerji güvenliğimizi sağlarken diğer taraftan da bölgesel enerji güvenliğini sağlıyoruz. Aynı zamanda tedarik güvenliğini de sağlıyoruz. Temiz enerji dönüşümü ile yenilenebilir enerjiden bahsediyoruz ve bu konuda stratejik adımlar atılması gerekiyor. Son 30 ya da 40 yılda Türkiye olarak neleri iyi yaptık diye bakarsak bence kaynak çeşitlendirmesi konusunda doğru davrandık. Yenilenebilir enerji Türkiye’nin geleceğinde ve enerji güvenliğinde çok önemli bir rol oynayacak. Enerji dönüşümü ve COP28’le alakalı konuşmacılar gerçekçilikten bahsettiler ki bu kelime anahtar rolünde bulunuyor. Türkiye büyüyen ekonomisiyle birtakım zorluklarla karşı karşıya kalırken aynı zamanda COP28’de de bir denge bulmaya çalışıyoruz. Temiz enerjiye geçiş ucuz bir şey değil ve bunun için paraya ihtiyacınız var. Bizim gibi sanayileşen ülkelerde bu çok önemli ve biz bunu tartışıyoruz. Biz ilk kez küresel bir start verdik. Hem iş birliği hem de koordinasyonu bu anlamda sağlamaya çalışıyoruz. Kayıp ve hasar fonlamasını da buna dahil etmeye çalışıyoruz ve eminim ki Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’da kendi söylemlerinde bunu vurgulayacaktır.

“TÜRKİYE VE KÖRFEZ ÜLKELERİ ARASINDAKİ İLİŞKİLER ÇOK ETKİLEYİCİ”

Türkiye ve Körfez ülkeleri arasındaki ilişkiler son birkaç yıldır çok etkileyici. BAE ile 2030 yılına kadar 40 milyar dolarlık bir ticaret hacmine ulaşmayı planlıyoruz. Bu bağlamda Türkiye’deki 3-4 yatırımcı yine 15 milyar dolarlık yatırım yaptı. Enerji ve birçok alanda iş birliklerimiz devam ediyor ve bu iş birlikleri konvansiyonel gaz ve petrol ile sınırlı kalmıyor. Yine Türkiye ve Irak arasındaki boru hattının yeniden hayata geçiriliyor olması ve ülkeler arası bağlantıların bölgeyi bir araya getirebileceğiyle ilgili umut verici gelişmeler oluyor. Yine aynı şekilde yeşil hidrojen üretiminde ve amonyum ile ilgili Körfez ülkeleri ön planda olmak istiyor. Bunlar içinde mevcut olan yine Türkiye güzergâhı üzerinden yeni boru hattı veya mevcut boru hatlarının kullanımı da gündeme gelebilir. Özellikle İsrail’le Avrupa’nın gaz güvenliğini artırma yönünde çalışmalarımız vardı ama şu anda hikâye değişti. Bu bağlamda tabii ki şu anda İsrail kendi düzenli üretimini devam ettiremiyor. Elbette bu çatışmaların durması gerekiyor ve yine aynı şekilde liderlerin olaya el atıp sorunları çözmesi gerekiyor.

Atlantik Konseyi Global Enerji Merkezi Kıdemli Danışma Kurulu Üyesi Melanie Kenderdine

‘KARADENIZ’DE YAPILAN DOĞAL GAZ ÇALIŞMALARI AVRUPA IÇIN ÖNEMLI’

Ben 2014’te Enerji Bakanlığı’nda çalışırken Rusya Kırım’ı işgal ederek Avrupa’da başka bir problem yaratmıştı. Bizim ABD’de ve dünyanın geri kalanında enerji güvenliği prensiplerimiz ise hep petrol odaklıydı. Bununla birlikte Roma’da ve G7 için Brüksel’de yeni bir enerji güvenliği prensibi ortaya koymak için ülkelerin enerji bakanlarıyla bir araya geldik. Bu prensiplerin içerisinde iklim değişikliği ile doğal gaz kaynak ve rotalarının çeşitlendirilmesi de vardı. Doğal gaz şimdiye kadar bizim enerji güvenliği tanımımız içerisinde yer alıyordu. Avrupa son bir yıl içerisinde Rusya’ya olan doğal gaz bağımlılığını azaltarak çok iyi iş çıkardı. Geçtiğimiz kış Rusya Avrupa’ya 22 bcm’lik bir gaz kesintisine gitti ve ABD’de 19 bcm’lik bir LNG tedariki sağladı. Eğer bu kaya gazı olmasaydı muhtemelen Avrupa karanlıkta kalır ve donardı. Geçtiğimiz kış Avrupa’nın enerji güvenliği açısından bizim LNG ihracatımız kritik bir önem taşıdı. Avrupa o zamandan bu zamana çok iyi iş çıkardı ve Avrupa’daki depolar yılın altı ayında yüzde 90 doluydu. Bu 15 yıl ortalamasına baktığımızda ise doğal gaz tüketiminde yüzde 15’lik bir azalma kaydedildi. Yani Avrupa bu süre içerisinde Rus doğal gazına bağımlılığını azaltarak önemli bir yol kat etti. Karadeniz’de yapılan doğal gaz araştırma ve geliştirme çalışmaları enerji güvenliği açısından Türkiye’nin rolü konusunda özellikle hem ülke içinde hem de Doğu Avrupa’da büyük bir fark yaratacaktır. Enerjinin Geleceği İnisiyatifi olarak Avrupa ve Asya’ya odaklandığımız bir doğal gaz çalışması yapıyoruz. Çalışma arkadaşlarım bana gelerek bu konuda Avrupa’da bir çalıştay yapmak istediklerini söylediler. Ben de biri Batı Avrupa diğeri ise Doğu Avrupa’da olmak üzere iki çalıştay yapmamız gerektiğini ifade ettim. Çünkü doğal gaz kullanımına baktığımızda Avrupa’nın doğusu ile batısı arasında çok büyük bir fark ortaya çıkıyor. Doğu Avrupa perspektifinden baktığımızda Türkiye ve Romanya’nın Karadeniz üzerindeki gaz çalışmaları ve bunların geliştirilmesi Doğu Avrupa’nın enerji güvenliği açısından çok büyük bir fark yaratacak. Siz burada güç jenerasyonundan bahsediyorsunuz. Endüstride doğal gazın kullanımı azımsanıyor. Şu an dünya genelinde sanayilerde kömür kullanımı var ve doğal gaza geçişle ilgili inisiyatifler çok büyük. Doğal gaz sanayide çok yüksek bir ısı ünitesi de sağlıyor ve bu çok gerekli. İleride aynı mantıkta hidrojen de kullanılabilir çünkü aynı amaca hizmet ediyor. Şimdilik burada hidrojenin maliyetinden dolayı tercih edilme oranı daha düşük.

“İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ GEZEGENİMİZE YÖNELTİLMİŞ BİR TEHDİT”

Türkiye ve Doğu Avrupa perspektifiyle bakacak olursak burada doğal gaz çok önemli. Temiz enerjiye geçiş konusunda doğru nokta ve zamanda mıyız? Bununla ilgili çeşitli tartışmalar var. Yine aynı şekilde iklim değişikliği gezegenimize yöneltilmiş bir tehdit. Bütün ülkelerin kendi üstlerine düşenleri yapabilmeleri konusunda yeşil mutabakat bildiğimiz gibi oldukça uzun sürecek. Burada hidrojenin çok büyük bir geleceği olduğunu düşünüyorum. Doğal gazın ikamesinde, ulaşımda ve sanayide kullanılabilir. Yine madencilikte özellikle temiz enerji için büyük oranda lityum ve kobalt ihtiyacımız olacak. Bu bağlamda temiz enerji teknolojileri çok muazzam miktarda metal ve mineral madenciliğin yapılmasını da beraberinde gerektirecek. Tabii ki bununla birlikte yedek enerji olarak doğal gazı tutmak zorundayız. Analizleri yaparken tek bir doğrultuda hareket etmemeli ve bunun farkında olmalıyız. Ayrıca Doğu Akdeniz’de enerji güvenliğine daha fazla önem vermemiz gerekiyor.

Atlantik Konseyi Global Enerji Merkezi Kıdemli Danışma Kurulu Üyesi Phillip Cornell

‘TÜRKIYE YENI PRADIGMALARDA ÖNEMLI ROL OYNAYABILIR’

Küresel enerji dönüşümünde bu dönemde burada olmak benim için çok önemli. Avrupa’da kömür kullanımının artması enerji güvenliği ve dönüşümü için iyi midir diye sorarsak kısaca cevap hayır. Özellikle orta ve uzun vade baktığımızda bu en iyi çözüm değil. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden sonra 2022’de kömür kullanımında bütün Avrupa Birliği’nde yüzde 7’lik bir artış oldu ama bunu abartmaya gerek yok. 2023’ün ilk yarısında bile Avrupa’daki kömür talebi yüzde 13 azaldı ve bu azalma da devam edecek. Kömür piyasasında küresel anlamda Avrupa’dan değil de Hindistan ve Çin tarafından gelen talep doğrultusunda fiyatlar düşük tutuluyor. Avrupa’da yüksek kömür kullanan iki ülke var ve bunlar Polonya ile Almanya. Bunu bütünlük içerisinde ele aldığımızda, kömür kullanımı bir yandan azaltılıyor ama bir artış da söz konusu. Aslında Almanya Finans Bakanı bir söylemde bulundu ve bir U dönüşü yaptı. Bu U dönüşü Almanya’nın kömürü 2030’da sonlandıracağını beyan ettiği taahhütleriyle ilgiliydi. Bunu da aslında Ukrayna’nın işgaline karşı bir sigorta gibi kullandı. Avrupa’da 26 adet kömür santrali var ve bunların kullanımı toplam yüzde 16 civarında. Almanya’da kömür depolaması söz konusu çünkü doğal gazın olmaması durumunda kullanmak üzere bunu da bir sigorta olarak kullanıyorlar. Avrupa piyasası içerisinde bir istikrar olması gerekiyor ki kömür ihtiyacı azalsın. Bence uzun vadede kömür kullanımı çok anlamlı değil ama bu sigorta prensibi doğal gaz için de aynı şekilde geçerli. Yenilenebilir enerji kaynakları, sayın Başkan Barroso’nun da söylediği gibi artmaya devam ediyor. Avrupa yeşil enerji dönüşümüne dair bir taahhütte bulundu ve kömürün rolü giderek azalıyor. Talebe bakacak olursak, 2022’de örneğin doğal gaz talebi çok büyük bir düşüş kaydetti ki bu Rusya’dan alımların durdurulmasından dolayı gerçekleşti. Avrupa’da doğal gazda yüzde 18’lik bir azalma oldu. Doğal gaz kullanımındaki bu azalma, 2023’te ve 2024’te de devam edecek gibi görünüyor. Doğal gaz kullanımının, özellikle enerji üretim sektöründe azalması söz konusu.

2024’te doğal gaz kullanımında yine yüzde 14-15 bir azalma olacak ve bu da doğal gaz fiyatını etkileyerek gaz fiyatlarının düşmesine sebep olacak. 2024’ün ilk yarısı için Avrupa’da doğal gaz fiyatlarında yüzde 18 ile yüzde 20’lik bir fiyat düşüşü olacak. Doğal gazın sigorta kaynağı olarak kullanımı devam ediyor ve enerji dönüşümü aşamasında istikrar için kullanılıyor. Bu durum bir süre daha devam edecek. Kömür santralleri de aynı şekilde çünkü kömür ve doğal gaz santralleri daha geniş elektrik sistemlerinde istikrarlaştırıcı bir rol oynuyor. Peki, fosil yakıtları kısa bir süre içerisinde bırakabilecek miyiz? Burada çok net bir hayır cevabı var. Çünkü fosil yakıtlar ve özellikle de doğal gaz gerekli olmaya devam edecek. Avrupa’nın dışında da Küresel Güney dediğimiz sanayileşme döneminin yaşandığı ülkelerde de elbette endüstri ve sanayi sektöründe kömür rol oynamaya devam edecek.

Eski paradigmaya geri dönecek olursak, boru hattı politikaları ve Türkiye’nin Avrupa’nın doğal gaz talebinin merkezi olması ile hub olma durumu söz konusu olmayacak. Biz bundan sonraki adımın ne olacağını düşünmeliyiz. Evet Avrupa doğal gaz almaya devam edecek ve TANAP Boru Hattı Projesi çok büyük başarıydı. Fakat daha yüksek iz bırakacak bu eğilimde doğal gaz ithalat ve ihracatının rolü azalacak. Avrupa’daki doğal gaz talebi azalıyor ve bunun ötesinde de çok sayıda opsiyon var. Türkiye bu yeni paradigmada da önemli bir rol oynayabilir durumda. Geçtiğimiz yıllar içerisinde yenilenebilir enerjinin artması ve Türk enerji sektörünün çeşitlenmesi benim için çok önemliydi. Yine hükümetin 2024 ve 2030 hedefleri de çok önemli. Türkiye düşük karbonlu moleküller üretiminde, hidrojen üretiminde bir rol oynayabilir. Burada Türkiye’nin oynadığı rol devam edecek. Sadece Avrupa ile ilgili değil daha geniş bağlamda Ortadoğu için çok önemli bir rol oynayacak. Ama bu rol önceki 30 yıldır devam eden paradigma bağlamında olmayacak.

“TÜRKİYE VE RUSYA ARASINDAKİ İLİŞKİLER OLUMLU ANLAMDA ISINIYOR”

Yeni paradigmaya bakıldığında burada dikkat çeken bir nokta var. Çünkü bu paradigmada Türkiye’nin oynayacağı önemli bir rol olacak. Türkiye ve Bulgaristan arasında imzalanan gaz anlaşması Türk Gaz Merkezi’ni geliştirmek adına enteresan bir anlaşma. Türkiye’deki gaz merkezi nasıl olmalı diye sorduğumuzda bizim burada Rus gazının dolaylı yoldan Bulgaristan’a girmesi ve Rusya’nın da buradan fayda sağlaması gibi birtakım endişelerimiz var. Evet Türkiye’ye ucuz gaz girecek ve bu harika bir şey ama şunu da sormamız gerekiyor; burada sürdürülebilir bir gaz merkezi yaratacaksak bu açık bir pazar olacak mı? Türkiye aracılığıyla bir gaz dağıtılacaksa bu güzel bir anlaşma ama burada Rus tarafı da fayda sağlayacak. Bizim aklımıza gelen durum bu çünkü Türk Rus ilişkileri olumlu anlamda ısınıyor ve uzun vadede Rus partnerlerle daha fazla ilişki kurulması riski mevcut.

Doğu Akdeniz gazı ile ilgili Yunanistan ve Türkiye’ye geçiş için bazı çalışmalar, Körfez Ülkeleri ve Mısır üzerinden enerji ve lojistik koridorları oluşturulması söz konusuydu ama savaş halen devam ediyor. İsrail ve Arap ülkelerinin ilişkilerini bu noktada devam ettirmesi çok zor olacak diye düşünüyorum.

‘Türkiye, enerjide kendine yeterlilikten öteye geçerek bir hub oluşturuyor’

Moderatörlüğünü Atlantik Konseyi Türkiye Programları Merkezi Kıdemli Direktörü Defne Sadıklar Arslan’ın yaptığı ‘Atlantik Konseyi Türkiye Özel Oturumu: Enerji Jeopolitiği ve Türkiye’nin Rolü’ başlıklı oturumda İspanya Eski Dışişleri Bakanı ve Atlantik Konseyi Yönetim Kurulu Üyesi Ana Palacio, Atlantik Konseyi Global Enerji Merkezi Kıdemli Danışma Kurulu Üyeleri Phillip Cornell, Melanie Kenderdine, Brenda Shaffer ve T.C. Dışişleri Bakanlığı Enerji ve Çok Taraflı Ulaştırma Genel Müdür Yardımcısı Yusuf Burak Rende bölgesel enerji jeopolitiği ve Türkiye’nin rolü hakkında konuşma yaptılar. Oturmun sponsorluğunu Atlantic Council üstlendi.

Anlantik Konseyi Yönetim Kurulu Üyesi ve İspanya Eski Dışişleri Bakanı Ana Palacio

‘Türkiye bir hub olmaktan çok daha ötede’

Zaman nadir bir kaynak ve ben bu yüzden Zirve’nin organizatörlerine çok teşekkür etmek istiyorum. Buraya İber Yarımadası’ndan geliyorum ve orası Akdeniz’in diğer ucunda fakat Türkiye ile ortak olan jeopolitik konuları çok iyi anlıyor ve ortak bir vizyon sergiliyoruz. Atlantik Konseyi bence burada bir referans ve ben bunu yönetim kurulu üyesi olduğum için söylemiyorum çünkü siz Türkiye ve Washington arasında köprüsünüz. Aynı zamanda Washington ve Brüksel arasında da köprüsünüz. Bu her zaman kolay bir iş değil ama siz her zaman bu görevi başarıyla yerine getiriyorsunuz. Barış için enerji konusuna gelirsek elbette bu konuda çok şey söylendi. Ben bu konuya hem zirveye hem de 1943’teki BM Genel Kurulu’nda ABD Eski Başkanı Eisenhower’ın konuşmasına atıfta bulunarak başlamak istiyorum. Eisenhower orada ‘Barış İçin Atom’ demişti. Orada bir asker olarak hiçbir zaman konuşmadığını ifade eden Eisenhower olayın atom savaşı olduğunu ifade etti. Bu konuda şu anda enerji savaşı var diyebilir miyiz? Bu da şu anlama geliyor; enerji barışı konusunda bir konferansın yapılması çok iyi bir fikirdi. O zamandan bu zamana çok şey değişti fakat bu konu hala anlamlı. Bence ‘Barış İçin Enerji’ harika bir slogan ve tarihsel kökenleri olan bir slogan. Enerji her zaman stratejinin, rekabetin, dünyadaki hırsların temelini oluşturur. Biliyorsunuz ki kömür devri ve petrol devri yaşandı ama şu anda yeşil mutabakat çerçevesinde doğal gaz devrindeyiz. Burada Sayın Barroso yeşil mutabakattan bahsetti ve önemli bir fikre vurgu yaptı. Zaten ben de bu fikre karşı çıkmıyorum ama bugün gaz ve stratejik madenler devrindeyiz. Bugün içinde yaşadığımız çağ bu ve bu çağa uygun mevzuat ve yasalar bulunuyor.

“BİZİM İÇİN BU NOKTADA ÖNEMLİ OLAN ŞEY ENERJİ GÜVENLİĞİ”

Diğer bir konu ise enerjinin kentleşmesi ve burada istediğimiz ve uyguladığımız şey arasında fark var. Burada ‘Barış İçin Enerji’ derken gerçekçi olmamız ve iş birliği yapmamız gerekiyor çünkü bunun başka bir alternatifi yok. Başkan Barroso bu konudan bahsetti ama bizim için önemli olan şu noktada enerji güvenliğidir. Aslında burada tam olarak arz güvenliğinden bahsetmiyoruz. Enerji güvenliği dediğimiz şey bunun ötesinde ve kendine yetebilme ile alakalı bir şey. Afrika Birliği temsilcisi olan Büyükelçi Mısır’da elini masaya vurdu ve ‘Ben artık enerji dönüşümü ile ilgili bir söz duymak istemiyorum çünkü bizim için önemli olan şey enerjiye erişim’ dedi. Şu anda enerjisiz yaşayamayacağımız bir dönemdeyiz. Türkiye’nin enerjide ne istediği, ne aradığından bahsedildi. Türkiye’nin Karadeniz’de sondajlar yapması, yeni kuyular açması ve bunu büyük şirketlerin dışında bir Türk projesi olarak yapıyor olmasını dile getiriyoruz. Akdeniz’de ise Avrupa Birliği konusunda bazı zorluklar var. Burada Yunanistan’la ilişkiler ve Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkiler de devreye giriyor. Bence Türkiye bir hub olmaktan çok daha ötede çünkü TANAP var, başka projelerle birlikte Türk Akımı da var. Bu yollarla Türkiye, Akdeniz’deki sahalara da erişim sağlıyor. Türkiye kendine yeterlilikten öteye geçerek bu bölge içerisinde bir hub oluşturuyor. Nükleer enerjiden kimse bahsetmedi ama bence bu da çok önemli çünkü Türkiye hiçbir enerji kaynağını dışta bırakmadı ve bence bu pragmatik bir yaklaşım. Türkiye hem yenilenebilir enerji hem elektrifikasyon hem de madenlerini kullanıyor ve bu madenleri de ithal etmiyor. Avrupa Birliği’ne dönecek olursam yeşil mutabakat zamanın ötesindeydi ama elektriğe bile ulaşılamayan yerlerde biz yenilenebilir enerji için uğraşıyoruz. Avrupa kamuoyu bunun farkında olmalı. ‘Barış İçin Enerji’ sloganı olumlu yönlerin altını çiziyor. Doğrusunu söylemek gerekirse Türkiye’de bu konuşmanın yapılması hem jeopolitik sebeplerden hem de Türkiye’nin enerji konusundaki pragmatik yaklaşımından dolayı çok önemli.

“COP28’DEN DAHA AZ İDEOLOJİ BEKLEMELİYİZ”

Sayın Barroso tarafından daha önce enerji çeşitlendirmesinden bahsedildi ama bu sadece enerji kaynaklarının çeşitliliği ile ilgili değil. Doğal gazın ötesinde elbette başka enerji kaynakları da olması gerekiyor ama karbon emisyonlarını düşürmek için burada iyi olan her şeyi almalıyız. Baktığımızda ise bu harika sloganın arkasında yatan gerçekler bunlar. COP28’den daha az ideoloji beklemeliyiz. Küresel seviyede yapılanlar çok önemli çünkü biz sera gazı konusunda yüzde 8 civarındayız. Çin ise yüzde 31 oranında bir sera gazı salımı yapıyor. Pakistan ise gazdan kömüre geçti çünkü gazı ödeyemiyorlar. Dediğim gibi benim COP28’den beklentim Avrupa’nın bu konularda daha az ders vermesi çünkü artık herkes tüm sonuçları biliyor. Biz Afrika’da yeşil tarım yapılmasını isteyemeyiz çünkü onlar hala yüksek oranda gübre kullanıyor ve bulabildikleri şeyleri yakmaya çalışıyorlar. Afrika’da hala birçok yerde elektriğe ulaşım yok. Beklentim bu yönlerde daha gerçekçi olmamız. Dünyanın ihtiyaçlarını anlamamız gerekiyor.

“TÜRKİYE ORTAK ALAN BULMADA KİLİT ROL OYNUYOR”

İsrail Filistin meselesinde savaş kesinlikle sadece zarar verir. Bu konuda Akdeniz Bölgesi’nde birçok anlamda ilişkimiz var. Aynı zamanda Akdeniz ülkeleri üzerinde büyük bir baskı mevcut. İki devletli bir çözüm burada olumlu bir yaklaşım olacaktır. Çözüm olarak masada tüm taraflar olmalı tabii burada ortak alan bulma konusunda Türkiye kilit rol oynuyor. ‘Barış İçin Enerji’ diyoruz. Bunu kullanıp, hayata geçirip barışa ulaşmamız gerekiyor.

Atlantik Konseyi Türkiye Programları Merkezi Kıdemli Direktörü

Defne Sadıklar Arslan

‘TÜRKIYE SÜRDÜRÜLEBILIR ENERJIDE ÖNEMLI BIR ROL OYNUYOR’

Bugün burada 13. Türkiye Enerji Zirvesi’nde olmaktan çok mutluyuz. Atlantik Konseyi olarak uzun yıllardır Türkiye’nin enerji sektörünü, birçok yerde, Türkiye’nin içinde ve dışında başta olmak üzere destekledik ve desteklemeyi sürdürüyoruz. Atlantik Konseyi Washington DC bazlı bir düşünce kuruluşu. Ben Türkiye programları merkezinin hem kurucu direktörüyüm hem de Türkiye ve bölge temsilcisiyim. Çok uzun yıllardır biz de üst düzey zirveler yaptık ve şimdi Türkiye programlarını destekliyoruz. Enerji sektörünü ve özellikle de yenilenebilir enerji alanında Türkiye’nin enerji sektörünü desteklemeye devam edeceğiz. Bu vesileyle, bizi bu konferansa davet eden Türkiye Enerji Zirvesi organizatörleri ve özellikle Mustafa Karahan’a çok teşekkür ediyorum. Enerji sektörü genelde erkeklerin dünyası fakat biz kadın ağırlıklı bir panel yapıyoruz. Bundan da çok mutluluk duyuyorum.

“ENERJİ GEÇİŞ PARADİGMASININ TAM ORTASINDAYIZ”

Aslında bir paradigma geçişinin ortasındayız ve enerji sektöründe geçekten birçok adım atıldı. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesiyle Avrupa ülkeleri temel itibarıyla enerji politikalarını ve arz güvenliğini yeniden gözden geçirirken aynı zamanda alternatif yakıtlara da yönelmeye başladılar.

“TÜRKİYE ENERJİ ÜRETİCİLERİ VE TÜKETİCİLERİ BAKIMINDAN STRATEJİK BİR NOKTADA”

Dünya jeopolitik perspektifi görünümüne bakıldığında, fosil yakıt kaynakları bakımından ve doğal gaz açısından zaman zaman kritik zorlayıcı birtakım durumlarla karşılaşıldı. Bu açıdan bakıldığında istikrar ve güvenlik konusunda gaz ve petrol kaynakları için önemli çalışmaların gerekliliği söz konusu. Türkiye enerji üreticileri ve tüketicileri bakımından stratejik bir konuma yerleşmiş durumda ve Avrupa’ya destek verme noktasında da önemli bir konumu var. Türkiye, bakıldığında sürdürülebilir enerji kaynakları, Güney Koridoru ve Hazar Denizi gaz kaynakları ile LNG kaynakları noktasında hem Akdeniz hem de Karadeniz açısından önemli rol oynuyor. Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye’nin karşılıklı olarak daha büyük iş birliği ortaya koymak yönünde attığı adımlar var ve bunları söylerken yenilenebilir enerji ile hidrojen payı bu bağlamda önemli miktarda ve küresel ısınmadan kaynaklı enerji kaymaları var.

Atlantik Konseyi Global Enerji Merkezi Kıdemli Danışma Kurulu Üyesi

Brenda Shaffer

‘TÜRKIYE’NiN ÇOK DENGELi BiR YAKIT TÜKETiMi VAR’

Bence ok diğer yöne doğru bakıyor çünkü enerji barış getirmiyor. Aslında barış, enerji ticareti olanağını yaratıyor. Belki okun yönünü değiştirmemiz gerekiyor. Barış için enerji değil, enerji için barış dememiz gerekiyor. Barroso bize bunu sundu. Rusya’nın Ukrayna’dan çıkmasını istiyorsak, İsrail ve Filistin arasında barış olmasını istiyorsak gerek enerji, gerekse ticaret olsun, askeri olmayan araçları kullanmamız gerekiyor ki amaçlarımıza ulaşabilelim. Burada yaptırımlar aslında amaçlarına çok nadiren ulaşıyorlar. Yaptırımların uygulanması yurtiçi politikalara hizmet ediyor ancak enerjinin barış getirdiğine dair bir illüzyona sahip olmamalıyız. İsrail’in de çeşitli sınırlama anlaşmaları var ama bunlar birkaç hafta dayanabildi ve geçtiğimiz haftalarda Lübnan tarafından İsrail’in kuzeyine yüzlerce füze atıldı. Yani burada enerji yaptırımları getirseniz bile bu barış getirmiyor. Peki jeopolitik bağlamda enerji nasıl fayda sağlayabilir diye sorarsak bunun cevabı da şudur; Bu iki taraflı ihtilaf içerisinde olmayan ilişkilerin daha rahat olduğu ülkeler arasında geçerli ki Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkilerde enerji konuları gündeme geldi ve ne dini açıdan ne de toprak açısından iki taraflı bir ihtilaf olmadığı görünüyor. Burada çok taraflı konular etrafında ihtilaf var. Türkiye ve İsrail arasında enerji diyaloğu çok faydalı oldu. Rusya ve İran konularını da konuşmalıyız. İran’a uygulanan yaptırımlar pek bir işe yaramadı. Hatta Irak’taki ve Suriye’deki Amerikan güçleri de İran veya vekilleri tarafından geçtiğimiz yıllar içerisinde saldırıya uğradı. Biz burada bir şey diliyoruz ama bu dilekler politikaya dönüşmüyor. Enerji geçişi dediğimiz zaman kulağa sanki bir tren, istasyondan ayrılmış gibi geliyor. Türkiye ya da Bulgaristan bu trene ne zaman binecek diye soruyorsunuz. Bence şimdilik bir enerji geçişi söz konusu değil çünkü hala fosil yakıtlar var. Katıldığım bir panelde Avrupa’nın enerji politikası konusunda çok eleştirel yaklaştım. Enerji politikasını doğru yapan bir ülke var mı? Bence Türkiye bunun için çok güzel bir örnek çünkü daha dengeli bir yakıt tüketimi var. Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkilere baktığımızda ticari seviyeler savaş ortamında bile arttı. Mısır’da mevcut gaz kısıtlamalarından dolayı ülkenin çeşitli yerleri kararmaya yani elektriksiz kalmaya başladı. Bu savaştan yine sıvılaştırılmış doğal gaz üretimi ve satışı aynı şekilde etkilendi. Savaşta ülkelerin enerji altyapılarının da hedef alındığını görüyoruz. Bu bağlamda altyapıların çeşitlendirilmesi son derece önemli. Bildiğiniz gibi Hamas tarafından boru hatlarına zarar verildi. Limana petrol tankerleri yanaşamadı ve bu sırada petrol koridoru kullanılamadı.

T.C. Dışişleri Bakanlığı Enerji ve Çok Taraflı Ulaştırma Genel Müdür Yardımcısı Yusuf Burak Rende

‘Türkiye Avrupa’nın enerji arz güvenliğine katkı sağlıyor’

Öcelikle şunu belirtmek isterim ki biz kolay bir coğrafyada değiliz. Suriye’de yaşanan çatışma çok yakınımızda. Irak özellikle savaştan sonra hala toparlayamadı. İran’a baktığımızda nükleer girişimler konusu ilk sırada olmak üzere batıyla ilişkileri normalleştiremedi. Kafkaslar Bölgesi de özellikle Karadeniz’de olanlar hususunda çok önemli bir yer ediniyor. Sayın Barroso da Türkiye’nin AB ile olan ilişkileri ve Doğu Akdeniz konularına değindi ve baktığınızda çok önemli bir konu ama büyük anlamda bir değişiklik görmüyorsunuz. Enerji sektörünü etkileyen bir diğer durum da Rusya Ukrayna savaşı ve bu savaşın etkileri önümüzdeki yıllarda da devam edecek. Kafkasya Bölgesi’nde Ermenistan ve Azerbaycan arasında barış sağlanırsa sadece fosil yakıtlarda değil aynı zamanda yeşil enerji ve yeşil ekonomi için de herkese çok belirgin olanaklar sağlanacak. Burada ise Türkiye’nin işi kolay olmamakla birlikte Türkiye çok katmanlı ve boyutlu bir role sahip olacak. Çatışma alanı olarak Karadeniz’e geri dönersek burada da durum hiç kolay değil. Azerbaycan çok önemli projeler yürütmekle birlikte bazı Avrupa projelerini Gürcistan ve Azerbaycan’la birleştirmeye çalışıyoruz. Azerbaycan ülkesini yeşil enerji üretim merkezi haline getirmeye çalışırken bir yandan da Avrupa ile uyumlu hale gelmeye çalışıyor. Burada Türkiye’nin çok önemli bir yönü var. Türkiye olarak Karadeniz’de en uzun sahil şeridine sahibiz ve bir yandan kendi ekonomik çıkarlarımıza da bakmamız gerekiyor. Son yıllarda Türkiye Avrupa’nın enerji güvenliğine katkı sağlıyor. Fosil yakıt konusunda öncü roldeyiz ama bu esnada geçiş yakıtlarına da ihtiyacımız olacak. Bir taraftan kendi enerji güvenliğimizi sağlarken diğer taraftan da bölgesel enerji güvenliğini sağlıyoruz. Aynı zamanda tedarik güvenliğini de sağlıyoruz. Temiz enerji dönüşümü ile yenilenebilir enerjiden bahsediyoruz ve bu konuda stratejik adımlar atılması gerekiyor. Son 30 ya da 40 yılda Türkiye olarak neleri iyi yaptık diye bakarsak bence kaynak çeşitlendirmesi konusunda doğru davrandık. Yenilenebilir enerji Türkiye’nin geleceğinde ve enerji güvenliğinde çok önemli bir rol oynayacak. Enerji dönüşümü ve COP28’le alakalı konuşmacılar gerçekçilikten bahsettiler ki bu kelime anahtar rolünde bulunuyor. Türkiye büyüyen ekonomisiyle birtakım zorluklarla karşı karşıya kalırken aynı zamanda COP28’de de bir denge bulmaya çalışıyoruz. Temiz enerjiye geçiş ucuz bir şey değil ve bunun için paraya ihtiyacınız var. Bizim gibi sanayileşen ülkelerde bu çok önemli ve biz bunu tartışıyoruz. Biz ilk kez küresel bir start verdik. Hem iş birliği hem de koordinasyonu bu anlamda sağlamaya çalışıyoruz. Kayıp ve hasar fonlamasını da buna dahil etmeye çalışıyoruz ve eminim ki Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’da kendi söylemlerinde bunu vurgulayacaktır.

“TÜRKİYE VE KÖRFEZ ÜLKELERİ ARASINDAKİ İLİŞKİLER ÇOK ETKİLEYİCİ”

Türkiye ve Körfez ülkeleri arasındaki ilişkiler son birkaç yıldır çok etkileyici. BAE ile 2030 yılına kadar 40 milyar dolarlık bir ticaret hacmine ulaşmayı planlıyoruz. Bu bağlamda Türkiye’deki 3-4 yatırımcı yine 15 milyar dolarlık yatırım yaptı. Enerji ve birçok alanda iş birliklerimiz devam ediyor ve bu iş birlikleri konvansiyonel gaz ve petrol ile sınırlı kalmıyor. Yine Türkiye ve Irak arasındaki boru hattının yeniden hayata geçiriliyor olması ve ülkeler arası bağlantıların bölgeyi bir araya getirebileceğiyle ilgili umut verici gelişmeler oluyor. Yine aynı şekilde yeşil hidrojen üretiminde ve amonyum ile ilgili Körfez ülkeleri ön planda olmak istiyor. Bunlar içinde mevcut olan yine Türkiye güzergâhı üzerinden yeni boru hattı veya mevcut boru hatlarının kullanımı da gündeme gelebilir. Özellikle İsrail’le Avrupa’nın gaz güvenliğini artırma yönünde çalışmalarımız vardı ama şu anda hikâye değişti. Bu bağlamda tabii ki şu anda İsrail kendi düzenli üretimini devam ettiremiyor. Elbette bu çatışmaların durması gerekiyor ve yine aynı şekilde liderlerin olaya el atıp sorunları çözmesi gerekiyor.

Atlantik Konseyi Global Enerji Merkezi Kıdemli Danışma Kurulu Üyesi Melanie Kenderdine

‘KARADENIZ’DE YAPILAN DOĞAL GAZ ÇALIŞMALARI AVRUPA IÇIN ÖNEMLI’

Ben 2014’te Enerji Bakanlığı’nda çalışırken Rusya Kırım’ı işgal ederek Avrupa’da başka bir problem yaratmıştı. Bizim ABD’de ve dünyanın geri kalanında enerji güvenliği prensiplerimiz ise hep petrol odaklıydı. Bununla birlikte Roma’da ve G7 için Brüksel’de yeni bir enerji güvenliği prensibi ortaya koymak için ülkelerin enerji bakanlarıyla bir araya geldik. Bu prensiplerin içerisinde iklim değişikliği ile doğal gaz kaynak ve rotalarının çeşitlendirilmesi de vardı. Doğal gaz şimdiye kadar bizim enerji güvenliği tanımımız içerisinde yer alıyordu. Avrupa son bir yıl içerisinde Rusya’ya olan doğal gaz bağımlılığını azaltarak çok iyi iş çıkardı. Geçtiğimiz kış Rusya Avrupa’ya 22 bcm’lik bir gaz kesintisine gitti ve ABD’de 19 bcm’lik bir LNG tedariki sağladı. Eğer bu kaya gazı olmasaydı muhtemelen Avrupa karanlıkta kalır ve donardı. Geçtiğimiz kış Avrupa’nın enerji güvenliği açısından bizim LNG ihracatımız kritik bir önem taşıdı. Avrupa o zamandan bu zamana çok iyi iş çıkardı ve Avrupa’daki depolar yılın altı ayında yüzde 90 doluydu. Bu 15 yıl ortalamasına baktığımızda ise doğal gaz tüketiminde yüzde 15’lik bir azalma kaydedildi. Yani Avrupa bu süre içerisinde Rus doğal gazına bağımlılığını azaltarak önemli bir yol kat etti. Karadeniz’de yapılan doğal gaz araştırma ve geliştirme çalışmaları enerji güvenliği açısından Türkiye’nin rolü konusunda özellikle hem ülke içinde hem de Doğu Avrupa’da büyük bir fark yaratacaktır. Enerjinin Geleceği İnisiyatifi olarak Avrupa ve Asya’ya odaklandığımız bir doğal gaz çalışması yapıyoruz. Çalışma arkadaşlarım bana gelerek bu konuda Avrupa’da bir çalıştay yapmak istediklerini söylediler. Ben de biri Batı Avrupa diğeri ise Doğu Avrupa’da olmak üzere iki çalıştay yapmamız gerektiğini ifade ettim. Çünkü doğal gaz kullanımına baktığımızda Avrupa’nın doğusu ile batısı arasında çok büyük bir fark ortaya çıkıyor. Doğu Avrupa perspektifinden baktığımızda Türkiye ve Romanya’nın Karadeniz üzerindeki gaz çalışmaları ve bunların geliştirilmesi Doğu Avrupa’nın enerji güvenliği açısından çok büyük bir fark yaratacak. Siz burada güç jenerasyonundan bahsediyorsunuz. Endüstride doğal gazın kullanımı azımsanıyor. Şu an dünya genelinde sanayilerde kömür kullanımı var ve doğal gaza geçişle ilgili inisiyatifler çok büyük. Doğal gaz sanayide çok yüksek bir ısı ünitesi de sağlıyor ve bu çok gerekli. İleride aynı mantıkta hidrojen de kullanılabilir çünkü aynı amaca hizmet ediyor. Şimdilik burada hidrojenin maliyetinden dolayı tercih edilme oranı daha düşük.

“İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ GEZEGENİMİZE YÖNELTİLMİŞ BİR TEHDİT”

Türkiye ve Doğu Avrupa perspektifiyle bakacak olursak burada doğal gaz çok önemli. Temiz enerjiye geçiş konusunda doğru nokta ve zamanda mıyız? Bununla ilgili çeşitli tartışmalar var. Yine aynı şekilde iklim değişikliği gezegenimize yöneltilmiş bir tehdit. Bütün ülkelerin kendi üstlerine düşenleri yapabilmeleri konusunda yeşil mutabakat bildiğimiz gibi oldukça uzun sürecek. Burada hidrojenin çok büyük bir geleceği olduğunu düşünüyorum. Doğal gazın ikamesinde, ulaşımda ve sanayide kullanılabilir. Yine madencilikte özellikle temiz enerji için büyük oranda lityum ve kobalt ihtiyacımız olacak. Bu bağlamda temiz enerji teknolojileri çok muazzam miktarda metal ve mineral madenciliğin yapılmasını da beraberinde gerektirecek. Tabii ki bununla birlikte yedek enerji olarak doğal gazı tutmak zorundayız. Analizleri yaparken tek bir doğrultuda hareket etmemeli ve bunun farkında olmalıyız. Ayrıca Doğu Akdeniz’de enerji güvenliğine daha fazla önem vermemiz gerekiyor.

Atlantik Konseyi Global Enerji Merkezi Kıdemli Danışma Kurulu Üyesi Phillip Cornell

‘TÜRKIYE YENI PRADIGMALARDA ÖNEMLI ROL OYNAYABILIR’

Küresel enerji dönüşümünde bu dönemde burada olmak benim için çok önemli. Avrupa’da kömür kullanımının artması enerji güvenliği ve dönüşümü için iyi midir diye sorarsak kısaca cevap hayır. Özellikle orta ve uzun vade baktığımızda bu en iyi çözüm değil. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden sonra 2022’de kömür kullanımında bütün Avrupa Birliği’nde yüzde 7’lik bir artış oldu ama bunu abartmaya gerek yok. 2023’ün ilk yarısında bile Avrupa’daki kömür talebi yüzde 13 azaldı ve bu azalma da devam edecek. Kömür piyasasında küresel anlamda Avrupa’dan değil de Hindistan ve Çin tarafından gelen talep doğrultusunda fiyatlar düşük tutuluyor. Avrupa’da yüksek kömür kullanan iki ülke var ve bunlar Polonya ile Almanya. Bunu bütünlük içerisinde ele aldığımızda, kömür kullanımı bir yandan azaltılıyor ama bir artış da söz konusu. Aslında Almanya Finans Bakanı bir söylemde bulundu ve bir U dönüşü yaptı. Bu U dönüşü Almanya’nın kömürü 2030’da sonlandıracağını beyan ettiği taahhütleriyle ilgiliydi. Bunu da aslında Ukrayna’nın işgaline karşı bir sigorta gibi kullandı. Avrupa’da 26 adet kömür santrali var ve bunların kullanımı toplam yüzde 16 civarında. Almanya’da kömür depolaması söz konusu çünkü doğal gazın olmaması durumunda kullanmak üzere bunu da bir sigorta olarak kullanıyorlar. Avrupa piyasası içerisinde bir istikrar olması gerekiyor ki kömür ihtiyacı azalsın. Bence uzun vadede kömür kullanımı çok anlamlı değil ama bu sigorta prensibi doğal gaz için de aynı şekilde geçerli. Yenilenebilir enerji kaynakları, sayın Başkan Barroso’nun da söylediği gibi artmaya devam ediyor. Avrupa yeşil enerji dönüşümüne dair bir taahhütte bulundu ve kömürün rolü giderek azalıyor. Talebe bakacak olursak, 2022’de örneğin doğal gaz talebi çok büyük bir düşüş kaydetti ki bu Rusya’dan alımların durdurulmasından dolayı gerçekleşti. Avrupa’da doğal gazda yüzde 18’lik bir azalma oldu. Doğal gaz kullanımındaki bu azalma, 2023’te ve 2024’te de devam edecek gibi görünüyor. Doğal gaz kullanımının, özellikle enerji üretim sektöründe azalması söz konusu.

2024’te doğal gaz kullanımında yine yüzde 14-15 bir azalma olacak ve bu da doğal gaz fiyatını etkileyerek gaz fiyatlarının düşmesine sebep olacak. 2024’ün ilk yarısı için Avrupa’da doğal gaz fiyatlarında yüzde 18 ile yüzde 20’lik bir fiyat düşüşü olacak. Doğal gazın sigorta kaynağı olarak kullanımı devam ediyor ve enerji dönüşümü aşamasında istikrar için kullanılıyor. Bu durum bir süre daha devam edecek. Kömür santralleri de aynı şekilde çünkü kömür ve doğal gaz santralleri daha geniş elektrik sistemlerinde istikrarlaştırıcı bir rol oynuyor. Peki, fosil yakıtları kısa bir süre içerisinde bırakabilecek miyiz? Burada çok net bir hayır cevabı var. Çünkü fosil yakıtlar ve özellikle de doğal gaz gerekli olmaya devam edecek. Avrupa’nın dışında da Küresel Güney dediğimiz sanayileşme döneminin yaşandığı ülkelerde de elbette endüstri ve sanayi sektöründe kömür rol oynamaya devam edecek.

Eski paradigmaya geri dönecek olursak, boru hattı politikaları ve Türkiye’nin Avrupa’nın doğal gaz talebinin merkezi olması ile hub olma durumu söz konusu olmayacak. Biz bundan sonraki adımın ne olacağını düşünmeliyiz. Evet Avrupa doğal gaz almaya devam edecek ve TANAP Boru Hattı Projesi çok büyük başarıydı. Fakat daha yüksek iz bırakacak bu eğilimde doğal gaz ithalat ve ihracatının rolü azalacak. Avrupa’daki doğal gaz talebi azalıyor ve bunun ötesinde de çok sayıda opsiyon var. Türkiye bu yeni paradigmada da önemli bir rol oynayabilir durumda. Geçtiğimiz yıllar içerisinde yenilenebilir enerjinin artması ve Türk enerji sektörünün çeşitlenmesi benim için çok önemliydi. Yine hükümetin 2024 ve 2030 hedefleri de çok önemli. Türkiye düşük karbonlu moleküller üretiminde, hidrojen üretiminde bir rol oynayabilir. Burada Türkiye’nin oynadığı rol devam edecek. Sadece Avrupa ile ilgili değil daha geniş bağlamda Ortadoğu için çok önemli bir rol oynayacak. Ama bu rol önceki 30 yıldır devam eden paradigma bağlamında olmayacak.

“TÜRKİYE VE RUSYA ARASINDAKİ İLİŞKİLER OLUMLU ANLAMDA ISINIYOR”

Yeni paradigmaya bakıldığında burada dikkat çeken bir nokta var. Çünkü bu paradigmada Türkiye’nin oynayacağı önemli bir rol olacak. Türkiye ve Bulgaristan arasında imzalanan gaz anlaşması Türk Gaz Merkezi’ni geliştirmek adına enteresan bir anlaşma. Türkiye’deki gaz merkezi nasıl olmalı diye sorduğumuzda bizim burada Rus gazının dolaylı yoldan Bulgaristan’a girmesi ve Rusya’nın da buradan fayda sağlaması gibi birtakım endişelerimiz var. Evet Türkiye’ye ucuz gaz girecek ve bu harika bir şey ama şunu da sormamız gerekiyor; burada sürdürülebilir bir gaz merkezi yaratacaksak bu açık bir pazar olacak mı? Türkiye aracılığıyla bir gaz dağıtılacaksa bu güzel bir anlaşma ama burada Rus tarafı da fayda sağlayacak. Bizim aklımıza gelen durum bu çünkü Türk Rus ilişkileri olumlu anlamda ısınıyor ve uzun vadede Rus partnerlerle daha fazla ilişki kurulması riski mevcut.

Doğu Akdeniz gazı ile ilgili Yunanistan ve Türkiye’ye geçiş için bazı çalışmalar, Körfez Ülkeleri ve Mısır üzerinden enerji ve lojistik koridorları oluşturulması söz konusuydu ama savaş halen devam ediyor. İsrail ve Arap ülkelerinin ilişkilerini bu noktada devam ettirmesi çok zor olacak diye düşünüyorum.