Kurtarma Planı

Geçtiğimiz aylarda enerji şirketlerine acil bir oksijen çadırı gerektiği ve birçok şirketin acilen nefeslenmeye ihtiyacı olduğu beklentisinden bahsetmiştik. Ancak yapılan bazı iyileştirmelere rağmen, piyasanın genel gidişatı, kur artışı, maliyet artışının dönemsel olarak hızlanması, bankaların likidite ve bilançolarından kaynaklı diğer sorunlar yüzünden durum daha da kötüye doğru gitti.

Anlaşıldığına göre artık bankaların, mevcut piyasa koşullarından dolayı enerji şirketlerinin borçlarını yeniden yapılandırması yeterli olmadığı gibi, bu yapılandırmayı şirketlerin kaldırabilmesi de mümkün gözükmüyor. Zira daha önce alınan ve geri ödemesinde zorluk çekilen kredilerin maliyetleri bugüne göre çok çok düşüktü. Aynı zamanda teminat olarak kabul edilmiş olan varlıkların da değeri çok daha yüksekti. Kısacası bugün bir kredinin yeniden yapılandırılması için enerji şirketlerinin hissedarları daha yüksek maliyete ve çok daha fazla teminat isteğine maruz kalacaklar ki bunun gerçekleşmesi oldukça zor gözüküyor.

Bu durumda kredilerin -bırakın anaparayı- faizinin bile ödenmesinde güçlük varsa bundan sonra ne olacak? Bu durum bankaların bilançolarına sirayet ederse ne olur ve bunu nasıl engelleriz soruları, sanıyorum bu aralar en çok kafa yorulan mevzu.

Bloomberg HT’de Gökhan Şen’in yazısına(*) göre aynı durum konut sektörü için de geçerli ve burada birikmiş kredi stoğu yaklaşık 150 milyar TL. Bunun yarısı döviz cinsinden. Enerjide ise halen sorunlu olma potansiyeli olan kredi stoğunun bunun dört katı civarında olduğu söyleniyor. Ve maalesef neredeyse tamamı döviz cinsinden bu kredilerin.

Sanıyorum bu konularda devletten gelecek desteğin doğrudan parasal bir fonlama olması durumu hem yasal olarak mümkün değil hem de toplumsal olarak kabullenilecek bir durum değil. Ancak Gökhan Şen’in belirttiği gibi maalesef bu işlerde kazanç bireyselken zararın maliyeti toplumsal olabiliyor. Bu sebeple de göz yumulup işin olacağına bırakılması seçeneklerden değil gibi gözüküyor.

Devletin -büyük ihtimalle- uzun vadeli borçlanma senetleri ile bu borçları finanse etmesi ve karşılığında bu şirketlerin hisselerini Türkiye Varlık Fonu ya da benzeri bir yapı altına alması mümkün olabilir. Bu durumda karşı tarafların -gerek sermayedar gerekse bankaların- belli bir zarara uğrayacağı kesin ancak bu seçeneğin opsiyonel olması ve belki de bu sermayedarlara belli bir süre sonra belli bir primle hisselerini geri alma hakkı verilmesi gibi uygulamalar söz konusu olabilir.

Opsiyonların kullanılmaması halinde ise ileride tekrar bir özelleştirme programı kapsamına alınarak devletin kullandığı kamu kaynağını makul bir getiri ile geri alması mümkün olabilir. Bu kaynağı borç olarak kullandırma ihtimali daha zayıf olmakla birlikte bunun da mümkün olabileceği anlaşılıyor.

Elbette bunun diğer etkilerini de düşünmek lazım. Zira piyasada bir anda yarım trilyon TL civarında yeni hazine kâğıdı gelmesi faizleri ne kadar yükseltir ve Hazine’ye ne maliyet oluşturur vs. gibi analizleri yapmak gerekiyor.

Ancak vakit daraldı. Bu çalışmaların ve kararların bir an önce planlanması gerekir diye düşünenlerin sayısı çoğunlukta…

Herkesin gözü Ankara’da…

(*) https://www.haberturk.com/yazarlar/gokhan-sen/2208616-konut-stoklarini-nasil-eritelim-hangi-sirketi-kurtaralim