Küresel elektrik talebi ve iklim hedeflerine nükleer çözüm

Küresel elektrik talebinde yaşanan artış ve iklim hedeflerinde 1.5 oC ile nükleer enerji ön plana çıkıyor. COP28’de alınan kararlarla nükleer santral kurulumunun artırılması ve fosil kaynaklı küresel enerji arz payının 2026 yılında yüzde 54’e gerilemesi hedefleniyor. İklim değişikliği ile mücadele ve artan elektrik talebini karşılamak için ülkeler enerji paylarındaki çeşitlendirmeyi artırma hedefine odaklanırken nükleer enerjiyi […]

 Küresel elektrik talebi ve iklim hedeflerine nükleer çözüm
Eylül Şahin
  • Yayınlanma20 Mart 2024 16:11

Küresel elektrik talebinde yaşanan artış ve iklim hedeflerinde 1.5 oC ile nükleer enerji ön plana çıkıyor. COP28’de alınan kararlarla nükleer santral kurulumunun artırılması ve fosil kaynaklı küresel enerji arz payının 2026 yılında yüzde 54’e gerilemesi hedefleniyor.

İklim değişikliği ile mücadele ve artan elektrik talebini karşılamak için ülkeler enerji paylarındaki çeşitlendirmeyi artırma hedefine odaklanırken nükleer enerjiyi de fosil yakıtları devreden çıkarmak ve yenilenebilir enerjiye destek olmak için kullanmaya devam ediyorlar. Buna göre Dubai’de düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) COP28 ilkim zirvesi kapsamında ABD, İngiltere ve Fransa’nın başı çektiği 20’den fazla ülke, küresel nükleer enerji kapasitesini 2050 yılına kadar üç katına çıkarmak için çalışma taahhüdünde bulundu. Türkiye ise, 29 Ekim 2024 yılında devreye almayı planladığı Akkuyu NGS ile Türkiye’nin elektrik talebinin yüzde 10’unu karşılamayı planlıyor.

IEA, OECD ve birçok rapordan derlenen verilere göre dünya genelindeki toplam nükleer enerji kapasitesinin 400 GW üzerinde olduğu görülüyor. Nükleer enerjiyi en fazla kullanan ülkeler arasında ABD, Fransa, Çin, Japonya ve Rusya bulunuyor. Bu ülkelerin toplam nükleer enerji kapasiteleri diğer ülkelerden daha yüksek. Bununla birlikte dünya genelinde üretilen elektriğin yaklaşık yüzde 10’u nükleer enerjiden sağlanıyor.

Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) Electricity 2024 verilerine göre, 2025 yılı küresel nükleer enerji üretiminin 2021 yılında kaydedilen rekor üretimin üzerine çıkması bekleniyor. Fransa’da yapılan bakım çalışmalarının tamamlanması, Japonya’nın bazı santrallerinde nükleer üretimi yeniden başlatması, Çin, Hindistan, Kore ve Avrupa gibi pazarlarda ise yeni reaktörlerin devreye girmesiyle nükleer enerji üretiminin 2026 yılına kadar yıllık ortalama yüzde 3 büyümesi öngörülüyor.

Rapora bakıldığında Asya ülkeleri küresel nükleer enerji üretiminde itici güç olmaya devam edecek. Asya’nın 2026 yılında küresel nükleer enerji üretimindeki payının yüzde 30’a ulaşması bekleniyor. Çin’de nükleer enerjinin son 10 yılda güçlü bir büyüme yaşadığı kaydedilen raporda, 37 GW’lık kapasite artışı olduğunun altı çizildi. Böylece Çin’in 2014 yılında küresel nükleer enerji üretiminde yüzde 5 olan payı 2023 yılında yaklaşık yüzde 16’ya yükseldi.

Nükleer Enerji Ajansı (NEA) verilerine göre, 2020 ile 2050 yılları arasında SMR’ların yakın dönem kullanımının 15 gigaton karbondioksit emisyonunun önüne geçebileceği öngörülüyor. NEA verilerine göre, küresel SMR pazarının 2035’e kadar 21 GW’a ulaşacağı tahmin ediliyor.

NÜKLEER ENERJİ ÜRETİMİ REKOR KIRACAK

IEA’nın son tahminlerine göre nükleer enerji üretimi rekor kıracak. Buna göre, IEA nükleer santrallerden elde dilen üretimin 2024 yılında yüzde 3 oranında artmasını öngörüyor. 2021 yılı verilerine göre 2.809 TWh olan elektrik üretim miktarının 2024 yılı için 2.915 TWh’e çıkması bekleniyor. 2026 projeksiyonu için bu miktarın yüzde 1,5 artması öngörülüyor. Verilerde ayrıca fosil yakıt kaynaklı küresel arzın payının da 2026 yılında yüzde 54’e gerilemesi bekleniyor.

Ülkelerin nükleerden enerji ihtiyacını karşılama oranlarına bakıldığında ise Fransa elektrik ihtiyacının yaklaşık yüzde 71’ni, Ukrayna yüzde 54’ünü, Belçika yüzde 48’ini, İsveç yüzde 34’ünü, Güney Kore yüzde 26’sını ve ABD ise yüzde 20’sini nükleer enerjiden karşılıyor.

“SMR KANUNU MECLİS GÜNDEMİNE GELEBİLİR”

Öte yandan nükleer teknolojideki gelişmelere bakıldığında SMR’ların (Küçük Modüler Reaktörler) da ön plana çıktığını görüyoruz. SMR’lar genellikle 10 MWe ile 300 MWe arsında elektrik üretebilen nükleer reaktörler olarak tanımlanıyor. Avrupa’da Romanya, ABD desteği ile başlattığı Phonix Projesi kapsamında bu konuda ilerleme kaydederken, uzmanlar bu teknolojinin yakın gelecekte Çekya, Polonya ve Slovakya’da da kullanımının plandığını ifade ediyorlar. Nitekim Türkiye de SMR’lar konusunda farklı ülkelerle görüşüyor. Konuyla ilgili daha önce açıklama yapan Nükleer Enerji ve Uluslararası Projeler Genel Müdür Vekili Salih Sarı, “ABD, İngiliz ve Fransız şirketleriyle SMR’lara (küçük modüler reaktör) yönelik yakın temas içindeyiz” diye belirtirken, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar da, “Belki bu sene içinde TBMM’nin gündemine de SMR Kanunu getirmeyi hedefliyoruz. Yaklaşık 15 bin megavatlık 12 büyük reaktör ve 5 bin megavatlık da SMR ile Türkiye’nin 2050 yılına kadar 20 bin megavatlık bir nükleer kapasiteye ihtiyacı var” dedi.

TÜRKİYE’NİN HEDEFİ TOPLAM 20 BİN MEGAVATLIK KURULU GÜÇ

Nükleer Enerji liginde üst sıraları hedefleyen Türkiye, Rosatom’la yaptığı iş birliği çerçevesinde Akkuyu NGS’de her biri 1.200 MW olmak üzere 4 reaktör inşaatına devam ediyor.

Türkiye’nin nükleer enerji hedefleri doğrultusunda açıklamalar yapan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar ise Akkuyu NGS ve gündemde olan diğer projelerle ilgili yaptığı açıklamalarda, Akkuyu NGS ile ilgili hedeflerinin 2024 yılının son çeyreği olduğunu belirtti. Bakan Bayraktar, Sinop’la alakalı olarak 2 ana ülkenin olduğunu, bunların da Rusya ve Güney Kore olduklarını dile getirdi. Trakya’da planlanan santral için Çin ile konuştuklarını ifade eden Bakan Bayraktar, detayların bu sene içerisinde belirlenebileceğinin altını çizdi.

Nükleer Sanayi Derneği (NSD) Başkanı Alikaan Çiftçi

‘AKKUYU NGS DEVREYE ALINDIĞINDA TÜRKİYE’NİN ELEKTRİK TÜKETİMİNİN YÜZDE 10’UNU KARŞILAYACAK’

Dünyada enerji politikaları alanında ciddi bir dönüşüm yaşanıyor. Pandemi kaynaklı daralan ve toparlanmaya çalışan ulusal ekonomiler, 2022 yılında özellikle yakın bölgemizdeki jeopolitik gelişmeler sonucu değişen enerji dengeleri ile yoğun baskı altında kaldı. Bunun sonucu olarak enerji politikalarındaki en öncelikli konuların başına arz güvenliği yerleşti. Bu alandaki en kritik başlıklardan bir diğeri ise net sıfır emisyon hedeflerine ulaşmak. Tüm bu gelişmeler sonucunda ülkeler, enerji arzlarını güvence altına almak ve enerji kaynaklarını daha çevreci alternatiflerle çeşitlendirmek amacıyla nükleer enerjiyi, enerji karmalarının önemli bir oyuncusu yapmak için daha istekli bir tutum belirlemeye başladı. Avrupa’nın yanı sıra Güney Kore’den Japonya’ya, Hindistan’dan Kuzey Amerika’ya kadar birçok ülke nükleer enerji planlarını devreye aldı. Birçok ülke var olan reaktörlerinin ömrünü uzatıyor, gelişmiş reaktör tasarımlarının inşasını düşünüyor veya başlatıyor ve küçük modüler reaktör yatırımlarına hız veriyor.

Avrupa Komisyonu geçtiğimiz yılın sonuna doğru nükleer enerji kapasitesini 2050’ye kadar yüzde 50 artırma hedefini açıkladı. Dünya Nükleer Birliği’nin açıklamalarına göre; dünyada nükleer enerji kapasitesinin 2040 itibarıyla mevcut kapasitenin 2,5 katına ulaşması bekleniyor.

“EMİSYON VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİYLE MÜCADELE NÜKLEER ENERJİ DİKKAT ÇEKİYOR”

Dünyanın gündeminden enerji krizleri ile iklim değişikliği kaynaklı doğal afetler bir türlü düşmüyor. Karbon emisyonu ve iklim değişikliği ile mücadelede yenilenebilir enerji kaynaklarıyla birlikte nükleer enerji dikkat çekiyor.

Nükleer enerji, yılın 365 günü ve 24 saati durmaksızın elektrik üretebilen ve ihtiyaca göre kapasitesini artırabileceğiniz ve sera gazı salımı yapmayan yeşil bir enerji kaynağı. Bu kaynağı etkin ve verimli bir şekilde kullanabilen ülkelerin karbon nötr hedefine ulaşmada ve enerjide dışa bağımlılığını azaltmada önemli bir avantaj sahibi olacağına inanıyoruz.

Nükleer enerjiye geçişin önündeki en önemli zorluklardan biri olarak görülen konvansiyonel santrallerdeki sermaye maliyetleri, nükleer enerji teknolojilerindeki gelişmelerle aşılabilecek gibi görünüyor. 4. nesil reaktörler, SMR ve MMR’ların da devreye girmesiyle iklim değişikliğiyle mücadele açısından nükleer enerjiden pozitif yönde faydalanabileceğimiz konusunda heyecan dalgası oluştu.

Ülkemiz de 2053 yılı için karbon nötr taahhüdünde bulunarak yeşil enerji politikasına anlamlı bir vurgu yaptı. Hükümetin nükleer enerjiye yönelik kararlı ve istikrarlı yatırımları, Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadelesinde önemli bir atılım kazanmasına yardımcı olacak nitelikte. Bu yatırımlar uzun süreli sürdürülebilirlik hedefimize ulaşmamızda da kilit rol oynayacak ve yeşil enerji alanında ülkemizin başarısını da pekiştirecek.

“AKKUYU İLE NÜKLEER GÜCE SAHİP İLK 10 ÜLKE ARASINA GİRMİŞ OLACAĞIZ”

Türkiye’nin nükleer enerji yolculuğu 60 yıl öncesinde başladı. 2023 yılında Akkuyu Nükleer Santrali’nin resmen nükleer tesis statüsü kazanması bir hayali gerçeğe dönüştürdü. Ülkemiz artık nükleer güce sahip ülkeler liginde yer alıyor. Santralin tüm ünitelerinin devreye alınmasıyla en çok nükleer güce sahip ilk 10 ülke arasına girmiş olacağız.

Türkiye’nin nükleer enerji yolculuğunun kararlı adımlarla devam edeceğini söyleyebiliriz. 2035 yılında nükleer enerjinin üretim içindeki payının yüzde 11,1’e, 2053 yılında da yüzde 29,3’e ulaşması hedefleniyor.  Bu hedefe ulaşmak için 20 GW’tan fazla nükleer kapasitenin Türkiye’de kurulması gerekiyor. Akkuyu’nun yanı sıra üç yeni konvansiyonel santral projesi de Bakanlığımızın gündeminde yer alıyor. Konvansiyonel santral projelerinin yanı sıra ülkemizin SMR hamlesini de çok önemsiyoruz. Birim başına 300 MW’a ulaşan üretim kapasiteleriyle SMR’lar, maliyet, inşaat süresinden tasarruf, daha kısa geri ödeme, ölçeklenebilirlik ve gelişmiş güvenlik altyapısı gibi avantajlarıyla ülkemizin nükleer enerji politikasının önemli bir oyuncusu olacak.

Türk sanayicileri olarak nükleer enerjiyi sadece bir elektrik üretim aracı olarak görmüyoruz. Nükleer enerji nitelikli sanayi kollarının gelişmesini sağlayan çok önemli bir sektör.  Türk sanayicileri olarak hem konvansiyonel sistemler hem de SMR’larda ihtiyaç duyulan bileşenleri karşılama konusunda altyapı yatırımlarımızı ve sertifikasyon süreçlerimizi tamamlamamız halinde dünyanın en karlı ve prestijli sektörlerinden biri olan nükleer enerji alanında sadece Türkiye’deki değil dünyada inşaatı devam eden santrallerde de kritik roller üstlenme fırsatı yakalayabiliriz.

Nükleer Sanayi Derneği olarak düzenlediğimiz Nükleer Santraller Fuarı ve Zirvesi – NPPES ile Türk sanayicilerinin sektördeki gelişmeleri takip ederek ve yeni iş fırsatlarıyla buluşmalarını sağlayarak nükleer ligin bir oyuncusu olmaları için çalışıyoruz. NPPES, çok kısa bir süre içinde dünyanın üçüncü, Orta Doğu ve Afrika’nın ise en geniş kapsamlı nükleer enerji etkinliği olmayı başaran bir platforma dönüştü. 6. Nükleer Santraller Fuarı ve 10. Nükleer Santraller Zirvesi bu yıl 2-3 Temmuz 2024 tarihlerinde İstanbul’da nükleer endüstrisinin dev oyuncularını, Türk sanayicilerini, karar vericileri, akademisyenleri ve sektör profesyonellerini ağırlamaya hazırlanıyor.

“AKKUYU NGS DEVREYE ALINDIĞINDA ELEKTRİK TÜKETİMİNİN YÜZDE 10’UNU KARŞILAYACAK”

Akkuyu NGS devreye alındığında Türkiye’nin elektrik tüketiminin yüzde 10’unu karşılayacak. Akkuyu NGS, İstanbul gibi büyük bir şehrin tüm elektrik ihtiyacını karşılayabilecek kapasiteye sahip olacak. Her biri 1200 MW elektrik üretme kapasitesine sahip 4 üniteden oluşan Akkuyu NGS’nin toplam kapasitesi 4800 MW. Bu rakamlar da gösteriyor ki Türkiye’nin enerjide arz güvenliği açısından ve dışa bağımlılığının azalmasında Akkuyu NGS çok önemli bir rol üstlenecek. Yine yukarıda da altını çizdiğimiz gibi Türkiye’yi karbon sıfır hedeflerine yaklaştıracak önemli bir enerji dönüşüm hamlesi Akkuyu NGS.

Akkuyu NGS, sanayicilerimizin nükleer enerji yolculuğunda da çok önemli bir okul. 20 milyar dolar iş hacmine sahip Akkuyu NGS’de şu ana kadar 4,3 milyar dolar yerli katkıya ulaşıldı. Hedef; bu rakamı 6,5 milyar dolara çıkarmak. Yerli üreticilerimizin Akkuyu NGS’den aldığı payın her geçen gün arttığını ve Türk nükleer sanayinin gelişmeye devam ettiğini görüyoruz. İçinde üyelerimizin de bulunduğu girişimci ruha sahip şirketlerimizin Akkuyu NGS’de sergiledikleri performans, hem bugün hem de gelecek adına Nükleer Sanayi Derneği olarak umutlarımızı pekiştiriyor.

Akkuyu NGS, ülkemizde nükleer enerji alanında sağladığı ve sağlayacağı istihdamla da önemli bir katma değer oluşturuyor. Akkuyu NGS’nin inşaatında yüzde 80’i Türk vatandaşı yaklaşık 26 bin kişi istihdam ediliyor.  Mersin SGK İl Müdürlüğü’nce bölgede en çok sigorta primi ödeyen şirket Akkuyu NGS oldu. Akkuyu NGS’nin işletme aşamasında da yaklaşık 4 bin kişinin istihdam edilmesi bekleniyor. Milletlerarası Anlaşma kapsamında Rusya’da eğitim gören en az 600 Türk mühendisinin santralde görev alması da planlanıyor. Bu boyutuyla da Akkuyu NGS nitelikli insan kaynağının gelişmesinde de önemli bir katkı sunuyor ve sunmaya devam edecek.

APLUS Enerji Yönetici Ortağı Volkan Yiğit

‘İKLİM HEDEFLERİ İÇİN NÜKLEER VE YENİLENEBİLİR ENERJİ İKİ ANA ARAÇ OLARAK GÖRÜLÜYOR’

PLAN

2022 yılının sonunda açıklanan Ulusal Enerji Planı’yla birlikte ülkenin enerji piyasasının uzun dönemli gelişimiyle ilgili bir yol haritası oluşturuldu. Açıklanan plana göre nükleer enerjinin gelecekteki enerji karışımında önemli bir yere sahip olması hedefleniyor. Özellikle 2021 yılının sonunda açıklanan 2053 yılı net sıfır emisyon hedefine ulaşmada nükleer enerjinin belirleyici bir rol oynamasının hedeflendiği anlaşılıyor.

Ulusal Enerji Planı’na göre 2035 yılı itibariyle sistemdeki toplam nükleer enerji kurulu gücünün 7,2 GW’a ulaşması planlanıyor. 2028-2029 yıllarında tam kapasiteyle devreye girmesi beklenen Akkuyu Santrali’nin 4,8 GW kurulu güce sahip olacağı düşünüldüğünde plana göre 2035’e kadar ikinci bir nükleer santralin en azından bir kısmının devreye alınmasının hedeflendiği görülüyor.

ÜRETİMDEKİ PAY

2035 yılına gelindiğinde nükleer enerjinin elektrik üretimindeki payının ise %11,1 seviyesine gelmesi bekleniyor. 2020 yılında %42,4 olan yenilenebilir enerji kaynaklarının payının ise 2035 yılında %58,4 seviyelerine ulaşması bekleniyor. Nükleer ve yenilenebilir enerji santrallerinin üretimde artan payı nedeniyle 2035 yılında termik santrallerinin elektrik üretimindeki payının %34,2’ye gerilemeyeceği öngörülüyor.

Üretim açısından bakıldığında Akkuyu Nükleer Enerji Santrali’nin üretiminin 37,2 TWh seviyesinde olacağı görülmektedir. Bu üretim seviyesi yaklaşık %88,5’lik bir kullanım oranına işaret etmektedir. Plana göre 2025 yılında Akkuyu Santrali’nin iki ünitesinin 2025 yılında devreye girmesi öngörülmüş olsa da, nükleer enerji santrallerinin test üretim süreçlerinin uzunluğu nedeniyle, bu ünitelerin 2025’in hangi döneminde tam kapasite üretimde olacağını söylemek güç görünüyor. Bizim beklentimiz ilk ünitenin 2025, ikinci ünitenin ise 2026 yılında devreye alınacağı yönünde.

PİYASA FİYATLARINA ETKİSİ

Nükleer enerji santralinin baz yük üretim planı nedeniyle piyasa fiyatlarını düşürücü bir etkisi olacağından bahsetmek gerekir. Bilindiği üzere hükümetler arası anlaşmaya göre Akkuyu NGS’nin elektrik satışında üniteler için farklı bir yaklaşım var. İlk 2 ünite için üretimin %70’i anlaşma fiyatı (yaklaşık 120 USD/MWh) üzerinden ödeme yapılacak iken, %30’u ise piyasa fiyatı üzerinden satılacak. 3. ve 4. ünitelerde ise bu yaklaşımın tam tersi uygulanacak ve %30’u anlaşma fiyatı üzerinden ödeme yapılacak iken, %70’i ise piyasa fiyatı üzerinden satılacak. Buna göre, 4 ünitenin tamamı devreye girdiğinde, toplam üretimin yarısı anlaşma fiyatı üzerinden ödenecek.

APLUS Enerji olarak bu bedelin ödenmesi için iki farklı yöntem görüyoruz. Bunlardan ilki, elektriğin direkt olarak EÜAŞ tarafından alınması ve ilgili tutarın bir miktarının devlet bütçesinden karşılanması. Diğer yöntem ise, YEKDEM’de olduğu gibi, nükleer enerji santralinin maliyetinin tüketicilere yansıtılması. YEKDEM portföyündeki santrallerin ortalama YEKDEM birim fiyatlarının düşme eğiliminde olduğunu biliyoruz. 10 yıllık süresi dolan santrallerin portföyden çıkması, yerli katkı payı sürelerinin dolması ve yeni santrallere ödenecek tutarların daha düşük birim fiyatlar üzerinden hesaplanması bu süreci tetikliyor. Diğer yandan, nükleer enerji santralinin yüksek maliyeti nedeniyle, tüm üretimin EÜAŞ tarafından alınarak regüle tarife müşterilerine yansıtılması çok olası görünmüyor, çünkü uzun vadede piyasadaki fiyatın Akkuyu’ya ödenecek fiyattan daha düşük olmasını bekliyoruz. Devlet bütçesinin uygunluğu durumunda ilk yöntemin hala uygulanma şansı olabilse de, bizim öne çıkardığımız yöntem, maliyetin tüketicilere birim elektrik tüketimi üzerinden yansıtıldığı yöntem. Hatta biz anlatım açısından kolaylık için buna YEKDEM’de esinlenerek NÜKDEM gibi bir tanımlama yapıyoruz ve uzun vadede son tüketici maliyetlerine YEKDEM + NÜKDEM olarak bir yansıtma yapıyoruz.

İKLİM HEDEFLERİ VE 2035 SONRASI

Türkiye’nin iklim hedeflerini gerçekleştirmesinde nükleer enerji ve yenilenebilir enerji iki ana araç olarak görülüyor. Bu minvalde ülkemizin 2022 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında ilk olarak 2015 yılında açıkladığı Ulusal Katkı Niyet Beyanı’nı daha yüksek oranda bir emisyon azaltımı içerecek şekilde güncellemiş olması da önem taşıyor. Bununla birlikte elbette en önemli ve belirleyici hedef, ülkemizin 2053 yılı için koyduğu Net Sıfır Emisyon hedefi.

2021 yılı için açıklanan ülke toplam emisyonlarının 564,4 milyon ton CO2 eşdeğeri olduğu dikkate alındığında iyileştirilmiş hedef altında 2030 yılı için öngörülen 693 milyon ton seviyesinin günümüze oranla bir artış anlamına geleceği görülüyor.

2038 YILINDA KARBON EMİSYONLARINDA PİK SEVİYE GÖRÜLEBİLİR

Aynı zamanda 2038 yılında karbon emisyonlarında pik seviyenin görüleceği de açıklandığı için, ülkemizde hızlı dekarbonizasyon sürecinin aslında 2040’ların başında başlayacağı öngörülüyor. Biz burada bir risk görüyor ve emisyon azaltımındaki hedeflerin daha öne çekilmesi gerektiğini savunuyoruz. Elbette günümüz koşullarında bunu sağlamanın en önemli yollarından birisi yenilenebilir enerji kapasitesiyle birlikte depolama tesislerinin kurulumu ve geleneksel yakıtlar yerine hidrojen gibi daha az emisyon içeren yakıtlara geçiş olarak öne çıkıyor, fakat diğer alternatiflerden biri olan nükleerde de teknolojik gelişmeleri yakından takip etmek gerekiyor. Akkuyu NGS için hükümetler arası anlaşmanın 2010 yılında imzalandığı ve santralin ilk ünitesinin ancak 15 yıl sonra devreye alınabilecek olması, nükleer enerji tarafındaki erken planlama zorunluluğunu ortaya koyuyor. Diğer yandan ise, şu anda yüksek yatırım maliyetleri nedeniyle finansmanında zorlanılan SMR teknolojisinin tekno-ekonomik olarak yatırım yapılabilir seviyelere gelmesi durumunda, ülkemiz için alternatiflerden biri olmasını bekliyoruz.