Sanayi ve elektrik

Gelişmiş ekonomilerde her ne kadar yurtiçi üretimin -yani yurtiçi hasılanın- büyük kısmı hizmet sektörü kaynaklı ve gelişen ekonomilerde hizmetlerin payı hızla yükselse de, sanayi üretimi büyüme faktörleri içerisinde birçok bakımdan önemli bir yer teşkil eder. Türkiye için de bu durum farklı değildir. Halen Türkiye’nin istatistiklerine göre sanayi üretimi toplam GSYH’nın yaklaşık olarak yüzde 20’sini oluşturuyor. Elbette yüzde 60’ın üzerinde katkı yapan hizmetler sektörü yanında küçük gibi gözükse de gerek ithalatı ikame etkisi, gerek ihracat potansiyeli ve gerekse tüm alanlarda ara ve yatırım malı üretmesi nedeniyle stratejik olarak çok önemli bir kavram olduğunu göz ardı etmemek gerekir.

İmalat sanayimizin iç kırılımına bakıldığında ise resmi biraz daha net görme imkanına sahip olabiliriz. TÜİK istatistiklerine göre sanayimizin yaklaşık olarak kırılımı tablodaki gibi gözüküyor.

Diğer taraftan işin enerji tüketimi tarafına baktığımızda gerek elektrik gerekse doğal gaz tarafında nisbi olarak çok daha büyük bir tüketim gözlemliyoruz. Özellikle elektrik konusunda tüketim, fiyatlar ve kullanımda verimlilik gibi kavramlar ile sanayinin rekabet gücüne olan doğrudan etki son yıllarda en çok konuşulan konuların başında geliyor. Burada konuyu birkaç açıdan ele almak gerekiyor.

2018 Nisan ayında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından hazırlanan strateji dokümanına göre enerji verimliliği konusunda sanayiye yönelik stratejiler,

Verimli tüketim ve optimizasyon modellerinin ve bu yatırımların sanayinin zaten kırılgan olan rekabet gücüne etkileri,

Elektriğin gerçek fiyatı ve tedarik modeli ile sanayicilerin tüketimlerini daha iyi yönetme modelleri,

Sanayiye bu verim katkısı karşılığında sağlanabilecek faydalar konularına bakılması gerekiyor…

Öncelikle enerji verimliliği konusu tüketici için bir avantaj olduğuna göre neden bu konuda kendiliğinden oluşan bir model yok da devlet bu konuda bir strateji hazırlamak durumunda kalıyor, bu konuya da özellikle bakılması gerekiyor.

Talebin fiyat esnekliği neden yok denecek düzeyde?

Yani en basit anlamı ile tüketiciler elektriğin spot ya da vadeli fiyat seviyesi ne olursa olsun tüketim miktarlarını buna göre değiştirmiyorlar. Normal bir mal ve hizmet piyasasında fiyat düştükçe talep artarken ve fiyat yükselince azalırken elektirk piyasasındaki “tarife” modeli sebebi ile bu esneklik devre dışı. Bu bakımdan da daha verimli elektrik kullanımı veya tüketimi yönetmek gibi konular – üstelik bir de ek yatırım ve çaba gerektiryorsa sanayici için bir seçenek olmaktan uzakta kalıyor.

Sanayimizdeki ağrılıklı olarak – nispeten (toplam sanayinin 40% civarı) esnek yük olanağı ile çalışan kısımlarına daha yakından bakarsak, özellikle ara ve yatırım malı girdisinde devalüasyon kaynaklı maliyet baskısı altında kalan üreticiler için elektrik maliyetlerinde bir artış olması dayanılmaz olarak kabul ediliyor. Küresel piyasalarda durgunluktan kaynaklı ihracat zorluklarına ise bu ithalata bağımlı ihracat modeli yüzünden devalüasyonun da olumlu etkisi sınırlı kalıyor. Zira hammadde ithal, makine ekipman ithal ve krediler de genellikle yabancı para cinsinden. Neredeyse işgücü dışında yerli girdisi olayan büyük sanayi tesisleri var.

2017 ylında uzun süredir konuşulan ve nihayet hayata geçirilen Son Kaynak Tedarik Tarifesi – SKTT ile birlikte büyük sanayicilerin artık spot piyasa fiyatına maruz kaldıkları bir uygulamaya geçilerek yeni bir modelin ilk adımları atıldı. Henüz gerek elektrik tedarikçileri gerekse sanayiciler bu değişken fiyatlama dışında bir fiyatlama ile anlaşma yapmıyorlar zira elektrikte fiyat tahmini yapmak ve buna göre pozisyon (risk) almak kolay değil. Kısa süre önce yaşanan çok sarsıcı deneyimler henüz unutulmadı.

Ancak sanayicilerin de dolaylı olarak spot piyasa oyuncusu haline geldiği gerçeğini de yadsıyamayız. Bu nedenle artık tüketiciler daha dikkatli bir enerji yönetimine geçecekler. Bu farkındalıkta olan tüketiciler bu konuda liderlik ediyorlar ve sanırım bu eğilim giderek yükselecek.

Verimlilik dokümanında bahsi geçen Talep Tarafı Katılımı (Demand Response Management) meselesi ise artık tartışmalarının 4. yılına geldi ancak henüz ortada bir uygulama modeli yok. Ancak bu kez konu ciddi olarak çalışılıyor. Bu modelin sanayiciye esnekliği karşılığında bir “kapasite” ödemesi modeli ile yürümesi mümkün. Ancak fiyatın 200 TL/MWh seviyesini aşmadığı bir piyasa yapısı için tüketicilerin esneklilerini ticarete konu etmek üzere bir çalışma yapmalarını beklemek pek mantıklı değil. Bu model ile sanayicilerin bu konuya vakit harcamalarını dahi pek beklemiyorum açıkcası.

Dolayısı ile Talep Tarafı Katılımı modelinin tüm gelişmiş piyasalarda olduğu gibi Türkiye’de de uygulanması için iki model olabilir;

– Sanayiciye gerçekten teşvik edici bir seçenek sunmak

– Sanayiciyi katılıma zorlamak

Elektrik spot fiyatlarının son 4-5 yılda USD bazında bu kadar gerilemesine rağmen sanayicinin elektrik fiyatından şikayet ediyor olmasının bir anlamı olması gerekiyor. Üstelik mevcut fiyat enerji üreticisi şirketlerin yaşamasına imkan sağlamadığı halde durumun böyle olması burada bazı zillerin çaldığını gösteriyor.

2018 yılında sanıyorum Talep Tarafı Katılımı ile enerji şirketlerine üretime hazır oldukları için verilen kapasite bedelleri gibi sanayiciye de benzer bedeller tüketimi kısmaya hazır oldukları için verilecektir. Bu kapasitenin bütçesi ise enerji şirketlerine verilen kapasitenin çok çok altında olacaktır.

Ancak her durumda tüketicilerin artık enerji piyasası oyuncusu haline gelecekleri bir modele doğru hızla gidiyoruz. Bunda geri dönüş olacağını sanmıyorum hatta bunun artarak daha küçük tüketiciye doğru yayılacağını bekliyorum…