‘Ülkemizdeki en başarılı yatırım modeli özel sektör HES’lerdir’

Moderatörlüğünü EÜD Yönetim Kurulu Üyesi Egemen Yamankurt’un üstlendiği ‘Hidroelektrik Enerji Oturumu’nda Aydem Enerji Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Fatma Elif Yağlı, Elektrik Üretim A.Ş. Bakım Yönetimi ve Teknoloji Geliştirme Daire Başkanı Serdar Toprak ve DSİ Genel Müdürlüğü Yenilenebilir Enerji Daire Başkanı Veysel Dağ hidroelektrik piyasasının durumunu ve geleceğini değerlendirdi.

‘Ülkemizdeki en başarılı yatırım modeli özel sektör HES’lerdir’
Petroturk | Enerji Haberleri
  • Yayınlanma18 Aralık 2024 16:57

Moderatörlüğünü EÜD Yönetim Kurulu Üyesi Egemen Yamankurt’un üstlendiği ‘Hidroelektrik Enerji Oturumu’nda Aydem Enerji Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Fatma Elif Yağlı, Elektrik Üretim A.Ş. Bakım Yönetimi ve Teknoloji Geliştirme Daire Başkanı Serdar Toprak ve DSİ Genel Müdürlüğü Yenilenebilir Enerji Daire Başkanı Veysel Dağ hidroelektrik piyasasının durumunu ve geleceğini değerlendirdi.


DSİ Genel Müdürlüğü Yenilenebilir Enerji Daire Başkanı Veysel Dağ

DSİ Genel Müdürlüğü Yenilenebilir Enerji Daire Başkanı Veysel Dağ

‘Suyu yönetmek hiç kolay değil’

Tüm kaynaklar bazında ülkemizin toplam kurulu gücü 106.983 MW olup enerji üretimi 326.302 GWh mertebesindedir. 2024 yılının ilk 10 aylık dönemini esas aldığımız zaman, tüm kaynaklar bazında kurulu güç potansiyel durumuna bakarsak hidroelektrik kaynaklar toplam kaynaklar içerisinde yüzde 22,9 mertebesindedir. Kömürle çalışan santrallerin gerisinde kalmıştır. Bu da kömür santrallerinde bir gaza basma durumunun söz konusu olduğunu gösteriyor. Ülkemizin toplam elektrik gücünün Ege, Güney Marmara ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yoğunlaştığını görmekteyiz. Dünya üzerinde kayıtlara geçen ilk HES tesisi 1882 yılında işletmeye alınmış, 12,5 kW gücünde, su çarkı kullanılarak enerji üretimi yapılan bir tesisti. Türkiye’nin en eski HES tesisine bakacak olursak ise 2 kW gücündeki, Tarsus ilçesinde yer alan ve 1922 yılında işletmeye alınmış olan tesisi görürüz. HES yatırımlarının gelişimini özetleyen bu tabloda, cumhuriyetin kuruluşundan 2002 yılına kadar toplamda 125 adet HES tesisisin işletmeye alındığını tespit ediyoruz. Özel sektörün HES yatırımlarına katıldığı dönem olan 2003 yılından 2023 yılına kadar 625 adet tesis işletmeye alınmış. 4628 ve 6446 sayılı yasalardan sonra özel sektör payının arttığını görebilmekteyiz. İlk defa 2015 yılında özel sektör HES yatırımları kamu yatırımlarının önüne geçmiştir. Hidroelektrik enerjinin dağılımına bakacak olursak da Güneydoğu Anadolu bölgesinde büyük tesisler nedeniyle bir yoğunlaşma olduğunu görüyoruz. Karadeniz bölgesinde de özel sektörün yoğunlaşmasını görüyoruz. Hidroelektriğin kurulu güç dünya sıralamasında IRENA’ya göre yedinci sıradayız. HES projelerinin gelişim sürecinde DSİ etüt planlama sürecini tamamlayıp rapora bağlar. Bunun devamında başvuru dosyası teslim edilir. Başvurusu uygun bulunan şirketler için katkı payı toplantısı yapılır. Bu, ihaleye benzeyen bir usuldür. Bu katkı payı toplantısından sonra en yüksek teklifi veren şirket işi yapmaya hak kazanır. Şirket fizibilite raporu teslim eder, uygun bulunursa da EPDK’ya yönlendirilir ve lisansını alır. Bu sürecin sonunda da şirket ÇED sürecini başlatır. İnşaatı tamamlanan tesisin geçici kabulü yapılır. Tesis işletmeye geçtikten bir yıl sonraya kadar kesin kabul yapılır. 24 adet tesisin inşaat süreci devam etmektedir. Hidrokinetik kısmına bakacak olursak işletmedeki HES tesislerinin su iletim kanalları üzerinde veya kuyruk suyu kanalları üzerinde ilave enerji üretimi elde edilebilmektedir. Üretime ulaşamayan atıl tesisler için de yardımcı kaynaklı tesisler kurulabilmektedir. Bu projelere ilişkin toplamda 190 adet başvuru gerçekleşmiştir. Belediyelere düzenli bir kaynak sağlamak maksadıyla hisse çoğunluğunun en az yüzde 51’inin belediyeye ait olmasının da önü açılmıştır. Namazgah HES tesisini buna örnek olarak verebiliriz. Ülkemizde hidroelektrik tesisler toplam potansiyelin ancak yüzde 62’sine hitap ediyor. Daha çok kat edilecek mesafe var. Biz yüzde 62’nin dışında kalan potansiyel için bu aşamadan sonra tasarım prensiplerimizi belki gözden geçirebiliriz. Form enerji hesabı yapılabilir, havzadaki rasat verileri kullanılarak işletme çalışmaları yapılabilir, buna kıyamet senaryosu da eklenebilir. Halihazırda işletmede olan 750’nin üstünde tesisimiz var. Kuraklıkta, iklim değişikliğinde birçok sektör olumsuz etkileniyor. Bunların da en başında HES projeleri geliyor. Bunu doğal afet gibi de değerlendirebiliriz aslında. Ülkemizdeki 750 tesisle ilgili olarak kamu bir çözüm üretmeye çalışmış. Yardımcı kaynak tesisleri aslında buradaki kayıpları karşılamak için geliştirilmiş bir sigorta. Prosesler oldukça kısa. En önemli konu hidroelektrikte alınan birim kWh başına katkı payı bu tesislerde alınmıyor. Ek olarak ülkemizdeki su sarfiyatının yüzde 70’i sulama tesislerindeki su tüketimi. Ülkemizdeki sulama tesislerini modernizasyon kapsamında damlama sistemine geçirirsek bazı yerlerde yüzde 50’lere varan bir su tasarrufu elde edebiliyoruz. Tamamen finansla ilgili konular bunlar. Dünya Bankası’yla yürütülen projeler de var. Buralarda da hayata geçirdiğimiz tesislerle su tasarrufunun elde edilebildiğini görüyoruz. Eğer bir tesis 10 MW olarak üretim lisansını almış, bütün sertifikasyonu bunu üzerinde yapmış ise zaten yardımcı üretim kaynaklarını her türlü operasyonda kullanabiliyorsunuz. İşin felsefesi bu zaten. Oradaki tek kısıtlama, sizin üretim lisansınızdaki kurulum üzerine çıkmamanız. Ek olarak HES projelerinin gider kalemlerinin başında sistem kullanım bedelleri gelmekte. İlgili düzenleyici kurumun yayımladığı tarifelerde 60 kuruş civarı bir kWh başına dağıtım, kullanım bedeli var. Bu ciddi anlamda işletmenin fizibilitesini ekonomisini olumsuz etkileyen bir durum. Özellikle kuraklık senaryosundan çok fazla etkilenen tesislerde göz ardı edilemeyecek bir oran bu. Bir yatırımın öngörülebilir olması lazım fakat en büyük problem ve yatırımcı açısından en büyük risk kullanım bedellerindeki artışlar. İşletmelerin bakım giderleri ise bütün tesislerde olan şeyler. Personel giderleri de oldukça düşük. Şu an üretim ve tüketim makası ve fiyatlar da fena değil. Bununla birlikte bu tesisler üretim ve tüketim noktasında kayıplar olduğu için sübvansiyona muhtaç yatırımlardır. Açıkçası suyu yönetmek hiç kolay değil. Çok fazla paydaşı var ve en büyük paydaşlar da çiftçiler.


Aydem Enerji Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Fatma Elif Yağlı

Aydem Enerji Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Fatma Elif Yağlı

 ‘Akarsu santralleri için ayrı bir mekanizma konulabilir’

İklim değişikliğiyle ilgili hidroelektrik santrallerde yapılabilecek çok fazla bir şey yok. Çünkü aslında santral oraya kurulmuş oluyor, bu yatırımlar da taşınabilir yatırımlar olmadığı için tek yapılabilecek şey gelen suyu maksimum seviyede enerjiye çevirebilmek. Havza yönetimiyle ilgili bazı konular konuşuluyor olsa da henüz somut bir çalışma ne yazık ki yapılamadı. Örnek bir pilot çalışma da gerçekleştirilemedi. DSİ’nin sulama tarafında özel bir çabası gerekli olacak. Çünkü Türkiye’de suyun yüzde 74’ü sulama için kullanılıyor. Dolayısıyla suyun sulamada verimli kullanılıyor olması enerjiye de verimli dönüştürülebilmesi açısından önemli oluyor. Bir de hidroelektrik santrallerde yapılabilecek hibrit santraller var ki genelde güneş santralleri bunlar için daha uygun oluyor. Mümkünse rüzgar santrali de olabilir ama kuraklığın arttığı bu dönemlerde güneş santralleri uygulanabilirliğindeki kolaylıktan dolayı çok daha kolay şekilde yapılabilir. Ayrıca o bölgede trafo yapılmış oluyor, şalt yapılmış oluyor, o bölgedeki yollar yapılmış oluyor, dolayısıyla güneş santralinin devreye alınması bir başka güneş santralinden çok daha uyguna yapılıyor. Mevcut kaynakları daha verimli kullanarak bunları yapıyor olacağız. Kuraklıkla ilgili öncelikle ilkel anlamda yapılabilecek şeyler bunlar. Ne yazık ki hidro santrallerin bu kuraklıkla yüz yüze gelmesinden dolayı yeni yatırımlarda sıkıntı yaşanıyor. Bankalar buraları finanse ederken zorlanıyorlar. Mesela güneş santrallerinde sapmalar çok düşük. Hidro santraller bu anlamda ne yazık ki en çok etkilenen üretim tipi. O yüzden hidroelektrik yatırımlarında farklı teşvikler devreye girmeli. Ek olarak, hidro santrallerin işletme maaliyetleri normalde çok yükselmiyor ama artık kuraklıktan dolayı gelirin içindeki oranı yükselmiş durumda. Yeni YEKDEM tarifesinde hidro santraller için verilen bedel rüzgar ve güneşle aynı rakamda ancak artık hidroelektriğin kurulma maliyetinin daha yüksek olduğu ve kuraklık riskiyle karşı karşıya olduğu dikkate alınarak bu değiştirilebilir. Çünkü aksi takdirde yeni hidroelektrik yatırımlarını görmemiz biraz zor olur. Altını çizmek gerekir ki su sadece bir defa kullanabildiğimiz ve sonra tekrar gemiye döndüremediğimiz bir kaynak. Dolayısıyla ilk başta kullanıyorken bunu iyi planlıyor ve onun içinden alabileceğimiz en büyük verimi sağlayabiliyor olmamız gerekiyor. Neticede Türkiye olarak enerji ihtiyacımız devam ediyorken ve yurt dışına bağlılığımız da tamamen bitmiş durumda değilken bu önemli. Makro politikada belki suya özel bir politikanın belirleniyor olması gerekiyor. Buradaki verimliliğin önceliklendiriliyor olması lazım. DSİ ve kurumlarla özel çalışmak gerekiyor. Her santralin durumu farklı. Bizim santrallerimizden Adıgüzel Barajımız var. Su yok, kaç yıldır enerji üretemiyoruz. Halbuki burada teknolojik bazı değişikliler yapılabilir. Adeta benim planım yokken üretmek zorunda kalıyorum, bir de üzerine dengesizliğe maruz kalıyorum. Temel bir politika belirlemede ve onun daha sonra uygulanmasında sıkıntı çekiyoruz. Makro tarafta kalıyoruz. Fiyat anlamında üzerinde çok oynayacak bir alanımız yok. Akarsuyu santrallerinde de zaten depolama rezervuarı maksimumda kullanılmaya çalışılıyor ama bu birkaç saatlik bir kaydırmaya el veriyor. Mart, nisan ve mayıs aylarında elektrik fiyatları düşük oluyor, bundan dolayı geliriniz de düşüyor. Belki, kuraklığın da etkisiyle artan rakamlardan dolayı bu akarsu santralleri için ayrı bir ek mekanizma konulabilir. Çünkü bunlar TEİAŞ’ın dengeleme mekanizmasından faydalanamıyorlar akarsu tipi oldukları için. Barajlı santrallerde de yönetebildiğimiz kadar fiyat odaklı yönetebiliyoruz. Kaynakların bize verdiği kısmın izin verdiği ölçüde fiyata göre aksiyon almaya çalışıyoruz. Tahminleme anlamında da çok ciddi çalışmalar var. Bu kapsamda rüzgarda aslında baya iyi durumdayız ama hidroelektrik tarafı baya bir komplike halde.


Elektrik Üretim A.Ş. Bakım Yönetimi ve Teknoloji Geliştirme Daire Başkanı Serdar Toprak

Elektrik Üretim A.Ş. Bakım Yönetimi ve Teknoloji Geliştirme Daire Başkanı Serdar Toprak

‘Birlikten güçlendirilmiş bir sistem çıkması lazım’

İklim değişikliği öncelikle yağmurlarla kendini gösteriyor. Yağmurun yeri değişiyor ya da su rejimi komple değişiyor. Belli istatistiklere göre yedi yılda bir yaşanıyor. Şimdi bu yedi yıl içerisindeki kurak zaman sayısı artmaya başladı. Bu da tabii ki yer altı ve yer üstü su kaynaklarıyla ilgili ciddi tedbirlerin alınması gerektiğini ortaya koyuyor. İyi bir yönetimle ve sıkı bir politikayla bir miktar daha su seviyesi geçen yılın ekimine göre artış sağladı. Üretmediğiniz kısım için başka şekilde üretim yapmak gerekiyor. Bu durumda elektrik üretimini yenilenebilir kısımlarla ya da fosil yakıtlarla tamamlamak lazım. Bir bütün olarak elektrik üretimi ihtiyaca göre de planlanmalı. Özel sektörün karşılaştığı sorunlara benzer sorunlarla EİAŞ olarak bizler de karşılaşıyoruz ama bazen bu sıkıntılar, bakım anlamında santrallerimize avantaj sağlayabiliyor. Gerçi yağmur yaparsa hidrolikler için iyi ancak bu kez de termik santraller için kötü bir durum oluşuyor. Bizim sıkıntılı kısımlara çözüm yolları geliştirmemiz lazım. Bu geliştirme sırasında yenilenebilir kaynaklar çok önemli.

Hidrolik, yenilenebilir denilince GES ve RES’in ardında, unutulmuş bir gizli kahraman. RES ve GES’in çalışması ve stabilitesi için bile hidroliklere ihtiyaçları var. Bu konuda bizler de bir çalışma içerisindeyiz ama bizlere santral yapma yetkisi Bakanlık tarafından verilebiliyordu. Bunlar da bir şekilde santral olarak değerlendiriliyor. Bazı yatırımlarla bu sistemin güçlendirilmesi gerekiyor ancak RES ve GES’lerle hidrolik santralinin etkisi aynı değil. Bu sebeple burada teknik olarak kısıtlar konuluyor. Sistemi çökertmeden çalıştırmak ve kontrol altında tutabilmek için biraz muhafazakar davranıyorlar. Bu sıkıntılar ancak yatırımlarla çözülebilir. Bu arada elektrik portföyümüzde termik, doğal gaz, hidrolik ve 17 MW gibi küçük bir rakam da olsa rüzgar var. Bunlar içerisinde bizim için maliyetleri düşürücü etkisi olan en önemli başlık hidrolik tabii ki. Burada da 13.667 MW’lık bir kurulu güce sahibiz. Aslında bakıldığında da Türkiye hidrolik gücünün de yaklaşık yüzde 44,6’sı oluyor bu. Bizim çalışma stratejimiz özel sektörü bile etkileyebiliyor. Ayrıca elektrik piyasasının da ticaretinin de yaklaşık yüzde 47’si ticaret olarak EİAŞ üzerinde. Kamusal görevler verildiği için kar ve zarar dengesi yine kontrollü bir şekilde yürütülüyor. Burada maliyetlerimiz mutlaka değişken oluyor ama yine de bizi dengeleyici unsurlar olarak öne çıkan santrallerimizin büyük olması ve önemli havzalarda yer alması sebebiyle daha karlı olabiliyoruz. Elbette bir bütün olarak bu süreçleri yönetmek lazım. Birlikten güç doğar, doğru. Bu güç, mevcut sistemi çökertmek üzere de olmadığı için aslında bu birlikten güçlendirilmiş bir sistem çıkması lazım. Sonuçta kimseyi küstürmeden gerekli düzenlemelerin yapılacağını düşünüyorum.

“BAZI SIKINTILI SANTRALLERİMİZDE REHABİLİTASYON ÇALIŞMALARI BAŞLADI”

8 milyar TL’lik yıllık yatırım planları var. Ciddi rehabilitasyon ve yenileme çalışmaları da halihazırda devam ediyor. İşletme prensibine göre fiyatlama çalışmasına geçiliyor. Ek olarak, bazı sıkıntılı santrallerimizde rehabilitasyon çalışmalarının başladığını belirtelim. Bunları daha çok yerli imkanlarla yapmak için de çalışmalarımız var. Karakaya’da yeni tasarlanmış türbin çarkıyla verimlilik artışı ve tüm ünitelerin yenilenmesi süreçlerini yürütüyoruz. Sarıyer Barajı’nda yeni tasarlanmış türbin çarkıyla TÜBİTAK’la bir çalışmamız vardı. Yüzde 4 civarlarında bir verim artışı olacak. Kendi süreçlerimizi hızlandırmak amacıyla jeneratör fabrikası kurduk Ankara’da. Kendi santrallerimizin jeneratörlerinin imalatı bizim ekiplerimizce yapılıyor. Verileri işleyip doğru bakım ve planlamalarını yapabilmek, bakım için kaybedilecek zamanı azaltmak, bir sonraki ekiplere bu anlamda bir hafıza bırakabilmek için de süreçlerimiz sürüyor.


Elektrik Üreticileri Derneği (EÜD) Yönetim Kurulu Üyesi Egemen Yamankurt

Elektrik Üreticileri Derneği (EÜD) Yönetim Kurulu Üyesi Egemen Yamankurt

‘Sistemi dengede tutmak en optimal çözüm’

Bizi en çok zorlayan ya da yönetmekte zorlandığımız husus üretimin dalgalanması. Diğer taraftan maliyet kaleminde zaman zaman kontrol edemediğimiz nedenlerle ya da kuraklık etkisiyle gelirlerin oldukça limitlenmesi söz konusu. Gider tarafında denge korunamadığında üreticiler zor durumda kalıyor ve bu da yatırımları olumsuz etkiliyor. Yine de geçtiğimiz yıllar içerisinde daha iyi tahminlemeyle birlikte hem devlet kurumları hem özel sektör çok fazla yol kat etti. Ancak halen hem özel sektörle kamu arasında hem de bazen kamunun kendi içinde kopmalar olduğunu görüyoruz. Bizim hem üreticiler olarak hem yatırımcılar olarak gözlemimiz, yatırımların devamı açısından daha iyi bir koordinasyonun kaynakların daha iyi yönetilmesine imkan tanıyacağıdır. Hidroelektrik santraller bazen can simidi olarak görev yapıyorlar. Sistemde arzla ilgili bir sorun olduğunda hidroelektrik santrallere dönüyoruz. Bu kapsamda TEİAŞ’ın belli kısıtları var ama aynı kısıtlar DSİ için birincil öncelik değil. TEİAŞ’ın önünde bir portföy var, onu yönetmeye çalışıyor. Sistemi dengede tutmak belki ekonomik olarak en iyi çözüm değil ama en optimal çözüm olarak görünüyor. Bazen bu politikalar esnemek zorunda kalıyor. Bu da uçtan uca birbirine bağlı piyasayı da etkiliyor. Elimizde kısıtlı bir kaynak var ve o kaynağın gelecekteki projeksiyonda kısıtlanması söz konusu. Dolayısıyla eldeki kaynağımızı verimli kullanmak oluşturabileceğimiz pozitif katkılardan birisi.