Son tüketici enerji fiyatları ve rekabet

Gerek elektrik gerekse doğal gaz tarafındaki fiyat ayarlamaları son günlerin popüler konularının başında geliyor. Zira hem ekonomik hem de siyasi olarak gündemin ilk maddesine oturacak kadar önemli bir parametre enerji fiyatları. Hem doğrudan tüm üretimi etkiliyor ve hem de dolaylı olarak tüm mal ve hizmetlerin fiyatına etkili bir girdi kalemi.
Dikkat çeken konuların başında ise, petrol fiyatlarındaki tüm oynaklığa, döviz kurlarındaki yaşanan harekete rağmen eskiden akaryakıt fiyat ayarlamaları manşete çıkarken, bugün neredeyse haber olmuyor. Oysa elektrik ve doğal gazdaki fiyatla ilgili haberler neredeyse sür manşette ve en çok konuşulan konuların başında geliyor.
Bunun sebebi ise çok açık.

Akaryakıtta – istisna dönemleri olsa da- bir fiyat mekanizması çalışıyor ve bu mekanizmayı oluşturan formül üzerinde toplumsal bir mutabakat var. Türkiye ham petrolü ithal etmek durumunda. Bu ithalat ile arada geçen üretim ve dağıtım süreçlerinde herhangi bir kurumun vatandaş lehine de olsa zarar etmesini beklemek ya da talep etmek normal bir durum değil.

Ancak konu elektrik ve doğal gaz konusuna geldiğinde beklenti ve tepkiler farklılaşıyor.

Sonuç olarak görülen o ki, bu taraftaki fiyatlama mekanizmasında bir sorunsallık var. Konunun sadece küçük tüketicisi olan vatandaş değil, gayet bilinçli büyük sanayi ya da ticarethane tüketicilerinin de beklentisi bu ithalat ile iletim dağıtım sürecinde katma değer sağlayan işletmelerin -fiyatı sübvanse etme adına- zarar etmeleri.

Bu beklenti gerçekçi midir diye akıllara gelen sorunun cevabı ise “ Evet”… Çünkü bugüne kadar yapılmıştı. Şimdi o sebeple maliyetlerine uygun hale getirilmeye çalışılan fiyatlara tepkiler yükseliyor.

Sanayiciler – özellikle rekabet avantajımızı kaybederiz argümanı ile “haklı” bir söylem içerisindeler… Ancak şunu unutmamak gerekir… Bugün dünya ihracat pazarlarında rekabet gücü en yüksek iki ülke olan Almanya ve Japonya, her ikisi de hem ithalata bağımlı hem de enerji maliyetlerinin en yüksek olduğu iki pazar. Buna rağmen onların rekabet gücünü etkilemeyen bir parametre neden bizi bu kadar etkiliyor, sanayinin temelde buna bakması gerekiyor.
Elbette, özellikle sanayinin enerji kullanımımda bazı destekler gerekli. Hem de bunlar öyle sözde destekler değil doğrudan piyasa bazlı olmalı. Talebin doğrudan piyasaya katılması, esnekliğin ticaretinin yapılmasına izin verilmesi, verimlilik ya da esneklik gibi elzem kavramların kapasite ödemeleri ile ödüllendirilmesi ve bu kapasitelerin TEİAŞ tarafından önden satın alınması, bölgesel enerji teşviklerinin devreye alınması gibi birçok araç kullanılabilir durumda.

Önümüzdeki dönemde enerjiyi akıllı kullanmak için plan yapılıyorsa, gerek kamunun gerekse sanayicilerin ve enerji şirketlerinin bu konulara daha yakından bakması gerekiyor. Bugün dünyanın gelişmiş birçok piyasasına baktığımızda enerji ile ilgili meselelerin yüzde 80’inden fazlası bu konulara yoğunlaşmış vaziyette.
Primer enerji kaynaklarına sahip ülkeler dahi bu konuda yüksek hassasiyet sahibi iken, bizim gibi ithalata bağlı ve bunun hem ekonomik hem de siyasi sonuçlarının olduğu ülkelerin bu konulara uzak kalmasını anlamak mümkün değil.

Bu nedenle, bu bilincin artık oluşmaya başladığını gözlemlemek umut verici. Artık buna yönelik adımların da hızla gelmesini beklemek gerekir diye düşünüyorum…