Türkiye’nin Enerji Zirvesi

Türkiye Enerji Zirvesi’nin bu yıl dokuzuncusu düzenleniyor ve yine belki her yıl olduğu gibi “sektörün bu zor günlerinde düzenlenen bu zirve…” diye bahsediyor olacağız.

Elbette bu tip organizasyonlarda özel sektör, kamu, yabancı yatırımcılar ve finansörler bir araya geldiklerinde durumu dramatize etme gibi bir eğilim her zaman vardır. Özellikle de kamunun etkisinin göreceli olarak yüksek olduğu piyasalarda buna kimse şaşırmaz… Bu yüzden şimdiye kadar refleks halinde verilen bu mesajlar şimdi iş gerçeğe bindiğinde maalesef etkisi tam olarak hissedilemeyebilirdi.

Ancak gerek Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının (ETKB) gerekse EPDK’nın tavrı bunun tam tersi olduğunu net bir şekilde gösterdi. Üstelik bu kez aksiyona da dönmüş durumda.

Her sektör genelinde bu değerlendirmelerin bir kez daha gözden geçirilebilmesi bakımından bu zirve çok önemli bir fırsat.

Akaryakıt sektöründe yara büyük. Doğal gaz dağıtım, perakende sektöründe durum farklı değil. Elektrik tarafında üretim artık can çekişme noktasında, ticaret ve tedarik ise maalesef oyun dışı şu an itibarı ile…

Bazılarına ilaç, bazılarına oksijen çadırı bazılarına da suni teneffüs gerekli. Gerekenin yapılacağı mesajları net ve bazı uygulamaları şimdiden gördük. Ancak önemli olan bu paydaşların ölmelerini engellemek ve piyasalar “normalleşene” kadar ya da bu yeni normalde “dengeler oturana” kadar yaşamalarını sağlamak.

Aksi halde onaramayacağımız hasarları vermiş olabiliriz.

Zirve bu bakımdan bu yıl ayrıca önemli…

Gerek Ankara’nın gerek İstanbul’un ve gerekse uluslararası katılımın yüksekliği bunu teyit eder nitelikte…

Elektrikte Talep Tepkisi

Yıllardır alışılmış bir durum var enerji fiyatlamasında, özellikle de elektrikte ve biraz da doğal gaz tarafında… Sübvanse edilmiş fiyatlara o kadar alışmış bir toplum haline geldik ki, sadece evsel tüketimde değil, sanayi ve ticarethanelerde dahi durum maalesef bu…

Bu sübvansiyonun elektrikteki kaynağı EÜAŞ/TETAŞ iken doğal gazda bu yük BOTAŞ üzerine bindi. Özellikle EÜAŞ/TETAŞ’ın kendisini amortize etmiş büyük santralleri ile zaten kontratı olan Yİ ve YİD santralleri sebebi ile sanki ek bir maliyeti yokmuş gibi üretim üzerinden sağlanan bu destek BOTAŞ tarafında bilançosu üzerinden tümüyle Hazine’ye bindirildi. Ancak artan petrol fiyatları devalüasyonun yükünü BOTAŞ artık taşıyamayacak hale gelmeye başlayınca bu tarafta nispeten otomatik fiyatlamaya geçilmenin temelleri atıldı.

Elektrikte ise bu düzen maalesef özel şirketlerin sübvansiyonuna kadar ileri gitti ve bu sebeple de sürdürülemez hale geldi.

Şimdi artan fiyatlar, hala maliyetleri ve birikmiş zararları karşılamasa dahi, elektriği girdi olarak kullanan herkesin daha ciddi düşünmesini sağlayacak. Özellikle sanayi tarafında tepki büyük.

Bu sebeple, hem verimlilik atağının tam sırası hem de TEİAŞ eliyle uygulanması gereken ve çok gecikmiş olan Talep Tarafı Katılımı (TTK) modelinin tam zamanı. Bu hem verimliliği artıracak hem de elektriğini akıllı kullanabilen sanayiciye ek bir destek sağlayacaktır.

Kısa bir süre içerisinde elektrikte oluşan bu know-how’ın doğal gaz tarafına da uygulanması ve dünyada ilk kez doğal gazda TTK modelinin uygulanması Türkiye için çok stratejik diye düşünüyorum.

Enerji tüketiminde model değişiyor ve artık ucuz enerji ile verimsiz üretimlerimiz kanalıyla gelişmiş ülkelerin ekonomilerine sübvansiyon transferi dönemi bitiyor.  Gerek üretim gerekse tüketim ve tüm ara fonksiyonlar bu yeni denkleme kendilerini hızla adapte edeceklerdir…