Kıbrıs

Geçen ayki “Doğu Akdeniz jeopolitiğinde doğal gazın dayanılmaz ağırlığı” başlıklı yazım biraz uzun olduğundan dolayı bir kaç konuyu kırpma zorunluluğunu hissetmiştim. Fakat Kıbrıs’ta gittikçe tırmanan gerilim nedeniyle içimde kalmasın diye bu yazımda onlara yer vermek istiyorum.

Saipem 12000 gemisinin 3 nolu parselde sondaj yapmasına Türk Donanması izin vermedi ve İtalyan Eni şirketince kiralanan gemi bir süre orada volta attıktan sonra 23 Şubat’ta Eni için Fas’ta bir sondaj yapmak üzere bölgeden ayrıldı.

Derken, Yunanistan’da yayınlanan Kathimerini gazetesi, Exxon şirketinin kiralamış olduğu iki araştırma gemisinin saha araştırması yapmak üzere 10 numaralı parselde çalışmalara başlayacağını duyurdu. İşte film burada parazitlenmeye başladı.

Medyamız ve birçok uzman, bu gemilerin 10. Parselde yapacakları çalışmalar esnasında Amerikan donanmasına ait gemilerin Doğu Akdeniz’e gelmesinin çok manidar olduğuna dikkat çekerek savaş gemilerinin aslında tatbikat bahanesiyle geldiğini ve Exxon’un kiraladığı gemileri olası bir Türk müdahalesine karşı koruma amacı güttüklerini bahsetti. Halbuki Amerikan gemileri 2001 yılından beri İsrail ile yapılagelen ve bu sene 4-15 Mart tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan Juniper Cobra tatbikatı nedeniyle bölgeye geldi.

Ancak bu arada medyada “10. Parselde Türkiye hak ilan etmiyor, Türk ve Amerikan savaş gemileri karşı karşıya gelmez” şeklinde yapılan açıklamalar benim açımdan çok şaşırtıcı oldu.

Bir önceki yazımda Güney Kıbrıs’ta yapılan hidrokarbon aramalarına Türkiye’nin neden karşı çıktığını üç ana başlıkta toplamıştım. Birincisi, Türkiye’nin kıta sahanlığıyla örtüşen bölgede yapılan faaliyetler. İkincisi, KKTC’nin TP’ye arama ruhsatı verdiği yerlerde yapılan faaliyetler. Üçüncüsü, Kıbrıs adasının ortak sahibi olan Kıbrıs Türklerinin adanın çevresindeki doğal kaynaklar üzerindeki asli haklarını hiçe sayan tek taraflı yürütülen faaliyetler. ExxonMobil ile Katar’ın ulusal şirketi Qatar Petroleum’un, GKRY’nin sözde MEB’sinde bulunan 10. Parseldeki faaliyetler yukarda bahsettiğim üçüncü gruba girer. Acaba şimdiye kadar ben mi yanlış anladım demekten kendimi alamıyorum.

Bunun en basit göstergesi medyamızdır. Basit bir örnek vereyim. Türk medya organlarında Doğu Akdeniz gazı ile ilgili yapılan haberlerde kullanılan haritalara bir bakın bakalım Kıbrıs’taki münhasır ekonomik bölge veya deniz sınırlamaları nasıl gösterilmiş.

GKRY’nin bugüne kadar yaptığı sondaj faaliyetleri, sismik arama ve boru hattı çalışmalarına ilişkin Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamalara ve zamanlamasına bir bakın bakalım Türkiye’nin tepkisi ve derecesi ne olmuş. Sonrada GKRY Dışişleri Bakanlığı web sitesinde Türkiye’nin tepkisine verilen tepkiye ve zamanlamasına bakın. Anında görüntü. Belki bu konu bir gün tez konusu bile olur, kim bilir.

Kıbrıs konusunda dışarıda ve dışarıya karşı elimiz belki zayıf olabilir çünkü KKTC’yi Türkiye Cumhuriyeti’nden başka tanıyan yok. Bizim GKRY ama Birleşmiş Milletlerin bizim haricindeki bütün üyelerinin Kıbrıs Cumhuriyeti veya kısaca Kıbrıs olarak adlandırdığı ülke Türkiye’yi işgalci kuvvet, KKTC’yi ise Kıbrıs Türk toplumu, ayrılıkçı rejim veya Kıbrıs’ın kuzeyinde Türk işgali altındaki bölgede tek taraflı ilan edilen rejim olarak görüyor. Maalesef hiç bir dostumuza, kardeşimize, kara gün dostumuza vesaire KKTC’yi tanıttıramadık. Dahası, “Bir millet, iki devlet” derken Azerbaycan’ı kast ediyoruz, Azerbaycan da Türkiye’yi. Ya KKTC? Neden “bir millet, üç devlet” demiyoruz?
Peki, üyesi olduğumuz uluslararası kuruluşlarda Kıbrıs Türklerinin haklarını ne kadar savunabiliyoruz? Bu kuruluşlar tarafından yayınlanan haritalarda Kıbrıs adası nasıl gösteriliyor? Hepinizin bildiği bir kurumdan örnek vereyim. Uluslararası Enerji Ajansı. Kıbrıs adı geçen yerlerde iki dip not kullanılır.

Note by Turkey: The information in this document with reference to “Cyprus” relates to the southern part of the Island. There is no single authority representing both Turkish and Greek Cypriot people on the Island. Turkey recognises the Turkish Republic of Northern Cyprus (TRNC). Until a lasting and equitable solution is found within the context of United Nations, Turkey shall preserve its position concerning the “Cyprus issue”.
Note by all the European Union Member States of the OECD and the European Union: The Republic of Cyprus is recognised by all members of the United Nations with the exception of Turkey. The information in this document relates to the area under the effective control of the Government of the Republic of Cyprus.
GKRY, ajansın üyesi değil. Avrupa Birliği de değil. Ama ajansın yakından takip ettiğinizi tahmin ettiğim Avrupa’da gaz ticaret akışını aylık bazda gösteren haritasında (www.iea.org/gtf/) Kıbrıs adası Cyprus olarak gösteriliyor ve adayı ikiye ayıran bir hat bile yok.

Ayrıca şunu da belirteyim ki Mart ayı içindekiler dahil son zamanlarda Türkiye’nin yayınladığı seyrüsefer duyurularında (Navtex) bir şey dikkatimi çekiyor. Şöyle deniyor: “Kıbrıs” 1960 yılında kurulan devlet ile aynı değildir. Bu nedenle “Kıbrıs” isimlendirmesi hiçbir ölçüde veya şekilde GKRY’yi tanıma veya Türkiye’nin 1960 yılındaki garanti anlaşması ile kuruluş anlaşmasından kaynaklanan hak ve yükümlülüklerine zarar vermesi anlamına gelmez. Yani şu anki Türkiye-GKRY seyrüfeser mesajlarında “Kıbrıs” kelimesi üzerinde bir savaş yürütülürken, üyesi olduğumuz organizasyonlarda “Kıbrıs” kelimesinin adanın güneyini ettiğini söylüyoruz. Benim kafam pek almadı ama neyse bu işler zaten beni fazlasıyla aşar.

Bakalım bu konular Türkiye ile Avrupa Birliği arasında 29 Mart tarihinde Bulgaristan’ın Varna şehrinde gerçekleştirilmesi planlanan zirvede dile getirilecek mi? Bu arada medyamızın buyurduğu Eni gibi ExxonMobil de gidecek mi? Bakalım Doğu Akdeniz daha ne çeşit gelişmelere gebe kalacak. Bakalım deniz yetki alanları konusunun Kıbrıs’ta kalıcı ve adil bir çözüm bulunması yolundaki en önemli sorunlardan biri olduğu ne zaman anlaşılacak.
Temennimiz, etkin ve güçlü diplomasinin kaba kuvvetten daha önemli sonuçlar doğurabileceğinin idrak edilmesi. Bir başka temennim de bu yazımın Doğu Akdeniz gazı konusundaki son yazım olması. Artık bu konuda uzun bir süre bir şey yazmak istemiyorum.

Kalın sağlıcakla.