Lübnan gazına hazırlıklı mıyız?

Lübnan, deniz alanlarında petrol ve doğal gaz aramacılığı için ilk ihale sürecini 2013 yılında başlatmıştı. Ancak bu ihale süreci, belirlenen 10 parselden hangilerinin ihaleye çıkarılacağı ve ihaleye katılacak şirketlerle yapılacak anlaşma modeli bir türlü onaylanamadığı için planlandığı şekilde gitmedi.

Nereden çıktı bu Lübnan gazı diye hayıflanmakta haklısınız. Lübnan’da henüz gaz çıkmıyor. Ama ya çıkarsa? Hele bir çıksın sonrasını düşünürüz türünden bir şey geçiyorsa aklınızdan bu yazıyı okumayın.

Şimdilik uçuk görülebilir belki ama eğer çıkarsa Lübnan gazını Türkiye’ye getirmenin sağlayacağı faydaları düşündük mü hiç? Lübnan gazının Avrupa’ya nakli için en ekonomik ve en güvenli güzergah Türkiye olabilir mi? Enerji diplomasisi bunları şimdiden düşünmeyi gerektirmez mi? Düşünüyor muyuz? Büyük resim bize bakıyor ama biz büyük resmi görebiliyor muyuz? Bu tip sorular hiç merakınızı kaşıdı mı? Benimkini kaşıyor.

İHALE SÜRECİ PLANLANDIĞI GİBİ GİTMEDİ

Lübnan, deniz alanlarında petrol ve doğal gaz aramacılığı için ilk ihale sürecini 2013 yılında başlatmıştı. Ancak bu ihale süreci, önce yeni hükümet kurulamadığı, sonra cumhurbaşkanı seçilemediği, dolayısıyla belirlenen 10 parselden hangilerinin ihaleye çıkarılacağı ve ihaleye katılacak şirketlerle yapılacak anlaşma modeli bir türlü onaylanamadığı için planlandığı şekilde gitmedi.

TOPLAM 46 ŞİRKET LİSTEYE ALINMIŞTI

2013 başlarında ihaleye çıkacağını duyuran Lübnan çok hızlı bir giriş yapmıştı. Ön yeterlilik için başvuran 16 şirketten 12 tanesi operatör, aralarında Türkiye Petrolleri’nin de bulunduğu 38 şirketten 34’ü de operatör harici olmak üzere toplam 46 şirket 18 Nisan 2013 tarihinde kısa listeye alınmıştı. İhaleye teklif verme sürecinin 2 Mayıs ila 2 Kasım arasında gerçekleştirilmesi, kazananların ise Şubat-Mart 2014 tarihinde açıklanması taahhüt edilmişti. O kadar emin adımlarla gidiliyor imajı veriliyordu ki ilk sondajın 2015 yılında yapılacağı ve hemen akabinde petrol ve gaz keşif haberinin gelmesi ümit ediliyordu.

İHALE 3 NEDENDEN ÖTÜRÜ SES GETİRMİŞTİ

İhale 3 nedenden ötürü çok ilgi görmüş ve ses getirmişti. Birincisi, tek bir sondaj dahi yapılmamasına rağmen Lübnan Münhasır Ekonomik Bölgesindeki suların neredeyse tamamın iki boyutlu, yüzde 80’i ise üç boyutlu sismik araştırmayla taranmıştı.

Verilerin değerlendirilmesi sonucu 2012 yılı ortasından beri telaffuz edilen muhtemel petrol ve gaz potansiyeli hakkındaki rakamlar iştah açıyordu: 700 milyar metreküp doğal gaz, 440-675 milyon varil petrol. İkincisi, eğer kağıt üstünde gözüken bu petrol ve gaz potansiyelinin yarısı bile bulunsa bu Lübnan için bir dönüm noktası demekti. Üçüncüsü, şirketlere sunulan koşulların çok cezbedici olması bekleniyordu.

2013 yılının Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda yani 23 Nisan’da Lübnan Petrol ve Gaz Konferansında konuşma yapmak için Beyrut’taydım. Havaalanından toplantının yapılacağı yere giderken ana arterlerdeki büyük panolardaki reklamlar dikkatimi çekmişti ama Arapça bilmediğimden bir şey anlamıyordum. Sordum “Bunlar nedir?” diye. “Bilmiyor musun? Modern bir orduya, hızlı trenlerden oluşan bir demiryolu ağı, bedava sağlık ve eğitim hizmetlerine kavuşacağız. Çünkü artık bizim de petrolümüz var” cevabını alınca kendime bir çimdik attım. İki ay önce o zamanki Enerji Bakanı Gebran Bassil’in gazetelere verdiği “İşte beklediğimiz an geldi. Hep özlediğimiz bir fırsat bu, rüyamız gerçek oldu. Allah’a şükür bizim de artık petrolümüz var” demecine güldüğüm aklıma geldi. “Ne zaman sondaj yaptınız da buldunuz” diye gülümsemiştim.

Toplantıda Lübnanlı üst düzey yetkililer tarafından Lübnan’ın gaz potansiyelinin en az 700 milyar metreküp olduğu söylendi. Konuşmacıların birbiri ardına pembe tablolar çizdikleri toplantı salonu Laz’ın biri sahneye çıkıp da “Bizim memlekette ‘dereyi görmeden paçaları sıvama’ diye bir atasözü vardır. Başka ülkelerde de buna benzer şekilde ‘ayıyı öldürmeden postunu satma’, ‘kuluçkadan çıkmamış tavukları sayma’ tabirleri de kullanılır” demesiyle sessizliğe bürünmüştü. “İki konuya dikkatinizi çizmek istiyorum” dedi Laz. “Birincisi, bu ihalenin belirtilen zaman aralarında gerçekleşme olasılığı çok zor ile imkansız arasında bir yerde. Çünkü daha ortada kesinleşmiş bir kontrat modelinin olmaması bir yana hala kurumsal alt yapı bile kurulmadı. İkincisi, ihale gerçekleşse bile 2020’den önce üretime başlamak mümkün olmadığından politikacıların kamuoyuna lanse ettiği imaj yarardan çok zarar getirebilir.”

Bu sözler üzerine ön sıradaki dinleyicilerden biri “Bu adam aklını kaçırmış. Hangi ülkede konuştuğunu zannediyor?” demişti. Ne yazık ki, yalnız kendimiz gibi düşünen insanı akıllı kabul eder hale geldik. Bazı insanlar istediklerini duyarlar. Duymak istemediklerini hatırlamazlar. İstemediklerini unuturlar.

İHALE 5 KERE ERTELENDİ VE YAPILAMADI

2 Mayıs 2013 tarihinde açılan ihale 5 kere ertelendi ve yapılamadı. Parseller ve anlaşma modeli konusundaki 2 kararname bir türlü onaylanmadığı için habire tarih verip ertelemek yerine, bu konular halledildikten sonraki 6 ay içinde ihalenin gerçekleştirilmesine karar kılındı. Ne zaman gerçekleştirileceğini kestirmek hala zor.

3 SAATLE SINIRLI KALAN BAKANLAR TOPLANTILARI SONUÇ GETİRMEDİ

Kolay iş değil tabii ki. 22 Mart 2013 tarihinde Başbakan Mikati hükümetinin istifasından 15 Şubat 2014’te şimdiki Tammam Salam hükümeti kurulana kadar ülkede politik boşluk doğmuştu. Neredeyse 2 yıldan fazla bir süredir Cumhurbaşkanı seçilemeyen bir atmosferde aylarca 3 saatle sınırlı bakanlar toplantılarında (ki gündemi genelde Suriye oluşturuyordu) 24 bakan, parseller ve anlaşma modeli konularında fikir birliğine varamıyorlardı. Düzenleme Kurulu vazifesini görecek Lübnan Petrol İdaresi’nin kurul üyelerini ve bu üyelerin maaşlarını belirlemek için aylarca müzakere yapılıyordu.

İHALENİN ÇOK YAKIN ZAMANDA YAPILACAĞI HAVASI YARATILIYOR

Aslına bakarsanız, sorunun müzakere edilmesi için aralarında eski ve yeni enerji bakanlarının da bulunduğu bir komite kurulmuştu ama bu komite 2 yıldır toplanamadı. Böyle bir ortamda şip şak ihale yapılamayacağını düşünmek pek abes kaçmasa gerek. Baksanıza, ulusal bir petrol şirketi kurulsun mu? kurulmasın mı? tartışması halen devam ediyor. Bunlara rağmen, Lübnan’dan bir kaç aydır gelen havadisler (tesadüf eseri midir nedir bilmem ama Mayıs ayı sonunda Amos Hochsteın’ın Beyrut ziyaretinden sonra), mevcut sorunların çözülerek ihalenin çok yakında yapılacağı havasını yaratıyor. Bakalım reklamlar ne kadar daha devam ettikten sonra filme geri göreceğiz. Başka nedenler de var ama konuyu uzatmak istemiyorum. Türk edebiyatının acı biberlerinden biri olan Şair Eşref’le ilgili aşağıdaki hikaye durumu özetler nitelikte.

Kırkağaç kaymakamlık binasının tamiri için Dahiliye Nezaretinden “Ne gibi masraf icap ediyorsa listesini bildiriniz” yollu bir emir gelince, Eşref “Binanın muhtelif yerleri akıyor” cevabını vermiş. Bunun üzerine tekrar bir emirle “Binanın nereleri akıyor? Ayrı ayrı yazınız” diye sorulur. Bu gibi kırtasiyeye yanaşmayan Eşref şu telgrafı çekmiş: “Binanın musluklarından başka her yeri akıyor!”

DOĞAL GAZ VE PETROL POTANSİYELİ HAKKINDA TELAFFUZ EDİLEN RAKAMLAR ARTTI

İhalenin önünde engeller bitmek bilmezken, geçtiğimiz 4 yıl içinde Lübnan’ın doğal gaz potansiyeli hakkında telaffuz edilen rakam 700 milyar metreküpten 3.400 milyar metreküpe, petrol potansiyeli tahmini de 440 milyon varilden 850 milyon varile çıktı.

KAÇ PARSEL İHALEYE AÇILACAK HENÜZ NET DEĞİL

Diğer yanda, 10 parselden yalnızca 5’İ mi (1, 4, 5, 6 ve 9 nolu parseller) yoksa tamamı mı ihaleye açılacak henüz net değil. Bu çok önemli çünkü 8 ve 9 nolu parseller İsrail’le ihtilaflı bir bölgede bulunuyor. Bakarsınız İsrail gibi Lübnan da polemik yaratmasın diye ihtilaflı bölgelerdeki parselleri ihaleye çıkarmaz. (İsrail’in Kasım ayında açacağı ihalede görücüye çıkacak 24 parselin hiç biri ihtilaflı bölgede değil).

İsrail’in Lübnan’la olan ve yaklaşık 850 km2’yi kaplayan Akdeniz’deki münhasır ekonomik alan (MEB) sorunu çok girişim yapılmasına karşın halen iki ülke arasında sorun olmaya devam ediyor. Mayıs 2013’te İsrail’deki Tamar sahasının 32 kilometre kuzey doğusunda (Lübnan sınırına 5 km) keşfedilen Karish doğalgaz sahasının Lübnan’ın MEB sınırları içine doğru uzanıp uzanmadığı konusunda İsrail ile Lübnan arasında söz düellosu yaşanmıştı. Bu konu zaman içinde kapandı veya biz öyle sanıyoruz.

2023 YILINDAN ÖNCE ÜRETİM BEKLEMİYORUM

Ben şahsen gelecekte Lübnan sularında doğal gaz ve/veya petrol keşfedileceğine inanmakla beraber 2023 yılından önce üretim beklemiyorum.
Lübnan’da keşfedilecek gazın bir kısmı (aynı Güney Kıbrıs’ta olduğu gibi) ihraç edilmeyi gerektirecek. Dolayısıyla boru hattı, LNG ve CNG seçenekleri gündeme gelecek. LNG için iki alt seçenek mevcut.

LNG TESİSİ KURULMASI VEYA YÜZER LNG VERİSYONU GÖRÜŞÜLECEK

Eğer yeteri kadar büyük bir gaz sahası keşfedilirse Lübnan kara parçasında bir LNG tesisi kurulması veya yüzer LNG versiyonu görüşülecek. Yok eğer keşfedilen gaz miktarı Afrodit gibi LNG tesisini rantabl kılacak miktarda değilse bir boru hattıyla başka bir LNG tesisine götürme seçeceği üzerinde durulacak. Kıbrıs’ta ileride kurulabilecek Vasilikos LNG tesisine gönderebilir mesela. Mısır’daki LNG tesislerine boruyla gitmesi mümkün değil çünkü İsrail böyle bir boru hattını MEB’sinden geçirtmez (Mısır’daki tesislerin o gaza ihtiyacı olup olmayacağı ve fiyat konularını bir kenara bırakalım).

EN MANTIKLI YOL ARAP DOĞAL GAZ BORU HATTINI KULLANMAK

Maliyet kurtarırsa ve o zamana kadar teknoloji yaygınlaşırsa yüzer CNG de bir seçenek olarak görülebilir. Fakat gazı boru hattıyla civar ülkelere satmak çok daha cazip olabilir. En mantıklı yol şu anda atıl duran ve yıllık 10 milyar metreküp taşıma kapasitesine sahip Arap Doğal Gaz Boru hattını (AGP) kullanmak. Bu hatla gaz Ürdün’e, Mısır iç piyasasına veya oradaki LNG tesislerine, eğer o zamana kadar Suriye’de durum düzelirse Suriye piyasasına ve hatta Türkiye’ye de gidebilir. Türkiye’ye denizaltından Suriye veya Kıbrıs sularını geçerek bir boru hattı da döşenebilir. Gaz Türkiye’ye geldikten sonra Avrupa’ya bile gidebilir. Neden olmasın?

ÖNEMLİ OLAN SENARYOYU YAZABİLMEK

Öyle ya, ‘Türkiye, enerji konusunda bölgesinde önemli bir aktördür’ diye bir laf nasılsa dolaşıyor ortalıkta. Ben bu tip söylemleri pek hoş karşılamıyorum. Başrol dahi oynasa bir aktör kendisine biçilen görevi yerine getirmeye çalışır. Önemli olansa senaryoyu yazmak ve hatta fiiliyata döküldüğünde onu yönetmektir. Biz figüran mıyız, aktör müyüz, senaryo yazarı mıyız, yönetmen miyiz? Neden? Cevabı size bırakıyorum. Böylece makalemin başlığındaki soruyu da cevaplamış olacaksınız.
Kalın sağlıcakla.

Gönder
Gönder