Petrol piyasasının cıvatası mı çıktı?

Petrol piyasaları fırtınalı bir havada birbiriyle kavga eden kaptanlar tarafından dümeni bozuk bir geminin yönetilmeye çalışıldığı bir atmosfere dönüştü. Fiyatların izlediği seyir öyle bir hal aldı ki acaba petrol piyasasının cıvatası mı çıktı diye sorguluyor insan.

Bildiğiniz üzere, ekonomi teorisine göre fiyatlar arz ve talep dengesine göre belirlenir. Eğer üretim tüketimden fazla ise üreticilerin elindeki stoklar artar ve artan stoklar fiyatların düşmesi yolunda baskı oluşturur. Tüketim üretimden fazla ise stoklar eritilir ve fiyatın yükselmesine baskı yapar. Hani teoride, pratik ve teori arasında bir fark yoktur ama pratikte vardır diye bir söz vardır ya, petrol piyasaları da son bir kaç aydır aynen böyle.

Neden? Çünkü arz cephesindeki tüm olumsuzluklara rağmen fiyatlarda önemli bir artış görmedik. Jeopolitik cephede özellikle Basra körfezinde yaşananlar bile fiyatları yukarı zıplatmada yetersiz kaldı. Hatta fiyatlar, ABD stoklarından rekor sayılabilecek miktarlarda petrol çekilmesine bile duyarsız kaldı.

Derken 31 Temmuz’da FED’in faiz indirimi ve 1 Ağustos’ta Trump’ın Çin’e 1 Eylül’den itibaren ek ithalat vergisi uygulanacağını belirten twiti geldi. Ve petrol fiyatları yüzde 7’den fazla düştü. Sonrasında “yok, ertelenecek, vesaire” gibi haberlerle fiyatlar çıktı, indi.

Trump’ın sabah gözünü açar açmaz attığı ve Çelik Bilek Texas gibi “hay bin kunduz!” dedirten twitter mesajları sonrasında petrol fiyatlardaki ani hareketlere alıştık artık.

Eskiden Şener Şen’in oynadığı Artema musluk reklamının sloganını hatırlar mısınız? Taktım bir kere, aç kapa, aç kapa, açıyorum kapıyorum, ben bunu hep yapıyorum!”. Trump da aynısını yapıyor.

Dolayısıyla, petrol fiyatlarının izleyebileceği seyir hakkında bir tahmin yaparken fiziki (ıslak) ve kağıt varil piyasalarındaki arz-talep dengeleri, makro faktörler (yani ekonomi cephesindeki gelişmeler, doların durumu, para ve faiz politikaları gibi konular), jeopolitik gelişmeler, petrol kalitesi gibi faktörler yanında ABD Başkanı Trump’ın twitlerinin de olması gerekir.

Şimdi bu söylediklerimin bazılarını biraz açayım.

ARZ CEPHESİNDEKİ TÜM OLUMSUZLUKLARA RAĞMEN FİYATLARDA ÖNEMLİ BİR ARTIŞ YAŞANMADI

Libya, Iran (üretim 5 yılın en düşük seviyesinde) ve Venezuela (üretim neredeyse 15 yılın en düşük seviyesinde)’daki üretim kayıpları nedeniyle OPEC petrol üretimi Nisan 2014’ten bu yana en düşük seviyesine indi. Temmuz ayı OPEC üretimi günlük 30 milyon varilin altına sarktı. Suudi Arabistan petrol üretimi Temmuz ayında Ocak 2015’ten beridir ilk defa günlük 10 milyon varilin altına indi. Meksika Körfezindeki fırtınanın Amerikan petrol üretimine yansıması, Rusya’nın Druzba boru hattındaki kontaminasyon nedeniyle bir süreliğine dahi olsa akışı durdurması vesaire negatif gelişmeler fiyatları yukarı doğru zıplatamadı.

Velhasıl kelam, petrol fiyatları OPEC’in üretimi kısması nedeniyle tırmanışa geçti gibi başlıklar ortalıkta dolaşamaz oldu. Çünkü OPEC petrol üretimi Kasım 2018’den bu yana düştüğü halde fiyatlar da düştü!

Üstüne üstelik üretim düşünce stoklar azalacağına arttı! Şu anda gözler bu yılın üçüncü çeyreğinde bu üç kurumun beklentisi yönünde stoklarda düşüş yaşanıp yaşanmayacağında. OPEC, üçüncü çeyrekte stoklardan günlük 2 milyon varilin çekileceğini, öteki kurumlar ise bunun yarısı veya yarısından azı kadar çekileceğini tahmin ediyor. Yazıyı uzatmamak için bunun nedenlerine girmeyeceğim ama şu var ki, eğer üçüncü çeyrekte stoklarda ters köşeye yatılırsa analistlerin vay haline!

TALEP CEPHESİNDEKİ BEKLENTİLERİN OLUMSUZ YÖNDE GELİŞMESİNİ SAĞLAYAN ETMENLER GİDEREK ARTIYOR

Uluslararası Para Fonu IMF’nin Temmuz ayı sonunda küresel ekonomik büyüme tahminini 2019 ve 2020 yılları için az da olsa aşağı doğru revize etmesi küresel bir resesyona girileceği beklentisini tetikledi.

Birçok Asya ve Orta Doğu ülkesinde petrol ürünlerine yapılan sübvansiyonlarda kesinti yapılması ve vergilerin arttırılması petrol talep artışının yavaşlayacağı beklentisini arttırdı.

Dünya motorlu araçlar üretiminde 2018 yılında kaydedilen azalışın bu yıl da devam edeceği beklentisi hem sektör hem de sektörü besleyen yan sanayilerde huzursuzluk yaratırken bunun petrol talebine yansıması endişe uyandırmaya başladı. Not olarak belirtmekte fayda var ki son 20 yılda motorlu araç üretimi sadece 3 yıl azalış kaydetti (2001, 2009, 2018). İçinde bulunduğumuz yılla beraber bu sayının dörde çıkacağı tahmin ediliyor. Satışlar da benzer durumu gösteriyor.

Petrol arz ve talep dengeleri konusunda referans olarak alınan üç temel kurumun (Amerikan Enerji Informasyon Dairesi, Uluslararası Enerji Ajansı ve OPEC) aylık petrol raporlarına baktığımızda Ocak 2019 ile Ağustos 2019 arasında 2019 yılı talep büyüme tahminlerini günlük 1 milyon varilden fazla kırptıklarını görüyoruz. 2020 yılı için yaptıkları tahminler de aşağı doğru revize ediliyor. Yani talep artışı konusunda büyük endişeler var. 2019 yılı muhtemelen 2008 yılından beri petrol talebinin en yavaş büyüdüğü bir yıl olacak.

KÂĞIT VARİL PİYASASINDAKİ OYUNCULARIN ALGILARIYLA ISLAK VARİL PİYASASINDAKİ DİNAMİKLER ARASINDA GİDEREK ARTAN UYUMSUZLUK

Şunu demek istiyorum; petrol piyasası şeffaf, serbest ve etkin bir piyasa olmadığı için fiziki petrol piyasası (ıslak varil piyasası) haricinde, türev piyasalarındaki (kâğıt varil piyasası) beklentiler ve endişeler de fiyatların yönü ve seviyesinde önemli rol oynamaktadır. Yani, fiziki varil piyasasının temel dinamikleri ve bu dinamiklerin gelecekteki seyrine ilişkin beklentilerin kâğıt varil piyasasına yansıması veya piyasayı tetiklemesi beklenir.

Ancak, bir kaç aydır fiziki varil piyasasının arz talep dengelerinin işaret ettiği yön ile kâğıt varil piyasasında pozisyon alanların izlediği yön arasında büyük farklılıklar yaşanmaya başladı. Dolayısıyla, kâğıt varil piyasasındaki büyük oyuncular arasında petrol arzında daralmaya oynayanlar ile talepte düşmeye oynayanlar arasında bir mücadeleye tanık oluyoruz.

Neden mi? 1 Ağustos’tan beridir WTI forward eğrilerindeki şekil değişikliklerine baktığınızda bu değişikliklerin fiziki piyasa dinamikleriyle açıklanamayacağını ve tamamen büyük oyuncular arasında finansal bir mücadele olduğunu söylemek ne derece yanlıştır sizce? Onlar da kafayı sıyırmak üzere belki.

Çok da haklılar aslında. Çünkü fiziki piyasanın arz, talep ve ikisi arasındaki fark olan stok değişimi hakkındaki kısa frekanslı veriler (mesela aylık) o kadar güvensiz bir hal aldı ki, elini 1996 yılından beri bu rakamlara bulaştırmış biri olarak benim bile artık midem bulanır hale geldi.

PİYASADA MUTEBER BİR NESNE YOK ARZ-TALEP DENGESİ GİBİ, OLMAYA PİYASADA SAĞLIKLI BİR VERİ GİBİ…

Bırakın geçen ayı, geçen yıl dünyada ne kadar petrol üretildi, tüketildi, ithal ve ihraç edildi, stoklara eklendi veya stoklardan kullanıldı net olarak bilmiyoruz. Bu uzun bir konu, girmek istemiyorum ama şunu belirtmek isterim ki piyasa şu anda iki temel veri hakkında karanlık sularda yüzüyor. Birincisi ihracat ve ithalat, ikincisi stoklar.

Mesela, İran’ın ne kadar petrol ihraç ettiğini biliyor muyuz? İran’ın Temmuz ayı petrol ihracat miktarı veri kaynağına göre çok büyük farklılıklar gösteriyor. Seç beğen al: günlük 100 bin varil ile onun 10 katı arasında bir yerde (şaka yapmıyorum).

Ya stok verileri? İç karartıcı çünkü sadece OECD stokları hakkındaki verilere (nispeten) güvenilir olarak bakabiliriz ama o veriler aylık yayınlanıyor. Haftalık stok verisi global çapta yok. Sadece ABD’de haftalık stokları takip etmek mümkün ama orada da iki kurum verileri arasında bazen önemli çelişkiler oluyor. Çok ciddi revizyonlar da cabası.

PETROL KALİTESİ

Kaya gazı ve akabinde gelişen kaya petrolü (genelde Light Tight Oil denir) devrimi başlamadan önce gelecekte daha ağır ve daha fazla kükürt içeren petrol üretiminin toplam petrol üretimindeki payının artacağı tahmin ediliyordu. Bu yüzden mevcut rafinerilerin bir çoğu bu tip petrolü işleyecek şekilde konfigürasyon değişikliğine gitti yani kompleks hale geldi ve yeni rafineri yatırımlarının çoğunda bu beklenti göz önüne alındı. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı.

Kaya petrolü ve kaya gazıyla beraber üretilen doğal gaz sıvıları nedeniyle dünya petrol üretimi hafif ve nispeten daha az kükürtlü petrole doğru kaymaya başladı.

Kısacası, üretilen petrol ile rafine edilebilecek petrol arasında bir uyumsuzluk ortaya çıkmaya başladı. Bu işin sonu nereye varacak diye düşünmemek elde değil. Birileri ciddi zarara uğrayacak.

JEOPOLİTİKA ARTIK SADECE PETROL ARZINI ETKİLEYEN BİR UNSUR DEĞİL

Jeopolitika, ekonomik aktivite ve petrol talebini de etkileyen bir unsur haline geldi. Geçmişte jeopolitik nedenlerden dolayı yaşanan arz şoklarının nispeten kısa, talep şoklarının ise daha kalıcı olduğuna şahit olduk. Bu nedenle, jeopolitika başlığı altında hem talep hem de arz şoku yaratacak nedenleri mercek altında tutmak gerekir.

Bunları burada açmayacağım. Ama bazı başlıklar vermek istiyorum.

Hürmüz boğazı yanında Malezya ve Endonezya arasında bulunan Malakka Boğazı. Salt OPEC üretimine ve üretim kapasitesine odaklanmak yerine OPEC-Rusya ilişkileri. Ticaret ve döviz kurları savaşları. Suudi Aramco’nun özelleştirilmesi ve Suudi Arabistan’ın fiyatların düşmesini engellemek için ne gerekiyorsa yapmaya hazırız demesi arasındaki ilişki. Amerikan kaya petrolü üreticilerinin negatif nakit akışları. Kaya petrolü üreticisi Arjantin’deki gelişmeler şu anda öne çıkanlar.

FİYATLARDAKİ AŞIRI VOLATİLİTE ÇOK CAN YAKACAK

Yukarıda bahsettiğim konuları göz önüne almadan petrol piyasasının dinamikleri ve petrol fiyatları hakkında yorum yapmak işkembe-i kübradan konuşmaktan başka bir şey değildir. Eğer fiyatlar zaten bu dinamikleri içinde barındırıyor deyip sadece fiyat grafiğine bakıp teknik analiz yapmıyorsanız.

Öyle görünüyor ki, petrol piyasalarındaki belirsizlik ve fiyatlardaki aşırı volatilite, cıvatalardaki yalamadan dolayı en azından kısa ve orta vadede devam edecek. Bu şartlarda petrol türev ürünleri piyasasında pozisyon alacakların Allah yardımcısı olsun!

Kalın sağlıcakla.