İstihdam edenin sorumluluğu

Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenen haksız fiiller, hukuka aykırı fiillerin bir çeşididir. Haksız fiillerde sorumluluk açısından kural, kusur sorumluluğudur. Bu kurala göre, bir kimsenin yapmış olduğu haksız fiilden sorumlu tutulabilmesi için kusur şartı aranır. Ancak, bu kurala istisna olarak TBK’da kusursuz sorumluluk halleri de düzenlenmiştir. Sebep sorumluluğu da denen bu halde, kusurlu olup olmadığı aranmaksızın kişinin yapmış olduğu fiil ile ortaya çıkan zarar arasında illiyet bağının varlığı, zarar vereni sorumlu tutmak için yeterli görülmüştür.

 

3 ŞART MEVCUT

 

TBK m.66’da “Özen Sorumluluğu” başlığı altında düzenlenen “Adam Çalıştıranın Sorumluluğu” bir kusursuz sorumluluk halidir. İlgili maddenin ilk fıkrasına göre; “adam çalıştıran, çalışanın, kendisine verilen işin yapılması sırasında başkalarına verdiği zararı gidermekle yükümlüdür.” denilmektedir. Bu maddede değinilmesi gereken üç şart mevcuttur. Öncelikle istihdam eden (adam çalıştıran) ile zarar veren arasında bir çalışma ilişkisi bulunmalıdır.  Bu çalışma ilişkisinin bir hizmet veya iş sözleşmesinden vs. doğması gerekmez, aralarında emir talimat esasına dayanan bir ilişkisi bulunması yeterlidir. İkinci olarak, işçi yapmış olduğu bir fiille üçüncü bir kişiye zarar vermiş olmalıdır ve son olarak bu zarar, nedensellik bağı içerisinde meydana gelmelidir. Yani işçi, işverenin vermiş olduğu iş dolayısıyla bir zarara sebebiyet vermiş olmalıdır. Örneğin; bir işçi mesai saati içerisinde, husumeti olduğu bir akrabasına rastlamış ve elindeki balta ile onun yaralanmasına sebep olmuştur. Olayda verilen zarar mesai saatleri içerisinde vuku bulmuş olmasına rağmen, işverenin vermiş olduğu bir işten dolayı doğan bir zarar olmadığı için işverenin sorumluluğundan bahsedilemeyecektir.

 

Tüm bu şartlar gerçekleştiğinde, zararın işverenin kendisine yüklenen objektif özen yükümlülüğünü yerine getiremediğinden dolayı ortaya çıktığına dair bir karine olarak kabul edilir. İşverene yüklenen özen yükümlülükleri TBK m.66/f.2’de “adam çalıştıran, çalışanını seçerken, işiyle ilgili talimat verirken, gözetim ve denetimde bulunurken, zararın doğmasını engellemek için gerekli özeni gösterdiğini ispat ederse, sorumlu olmaz.” şeklinde düzenlenmiştir. Yani işçinin işini görmesi sırasında üçüncü bir kişiye zarar vermesi halinde, işverenin işçisini seçerken ve ona işiyle ilgili talimat verirken veya gözetim ve denetimde bulunurken gerekli özeni göstermediği karine olarak kabul edilir. Karine aksi ispatlanabilir olduğundan ötürü, burada işverene bir kurtuluş beyyinesi tanınmıştır. Buna göre, ilgili maddeden de anlaşılacağı üzere, işveren işçisini seçerken, ona talimat verirken ve denetim ve gözetimde bulunurken gerekli özeni gösterdiğini kanıtlarsa sorumlu tutulmayacaktır.

 

Kanunda tanınan bu kurtuluş imkanları dışında işveren, kendisine yüklenen özen yükümlülüklerini yerine getirmiş olsa dahi zararın oluşmasına engel olamayacağını kanıtlarsa da zarardan dolayı sorumlu olmayacaktır. Adam çalıştıranın sorumluluğu bir kusursuz sorumluluk olsa da haksız fiil teşkil ettiği için kusur dışındaki diğer şartlar yani hukuka aykırı fiil, zarar ve illiyet bağı şartlarını taşımalıdır. Burada da işverenin söz konusu zarara, özen gösterse de engel olamayacak olması illiyet bağının kesilmesini teşkil eder ve böylelikle sorumluluktan kurtulur.

 

Son olarak değinilmesi gereken bir husus da TBK m.66/f.4’te “adam çalıştıran, ödediği tazminat için, zarar veren çalışana, ancak onun bizzat sorumlu olduğu ölçüde rücu hakkına sahiptir.” hükmü düzenlenmiştir. Eski BK’da rücu hakkı konusunda herhangi bir sınırlama bulunmazken, TBK’da adam çalıştırana rücu hakkı, çalışanın bizzat sorumlu olduğu ölçüde denilerek sınırlandırılmıştır.