Katar krizi ve yeni jeopolitik riskler

5 Haziran’da Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri(BAE), Mısır ve Bahreyn’in Katar’la tüm diplomatik ilişkilerini kestiklerini açıklamasının ardından aldıkları yaptırım kararlarıyla başlayan Katar krizi, Orta Doğu’da önümüzdeki süreçte öngörülmesi oldukça zor ve bölgesel gerilimin giderek artacağı yeni bir döneme kapı araladı.
Suriye, Irak, Yemen ile Libya’da iç savaş ve çatışmalar devam ederken Katar kriziyle başlayan yeni dönem hiç şüphesiz ki bölgede gerilimin devam ettiği fay hatlarında yeni hareketlenmeleri de tetikleyecek.

 

Orta Doğu’da geniş bir alana yayılan istikrarsızlık, bölge ülkelerini olduğu kadar bölgenin sahip olduğu enerji kaynakları nedeniyle dünya petrol ve LNG piyasalarını da derinden etkileme potansiyeline sahip. BP verilerine göre, Orta Doğu 2016 sonu itibariyle Dünya üzerindeki kanıtlanmış petrol rezervlerinin yüzde 47,7’sine (813 milyar varil), doğalgaz rezervlerinin ise yüzde 42,5’ine (79,4 trilyon metreküp) sahip.

 

DÜNYA’NIN EN BÜYÜK LNG İHRACATÇISI

 

Katar’ı Körfez’deki diğer Arap ülkelerinden ayıransa ülkenin sahip olduğu büyük doğalgaz kaynakları ve LNG ihracat kapasitesi. Son 15 yılda doğalgaz üretimini ve yaptığı önemli yatırımlarla LNG ihracat kapasitesini arttıran Katar, dünyanın en büyük LNG ihracatçısı haline geldi. Gelirleri hızla artan Katar bugün 335 milyar dolar büyüklüğü ile dünyanın 14. büyük varlık fonuna sahip durumda.

 

2016 sonu itibariyle Dünya toplamının yüzde 13’ünü oluşturan 24,3 trilyon metreküplük doğalgaz rezervi ile İran ve Rusya’nın ardından dünyanın üçüncü en büyük doğalgaz rezervine sahip olan Katar, 2016 yılında 108 milyar metreküplük LNG ihracatıyla Küresel LNG ihracatının yüzde 30,2’sini gerçekleştirdi.

 

2016’da Katar’ın LNG ihracatında en önemli payı 71,7 milyar metreküp ile Asya, 17,8 milyar metreküp ile Avrupa alırken Orta Doğu’ya yapılan ihracat miktarı ise 7,78 milyar metreküp oldu.

 

Katar LNG haricinde Dolphin boru hattıyla da BAE ve Umman’a doğalgaz ihraç ediyor. Katar, 2016 yılında 17,9 milyar metreküpü BAE ve 2,1 milyar metreküpü Umman’a olmak üzere bu hattan 20 milyar metreküp gaz ihraç etti.

 

KRİZİN NEDENLERİ

 

Katar, önemli bir ekonomik güç haline gelmesiyle birlikte Körfez’deki diğer Arap ülkelerinden ayrışmaya başladı. Hızla artan gelirleri, El Cezire gibi Arap dünyasında etkili bir medya gücüne kavuşması, bölgenin önemli ülkelerindeki yatırımları ve kurduğu iyi ilişkilerle boyutlarının çok üzerinde bir güce kavuşan Katar, Arap Baharıyla birlikte diğer Körfez ülkelerinden ayrışmaya başladı. Katar’ın Arap Baharını desteklemesi bölgede artan etkisi başta BAE ve Suudi Arabistan olmak üzere bölgedeki Arap Monarşilerinin öfkesini üzerine çekti.

 

Katar’la Körfez ülkeleri arasında bugün yaşanan krizin bir benzeri 2014 yılında da yaşanmıştı. Suudi Arabistan ile Körfez ülkeleri Katar’dan Büyükelçilerini çekerken sekiz ay süren bu ilk kriz Kral Selman’ın gelişiyle birlikte çözülse de ilişkiler eski gibi değildi. BAE, Katar’ın artan ekonomik ve siyasi gücünden duyduğu rahatsızlık nedeniyle bölgede Katar karşıtı ittifakın başını çekerken Mısır’da gerçekleşen darbe sonrası Mısır da BAE ile birlikte muhaliflere destek verdiği için Katar karşıtı hareketin başını çeken iki ülkeden birisi oldu. Mevcut kriz ve gelişmeler Katar’ın komşularıyla yaşadığı görüş ayrılıkları ve uzun zamandır bu ülkelerde Katar’ı hedef alan haber ve açıklamaların artan doz ve sürekliliği dikkate alındığında bölgeyi yakından takip edenler için şaşırtıcı olmadı.

 

Katar krizinin arkasında yatan bir diğer etken de hiç şüphesiz ki İran. ABD’de Trump’ın Başkanlığa gelmesiyle birlikte İran politikasının değişmesi ve İran üzerindeki baskının artacağının işaretlerini vermesi bölgede başta Suudi Arabistan ve İsrail olmak üzere İran karşıtı ülkelerden destek buldu. Trump’ın Mayıs ayındaki Orta Doğu turu sonrası İran’a karşı izlenecek stratejinin belirginleştiği görülüyor. Körfez ülkeleri Katar’a uyguladıkları baskıyla bölge ülkelerinden ayrışan politika ve yaklaşımlarında geri adım attırmayı hedefledikleri gibi aynı zamanda İran karşıtı bloku da güçlendirerek konsolide etmeye çalışıyorlar.

 

Katar’a yönelik yapılan suçlamalardaki İran vurgusunun altında yatan temel neden de bu. Katar krizinin üzerinden geçen yaklaşık 2 haftalık sürede Körfez ülkelerinin istedikleri sonucu alamadıklarını gösteriyor. Katar’ın bazı başlıklarda yumuşamasının krizin tonunu düşürebileceği değerlendiriliyor. Katar’ın geçtiğimiz hafta ABD ile imzaladığı 12 milyar dolar değerindeki silah anlaşması ve iki ülke deniz kuvvetlerinin ortak tatbikatı Katar’ın ABD ile ilişkilerini güçlendirerek krizi farklı kanallardan da çözme çabasını ortaya koyuyor. Krizin derinleşmesinin önlenmesinde Türkiye’nin Katar’daki üsse Asker gönderme kararının TBMM’den geçmesi ve krizin ilk gününden itibaren yürüttüğü mekik diplomasi de önemli bir etken oldu.

 

KATAR KRİZİ VE ENERJİ PİYASALARI

 

Katar kriziyle birlikte gözler Orta Doğu kaynaklı arz güvenliği ve fiyat artışı risklerini fiyatlamaya çalışırken dünyanın en büyük LNG ihracatçısı durumundaki Katar’ın durumu ve krizin yayılma ihtimali çeşitli senaryoları olasılıklarını da masaya getiriyor.

 

Aradan geçen sürede Katar’ın krizi tırmandırmaktan kaçınması ve diplomasi kanallarını etkin şekilde kullanmaya çalışması ile üçüncü taraflardan gelen itidal açıklamaları şu an itibariyle krizde bir üst aşamaya geçilme riskini azaltıyor.

 

Qatar Petroleum CEO’su Saad Sherida al-Kaabi’nin Dolphin boru hattından BAE ve Umman’a yaptıkları gaz sevkiyatını kesmeyeceğini açıklaması Katar’ın güvenilir bir LNG ihracatçısı olarak itibarını koruması, bölgedeki tansiyonu arttırmama ve bu iki ülkenin arz güvenlikleri açısından oldukça önemli bir karar. Olası bir kesinti ihtimali durumunda bu iki ülkenin spot LNG alımına yönelmesi ve bunun ise spot fiyatlarda kısa vadeli artışa neden olabileceği değerlendiriliyordu. Katar’ın elindeki fazla gazı LNG piyasalarına sunması durumunda ise özellikle Asya’da mevsimsel nedenler ve arz nedeniyle aşağı yönlü fiyat baskısını daha da arttırmasından endişe ediliyordu.
İhtimal dahilindeki kötümser senaryolardan bir diğeri ise Süveyş Kanal İdaresinin Katar bayraklı LNG tankerlerinin geçişine izin vermemesiydi. Hukuki olarak kolay bir adım olmasa da böyle bir adım Akdeniz ve Avrupa piyasalarına giden Katar çıkışlı LNG tankerlerinin Güney Afrika’dan geçerek Avrupa’ya ulaşmasını beraberinde getirebilir. Bu da gemilerin 2 kata yakın mesafe kat etmesine ve tankerlerin sefer sayısındaki azalmaya bağlı olarak taşıma maliyetinin artmasına neden olabilir. Bununla birlikte Katar’ın doğalgaz üretim ve LNG ihraç altyapısına yaptığı yatırımların amortismanını sağlaması ve esnek üretim maliyetlerinin getirdiği fiyat avantajı güzergah değişimi kaynaklı maliyet artışını dengelemesine imkan verebilecektir.

 

Katar’ın bu kargoları Asya piyasalarına yönlendirmesi bu bölgedeki fiyatlar üzerinde düşüş baskısına neden olabileceği ve başta ABD olmak üzere Avrupa piyasasına yönelecek diğer LNG ihracatçıları açısındansa önemli bir pazar oluşabileceği değerlendiriliyor.

 

Avrupa açısından ise Katar kaynaklı LNG arzında görülecek düşüş Rusya’dan boru hatlarıyla büyük oranda karşılanabileceği için arz güvenliği üzerinde önemli bir risk oluşturması öngörülmüyor.

 

Mısır’ın Katar’dan önemli miktarda LNG ihracatı yaptığı ve Süveyş kanalının kapatılmasının bu açıdan da kısa vadede kolay bir tercih olmayacağı not edilmeli.

 

Katar krizinin tırmanmasının petrol fiyatları üzerindeki etkisinin sınırlı olacağı değerlendirilirken krizin yayılma etkisi göstermesi ve İran’ın da dahil olması durumunda körfezden petrol akışında yaşanacak aksamanın büyük bir fiyat şoku yaratma ihtimalinin olduğu göz ardı edilmiyor.

 

YENİ JEOPOLİTİK RİSKLER KAPIDA

 

Katar krizinin şaşkınlığı atlatılmadan İran’ın başkenti Tahran’da düzenlenen terör eylemi ve İran’dan körfez ülkelerini hedef alan açıklamalar bölgedeki gerilimin yayılma ve farklı bir evreye geçtiği yönündeki düşünceleri kuvvetlendiriyor. Tüm gelişmeler yukarıda da bahsettiğim gibi Trump’ın Körfez turu sonrası netleşen İran ve bölgeye yönelik stratejiler İran üzerindeki baskının artacağını ve İran’ın henüz doğrudan hedef alınmamakla birlikte hem vekalet savaşlarını yürüttüğü coğrafyalarda hem de farklı aktörler üzerinden Tahran saldırısında görüldüğü gibi baskı altına alınarak hareket alanının kısıtlanmaya çalışılacağını gösteriyor.

 

Ayrıca ülkeye yönelik olası ekonomik ambargo ve sınırlamaların tekrar uygulanabileceği de tekrar konuşulmaya başlanan olasılıklar arasında.

 

Bu gelişmeler İran’ın petrol üretimi ve ihracatını üzerinde yaratacağı sonuçlar ile petrol fiyatlarını etkileme olasılığına her zaman sahip. Aynı zamanda İran’ın özellikle dünyanın en önemli ham petrol üreticilerinden birisi durumundaki Suudi Arabistan’ı hedef alacak vekalet savaşını ülke içine taşıması ihtimali arz güvenliği ve fiyatlar üzerinde önemli risklere neden olabilir.

 

İran ve Suudi Arabistan’ın birbirini doğrudan hedef alması ihtimali ise bölgeyi ve enerji piyasalarını büyük bir ateşin içine atacağı için gerçekleşmesi güç ve düşük bir ihtimal olarak görülüyor.
Gelişmeler Katar krizinin, İran’a karşı bölgedeki bloku güçlendirmeyi amaçlayan ve bu ülkeye baskının artacağı yeni dönemin ilk adımı olduğunu gösteriyor.

 

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY)’nin bir süredir planlamakta olduğu bağımsızlık referandumunu 25 Eylül’de yapma kararı alması bir diğer önemli petrol üreticisi olan Irak kaynaklı riskleri tekrar enerji piyasaları ve bölge gündemine taşıyor. Kuzey’deki üretim seviyesinin düşüklüğü nedeniyle buradaki gelişmelerin petrol fiyatları üzerindeki etkisinin sınırlı olacağı öngörülüyor.

 

Sonuçları bakımından Irak’ın üniter yapısı için olduğu kadar Türkiye, İran ve Suriye açısından da oldukça ciddi riskler içeren referandum kararı bölgede gerilim ve çatışmaların artması tehlikesini taşıyor.
Bölgeyle ilgili sağlıklı öngörülerde bulunmak giderek zorlaşsa da Katar krizi ve bölgedeki gelişmelerin seyri global enerji piyasaları açısından olduğu kadar Türkiye enerji piyasaları açısından da oldukça yakından takip edilmeyi gerektiriyor.