Fazla detaya ve rakamlara girmeden bu yazıda yılbaşından günümüze kadar geçen 3 aylık süreçte petrol fiyatlarının seyrini ve bu seyre neden olan faktörlere değineceğim. Bunlar hepinizin şüphesiz yakından takip ettiği konular. Amacım belki biraz perspektif, biraz da mizah katmak. 2020 yılının ilk işlem gününde petrol fiyatlarında muhtemelen yeni yılın mahmurluğu nedeniyle bir canlılık yoktu. 2 […]
Fazla detaya ve rakamlara girmeden bu yazıda yılbaşından günümüze kadar geçen 3 aylık süreçte petrol fiyatlarının seyrini ve bu seyre neden olan faktörlere değineceğim. Bunlar hepinizin şüphesiz yakından takip ettiği konular. Amacım belki biraz perspektif, biraz da mizah katmak.
2020 yılının ilk işlem gününde petrol fiyatlarında muhtemelen yeni yılın mahmurluğu nedeniyle bir canlılık yoktu. 2 Ocak 2020 tarihinde Brent petrolünün gün içi en yüksek ve en düşük seviyeleri arasındaki fark 1 dolar bile değildi. Ertesi gün ABD’nin düzenlediği hava saldırısı ile İranlı General Kasım Süleymani’nin öldürülmesi fiyatları 2,5 dolar zıplattı. Koronavirüs diye bir salgın hastalığın Çinli yetkililer tarafından açıklandığı 8 Ocak’ta Brent yaklaşık 7 dolar geriledi. Ay sonuna kadar 7 dolar daha kaybetti.
Ocak ayında petrol fiyatlarındaki düşüşün temel nedeni Koronavirüs değildi. Geçen seneden beri 2020 yılında (özellikle birinci ve ikinci çeyrekte) talebin beklenenden çok daha az artacağı konusundaki endişelerin artmasıydı. Tüm ekonomik göstergeler yaklaşmakta olan fırtınayı işaret diyordu ve dünya ticaret hacmi endeksi de kafasını aşağı kırmıştı. Önemli kurumların Ocak ayında yayınladıkları raporlarda 2020 yılı petrol talebinin önceki beklenti olan günlük 1 milyon civarında artmasının artık çok iyimser kaldığı vurgulanmaya başlandı. Ancak 8 Ocak’tan beri Hedge Fund’ların mal boşalttıkları, yani satış dalgası başlattıkları göz ardı edildi.
30 Ocak 2020 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü, Çin’de ortaya çıkan ve Covid-19 adı verilen salgınla ilgili uluslararası kamu sağlığı acil durumu ilan etti. Dow Jones endeksi ve petrol fiyatları kafalarını hemen aşağı indirdi. Sonrasında her ikisi de biraz toparlandı ancak tekrar güç kaybederek Şubat ayını tamamladı. Küresel petrol talebinin büyüme hızındaki beklentilerin gittikçe kötüleşmesi ve hatta düşeceği yolundaki işaretlerin arttığı bir havada OPEC+ toplantısına doğru yol alındı.
22 ülkenin oluşturduğu OPEC+ ittifakının 6 Mart’taki toplantısından önce Suudi Arabistan Petrol Bakanı Prens Abdulaziz bin Salman ile Rusya Enerji Bakanı Alexander Novak Viyana’da bir araya geldi. Ne konuştular bilinmez ama ne konuştularsa üzerinde anlaşmaya varamadıkları ertesi gün net bir şekilde ortaya saçıldı.
Arabistan, 5 Mart’taki OPEC toplantısında ve bir gün sonraki OPEC+ toplantısında, piyasanın dengelenebilmesi için OPEC+ ittifakının günlük üretimi 1,5 varil daha kesmesi gerekliliğini savundu. Bunun 1 milyon varilini Arabistan, geri kalanın çoğunu da Rusya kessin teklifini ortaya attı. Rusya Enerji Bakanı ise bu düşünceye katılmadığını üç aşağı beş yukarı şöyle ifade etti: “Bak birader, büyük belirsizliklere gebe bir piyasada böyle bir karar almak yanlış olabilir. İyisi mi gel bir kaç ay daha bekleyelim ve önümüzü görelim, sonra bakarız ne yapacağımıza.”
Rusya’nın bu tavrına içerleyen Arabistan sert bir çıkış yaparak “ya kesinti yapmayı kabul edersin ya da mevcut anlaşmayı bile yırtar atarım” dedi. Bunu blöf olarak gören Rusya’nın cevabı ise “Hadi be oradan” gibi bir şey oldu. Novak, “1 Nisan’dan itibaren evli evine, köylü köyüne, yani herkes istediğini üretmekte serbesttir” diyerek uçağa atlayıp Moskova’ya uçtu.
“Mübarek Cuma günü bunu bana yapmayacaktın, bak sana nasıl bir şamar atacağım” diye içinden geçirdi prens efendi. Ve hafta sonu geldi. 7 Mart Cumartesi. Arabistan, Nisan 1 itibariyle petrol satış fiyatlarında 6 ila 8 dolar arasında iskonto uygulayacağını ve ham petrol üretimini de günlük 12 milyon varilin üzerine çıkaracağını açıkladı. Yani üretim kapasitenin üstüne çıkacağını beyan etti. Daha sonra Saudi Aramco, üretim kapasitesini günlük 13 milyon varile çıkaracağını açıkladı. Böylece hem fiyat savaşı hem de pazar payı savaşı başlattığını cümle aleme ilan etmiş oldu. Arabistan’ın üretim artışı kararına başka ülkeler de dahil oldu. Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Irak ve hatta bana da günlük 300-500 bin varil yazın diyerek Rusya.
İranlı bir general, meşhur Sparta komutanlarından Lizandors’a tehdit dolu bir mektup yazar: “Eğer Sparta’ya girecek olursam her tarafı ateşe verip herkesi kılıçtan geçireceğim.” Lizandros şu tek kelime ile cevap verir: “Eğer!”
Eğer Arabistan’ın yapmak istediği şey, fiyat iskontosu ve üretim artışıyla Rusya’yı müzakere masasına dönmeye zorlamak ise küçük bir detaya dikkatinizi çekerim. Bir tarafta genç, bir eli yağda bir eli balda Arap veliaht prens var, diğer tarafta eski KGB ajanı kurt bir politikacı.
Sonuç itibariyle 6 Mart’taki OPEC+ toplantısında piyasayı dengelemek için arzın günlük 1,5 milyon varil kısılması önerisinden üretimin 4 milyon varilden fazla arttırılacağı bir yöne sapıldı. Yani talep düşerken arzı arttırmaya gidilerek çifte şokun kapısı açıldı.
6 Mart Cuma gününe 50 doların az üstünde başlayan Brent petrolü, günü 45 dolara yakın kapamıştı. Hafta sonu Arabistan kumda gömülü kılıcı çıkarıp göğe doğru salladığında aslında fırtınayı davet etmiş olduğunu anlamadı. 9 Mart Pazartesi günü petrol fiyatlarının başrolde oynadığı “düşen bıçak tutulmaz” filmi dünya çapında vizyona girdi. Brent, 38 doların az üstünden kendini aşağı salarken paraşütünün delinmesi sonucu 31 dolarda yere çakılarak yuvarlandı ve günü 34 doların biraz üstünde kapattı. Yani Cuma akşamı ile karşılaştırıldığında fiyatlardan 15 dolar buhar olup gitti ki bu yüzde 30’luk bir düşüş demekti. 1991 yılındaki körfez savaşından bu yana bir günde fiyatlar bu kadar fazla hiç düşmemişti. Petrol piyasasında yaşananlar bir domino etkisiyle tüm piyasalara yayıldı ve küresel çapta bugün çakılma zamanı şarkısı söylendi.
Dünya Sağlık Örgütü’nün koronavirüsü 12 Mart’ta pandemi ilan etmesini takiben tüm kurumların petrol talep tahminlerinde aşağı doğru dehşet derecede revizyonlara gitmesi o güne kadar panik olmayanları bile huzursuz etti.
13 Mart’ta Amerikan Başkanı Trump stratejik petrol rezervini ağzına kadar dolduracağını açıkladı. Bu açıklama petrol fiyatlarındaki düşüşü o gün durdurmaya yetti ancak.
16 Mart’ta ABD Merkez Bankası olarak bilinen FED, politika faiz oranını yüzde 0-0,25 aralığına çekti ve 700 milyar dolarlık parasal genişleme başlattı. FED 4 Mart’ta da politika faizini 0,50 puan indirimle 1.00-1.25 aralığına çekmişti.
16 Mart aynı zamanda Saudi Aramco’nun 2019 yılı operasyonlarının açıklandığı tarihti. Aramco CEO’su Amin Nasser, Nisan başından itibaren arzı 12,3 milyon varile çıkaracaklarının altını çizdi. Bunun 300 bin varili stoklardan karşılanacaktı. Aramco’nun 2019 yılı ortalama üretimi günlük 9,8 milyon varildi. Yani, gerçek üretim günlük yüzde 22 arttırılarak 12 milyon varile çıkartılacaktı. Piyasalara atılan zarf ise bu üretim seviyesinin 1 yıl korunabileceğiydi. Aynı gün, Brent dehşet bir düşüş yaşadı ve 30 doları gördü. Noluyoruz derken 18 Mart’ta 25 doların altına indi.
Mart ayı petrol raporunda 2020 yılı küresel petrol talebinin azalacağını nihayet kabul eden Uluslararası Enerji Ajansı, 26 Mart’ta petrol talebinde yüzde 20’ye varan düşüşler kaybedileceğini açıkladı. Piyasa hep bir ağızdan “Günaydın Ajans” demekle yetindi. Talebin düşeceğini haftalar öncesinden haykıranlar vardı ama Ajans söyleyince bir başka oluyor tabii ki.
Fiyatların son derece cazip seviyelere inmesi haliyle stoklamayı teşvik etti. İyi de stokların da bir sınırı var. Ya sonra ne olacak? Burada küçük bir parantez açayım. Dünya petrol istatistiklerinin en güvenilmez ve en karanlık tarafı stoklarla ilgili kısmıdır. Sadece OECD stokları konusunda güvenilir bir veri akışına sahibiz. Gerçi o konuda da çekinceler var ama neyse. OECD stokları denince en önem verilen konu Amerikan stratejik petrol rezervleridir. Yaklaşık kapasitesi 714 milyon varil. Mevcut stok miktarı ise 635 milyon varil. Stoklar konusunda OECD haricinde en önem verilen yer Çin. Ne var ki, Çin’in toplam petrol stok kapasitesi şu kadardır ve şu anda şu kadarı doludur diyebilecek bir babayiğidi henüz görmedim. Gören varsa haber etsin.
Suudi Arabistan ile Rusya arasındaki petrol savaşı aslında Vladimir Putin ile Prens Muhammad bin Salman arasındaki savaştır. Putin duygusal karar verecek birisi değildir. Suudi Arabistan’ın teklif olarak sunabileceklerini ve muhtemel sonuçlarını önceden ölçüp biçmiştir illaki. Kapalı kapılar arkasında neler konuşuldu bilmiyoruz ama Putin eline bir fırsat geçtiğini ve OPEC’in Rusya olmaksızın başarı sağlamasının mümkün olmayacağını tahmin ettiğinden dolayı belki anlaşma tekliflerine bazı siyasi kazanımlar dahil etmek istedi. Bu fiyat ve pazar savaşı çok kompleks bir durum olduğundan jeopolitik çekişmeleri de barındırmasına şaşırmamak gerekir.
Arabistan’ın en büyük fiyat indirimini Avrupa pazarına uygulaması sanki Arabistan’ın hedefinin Rusya olduğu izlenimi veriyor. Arabistan’ın bu savaşı açmasındaki amaç Rusya’yı tekrar masaya oturmaya zorlamak mıydı? Yok daha neler? Prens Salman mı Putin’e diz çöktürecek? Geç bunları anam babam diye bir şarkıyı hatırladım.
Diğer yandan 3 yıldan fazla süren Rusya OPEC flörtünde kazançlı çıkan pazar paylarını büyüten Amerikan kaya petrol ve gazı üreticileri olmuştu. Dolayısıyla, Rusya-Arabistan iyi polis kötü polis rolü oynayarak Amerika’daki kaya petrol üreticilerini mi hedef aldılar. Eğer gerçek amaç buysa astarı yüzünden pahalıya gelebilecek ve evdeki hesabın çarşıya uymayacağı bir yol seçmiş olabilirler.
Doğru. Arabistan’ın petrol üretim maliyeti çok düşük (bazılarına göre varil başına 3 dolar bile değil) ve büyük miktarda atıl üretim kapasitesine sahip olduğu düşünülüyor. Ancak daha önemli olan şey üretim maliyeti ve atıl kapasite miktarı değil, ülke ekonomisinin dayanabilirliğidir.
Saudi Aramco CEO’su “çok ucuz fiyatlara bile uzun süre dayanabiliriz” dedi. Finans direktörü “30 dolarlık petrol fiyatı ve hatta altı bile rahatımızı hiç bozmaz” dedi. Bu tip hafife almalara Rusya’nın cevabı diğer rakamlara vurgu yapmakla oldu. “Valla yoldaş, bizim 570 milyar dolardan fazla para rezervimiz var, Arabistan’ın ki bundan çok farklı değil. Aradaki fark şu ki, 2015 yılından beri bizim rezerv pozisyonumuz %60 artarken, Arabistan’ınki %30’a yakın düştü; bizim kur politikamızla Arabistan’ınkine bir bakın; bizim bütçe fazlamız var, ya Arabistan? Bütçeyi dengelemek için varsaydığımız fiyat seviyelerine bir bakın hele (Rusya’nın makroekonomi politikası 2020 Brent petrol fiyatının 42,5 dolar olacağını varsayıyordu, Suudilerinki 61 ila 64 dolar arasında bir yerde).
Rusya Maliye Bakanı 9 Mart’ta biraz daha ileri gitti ve “25-30 dolarlık petrol fiyatlarına bile 6-10 sene dayanırız” dedi. Abartmış olsalar da Suudiler altta kalmadı: “O da bir şey mi, biz 12-20 dolara bile dayanabilecek senaryolar üzerinde çalışıyoruz” dediler. Şimdi anladınız mı neden bu iki ülke arasındaki savaşa sidik savaşı dediğimi? Herkes illaki hesabını kitabını yapıyordur ama şimdilik Suudilerin hesaplarında Umre ve Hac gelirlerinden bu yıl 12 milyar dolardan fazla bir gelir kaybına uğramanın etkileri konusunda henüz bir yorumla karşılaşmadım.
Kısacası, Moskova ve Riyad arasında yaşanan petrol savaşında muhtemelen kim önce pes edecek ona bakmak gerekir. Her ikisi de genelde kaybedecek ancak kimin ekonomisi daha kırılgan hale gelirse o ötekine göre daha avantajlı hale gelecek. Karşılaştırmada petrol üretim maliyetlerini ve atıl kapasiteyi temel gösterge olarak ele almak yanıltıcı olacağından ötürü bütçe açığı, cari açık, döviz rezervleri, petrol ve gaz sektörünün ülke gayri safi milli hasılasındaki ağırlığı gibi büyüklüklere de bakmak gerekir. Tüm bu kıstaslar ele alındığında Rusya daha avantajlı duruma sahip gibi duruyor.
Ancak şu var ki ikisi de aşağıdaki hikâyedeki akıbete doğru gidiyor:
Köyün ağası traktörüne binmiş, kasabaya pazara gidiyor. Yolda kasabaya giden köyün çobanı Memet’e rastlamış. Ağa, Memet’i de traktöre çağırmış. Bir süre oradan buradan konuştuktan sonra muhabbet bitmiş ve derken ağa da sıkılmış. Bu sırada Ağa’nın aklına bir muzırlık gelmiş. Biraz eğlence olur diye düşünerek traktörü durdurmuş ve Memet’e dönmüş. “Ula Memet” demiş, “şu yolun kenarındaki mayısı (hayvan dışkısı) gördün mü?”
”He gördüm ağam” demiş Memet. Ağa devam etmiş: “Ula Memet, şu mayısı yersen bu traktörü sana veririm”. Memet afallamış… İçinden “yav” demiş ”ömrü hayatımda böyle bir şeye sahip olamam, gözümü kapatıp bunu yersem bu traktörün sahibi olurum” diye düşünerek, “Olur ağam” diyerek traktörden inmiş, yolun kenarındaki mayısı bir çırpıda yemiş yutmuş.
Ağanın maksadı aslında Memet’le dalga geçmekmiş; ama olanı biteni görünce o da şaşırmış ve sözünde durarak direksiyondan kalkıp traktörü Memet’e teslim etmiş. Akşama doğru köye dönerken traktörün yeni sahibi Memet, ağayı da alıp köye doğru yola çıkmışlar. Çıkmışlar ama Ağa’nın canı sıkkın, çünkü biraz eğleneyim derken gül gibi traktörü çoban Memet’e kaptırmış. Memet’in de canı sıkkın çünkü mayısı yediği ve mayısı yemenin karşılığında bu traktörü aldığı duyulunca köyde nasıl aşağılanacağını düşünmüş ve bir çıkış yolu aramaya başlamış. Bu düşüncelerle giderlerken, birden traktörü durdurmuş Memet ve Ağa’ya dönerek: “Ağam, şu yolun kenarında ki mayısı görüyon mu? İşte o mayısı yersen, traktörü sana geri veririm” demiş. Ağa zaten büyük pişmanlık içinde, içine oturmuş traktör. Hemen atlamış yola ve gözlerini kapatarak bir çırpıda yemiş mayısı. Sonra direksiyondan Memet kalkmış, Ağa oturmuş.
Köye yaklaşırlarken Ağa Memet’e dönüp “Ula Memet, bu traktör kasabaya giderken benimdi değil mi?” diye sormuş. ”Evet, senindi ağam” demiş Memet. Ağa devam etmiş: “Kasabadan dönerken de benim değil mi?” Memet “Ever, senin ağam“ deyince Ağa hemen yapıştırmış: “Peki, o zaman biz bu boku niye yedik?”
Diyeceğim o ki, meşhur 6 Mart toplantısında üretimin 1,5 milyon varil kısma teklifi kabul edilseydi bile bir işe yaramayacaktı. Çünkü burunlarının dibini göremediler.
İki arkadaş yolda karşılaşır:
Bu savaştan en çok yara alacaklar arasında benim daima Brütüsler Klubü olarak gördüğüm OPEC yer alıyor. Venezuela, İran ve Libya gibi eski çınarlar ağır yaralı. Katar, kulübü terk etti. Etkinliği ve gücü zayıflayan OPEC, son gelişmelerle güven kaybına da uğradı. Korona etkisi OPEC’in idare edebileceği bir problem olmaktan çıktı. Rusya’nın desteği olmadan OPEC’in piyasa dengeleyici yani swing producer fonksiyonu da erozyona uğradı.
Diğer yandan, Arap baharı ve akabinde 2014-2016 düşük petrol fiyatlarının yarattığı hasarları henüz saramayan Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki birçok ihracatçıyı iyi günler beklemiyor. Petrol fiyatlarının 30 dolar altında aylarca kalması aslanda petrol ihracatçısı tüm ülkeler için vahim ekonomik sonuçlar doğurabilir. Daha uzun sürmesi halinde ise ekonomik krizin bazı ülkelerde politik krizlere yol açması da söz konusu olabilir. Benzer durum doğal gaz ihraç eden ülkeler için de geçerli.
Kaya petrolü ve gazı üreticileri de kayıp verecek ancak bugünün üreticileri eskiden biraz farklı. Artık sadece küçük ve orta ölçekli şirketlerden bahsetmiyoruz. Sektörde dev şirketler de var. Evlilikler ve satın alımlar artacaktır. Bu arada petrol ve gaz şirketlerinin çoğu yatırım bütçelerini kısmaya başladı. Birçokları da kemer sıkma politikalarını açıkladı.
Genel olarak başta Çin olmak üzere ithalatçı ülkeler nispeten kazançlı çıkacak. Petrol ve gaz dışındaki diğer sektörlere hiç girmiyorum.
Petrol fiyatlarındaki düşüşü tamamen Korona virüsüne bağlamak yanlış olur. Benzer şekilde, tamamen Rusya ile Arabistan’ın pazar payı savaşına bağlamak da yanlıştır. Talep cephesinde beklenen zayıflık Korona virüsün etkisiyle talep şokuna dönüştü. Piyasayı dengelemek için akılcı bir yön izlemek yerine sidik savaşına girilince de arz şokuna. Nisan ayında talep düşüşünün günlük 20 milyon varil civarında olacağı telaffuz ediliyor.
Hem arz hem de talep şokunun beraberce ne kadar devam edeceği Korona virüsünün ne zaman kontrol altına alınabileceğine ve OPEC+’ın ne zaman tekrar masaya oturup piyasayı dengelemek için dişe dokunur bir şey yapabileceğine bağlı. Şu sıralarda gündemde olan Teksas Demiryolu Komisyonu’nun bu bağlamda aktif bir rol üstleneceğini şahsen sanmıyorum. Haziran ayındaki OPEC Bakanlar Kurulu toplantısına kadar neler yaşanır bilmiyoruz. Rusya ve Arabistan kapalı kapılar arasından muhtemelen pazarlıklar yapacaktır ama masaya tekrar oturmaları için birinin arabuluculuk yapması gerekebilir. Eğer Rusya yaptırımları olmasaydı Amerika Başkanı Trump belki bu arabulucuk rolünü üstlenebilirdi.
Hem arz hem de talep cephesinde bir ay sonra neler olabilir sorusuna şimdilik “her şey” diye cevap verebildiğimizden ötürü fiyatlardaki aşırı oynaklığı ortadan kaldıracak bir zemine sahip değiliz. “Ya stoklar ağzına kadar dolduğunda Korona virüsü kontrol altına alınamaz ise ne olur” sorunu şu sıralarda çok ağır basıyor. Cevabını tahmin bile edemiyorum. Yani kısacası, şu anda petrol piyasası, fırtınalı bir havada kaptanı olmayan bir gemide sağa sola koşuşturan yolcuların paniğini çağrıştırıyor.
Böyle bir ortamda bir fiyat tahmininde bulunmak çok zor çünkü ortada yalnızca petrol sektörüyle ilgili parametreler yok. Küresel bir sağlık kriziyle karşı karşıyayız ve global ekonomide beklentiler iç açıcı değil. Benim şimdilik merakım önümüzdeki iki ay içinde 16 doları görüp görmeyeceğimiz (Brent). Bazıları 10 doları bekliyor, bazıları daha aşağısını.
Ya 2021? 2020’nin acısını çıkaracak mı? Yoksa hızla küresel ekonomik, finansal, sağlık ve politik krize doğru yol mu alıyoruz?
Ya negatif petrol fiyatları (Kanada’nın bazı yerleri ve bazı kaya petrolü üretilen yerler)? Dört yıl önce Kuzey Dakota’da kısa bir sürede olsa ekşi (sour) petrolün eksi 50 cent’ten fiyatlandığını hatırlıyor musunuz? Neden sorusunun cevabına girmeyeceğim. Çünkü bu makalede Brent tipi petrol fiyatının (ICE-front month futures) izlediği seyri piyasa dinamiklerindeki gelişmeler altında en basit şekilde anlatmaya çalıştım. Dünya çapında ticareti yapılan 150’den fazla petrol tipinin yaklaşık %70’sinin fiyatlanmasında dolaylı ya da dolaysız bir benchmark olan Brent petrol büyük resmin sadece bir kısmını gösterir. Esaslı bir analiz için ham petrol türlerine, rafineri marjinlerine, fiyat spread’lerine, arz-talep beklenti rakamlarına vesaire girmek gerekir ki onlara girersek bu sayıda başka hiç bir habere yer kalmaz. Onlarda burada yazılır mı ayrı bir konu.
Kalın sağlıcakla ve sağlıkla… Evde…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, COP29 Dünya Liderleri İklim Zirvesi’nde konuştu12 Kasım 202416:07 Adana’daki iki maden sahası için ihale düzenlenecek12 Kasım 202409:14 Enerji bakanları, bölgesel işbirliğinin önemini vurguladı22 Kasım 202418:18 Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul Energy Forum’da konuştu22 Kasım 202417:54 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Bayraktar, İstanbul Energy Forum’da konuştu22 Kasım 202416:49 Bakan Bayraktar, İEF kapsamında önemli temaslarda bulundu22 Kasım 202414:07 “65’ten fazla şehirdeki ağımızla büyümeye devam ediyoruz”22 Kasım 202413:57