Petrol piyasasında doğru bilinen yanlışlar- 1

2014 yılının sonundan beri petrol piyasalarının içinde bulunduğu durum ve petrol fiyatlarının beklenmedik şekilde düşüşü, bir anda bütün ilgiyi petrol piyasalarına çekti. İşin teknik, politik, ekonomik ve finansal boyutları çok fazla sayıda analiz, tahmin ve öngörü ortaya çıkmasına neden oldu. Ben şahsen makale, rapor ya da analiz okumayı sevmem ama yazılı ve görsel medyada ister istemez bu yazıların ve yorumların birçoğu ile karşılaşıyorum ve çoğu görüşün sürekli tekrarlanan yanlışlara dayandığını görüyorum. Bu yazıda biraz genel bir bakış ile küresel seviyede petrol piyasasının içinde bulunduğu durumu anlatmaya çalışacağım.

İşe biraz temelden alarak başlamanın ve daha sonra da ülkeler ve bölgeler seviyesinde piyasanın durumunu ve birbirleri ile olan ilişkisini açmanın daha makul ve eğitici bir yöntem olacağını düşünüyorum. Benim “petrol piyasasında doğru bilinen yanlışlar” diye adlandırdığım bir dizi teknik konunun aslının anlaşılması, piyasanın bugünkü durumunu ve geleceğini anlayabilmek için hayati önemde. Bu doğru bilinen yanlışların en önemlisi birçok farklı kaynakta kullanılan “ham petrol üretimi” tanımının ne olduğu ve farklı durumlarda bunun nasıl okunması gerektiği.

Ham petrolün tanımı farklı veri kaynakları için değişiklik göstermekte. OPEC’in açıkladığı petrol üretimi verisi – teoride- sadece ham petrol verisini içermekte iken, EIA ve BP Statistical Review gibi veri kaynaklarında kondensat ve bazı üretim sıvılarını da içermekte. Hesaplama metodolojileri dışında verilerin arasındaki asıl fark işte bu tanım farkından kaynaklanmakta. Bununla beraber petrolün ne olduğu ve ticari olarak hangi sıvının petrol tanımı altına gireceği de ülkeden ülkeye de değişiklik göstermekte. Örneğin ABD’de stabil kondensat ham petrol üretimi içerisinde tanımlanırken, destabil kondensat doğalgaz sıvıları altında tanımlanıyor. İkisi de doğalgaz üretiminin bir sonucu olan bu iki kondensat türü, ABD’deki tanım yöntemi farklılığı nedeniyle karşımıza petrol üretiminin bir değişkeni olarak çıkıyor.

OPEC VERİLERİ NE KADAR GÜVENİLİR?

OPEC’in varoluş amacı gereği üyeleri için sadece ham petrol üretimine dair sınırlamalar getirmesi makul ancak makul olmayan ciddi sayıda OPEC üyesinin ham petrol olmayan üretim sıvılarını da ham petrol üretimine dahil ederek üretim değerlerini manipüle ediyor olması. Thomson Reuters Oil Research and Forecasts verilerine göre 2016 yılında OPEC’in toplam ham petrol üretimi, grubun Kasım 2016 sonunda üretimini düşürmeyi vaadettiği üretim seviyesine aslında hiç ulaşmadı. 2016’da günlük ham petrol üretimi ortalama sadece 31.71 milyon varil/gün olan OPEC’in üretim verisinin bunun çok üstünde olmasının nedeni ne idi peki?

OPEC’in üyelerinin bu verisini olduğundan çok daha fazla göstererek manipüle edebiliyor olmasını kolaylaştıran şey, üretim tahmini yapan kaynakların hemen tamamının uyguladığı kötü bir yöntem. OPEC ülkelerinin tamamında ulusal petrol şirketlerinin baskın durumu ve sıkı veri gizleme politikaları nedeniyle bu ülkelerde saha seviyesinde üretim verisi takip edebilmek çok derin ve kompleks analizler ve hesaplama yöntemleri gerektirmekte. Bu seviyede bu üretimi hesaplayabilecek kişi sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Hal böyle olunca göreceli daha rahat takip edilebilen ihracat verilerine bakarak üretimi tahmin etmeye çalışmak gibi oldukça kötü ve yanıltıcı bir yöntem, OPEC üyelerinin ekmeğine yağ, bal ve kaymak sürüyor.

İRAN’İN MANİPÜLASYON YÖNTEMLERİ

Özellikle İran’ın durumunu bu konu altında incelemek gerekir. ABD ambargosu kalktıktan sonra piyasaya ambargo öncesi bir hızla gireceği sanılan İran’ın üretim verisi olarak açıkladığı veriler gerçekten çok uzaktaydı ancak çoğu kaynak için ihracat verileri ile paralel olan bu veri gayet kabul görür cinstendi. Ambargo öncesinde 3.7 milyon varil/gün seviyesinde üretim yapan İran’ın petrolünü ürettiği halde satamadığı dönemde ne kadar petrol depoladığı ve depolanan petrolün hangi hızla piyasaya verilebilecegi de ayrı bir tartışma konusuydu. Yine göreceli daha kolay takip edilebilen İran’ın yüzen depo kapasitesine bakarak bazı tahminler yapılmaya çalışıldı ancak kimse bu depolanan miktarın ne kadar ham petrol, ne kadar kondensat veya ne kadar fuel oil olduğunu kestiremediğinden yine çok kötü tahminler yapıldı. İran’ın hızlı şekilde artan ihracatı çok yanlış bir şekilde üretim artışı olarak yorumlandı ki piyasanın içinde bulunduğu paniği daha da artırdı. Benim 2016 başından beri ısrarla tekrar ettiğim konu İran’ın içine bulunduğu finansal kriz nedeniyle üretimi ciddi şekilde artırmak için elindeki tek imkanın mevcut üretimde olan gelişmiş dev sahalar olduğu ancak bu sahaların arzu edilen üretim artışını karşılayabilecek durumda olmadığıydı.

Bu iddianın altında yatan temel gerekçe İran’ın ambargo öncesi toplam üretiminin %63’ünü tedarik eden altı büyük sahanın yaşlı ve yıpranmış olduğu gerçeği vardı. İran’ın üretimde olan en büyük dört sahasının toplam rezervlerinin %60 ile %90 arasındaki üretilmiş olduğunu dikkate aldığınızda zaten İran’ın bu sahalara dayanarak uzun vadeli planlar yapamayacağını anlamak zor olmaz. İran en büyük üretim sahaları olan bu dört saha; Aghajari, Ahwaz-Asmari, Gachsaran ve Maroon sahaları, sadece yaşlı olmaları nedeniyle değil, geçmişte 1973 Petrol Krizi ve İran-Irak Savaşı gibi nedenlerle ciddi üretim kısmalarına maruz kalmış olmaları nedeniyle de rezervleri ciddi şekilde zarar görmüş sahalar.

Grafik 2 ve 3’te görebileceğiniz şekliyle bu sahalar önceki krizlerin ardından çok ciddi üretim artışlarına maruz bırakılmış ve bu sahalar bu çabalara karşılık verebilmiş ancak grafiklerden rahatça görebileceğiniz haliyle bu sahalar o zamanlar rezervlerinin %50’sini bile tüketmemiş olduğundan bu tür ani üretim artışları ile başa çıkabilmişler. Ancak bugün bu durum geçerli değil. Bu nedenle de İran’ın bu sahalara dayanarak üretimini çok kısa sürede ambargo öncesi seviyelere çekme planı hiç gerçekçi değildi.

İran’ın üretim artışı planları için bel bağladığı diğer bir üretim kaynağı ise Batı Karoun bölgesindeki geliştirilmemiş sahalardı. Bu sahaların üretim artışını destekleyebilmesi için ciddi bir yatırım ve teknoloji ihtiyacı var ki buna ne 2016 başında sahiplerdi ne de şu an bunu yapabilecek durumdalar. Bu sahaların Irak ile beraber geliştirilen sahalar olduğunu da unutmamak gerekir ki Irak’ın şu an ne durumda olduğu da ortada. Bu şartlar altında İran’ın iddia ettiği haliyle ihracatını üretim artışından sağlama ihtimali yoktu. Zaten halihazırda bu kadar fazla stok petrolu bulunan bir ülke için önceliği üretim artışına vermenin de bir mantığı yoktu. Ancak İran için stoktakı petrolün fiyatların yüksek olduğu zamanlarda üretildiğini, bu yüzden de fiyatların düşük olduğu bir ortamda bu petrolü elden çıkarmanın ciddi bir kar zararı oluşturacağını da unutmamak gerekir. Bütün bunlara dayanarak İran’ın iddia edilen üretim değerlerine ulaşması mümkün değildi.

HAM PETROL PİYASASINDA ARZ FAZLASI YOKTUR

İran örneği üzerinde incelediğimiz bu durum piyasada sürekli konuşulan üretim değerlerinin güvenilirliği üzerine ciddi bir gölge düşürmekte. Hal böyle olunca bu verilere dayanarak yapılan analizlerin ve tahminlerin çöküyor olmasına da şaşırmamak gerekir. Yine etafta sürekli tekrarlanan ve çok yanlış kullanılan “arz fazlası” tanımını da bu verilen sorgulanması ile zorlamak ve çürütmek mümkün oluyor. Hazır arz fazlası konusuna değinmişken, bir konuyu daha açıklığa kavuşturalım; Ham petrol piyasasında arz fazlası olmaz! Bunun aslında çok temel bir nedeni vardır, petrolü yer üstünde depolamak yer altında tutmaktan daha pahalıdır. Bu nedenle de bir üreticinin satamayacağını bildiği bir petrolü üretmesi çok mantıklı bir hareket olmaz. Diğer taraftan petrol ve işlenmiş ürün piyasalarında depolamanın bir ekonomik aktivite olduğu da çok tehlikeli biçimde gözden kaçıyor. Bu nedenle de ham petrol piyasasında olmayan arz fazlası durumu varmış gibi bir algı oluşması kaçınılmaz oluyor.

Aslında petrol fiyatının oluşmasının dinamiğini anlamanın zorluğu burada en belirgin etken. Bunu aslında petrole özel düşünmemek gerekir. Emtiya piyasalarının neredeyse tamamında aynı mantık var diyebiliriz. Fiyatlar ürünün ileriki bir tarihte kıtlığı tehlikesinin durumuna göre tepki verir. Spot fiyatın, forward fiyatın bir türevi olduğunu unutmamak kaydıyla, forward fiyatın ileriye dönük kıtlık kaygıları ile şekillendiği gerçeği petrol fiyatlarının temelidir diyebiliriz. Yani bugün arz fazlası diye anlatılan şey aslında petrole olan talebin artmasının ihtimal olarak düşüklüğü ve artsa bile artacak miltarı karşılayacak arzın piyasada mevcut olduğu ve bu nedenle de fiyatlar üzerinde forward olarak bir baskı olmamasından başka bir şey değil. Biraz daha açıklamak gerekirse bugünkü arzın fazlalığı diye bir durum yoktur ve bugünkü piyasa ileriye dönük bir arz kaygısı yaşamadığı için fiyatlar çakılmıştır.

Bu nedenledir ki OPEC anlaşmasının etkisini ileriye dönük fiyatlarda spot fiyatlarda olduğundan çok daha fazla ve hızlı hissettik. Peki ya yukarıda bahsettiğimiz gibi eğer gerçek arz aslında olduğundan daha azsa bu bizim ileriye dönük arz risklerini gözden kaçırmamıza neden olur mu? Kesinlikle evet. Daha da tehlikeli olarak petrolün “adil” fiyatının ne olduğunun manipüle edildiği bir ortam ile karşı karşıya kalırız ki burada piyasanın şeffaflığı üzerinde çok ciddi tehditler oluşuyor demektir. Bu da ileriye dönük yapmaya çalıştığımız tahminlerin doğruluğunda hata paylarını çok tehlikeli şekilde artırıyor.

SUUDİ ARABİSTAN BİR KRİZİN EŞİĞİNDE Mİ?

İran’ın artırdığını iddia ettiği üretim değerlerinde yaptığı manipülasyonun bir benzerini Suudi Arabistan farklı bir yöntem kullanarak yapıyor. Suudi Arabistan’ın manipülasyon gücünün temelindeki en güçlü silahı Ghawar petrol sahası. Dünya’nın keşfedilmiş en büyük konvansiyonel petrol sahası olan Ghawar, aynı zamanda Dünya’nın en fazla üretime sahip sahası. Suudi Arabistan’ın resmi verilerine göre Ghawar’ın üretimi yıllardır yaklaşık günde 5 milyon varil civarında.
Ghawar, Suudi Arabistan’ın “dengeleyici üretici (swing producer)” olma gücünün temelindeki etken. Aynı zamanda Ghawar, Dünya’nın en çok ticareti yapılan ham petrol türü olan Arab Light petrolün en büyük kaynağı. Dünya petrol uretiminin yaklaşık %6.5’una tekabül eden Arab Light petrolün %80 civarı Ghawar’dan gelmekte ki bu Dünya’da başka hiçbir petrol sahasının yanına bile yanaşamadığı bir güç. Bu şartlar altında Ghawar’ın aslında ne ürettiği ve durumunun ne olduğu sadece Suudi Arabistan’ı değil, tum Dünya’yı ilgilendiren bir konu oluyor.

Her ne kadar Saudi Aramco yetkilileri Ghawar’ın üretiminin günde 5 milyon varil olduğunu iddia etse de taşların yerine oturmadığı bazı durumlar var. Burada çok derin detaylara girmek istemiyorum ancak özetle söylemek istediğim Ghawar’ın bugunkü net üretiminin günde beş milyon varilin altında olması gerektiğine inanmamızı sağlayacak çok fazla nedenimiz var. Hata Ghawar’ın beş ana rezervinden birisinin tamamen tükendiği, üretimdeki su oranının %90’ın üzerinde olduğunu doğrulayan bazı kaynaklar da mevcut. Bizim hesaplamalarımızla Ghawar’ın toplam tükenmişlik oranı %70’e dayanmış durumda (Grafik 4) ki bu Saudi Aramco’nun resmi olarak sunduğu toplam üretilebilir rezervin üst sınırı olan 110 milyar varillik üretilebilir rezerv esasına dayalı. Alt sınır olan 90 milyar varil için durum daha da vahim. Bu şartlar altında Ghawar’ın kalıcı üretim düşüşüne (terminal decline) girdiğini düşünmek çok yanıltıcı olmaz. Bizim tahminlerimizle de Ghawar’ın bugunku üretimi en fazla 4.5 milyon varil olabilir. Ghawar ile birlikte günde bir milyon varil üretim sınırına ulaşabilen sadece iki sahası olan Suudi Arabistan için bu çok ciddi bir tehlike durumu. Ülkenin panik halinde azaltmaya çalıştığı iç tüketimi kontrol edememesi durumunda en büyük ihracatçı ve piyasadaki dengeleyici üretici rolü tehdit altında olacak.

PETROL PİYASASINDA TOPLAM FİZİKİ MİKTAR TEK BAŞINA BELİRLEYİCİ DEĞİLDİR

En başta değindiğim doğru bilinen yanlışların bir diğerine burada değinmekte fayda var. Petrol piyasasına petrol arzının toplam hacimsel durumu bir önem taşımaz. Ham petrol, gravitesine (API gravity – özkütle) ve sülfür oranına göre sınıflandırılan bir üründür. Burada bunların tanım ve sınıflandırma detaylarına girmeyeceğim ama genel olarak şöyle anlatmakta fayda var. Bir rafineri için gravitesi düşük bir petrolden fiyat olarak getirisi yüksek olan daha fazla hafif ürün (benzin, jet yakıtı, nafta vb) üretebilir. Ayrıca sülfür oranı düşük olan petrolün ham üretim, hem taşıma ve hem de rafinajda operasyonel maliyetleri daha düşüktür. Yani hafif (gravitesi yüksek) ve tatlı (sülfür oranı düşük) petrolün maliyeti düşük ancak getirisi yüksektir. Petrolün gravitesi düştükçe üretebildiği hafif ürün miktarı azalır ve daha ağır ürünler (fuel oil, dizel vb) üretmeye başlar. Bu da rafineri karlılıklarında olumsuz bir etki yapar. Ancak rafinerilerin teknik kapasiteleri arttıkça daha ağır petrolden daha hafif petrol üretme ve yüksek sülfürlü petrolle başaçıkma kapasiteleri artar. Bu durumda gelişmiş rafinerilerin daha ucuz olan orta ağırlıkta (medium) veya ağır (heavy) ve ekşi (sour) petrolü işleyip hafif ürünler üreterek karlıklıklarını artırmaları beklenir çünkü orta ve ağır petroller ve ekşi petroller hafif ve tatlı petrollere göre kalite farkı (quality premium) nedeniyle daha ucuza satılırlar. Dünya’nin en fazla ticareti yapılan 10 petrol türünün dokuzunun orta ekşi petrol olduğunu söylesem sanırım bu petrol türünün önemini daha da anlarsınız.

ABD, Avrupa ve Asya’nın gelişmiş rafinerilerinin orta ekşi petrole olan talebinin nedenlerini yukarıda özetle açıklamaya çalıştım. Bu nedenlerden dolayı orta hafif petrol üreten ülkelerin arz kapasitesi diğer ülkelere göre daha önemlidir diyebililriz. Dünya’nin en çok üretilen orta ekşi ham petrol türünün üçünün Suudi Arabistan’da, beşinin Iran’da ve ikisinin Irak’ta üretildiğini söylesem ve en çok üretilen 20 orta ekşi petrol türünün 16’sının Orta Doğu ve Rusya kaynaklı olduğunu belirtsem sanırım Suudi Arabistan, İran ve Rusya’nın neden bir üretim kesme anlaşmasının baş aktörleri olduğunu daha rahat anlarsınız. Bu nedenledir ki bu ülkelerin üretim kesmeye yanaşmaları, miktarın ne olduğundan ziyade piyasadan ileride çekilmesi muhtemelen ham petrolün orta ekşi ham petrol olması ihtimalini artırması ve rafineri karlılıkları üzerinde olumsuz etkisi olacak olmasından dolayı hayatidir.

Şimdi bu şartlar altında petrol piyasasına bir daha baktığımızda aslında sürekli tekrarlanan haliyle bol bir petrol ortamının olmadığını görebiliyoruz. Ayrıca fiziki anlamda her petrol türünün mevcut olmasının bir öneminin olmadığını da anlayabiliriz. Örneğin ABD’nin şeyl petrol (shale oil) devrimi diye isimlendirdiği üretim aktivitesi piyasaya sadece çok yüksek miktarlarda hafif ve tatlı petrol sunmuştur. West Texas Sour (WTS) ve Mars tipi orta ekşi petrollere arz katkısı çok kısıtlı olmuştur. Ancak ABD’nin bir konum avantajı olarak rahatlıkla ithal edebildiği Kanada ve Venezuela ağır petrolünü yerli hafif petrolü ile karıştırarak (blending) orta petrol oluşturabildiğini ve ucuz ağır petrol kaynaklarından ve yerli üretiminden yine karlı bir rafinaj ortamı sağladığını görebiliyoruz. Burada önemli olan Kanada ve Venezuela gibi ağır petrol kaynaklarının ne kadar ABD’ye akma kapasitesinin olduğu ve bu ağır petroller için ABD ile rekabette olan diğer bölgelerin rekabet gücünün ne olduğudur.

Bu yazıda genel olarak piyasada petrolün bolluğu, petrol üretimin ne şekillerde manipüle edildiği ve bu üretimin ne şekillerde önemli olduğunu anlatmaya çalıştım. Burada bahsedebildiğim ve bahsedemediğim birçok ülkenin durumunu ayrı ayrı incelemek gerekmekte ki piyasa hakkında gerçekten bir fikir sahibi olabilelim. Umarım ileriki yazılarda ülkelerin özel durumlarına ve piyasaya etkilerine de değinme fırsatı bulacağım. Bütün yazının özeti olarak şunu söylemeliyim ki petrol piyasasını anlamak için sayılardan ziyade dinamikleri yakından takip etmek ve anlamak gerekmektedir. Bunları da yavaş yavaş yazılarımızda inceleyeceğiz.

Saygılarımla,

Bu yazıda gecen görüşler tamamen yazarın kendi görüşleri olup Thomson Reuters ve bağlı kuruluşkarı kesinlikle bağlamaz ve görüşlerini yansıtmaz. Yazarın ve Thomson Reuters Oil Research and Forecasts takımının diğer analizlerine ulaşmak için Thomson Reuters Eikon’daki Petrol Araştırma raporlarını inceleyebilirsiniz.