Kuzey Akım-2 doğal gaz boru hattı projesi, giderek büyüyen jeopolitik boyutu nedeniyle öyle önemli bir gündem maddesi haline geldi ki, artık projeyi Avrupa Birliği’nde kimin borusun öteceği konusunda yapılan savaşın adıdır diye tanımlamak pek abes kaçmaz herhalde. Hatırlarsanız, Kasım 2015 sonunda yedi AB üyesi enerji bakanı (Polonya, Romanya, Macaristan, Slovakya, Litvanya, Letonya ve Estonya) Kuzey […]
Kuzey Akım-2 doğal gaz boru hattı projesi, giderek büyüyen jeopolitik boyutu nedeniyle öyle önemli bir gündem maddesi haline geldi ki, artık projeyi Avrupa Birliği’nde kimin borusun öteceği konusunda yapılan savaşın adıdır diye tanımlamak pek abes kaçmaz herhalde.
Hatırlarsanız, Kasım 2015 sonunda yedi AB üyesi enerji bakanı (Polonya, Romanya, Macaristan, Slovakya, Litvanya, Letonya ve Estonya) Kuzey Akım-2 (NS-2)’ye karşı olduklarını AB Komisyonu’na iletmişlerdi. Ancak, sinek küçüktür ama mide bulandırır muamelesi görmüşlerdi.
Gelgelelim, Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi ve sonrasında yaşananlar, Brexit nedeniyle İngiltere’nin Avrupa Birliği’nde (AB) ağırlığının azalması, Almanya’daki seçimlerden Merkel’in yara alarak çıkması, İtalya’da bitmeyen koalisyon arayışları, İspanya’da Katalonya tartışmaları, ABD’nin Rusya’ya yaptırımlarının NS-2’yi de içine alacak şekilde genişletilmesinin düşünülmesi yanında ABD LNG’sinin yeni bir koz olarak devreye girmesi, Ukrayna-Polonya-Baltık Ülkeleri önceliğinde bir grup üyenin AB’de seslerini daha çok yükseltmesi, derken Macron’un AB’de giderek güçlenmesi dahil bir çok neden, projenin ticari boyutunun arka sıralara itilmesine ve siyasi boyutunun ön saflara çıkmasında önemli rol oynadı.
Bu soruya cevap aramak benim işim değil. Her iki argüman konusunda çok yazılıp çizildi zaten.
Siyasi diye niteleyenlerin temel dayanağı NS-2 ve Türk Akım (1-2) projelerinin hayata geçirilmesiyle Rusya’nın Ukrayna üzerinden gaz akışını sonlandırması ve böylece Ukrayna’nın 3 milyar dolar (2018 tahmini) dolar başta olmak üzere bazı ülkelerin transit gelirlerinin kesilmesidir. Yani önemli bir gelir kaynağı ortadan kalkacak. Eğer böyle olursa Ukrayna bir an önce rehabilite edilmesi gereken boru hatları için kaynak bulmada zorlanmaz mı? Acaba Ukrayna AB’ye iki avucunu birden açmaya mı zorlanacak? Bu durum AB’ye ek bir mali yük getirir mi getirmez mi? Peki, AB Ukrayna’yı sizce ne kadar süre finanse eder? Ukrayna’nın gaz transit görevi ortadan kalkarsa AB için önemi artar mı azalır mı?
Ticari bir proje olduğunu savunanların da güçlü argümanları var. Proje AB’den herhangi bir mali yardım talep etmedi. Dahası, BASF, Uniper, Shell, Engie ve OMV gibi şirketler projenin finansmanı için istekli olduklarını açıkladı. Peki, bu şirketler 11 milyar dolarlık böyle bir projenin ticari olup olmadığını anlamayacak kadar acemi mi?
Rusya’nın hem siyasi hem ticari argümanlarının olması çok doğal. Avrupa’da en çok gaz sattığı ve Avrupa’da ilişkilerinin en iyi olduğu ülkeye doğrudan gaz satmak istemesi çok doğal değil mi sizce? Böylece geçmişte yaşadığı ve başını çok ağrıttığı transit sorunlarından kurtulmuş olacak.
Almanya’nın Rusya’nın güvenilir bir tedarikçi olduğu konusunda bir şüphesi yok herhalde ki Rusya’ya daha fazla bağımlı olmak konusunda herhangi bir endişe duymuyor. Herhalde ekonomik çıkarı olacağını da hesaplıyordur. Almanya’da neden LNG terminali yok acaba? 2011 ve 2017 yıllarında planlanan LNG projeleri NS-2 gerçekleşirse hayat bulur mu?
Çeşitli AB organlarının NS-2 konusunda görüş birliği olduğu söylenemez.
Geçen yıldan beri AB Gaz Direktifinde yapılması istenen değişiklikleri içeren taslak kaç kez elden geçirildi bilmem ama yankıları ve tartışmaları artarak devam ediyor. Yeni düzenleme üçüncü ülkelerden AB’ye gelen tüm doğal gaz boru hatlarının AB müktesebatına yani üçüncü gaz paketine uyması zorunluluğunu getirmeye çalışıyor. Yani boru hatlarında üreticilerin ayrışması, üçüncü taraflara erişimin sağlanması, ayırımcı olmayan bir tarif vesaire. Birçok kişiye göre asıl hedef NS-2.
AB ülkeleri münhasır ekonomik bölgelerinden geçen boru hatları AB müktesebatına tabi olmalı mı olmamalı mı sorusu AB organlarını bölmüş durumda. Mesela, AB yasal ofisine göre AB’nin offshore boru hatlarında düzenleme ve yaptırım gücü bulunmuyor. AB Komisyonu ise var diyor. Bu var yok tartışması devam ederken Avrupa’ya Cezayir ve Libya’dan gelen boru hatlarının akıbeti de haliyle gündeme geldi. AB Komisyonu baktı ki bu iş çığrından çıkacak, acaba yeni yapılacak boru hatlarında mı uygulasak diye kıvırmanın peşinde.
NS-2 karşıtlarının öne sürdüğü ve AB Enerji Direktörü Ristori’nin de dile getirdiği bir diğer konu NS-2’nin gaz arz kaynakları ve tedarik yollarında herhangi bir çeşitlendirme sağlamayacağıdır. NS-2 taraftarlarının verdiği cevap ise AB Komisyonu’nun üye ülke enerji politikalarına burnunu fazla sokmasının doğru olmadığıdır. Yani, enerji politikalarında tüm ipleri komisyona vermek ‘istemezük’ demekteler.
AB’nin 2011’de bazı şirketlere baskınlarıyla başlayan ve 2012’de alevlenen Gazprom’a karşı başlattığı anti tröst soruşturması halen devam ediyor. Hedef özellikle Gazprom’un Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Slovakya, Latvia, Letonya ve Estonya’da Gazprom’un piyasa bozucu eylemleri. Türkçesi, Gazprom’un bu ülkelerdeki şirketlerle yaptığı gaz kontrat yapılarının Kuzey Batı Avrupa’dakilere yakınlaşması. 2015 yılında Avrupa Komisyonu iddianame gibi bir rapor hazırlamış, geçen sene de Gazprom buna karşılık vererek arayı bulmaya çalışmıştı. Gelinen nokta Gazprom’a cezai bir yükümlülük getirmeyecek şekilde uzlaşı sağlanacağını işaret ediyor. Polonya’nın ceza verilmesi konusunda aşırı baskısına rağmen.
Gazprom, Komisyon’un AB müktesebatı çerçevesinde öne sürdüğü savlara yaklaşmaya başladı zaten. Petrole endeksli sözleşmeler yerine hub fiyatlarını da esas alacak hibrid fiyat yapısına sıcak bakıyor. GazpromExport yetkililerinin yaptıkları sunumlarda Gazprom’un Avrupa’daki müşterileriyle olan kontratlardaki fiyat yapıları da bunu yansıtıyor. Ancak Gazprom’un petrol endeksli kontratlardan fazla uzaklaşmasını beklemek de hata olur.
Gazprom, uzun vadeli kontratların yanında spot ticarete artık uzak durmuyor. Örneğin Gazprom, 2015 ve 2016 da 3,6 milyar metreküp (bcm) spot gaz satışı arzında bulunmuştu. Miktar küçük ancak göstermelik de olsa bir gelişme kaydedildi.
AB’nin illegal olarak nitelendirdiği “destination clause”un kontratlardan kaldırımlasına Gazprom da artık soğuk bakmıyor. Halen Avrupa’da kaç şirketin Gazprom ile “destination clause” içeren kontratı bulunuyor?
Gazprom’a piyasa bozucu ve tekelci yaklaşımı nedeniyle savaş açan AB Komisyonu’na Rusya da kayıtsız kalmıyor tabii ki. Rusya, Dünya Ticaret Örgütü’ne başvurarak AB’nin dediğimi yap ama yaptığımı yapma politikası izleyerek Avrupa’da piyasa bozucu bir tavır sergilediği konusunda şikayetlerini dile getirdi. Avrupa’da bazı boru hatlarının (herhalde özellikle Trans Adriatic Pipeline-TAP’ı hedef gösteriyor) AB Gaz Direktifi yükümlülüklerinden muafiyetinin doğru olmadığını, Project of Common Interest denilen ortak çıkar projeleriyle bazı boru hatları, LNG tesisleri ve alt yapılarına mali destek (yani sübvansiyon) vermenin rekabetçi ve liberal bir piyasaya uygun olmadığını ifade ediyor. Ayrıca, AB’nin üçüncü paketinin ayrımcılığa yol açtığını ve Rus şirketlerinin alt yapı yatırımlarını engellediğini iddia ediyor.
Dünya Ticaret Örgütü konuyu araştırmak için bir komisyon kurdu. Ortak çıkar projeleri adı altında AB’nin bazı gaz alt yapı projelerine finansman sağlaması Rusya için önemli bir koz oldu. Konunun çok karmaşık olduğunu öne sürerek nihai raporunu sürekli geciktiren Dünya Ticaret Örgütü bakalım nasıl bir karar verecek.
Kuzey Akım’ın akıbeti Rusya için çok önemli. Biliyorsunuz Stockholm Tahkim Mahkemesi’nin verdiği kararda Gazprom ağır bir yenilgiye uğradı. 2019 sonunda Gazprom’un Naftogaz ile olan transit anlaşması sona eriyor. Eğer NS-2’nin yapımı bir şeklide geciktirilirse Rusya transit anlaşmasını yenilemek zorunda kalacak. Üstelik tüm kozların Ukrayna’nın elinde olacağı bir ortamda. Bu yüzden TürkAkım-2’nin akıbetinin ne olacağı da çok önemli.
Rakamlarla sizleri sıkmak istemem. Beyin jimnastiği yapmanız açısından şu parametrelere dikkatinizi çekmek isterim. Rusya geçen sene Ukrayna üzerinden 93,5 bcm gaz geçirdi. TürkAkım-1 ve 2, Kuzey Akım-2 projelerinin kapasitelerini göz önüne alıp ileride Avrupa gaz ithalat ihtiyacını da hesaba katarak çeşitli simülasyonlar yaparsanız Rusya’nın zaman akışı içinde opsiyonlarını kağıda dökebilirsiniz. Bu arada Merkel’in geçen ay yaptığı Ukrayna üzerinden transitin tamamen ortadan kaldırılmaması gerektiği yönündeki açıklamaları ve AB’nin 31 Temmuz 2018’de sona erecek Rusya’ya karşı yaptırımların uzatılıp uzatılmayacağını da göz önüne almakta fayda var.
Bu opsiyonların uzantılarını da hesaba katmak isterseniz Rus gazının ileride Avusturya veya İtalya’ya akma olasılığını, dolayısıyla Baumgarten ve PSV’nin ne şekil alabileceğini de kurgulayabilirsiniz. Bilmem Kuzey Akım-2’nin yapılıp yapılmamasının ve zamanlamasının ne kadar önemli olduğunu anlatabildim mi?
LNG, Avrupa’yı Rus gazına olan bağımlılıktan kurtaracak diye bir cümle gördüğümde içimden hep bir kelimelik bir yorum geçiyor ama o bir kelimeyi burada üç kelime ile ifade edeyim: Hadi canım sende!
2004, 2006, 2009 gaz krizlerinden beridir hep aynı terane. Mesela 2014 yılında AB Komisyonu Avrupa Enerji Güvenliği Stratejisini yayınladı. Öncesinde ve sonrasında yayınlanan ve benzer söylemler içeren bu tip raporlarda hep Avrupa’nın Rusya’ya olan bağımlılığının azaltılması (çoğu zaman Rusya ismi geçmeden), arz kaynaklarının ve tedarik yollarının çeşitlendirilmesinden ve LNG’nin öneminden bahsedildi. 2016 yılındaki AB LNG stratejisinde LNG sanki bir kurtarıcıymış gibi lanse edildi.
ABD’nin de özellikle birkaç senedir Avrupa’nın Rusya’ya olan enerji ithalat bağımlılığını azaltması gerektiği yönündeki telkinlerini biliyorsunuz. ABD, Rusya’nın doğal gazı bir dış politika aracı olarak kullandığını yıllardır dile getiriyor. Ukrayna dahil merkez ve doğu Avrupa ülkeleri ve baltık ülkelerinin gazda Rusya’ya olan aşırı bağımlılığından hiç hoşnut olmayan ABD, nedense bu ülkelerde doğru dürüst liberal piyasanın olmadığını, kamu şirketlerinin piyasadaki ezici ağırlığını, bu kamu şirketlerinin Gazprom ile yaptıkları kontratlarda yoksuzluk-rüşvet sarmalının nasıl bir rol oynadığını, liberal ekonomi ile peşkeş çekmek arasındaki farkı anlayamadığı ve göz ardı ettiği için olsa gerek kurtuluşu başka yerlerde göstermeye çalıştı. AB de bunu destekler tutum sergiledi.
Şimdi gelelim gerçeklere. AB gaz talebi 2010-2014 yılları arasında düşerken doğal gazın enerji yelpazesi ve elektrik üretimindeki ağırlığının azaltılması ve yenilenebilir enerji kaynaklarına hücumla birlikte enerji arz güvenliği kanıksanır hale geldi. Sonra ne oldu? Son üç yıldır gaz talebi habire arttı. Rusya’dan yapılan gaz ithalatı son üç yıldır rekor üstüne rekor kırdı. AB’nin 212 bcm olan LNG yeniden gazlaştırma kapasitesinin (2017 yılı) yüzden 70’den fazlası atıl kaldı. 2017 yılında LNG’nin toplam AB gaz ithalatındaki payı yüzde 15 bile değildi. Yine aynı yıl Amerikan LNG’nin AB LNG ithalatındaki payı sadece yüzde 4’tü. Neden?
Üç basit nedenden bahsedebiliriz.
Birincisi, gaz ticaretini şirketler yapıyor, devletler değil. Şirketler kar nerdeyse ona bakar. Paranın imanı yoktur derler ya, özel şirketler mümkün olduğu sürece kimin gazı ucuz ise ondan gaz almak ister. Bile bile pahalıya alınan gazın faturasını da (security premium denen görünen el zammı) vatandaş öder.
İkincisi, AB ülkeleri gaz boru hatlarıyla birbirlerine tam entegre olmadığından gaz batıdan doğuya gidemiyor. Örneğin, İspanya’nın 67 bcm olan LNG yeniden sıvılaştırma kapasitesinin (neredeyse AB kapasitesinin üçte biri) çoğu atıl duruyor. Ancak, özellikle İspanya ile Fransa arasındaki bağlantı kapasitenin yetersiz olması ve Fransa’nın tutumu nedeniyle bu kapasitenin arttırılması yönünde bir şey yapılmıyor. Durum böyle olunca İspanya’ya potansiyel olarak getirilebilecek LNG sıvılaştırılıp boru hatlarıyla doğu Avrupa’ya gönderilemiyor. Neden? Çünkü birilerinin işine gelmiyor. Rus gazına bağımlılıktan bizi kurtarın diye AB’de haykıran bazı ülkeler de de durum buna benzer. Belki de rekabete açılmak piyasada baskın güce sahip bazı kamu şirketlerinin işine gelmiyor. ABD’de gaz piyasasının liberalizasyonu 25 yıl almıştı (1978 Doğal Gaz Kanunu ile başlamıştı) ama AB Komisyonu istiyor ki Polonya, Ukrayna gibi ülkelerde şipşak liberal piyasaya geçilsin. Bu bir süreçtir. Sözde Arap Baharı olan ülkelerde benzer şeyi görmüyor muyuz? Şak diye demokrasiye geçilemiyormuş demek ki. Avrupa ve Amerika’daki birçok politikacı köşeli jeton kullanıyor olmalı ki bunu anlaması oldukça zaman alıyor.
Üçüncüsü, LNG bazı ülkeler tarafında gerçek anlamda bir arz çeşitlendirilmesi olarak kullanılacağı yerde Gazprom’dan fiyat iskontosu almak için bir silah olarak kullanıldı. Bu genel bir durum değil tabii ki. Tartışmaya açık, yanlış bir şey de değil. Litvanya 2014 yılında FSRU’ya sahip olur olmaz ne yaptı? Gazprom ile pazarlığa oturdu ve yüzde 23 fiyat indirimi aldı.
LNG’nin oynayacağı rol konusunda iyimserlik ve kötümserlik dengesini iyi kurmak gerekir. Bernard Shaw’ın dediği gibi “unutmayın, uçağı iyimserler icat etti ama paraşütü bulan bir kötümserdi.”
Gaz Direktifinde AB Komisyonu’nun önerdiği değişikliklerin hem Avrupa Parlamentosu hem de Avrupa Konseyi tarafından kabul edilmesi gerekiyor. Bildiğimiz kadarıyla her iki kanalda da konu üzerinde büyük tartışmalar yaşanıyor. Olay sadece Kuzey Akım-2 değil. Üye ülkelerin AB ve Komisyona güç devri ya da dizginleri teslim etme konusundaki isteksizlik ve güvensizlikleri artık bıktırıyor. ‘Ne yani yeni bir direktifle tuvalete nasıl çıkacağımızı da mı düzenleyecekler?’ diyenlerin sayısı her geçen gün artıyor.
İster ticari ister jeopolitik bir proje deyin, Kuzey Akım-2 projesi AB’de yaşanan bir güç çatışmasına dönüşür hale geldi. Jeopolitikanın karın doyurmadığına inananlar bu tip projelerin uzun vadede ülke ekonomisine nasıl fayda sağlayacağının hesabını kitabını yapmışlardır. Hani derler ya uluslararası ilişkilerde dostluk yoktur, çıkarlar vardır. O yüzden bırakın dostluğu, güveni bir yana, ‘ağzından bal damlayan arının bile kıçında iğne var’ tabirine de kulak asmak gerekir.
AB’de büyüklerin yokluğundan veya başka işlerle meşguliyetinden istifade edip şımarıklık yapmaya kalkan çocuklara bakalım nasıl davranılacak. Tolstoy’un “Kimse, kimseyi küçümseyecek kadar büyük değildir. Küçümsediğin her şey için gün gelir önemsediğin bir bedel ödersin” sözü dikkatli olan büyüklerin göz önünde olacaktır.
Ortada büyük bir oyun mu var bilemeyiz. İsteyen istediği komplo teorisini savunabilir. Benim için aşağıdaki olay daha önemli.
“Çocuğun biri berbere girince berber tıraş ettiği müşterisine der ki; şu içeri giren çocuk var ya dünyanın en salak insanı. Bak izle şimdi der ve çocuğu yanına çağırır. Bir elinde 1 TL diğer elinde 5 TL çocuğa uzatır ve hangisini istiyorsun diye sorar. Çocuk da 1 TL’yi alır ve çıkar. Adam müşterisine dönerek, gördün mü tam bir aptal der. Daha sonra müşterisi tıraşını olup dışarı çıktığında az ileride dondurma yemekte olan çocukla karşılaşır ve çocuğa neden 5 TL yerine 1 TL’yi aldın diye sorar. Çocuk dondurmasını yalayarak şu cevabı verir: Ben o 5 TL’yi aldığım gün oyun biter.”
Ne demiş Puşkin: Oyun bitince şah da piyon da aynı kutuya konur.
Kalın sağlıcakla.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, COP29 Dünya Liderleri İklim Zirvesi’nde konuştu12 Kasım 202416:07 Adana’daki iki maden sahası için ihale düzenlenecek12 Kasım 202409:14 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Bayraktar, İstanbul Energy Forum’da konuştu22 Kasım 202416:49 Bakan Bayraktar, İEF kapsamında önemli temaslarda bulundu22 Kasım 202414:07 “65’ten fazla şehirdeki ağımızla büyümeye devam ediyoruz”22 Kasım 202413:57 Bakan Bayraktar, Gürcistan Birinci Başbakan Yardımcısı Davitashvili ile görüştü22 Kasım 202413:50 Sorokin, Türkiye’nin enerjide merkez ülke olmasının önemini vurguladı22 Kasım 202411:06