‘Ucuz Petrol Devri’ sonrasına hazır mıyız?

Her şey 2014 yılının ikinci yarısında petrol fiyatlarının 100 dolar altına doğru durdurulamaz bir düşme hareketi ile başladı. 2015 yıllının başına gelindiğinde ise, sadece orta ve küçük ölçekli petrol şirketleri değil, aynı zamanda dev petrol şirketleri de bütçelerinde kısıntıya gittiler. Bütçe küçültmelerini öncelikle arama yatırımlarını kısarak ve personel sayısını azaltarak yapma yolunu seçtiler. Bu doğru mu yanlış mı başka bir tartışma konusu. Ancak benim tecrübem ve bilgi birikimim bu şekilde finansal tablolarını dengelemeye çalışan şirketlerin kısa vadede bunu gerçekleştirdiğini ancak uzun vadede ise büyümelerini sıkıntıya düşürdüklerini göstermiştir. Yani petrol fiyatı krizi sona erdiğinde yeniden arama yatırımlarının gerçekleşmesi ve gerekli personel istihdamının sağlanabilmesi çok zaman alan ve maliyetli bir süreçtir. Kısa vadeli çözümler her zaman uzun vadeli sıkıntılar oluşturur diyerek bu konuyu noktalayıp, esas konumuza dönüyorum.
Daha önceki yazılarımda da değindiğim gibi aslında arama yatırımlarının düşmesi, 2014 yılı petrol fiyatları düşmesinden bir kaç yıl önce başlamıştır. Tekrar etmek gerekirse; 2002-2005 yılları arasında dünyada 30 milyar varil petrol eşdeğeri rezerv keşfedilmesine rağmen, 2005 yılından 2014 yılına kadar geçen sürede sadece 7 milyar varil petrol eşdeğeri rezerv keşfedilmiştir. Bunun yanında 2015 yılında 46 petrol ve gaz sahası geliştirme yatırımları ile 2016 yılında 22 petrol ve gaz sahası geliştirme yatırımları durdurulmuş ve toplam olarak 380 milyar dolar yatırım beklemeye alınmıştır. Tüm bunların yanında 2015 yılında ise sadece 2.7 milyar varil rezerv keşfedilmiştir. Bu toplam ertelenen yatırımlar ise 27 milyar varil petrol eşdeğeri rezervin pazara çıkışını negatif yönde etkilemiştir. WM’nin yaptığı analizlere göre, yukarıda bahsedilen nedenlerden ötürü, 2025’de günlük 2.9 milyon varillik arz eksikliği oluşacaktır. IEA tahminlerine göre ise 2026 yılında dünya petrol tüketimi günlük 105.3 milyon varil olarak hesaplanmıştır. Bugün ise dünya petrol tüketimi günlük 94.8 milyon varildir ve önümüzdeki 10 yıl içerisinde fazladan günlük 10.5 milyon varile ihtiyacımız vardır. Tüm bunlar olurken OPEC, aylardır üretimde kısıntıya gitme kararı almamaktadır. Bu hem petrol fiyatlarının düşük devam etmesine, hem de elimizdeki mevcut rezervlerin hızla tükenmesine sebebiyet vermektedir. Başka bir deyişle tükettiğimiz rezervin yerine yenisini koymadığımız anlamına gelmektedir. Tüm bunların politik nedenleri bir kenarda dursun, teknik olarak neden OPEC’in üretim kısıntısına gitmediğini anlamak mümkün değildir. Aslında OPEC ülkeleri tüm gelirlerini petrolden sağladıkları için bütçe açıklarını daha fazla petrol satarak kapatmak niyetindeler. Ancak üretim azaltmaları kısa vadede sancılı ama uzun vadede ise daha karlı olmasına rağmen bu yolu şeçmemektedirler.
En çok etkilenen ülkeler başında Suudi Arabistan gelsede, 2015 yılında günlük 11.9 milyon varil petrol üretmiş ve karşılığında 133.3 milyar dolarlık petrol ihraç etmiştir (Şekil 1). Suudi Arabistan, aslında petrolün 30 dolar olduğu durumda bile ciddi karı olan bir ülkedir. Şöyle ki, 2015 yılı ortalama varil maliyetleri incelendiğinde Suudi Arabistan’da 9.9 dolar olan maliyet, Irak’ta 10.9 dolar, Rusya’da 17.30 dolar, Norveç’te 36.10 dolar, İngiltere’de 52.5 dolar, Amerika’da 36.3 dolar, Brezilya’da 48.8 dolardır (Şekil 2). İşin özü, petrol fiyatlarından en çok etkilenen ülkeler OPEC üyesi olmayan ülkelerdir. Peki o zaman petrol fiyatlarının düşük olmasından varil başına büyük zararı olan ama ekonomisi petrol ihracına bağlı olmayan ülkeler, OPEC’e üretimin kısılması için acaba neden ellerinden gelen baskıyı yapmıyorlar? OPEC ise üretimi kısmayı bırakın, pazar payını korumak için dur durak bilmeden üretim yapmakla meşgulken; söz konusu yüksek maliyetli ülkeler üretim yapmayıp yatırımlarına devam etmektedirler. Bu yatırımların bir kısmı arama yatırımlarını oluştururken bir kısmı da finansal olarak zor durumda olan küçük ve orta ölçekli şirketleri satın alma yolu ile rezerv arttırma şeklinde gerçekleştirilmektedir. Bunun iki önemli nedeni vardir. Birincisi; düşük servis ve sondaj maliyetleri ile daha fazla arama yatırımı yapmaktır. Petrol fiyatlarındaki düşme sadece petrol şirketlerinin karını azaltmakla kalmadı, petrol şirketlerine iş yapan servis şirketlerinin, çelik endistürisinin ve burada değinilmeyen bir sürü yan sanayinin gelirlerinde düşüşler oluşturdu. Özellikle sektörün dev hizmet şirketleri çok fazla sayıda çalışanı işten çıkarma yoluna gittiler. Aynı zamanda sondaj maliyetleri de yüksek miktarda düştü ve sondaj şirketleri de önemli zararlar kaydettiler ve işten çıkarmalar yaptılar. Bu da hizmetlerin daha ucuza satın alınabilmesine ve arama yatırım maliyetlerinin düşmesine neden olmuştur. İkincisi ise; sürekli gündeme getirdiğimiz ve yakın zamanda oluşacak talebi karşılama, yani arz sıkıntısının yaratacağı ani fiyat yükselişlerinde ellerinde hazır rezervlerin olması ve bunları maliyetlerinin iki-üç katına, eskiden olduğu gibi, satarak muazzam gelirler elde edecekleri içindir. Bu durum çok net ortadır.
ÜLKEMİZİN ENERJİ HAMMADE AÇIĞI BÜTÇEMİZDE ÖNEMLİ YER TUTUYOR
Konunun, bir de bizim gibi yüzde 90 oranında petrol ve doğal gazda dışarıya bağımlı olan ve kendi topraklarında bu hammaddeleri yeterli olmayan ülkelerin durumu vardır. Her ne kadar, iki senedir cari açıkta azalma yaratan petrol fiyatlarının düşük olması ülkemiz açısından mutlulukla karşılansa da; geçen bu süreyi doğru şekilde kullanmadığımız için ileride çok üzüleceğiz.  Ülkemizin enerji hammadde açığı ve bunun dışarıdan tedarik edilmesi ve bütçemizde çok çok önemli bir yer tuttuğu hepimizin malumudur. Ancak düşük petrol fiyatları döneminde neredeyse iki yılı geride bıraktığımızı düşünürsek, ülke olarak yerin altında rezerv satın almadığımız gerçeği, petrol fiyatları yükselince canımızı çok acıtacaktır. Uzmanların yaptıkları çalışmalara göre düşük petrol fiyatları, petrol ithal eden ülkelerin ekonomilerine olumlu yansımakla beraber, petrol ihraç eden ülkeler ulusal varlık fonlarından biriktirdikleri paraları çekmek ve ülkelerinde mali dengeyi korumak için harcarlar. Bununla beraber, düşük petrol fiyatları, bir çok ülkedeki faizlerin ve enflasyonun düşmesine neden olur ve bu ülkeler daha fazla harcama yapma temayülüne girerler. Sonuçta petrol fiyatlarındaki ani artışlara karşı çok duyarlı ve kırılgan hale gelirler. Ülke olarak biz hali hazırda, enerji ihtiyacımızı karşılamak için petrol fiyatlarına (buna bağlı doğal gaz fiyatlarına) son derece duyarlı iken; bir de enerji merkezi olmak isteğimiz ve bulunduğumuz bölgenin durumu bizi düşük petrol fiyatları ve etkileri konusunun tam da merkezine almaktadır. Şekil 3’te görebileceğiniz gibi etrafımızdaki komşularımızın neredeyse tamamı, tüm ekonomisi petrol ihracına bağlı olan ve dolayısı ile düşük petrol fiyatlarında son derece kırılgan olan ülkelerdir. Söz konusu harita Ülkemizin “enerji merkezi” olması gerekliliğini ve de düşük petrol fiyatlarında; ki önümüzde çok fazla zaman mevcut değildir, bir an önce yerin altında rezerv satın almamız gerekliliğini net ve kesin bir şekilde gözler önüne sermektedir. 2014 yılından önce başlayan ve düşen petrol fiyatları ile giderek azalan arama yatırımları ve bunların sonucunda pazara ulaşamayacak olan 27 milyar petrol eşdeğeri rezerv ile birlikte 2026 yılına kadar dünyanın ihtiyacı olan günlük ekstra 10.5 milyon varil, önümüzdeki yakın gelecekte eksikliğini ciddi oranda hissettirecektir. Artan talep ve eksilen arz ise petrol fiyatlarının son derece dramatik bir biçimde artacağının en önemli göstergesidir. Bu gerçekleştiğinde, doğumuzda yer alan ekonomisi petrole bağımlı ana üretici ülkeler ile batımızda yer alan ve ekonomisi ve gelişmişlik endeksleri dolaylı olarak petrole bağımlı olan tüketici ülkelerin ortasında yer alan ülkemiz, fazlasıyla etkilenecektir. Bu yılın başında değişik nedenlerden ötürü (Nijerya’daki bombalama, yangın vs) 3.7 milyon varilin günlük üretimde düşmesi, 26 dolarlar civarında olan petrol fiyatlarını birden haziran ayında 50 dolar seviyesine getirmiştir (Şekil 4). Kaldı ki, günlük 10.5 milyon fazladan tüketimin gerçekleşmesi gerçeğinde, petrol fiyatlarının aniden artacağını tahmin etmek zor değildir.
ENERJİ KONUSUNU RASYONEL ŞEKİLDE ELE ALMALIYIZ
Zamanın çok çabuk geçtiği konusunda sanırım hepimiz hem fikirizdir. Sanki petrol fiyatlarındaki söz konusu düşme başlangıcı daha dünmüş gibi geliyor ama, dönüp geriye doğru bakınca maalesef 1.5 yıl geçtiğini görüyoruz. Enerji merkezi olmak gibi büyük hedeflerimiz olmasına rağmen biz bu 1.5 yılı değerlendiremedik. Artık ucuz petrol devrinin sonuna gelindiğini farketmeli ve enerji konusunu hammadde güvenliği ile birlikte duygusal olarak değil rasyonel şekilde ele almalıyız. Önümüzdeki iki seçenekten biri olan düşük petrol fiyatları devri devam eder ise, içinde bulunduğumuz coğrafyada önlenemez ciddi politik ve finansal krizler oluşacağını öngörmemiz ve kendimizi buna göre hazırlamamız gerekmektedir. İkinci seçenek olan ve ucuz petrol devrinin sonuna gelindiyse ki; bir çok yorumcunun analizi de bu yöndedir, zaten artan tüketim miktarımız ve gerçekleşiremediğimiz yer altında rezerv satın alma, doğal gaz depolama ve LNG terminalleri gibi önemli enerji yatırımlarımız nedeni ile eskisinden daha fazla bir mali yükün altında kalacağımız kesindir. Her iki durumda da gerek bulunduğumuz coğrafya gerekse önemsemediğimiz hammadde güvenliği ve yapmadığımız enerji yatırımları nedeni ile zarar gören biz olacağız. Ülkemizin acilen gerek kamu, gerekse özel sektör eli ile oluşturulmuş entegre enerji şirketlerine ihtiyacı vardır. Ancak zamanımız kısıtlıdır. Çünkü, rakamlar artık ucuz petrol devrinin sonuna gelindiğini bize açık ve net şekilde göstermektedir.