Yaptırımlar sonrası İran Gazı

Nükleer müzakerelerin tatlıya bağlanarak İran’ın uluslararası sisteme yeniden dahil olmasının politika, ekonomi ve enerji alanlarında bölgesel ve küresel çapta yaratacağı etkiler hakkında müthiş bir spekülatif malzeme enflasyonu yaşıyoruz. Bu anlaşmanın ne derece uygulanacağını, başarılı olup olmayacağını ileriki yıllarda hep birlikte göreceğiz ama şu bir gerçek ki, onay süreçlerinde pürüzler çıkmaz ise enerji alanında en önemli […]

Yaptırımlar sonrası İran Gazı
Sohbet Karbuz
  • Yayınlanma3 Ağustos 2015 10:00

Nükleer müzakerelerin tatlıya bağlanarak İran’ın uluslararası sisteme yeniden dahil olmasının politika, ekonomi ve enerji alanlarında bölgesel ve küresel çapta yaratacağı etkiler hakkında müthiş bir spekülatif malzeme enflasyonu yaşıyoruz.

Bu anlaşmanın ne derece uygulanacağını, başarılı olup olmayacağını ileriki yıllarda hep birlikte göreceğiz ama şu bir gerçek ki, onay süreçlerinde pürüzler çıkmaz ise enerji alanında en önemli bariyerlerden olan finans, bankacılık, teknoloji ve sigortacılık konularındaki kısıtlamalar önümüzdeki yıldan itibaren kaldırılmaya başlanacak. Böylece enerji sektörü dahil hem İran ekonomisinde hem de İran ile iş yapanların ekonomilerinde yeni bir dönem başlayacak. Belki de bu yüzden Viyana’da P5+1 ve İran arasında 14 Temmuz 2015 tarihinde varılan anlaşmanın aslında nükleer mi yoksa ekonomi anlaşması mı olduğunu sorgulayanlar var. Hiç şüphesiz petrol ve gaz sektörü ekonomiye güç kazandıracak sektörlerin başında yer alacaktır.

Dünyanın en büyük dördüncü petrol rezervine, doğalgazda ise en büyük rezervine sahip olmasına rağmen uzunca bir süredir yaptırımlara maruz kaldığından kolları ve kanatları kesilen İran petrol ve gaz sektörünün global piyasalara açılmasıyWla birlikte İran ekonomisinin önemli bir dönüşüme sahne olması beklenirken, üç haneli milyar dolarla ifade edilen sektörün yatırım ihtiyacının doğuracağı fırsatlar doğal olarak herkesin başını döndürüyor. Geçen seneden beri Tahran’ı mesken tutan Avrupalı ve Asyalı firmalar gibi Türk iş çevreleri de bu büyük pastadan pay almayı umut ediyor. En son verilen rakamlara göre İran petrol ve gaz sektöründe yaklaşık 50 proje için 2020 yılına kadar 185 milyar dolarlık yatırım gerektiği öngörülüyor. Sadece upstream gaz sektörü için ifade edilen tutar 60 milyar dolardan fazla.

Üvey evlat muamelesi gören İran doğal gazı

Müzakereler başladığından beri İran’ın petrol sektörü ve muhtemel bir anlaşmanın global piyasalara nasıl yansıyabileceği konuşuluyor. Ben ise bu yazımda üvey evlat muamelesi gören İran doğal gazının yaptırımlar sonrası dönemde kısa, orta ve uzun vadeli çerçevelerden bakıldığında hangi piyasalara, nasıl ve neden ihraç edilebileceğini incelemeye çalışacağım. Bunun için önce iki bileşenden oluşan İran’ın ileride ne kadar gaz ihraç edebileceğine bakmamız gerekir. Birinci bileşen, İran’ın ileride ne kadar gaz üretebileceği, ikincisi ise üretilen miktarın ne kadarının iç piyasada tüketileceğidir.

İran’ın doğal gaz üretimi kademeli olarak artacak

İran dünyanın en büyük dördüncü (ABD, Rusya ve Katar’ın ardında) satılabilir gaz üreticidir. İran, Mart 2014-Mart 2015 aralığında (İran hicri yılı) 229 milyar metreküp (bcm) doğal gaz üretti. Bunun 12 bcm’i flare hattında yakıldı ve 34 bcm’i petrol sahalarına enjekte edildi. Dolayısıyla satılabilir üretim miktarı 183 bcm (İran’ın resmi rakamlarıyla uluslararası istatistikler arasında farklıklar olduğunu burada hatırlatmakta fayda var).

Dünyanın en büyük doğal gaz sahalarından olan Güney Pars sahası İran’ın toplam brüt gaz üretiminin yaklaşık yarısını karşılıyor. İran Ulusal Gaz Şirketi, şu anda günlük ortalama 660 milyon metreküp (mcm/d) olan brüt gaz üretiminin 6. Beş Yıllık Kalkınma Planı (2015-2020) sonunda 1000-1100 mcm/d olmasını bekliyor. Bu süre içerisinde Güney Pars sahasındaki üretimin 350 mcm/d’den 800-850 mcm/d’ye çıkması amaçlanıyor. Yani Güney Pars sahasından çok şey bekleniyor.

Güney Pars sahasının daha önceleri açıklanan 24 faz yerine 29 fazda geliştirilmesi planlanıyor. Yurtiçi ihtiyacı karşılamayı amaçlayan ilk 10 faz tamamlandı ama henüz tam kapasite faaliyet göstermiyor. Faz 12 yeni bitti. Faz 15-16 önümüzdeki aylarda devreye girecek. Kalanlarının ise önümüzdeki üç beş yıl içinde tamamlanması planlanıyor.

İran’ın henüz tamamen devreye sokamadığı birçok doğal gaz sahası daha mevcut (Kish, Kuzey Pars Laban, Gülşen, Ferdevs gibi). Bunun yanında son bir kaç yılda keşfedilip henüz geliştirme çalışmaları başlamamış olan gaz sahaları da mevcut (Faruz B, Madar, Hayyam ve özellikle Hazar Denizi’ndeki Serdar Jangal gibi). Hepsi yatırımcı bekliyor.

Burada rakamlara girmek istemiyorum ama orta ve uzun vadede hiç kuşkusuz İran’ın brüt ve satılabilir gaz üretiminde çok ciddi artışlar kaydetmek gayet mümkün. Yabancı şirketler derhal devreye girerse İran’ın brüt gaz üretiminin 2020 yılında 400 bcm’e çıkması zor da olsa mümkün.

Talepte beklenen artış en az üretim artışı kadar önemli

Bence “İran ileride ne kadar gaz ihraç edebilir?” soruna cevap aramak için üretimden ziyade İran’ın gaz talebinin nasıl bir seyir izleyeceğine odaklanılmalı. Çünkü İran dünyanın en fazla gaz tüketen dördüncü ülkesidir. Son 10 yılda İran’ın net gaz üretimi iki katına çıkarken yurt içi gaz tüketimi de aynı oranda arttı. 2014-2015 mali yılında 50 bcm’den fazla gaz elektrik üretimi için kullanıldı, 32 bcm sanayide ve 91 bcm ise konutlarda. Bunlar büyük rakamlar. İran’ın elektrik tüketimi çok hızlı artıyor, tüm şehirler henüz doğal gaza bağlanmış değil, sanayide gaz sıkıntısı var.

İran’da petrol harici ihracat gelirinin yüzde 40’ını oluşturan petrokimya sektörüne çok önem veriliyor. Geçtiğimiz mali yılda İran toplamda 60 milyon ton üretim kapasitesine sahip petrokimya tesislerine yeterli gaz sağlayamadığı için ancak 45 milyon ton üretim yapabildi. Şu anda 67 adet öncelikli olarak tamamlanmayı bekleyen petrokimya tesisi var. Eğer bunlar gerçekleştirilebilirse ülkenin petrokimya kapasitesi ikiye katlanacak. 2025 yılı kapasite hedefi ise 180 milyon ton.

Ayrıca, İran’ın petrol üretiminin yarısının yaşlı sahalardan geldiğini, bu sahaların ömrünü uzatabilmek ve çıkarılan petrol miktarını maksimize edebilmek için enjekte edilen gaz miktarında ciddi artışlar beklendiğini de unutmamak gerekir. Geçen sene İran’ın petrol sahalarına enjekte ettiği ve flare hattında yaktığı gaz miktarı toplamı Türkiye’nin gaz tüketimine eşdeğer. Eğer bu iki konuda ciddi önlemler alınmaz ve yukarıda değindiğimiz nihai tüketim sektörlerindeki artış kontrol altına alınmaz ise ihracat planları büyük sekteye uğrayabilir.

Bunlara rağmen İranlı yetkililer 2020’de dış piyasalara potansiyel olarak 200 mcm/d, yani 73 bcm, gaz ihraç edilebileceğini iddia ediyorlar. Potansiyel kelimesi burada kilit çünkü ne kadar gaz ihraç edilebileceğini belirleyecek en önemli faktörlerden biri de ihracat alt yapısıdır. Gaz talebindeki artış hızı yavaşlatılsa dahi yeterli alt yapının olmaması ihracat miktarını kısıtlayacaktır.

İran’ın gaz ihracat opsiyonları ve yolları

Bildiğiniz gibi İran gazının en büyük ve en pahalı alıcısı biziz. Ermenistan sattığı 1 bcm’den az gazın bir miktarını elektrik olarak geri alıyor. Türkmenistan’dan ithal ettiği gaz özellikle İran’ın kuzeyinde mevsimsel pik talebi karşılıyor. Azerbaycan’dan ithal edilen gaz ise Nahcivan’a sattığı gazla eşdeğer, yani swap yapıyor.
Potansiyel ihracat artışı ihtiyacı duyulduğunda kısa ve orta vadede İran ilk öncelikle yakın pazarlara odaklanmak isteyecektir. Doğal olarak ilk yanaşacağı ülke Türkiye’dir. Altyapı nasılsa mevcut ve kapasitesi de arttırılabilir. Bu nedenledir ki Cumhurbaşkanımızın İran’a 7 Nisan tarihinde yaptığı ziyaretin bir hafta sonrasında İran Petrol Bakanı Zanganeh Türkiye’nin ithalat miktarını ikiye katladığı takdirde satacağı yeni 10 bcm için fiyat indirimine gideceği şeklinde bir açıklama yapmıştı. Çocukluğumda yaz aylarında İstanbul Mahmutpaşa’da tezgâhtarlık yapardım. İran’ın yaptığı teklif bana o zamanlarda Mahmutpaşa meydanda “ikizlere takke” satan bir abinin çok kullandığı bir sözü anımsatmıştı: “Anan güzel mi?”
İsviçreli EGL firmasıyla 2008 yılında yapılan mutabakat zaptı gereği Türkiye üzerinden geçecek bir boru hattıyla Avrupa’ya yıllık 30 bcm civarında gaz satma planları hala havada. Güney Pars doğalgaz sahasından Türkiye’ye 1800 km, artı Türkiye ayağı, artı Avrupa ayağı dikkate alınırsa Pars, IGAT-9 ya da nasıl adlandırılırsa adlandırılsın böyle uzun bir boru hattıyla, gelecekteki gaz talebi muallak olan ve baş ağrısı yaratacak bir ton kuralları bulunan Avrupa Birliği pazarlarına gaz satarak para kazanmak, üstüne üstelik gaz fiyatları da dikkate alınırsa pek akılcı olmaz herhalde. Fakat İran’ın Avrupa pazarını ihmal edeceğini düşünmüyorum.

Çin anlaşmayla niye bu kadar çok ilgileniyor?

Türkiye İran’ın tek kapısı değil tabii ki. Diğer kapılar da mevcut.
Bundan 20 sene önce İran ve Pakistan iki ülke arasında bir boru hattı projesini imzalamışlardı. 1999’da Hindistan da bu projeye destek vermişti. Güney Pars doğalgaz sahasından Pakistan sınırına kadar olan 900 km’lik hat yapıldı. Pakistan sınırında inşaat Mart 2013’te başlamış ama 700 km’lik hat için finansman konusunda sıkıntıya düşülünce ve biraz da ABD’nin baskılarıyla ertelenmişti. Hindistan ayağı ise ABD’nin Hindistan’ı sıkıştırması nedeniyle iptal edilmişti. İran-Pakistan anlaşması yıllık yaklaşık 8 bcm gazı kapsıyor. Çin devlet şirketi CNPC’nin proje maliyetinin önemli bir kısmını açıklaması ve Gwadar’dan İslamabad’a gidecek boru hattının daha sonra Pakistan’ın kuzey sınırından Çin’e kadar uzanabileceği konusundaki yeni planlar projeyi tekrar canlandırdı. Aralık 2014 diye planlanan gaz akışının 2017’den önce gerçekleşmesi tahmin edilmiyor. Peki, Çin niye bu kadar ilgileniyor?
Bildiğiniz gibi ABD, Türkmenistan ve Hindistan’ı Afganistan ve Pakistan üzerinden bağlayacak bir gaz boru hattı projesini (1735 km, 33 bcm/y, 10 milyar dolar) destekliyor yıllardır. Asya Kalkınma Bankası, TAPI olarak adlandırılan bu projenin fizibilitesi için maddi destek veriyor. Hindistan Başbakanı Narendra Modi 11 Temmuz’da İran nükleer müzakereleri sonuçlanmadan bir kaç gün önce Rusya ve Orta Asya’yı içeren ziyaretler zincirinin Türkmenistan ayağında “haydi TAPI’yi yapalım” demesi beklenirken, tohumları 10 yıl önce ekilen “Türkmenistan-İran-Umman-Hindistan arasında bir boru hattı projesini neden yapmıyoruz” dedi.
MEIDP (Middle East to India Deepwater Pipeline), bazen de SAGE (South Asia Gas Enterprises Pvt Ltd), olarak bilinen bu proje (1300 km, 11 bcm/y, 5 milyar dolar) İran’ın Chabahar limanı ile Hindistan’ın Porbandar limanını Umman sahilindeki Ras Al-Jafan yoluyla bağlamayı planlıyor. Proje, yaptırımlar, teknik ve teknolojik zorluklar, ABD’nin karşı çıkması ve finansman zorluğu nedenleriyle kağıt üstünde kalmıştı. Hindistan neden bu projeyi canlandırmak istiyor? Hele de geçtiğimiz Mart ayında Birleşmiş Milletler’in Pakistan’ın kıta sahanlığını 200 milden 350 mile çıkarmasıyla hesaplarını 200 mil üzerinden yapan SAGE boru hattı projesi Pakistan ile sürtüşme yaratma olasılığı yüksek iken.
Gazın Umman’a ulaştırılması tekrar gündeme geldi
Şunu da belirtelim ki 2008 yılında Umman ile yapılan mutabakat zaptında Umman körfezinin altından geçecek bir boru hattıyla İran gazının Umman’daki Qalhat LNG tesisini beslemesi ve iç piyasaya da gaz vermesi öngörülüyordu. Yıllık 10 bcm İran gazının planlanan 400 kilometrelik kara ve denizaltı boru hattıyla Umman’a ulaştırılması geçen yıl yeniden gündeme gelmiş ancak iki ülke arasındaki görüşme trafiği geçtiğimiz Mayıs ayından itibaren hızlanmıştı.

40 bcm’lik ihracat altyapısına sahip olabilir

İran’ın Birleşik Arap Emirlikleriyle yaptığı gaz alım satım anlaşması konusunda da yeni bir gelişme kaydedilmedi. (Katar ile Dolphin boru yüzünden yaşanan gerginliğin biraz tırmanması lazım). Suriye ile imzalanan mutabakat zabıtları gereği İran’dan Suriye’ye Irak üzerinden gaz satmak ve bu amaçla yapılması düşünülen boru hattında da malum nedenlerden dolayı bir gelişme yok.
Ama Irak’a gaz satma konusunda epey yol alındı. Bağdat ve Basra bölgelerindeki bazı termik santrallere gaz verme amacını güden anlaşma gereği yapılması kararlaştırılan boru hatlarından Mansuriye’ye olanı (İlam-Bağdat hattı, 100 km, 9 bcm/y) hazır ama güvenlik konusu hala önemli bir engel, hele bugünlerde. Gaz akışı çok yakında 5 mcm/d ile başlayıp sonraları 25 mcm/d ye (yani 9 bcm/y) çıkartılacak. Basra’daki termik santrallere satmak için yapılan anlaşmanın miktarı ise 35 mcm/d (yaklaşık 13 bcm/y). Bu gazı taşıyacak boru hattının 590 km’yi kapsayan İran ayağının yap-işlet-devret tipindeki kontratı henüz imzalandı.
Kısacası İran bir kaç sene sonra Türkiye, Pakistan, Irak’tan oluşan üç pazara boru hatlarıyla yılda toplam 40 bcm gaz satabilmesine olanak sağlayacak ihracat alt yapısına sahip olacak.

LNG’de yabancı yatırımcıya ve zamana ihtiyaç var

İran sadece boru hatları yoluyla ihracat yapmayı düşünmüyor. İran’ın 2005-2009 yıllarını kapsayan 4. Beş Yıllık Kalkınma planında, yapılması amaçlanan 6 LNG tesisiyle İran’ın yıllık 70 milyon ton LNG ihracat kapasitesine ulaşması hedefleniyordu. Ama yaptırımlar dahil bir çok nedenden dolayı Pars LNG ve Persian LNG rafa kaldırılırken bir çoğu da suya düşmüştü. İran LNG projesini İran’ın ulusal gaz şirketi NIGEC kendi başına tamamlamaya çalıştıysa da bugüne kadar projenin ancak yarısını gerçekleştirebildi. Bugün İranlılar Alman Linde firmasıyla yıllık 10 milyon ton LNG kapasiteye sahip olacak projeyi yeniden hayata döndürmenin müzakerelerini yapıyor. Yakında şüphesiz Shell ile yüzer LNG (FLNG) konusunda görüşmeye başlayacaklar. Unutmamak gerekir ki Shell’in İran’a yaptırımlar nedeniyle askıya aldığı 2,3 milyar dolar borcu bulunuyor.
LNG İran için son derece stratejik bir konu. Fakat bunun için teknoloji sahibi yabancı yatırımcıya ve zamana ihtiyacı var. Bence İran kısa ve ortada vadede kısa boru hatları yoluyla yakın komşularına ihracata başlayacak. Sonra daha uzun boru hatlarıyla Asya piyasalarına uzanmaya ve en nihayet LNG vasıtasıyla da Avrupa dahil uluslararası piyasalara erişmeye çalışacak.
İran’ın kısa ve orta vadede Rusya ile açık bir rekabete gireceğini sanmıyorum. Belki uzun vadede.

Yatırımcılar İran gaz sektörüne akar mı?

Her şey İran’ın gaz pazarını yatırımcılara cazip hale getirmesine, bu da çoğunlukla yasal, mali ve enerji düzenlemelerinin öngörülebilir, çekici ve teşvik edici olmasına ve ayrıca mevcut bürokrasinin ciddi şekilde azaltılmasına bağlı. Bu sene sonuna doğru açıklanması beklenen ve upstream sektöründe kilit rol oynayacak İran’ın yeni petrol kontratı (IPC)’nın nasıl gözükeceğini henüz bilmiyoruz. IPC şüphesiz üretim paylaşım anlaşması şeklinde olmayacak çünkü İran anayasasına göre özel ve yabancı şirketlerin doğal kaynakları sahiplenmesi mümkün değil. İranlı yetkililere göre IPC’de kontrat süreleri daha uzun tutulacak ve yabancı yatırımcılar için Bağdat hükümetinin servis kontratlarından daha cazip koşullar içerecek. Ne olursa olsun politik risk yine de yatırımcıların aklından çıkmayacak.
Daha müzakereler tatlıya bağlanmadan bir buçuk sene önce özellikle Avrupalı firmalar İranlı enerji şirketleriyle görüşmelere başlamıştı. İranlı yetkililer bunu bugün teyit etmekten kaçınmıyorlar. Bence İran önceliği özellikle teknik donanıma ve teknolojiye sahip , cebi derin büyük yabancı firmalarla beraber çalışmaya verecek. Muhtemelen Çin, Hindistan ve Rus firmalarla işbirliğini pekiştirirken önce Avrupalı sonra da Amerikalı firmaları sektörüne çekecek. Herhalde bu ve yukarıda değindiğim konular 23 Kasım 2015 tarihinde İran’ın ev sahipliğini yapacağı, genel sekreteri İranlı olan Gaz İhraç Eden Ülkeler Forumunun üçüncü zirvesinde kapalı kapılar ardında da olsa da ele alınacak.

Türkiye ve İran doğal gaz sektörü

Türkiye’nin İran gaz sektöründe rolü ve önemi deyince ilk aklıma gelen şey, Türkiye ile İran arasında Güney Pars gaz sahasının 22, 23 ve 24 no.lu fazlarının TPAO ve NIOC işbirliğinde geliştirilmesi konusunda 2007 yılında imzalanan ama çeşitli gerekçelerle uygulanamayan anlaşma oldu. (Bahsedilen fazların geliştirilmesi İranlı şirketlere verildi ve şu ana kadar işin yüzde 70’e yakını bitti).
Bizim basınımızda İran’ın da TANAP’a katılmasıyla Türkiye’nin bölgesel enerjiyi değil küresel enerjiyi yönlendireceğine dair haberler de var. Hatta TANAP’a İran’dan gelecek bir hattın da bağlanabileceğini ifade edenler var. Bunun için Güney Pars’tan sadece Türkiye sınırına kadar 1800 km. boru döşenmesi gerekir. Buna sınırdan TANAP’a bağlantı için gerekli mesafeyi de ilave edersek astarı yüzünden pahalı bir projeyle karşı karşıya kalabiliriz. İran illaki TANAP’ta pay sahibi olmak (İran ulusal petrol şirketi NIOC zaten Şah Deniz sahasında hissedar) ve gazını TANAP yoluyla Avrupa’ya satmak istiyorsa, o zaman Hazar Denizi’nde keşfettiği sahaları bir an önce geliştirerek üretime geçirip Azerbaycan’daki Şangal terminaline bağlaması bana daha mantıklı geliyor. Laz kafası işte ne yaparsınız!
Bizde niye boru döşeme takıntısı var onu da hala anlamış değilim. Her şeyi boru olarak görüyoruz nedense. Basınımıza göre İran’ın boru hattı vasıtasıyla doğu yönlü ihracatı için Pakistan hattı, batı yönünde ise Türkiye tek rota olarak öne çıkıyormuş. İran doğalgazının Avrupa’ya iletilmesinde Türkiye kritik ve stratejik öneme sahip bulunduğundan Türkiye’nin eli enerji merkezi olma yolunda daha da güçlenirmiş. (Herhalde İran gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması ve Türkmen gazının İran üzerinden Türkiye’ye aktarılması ihtimali kast ediliyor). Ayrıca, İran pazarı için yarış veren ülkelere karşı Türkiye bir adım öndeymiş (İran Başbakan Yardımcısı Viyana’da Temmuz sonunda “AB şirketleriyle 2 milyar dolardan fazla yatırım anlaşması yaptık” derken bizimkileri atladı herhalde). Yanlış anlaşılmasın, eleştiri yapmıyorum. Nasıl olsa sonunda ‘haticeye değil neticeye bakacağız’ değil mi?
Bildiğiniz gibi yaptırımlar döneminde Türkiye, BM kararlarına uyacağını ancak AB ve ABD taleplerine uyma zorunluluğu olmadığını dile getirerek İran’la ticari ilişkilerini dinamik tutmaya çalışmış, hatta petrol ithalatını kısmasına rağmen İran’dan aldığı doğalgaz ithalatının bedelini İran Ulusal Gaz Şirketi’ne Halkbank üzerinden yapmıştı. Buna rağmen Türkiye’nin birçok konuda tereddüt etmesi nedeniyle karşılıklı ilişkiler istenen seviyelere gelememişti. Türkiye ayrıca Suriye, Irak ve Yemen’e müdahale gibi konularda İran’la ters düşmüştü. Ben, yaptırımlar sonrası dönemde İran ile enerji işbirliğimizin artacağına, ancak İran gaz sektöründe yapılacak büyük ve önemli yatırımlarda Türkiye ve Türk firmalarının Tahran’ın önceliği olmayacağını düşünüyorum. Dolayısıyla Türkiye’nin İran için değil de İran’ın Türkiye için rolü ve önemine bakmak gerekir belki de.
Yazım çok uzadı. Siz okumaktan, ben de AZERTY düzenindeki Fransızca klavyede QWERTY Türkçe yazmaya çalışmaktan yoruldum.
Bir sonraki sayıda görüşmek üzere…