İran ve Venezuela’nın petrole olan etkisi

Son zamanlarda suları durulmayan Orta Doğu’da Amerika Birleşik Devletlerinin tekrar İran’a yaptırım uygulayacağını açıklaması ve süregelen Venezuela’nın ekonomik çöküşü ve 2014 yılından beri azalan arama yatırımları yakın gelecekte petrol ve doğal gaz fiyatlarını önemli ölçüde etkileyecektir. Petrol ve doğal gaz fiyatlarındaki artış ise zaten cari açığı yüksek olan ve henüz petrol ve doğal gaz da üretim ekonomisine geçmemiş olan Ülkemizi çok sıkı şekilde etkileyecektir.

Hepimizin bildiği gibi İran ve Venezuela OPEC ülkesi ve dünya rezervleri açısından ilk üç sıradaki ülkelerdir. Venezuela rezerv bakımından dünya petrol rezervlerinin %18’ine, İran ise %9’una sahiptirler (Şekil 1).

Ama üretim açısından bakıldığında önemli birer petrol ihraç ülkeleri olmalarına rağmen, ikisinin toplam üretimi 2017 yılında dünya toplam üretiminin %7.7’sini karşılamaktadırlar (Şekil 2).

Aslında 1973 yılında bu iki ülkenin dünya petrol üretimine yaptığı katkı %16’dan gerilemiş, genel olarak 2010 yılına kadar %9 civarında gerçekleşmiştir. 2012 yılından itibaren ise bu oran yaklaşık %7 civarında olmuştur.  Peki, petrol üretimine katkısı bu kadar büyük olmayan ama en fazla rezerve sahip olan bu iki ülkeden birisi yaptırımlar diğeri de ekonomik kriz nedeni ile hali hazırdaki %7’lik üretim katkısını gerçekleştiremezse petrol fiyatları yükselir mi? Ya da petrol fiyatları sadece bu iki ülkenin üretimine mi bağlıdır? Tabii ki hayır, ancak bu iki ülkedeki sıkıntılar önemli oranda petrol fiyatlarına yansıyacaktır. Ancak İran ve Venezuela’nın içindeki bu duruma ek olarak 2014 yılından beri düşen arama yatırımları ve yaşlanan sahalardaki üretim düşüşünü yerine koymak adına, petrol fiyatlarının düşük olması sebebi ile, yapılmamış arama-üretim yatırımları da eklenince petrol fiyatlarının artması beklenen sonuçtur. Uluslararası Enerji Ajansının verilerine göre 2014 yılında 800 milyar $ olarak gerçekleşen üstzincir (upstream) yatırım harcamaları petrol fiyatlarında ki ani düşüş nedeni ile 2015 yılında %25 ve 2016 yılında %26 gerilemiştir. Ayrıca yine Uluslararası Enerji Ajansının verilerine göre 2010 -2017 yılları arasında her yıl üretim ortalama günlük 3 milyon varil azalmıştır. Yani stoklarda önemli ölçüde azalma mevcuttur. Şekil 3’e dikkatlice bakacak olursak 1981 yılına kadar dünya petrol üretimi hep dünya tüketiminin üstünde gerçekleşmiştir. Ancak 1981 yılından itibaren yıllık tüketim hep yıllık üretimin üstünde olmuştur. Başka bir deyişle dünya 1981 yılından itibaren stok ile yaşamaya alışmış ve fiyatlaması da bu stoklar üstünden gerçekleşmiştir. 1998- 2002 ile 2008-2010 yılları arasında üretimde önemli düşüşler yaşanmıştır yine aynı şekilde 2015’den itibaren önemli üretim düşüşleri gözlenmektedir (Şekil 3).

Bununla birlikte 2019 yılında tüketimin günlük 1.5 milyon varil kadar artacağı tahmin edilmektedir. Üretim ile tüketimin arası açıldığında da fiyat değişimleri kaçınılmazdır. Şekil 3’te sarı ile renklendirilmiş grafik üretim-tüketim arasındaki fark grafiğidir. Görülebileceği üzere üretim tüketim arasındaki fark tüketimin artması ve üretimin düşmesi nedeni ile giderek negatif yönde açılmaktadır (Şekil 3). Ayrıca yukarıda bahsedilen arama üretim yatırımlarının da önemli oranda azalması ile birlikte üstüne bir de İran yaptırımları ve Venezuela’nın ekonomik çöküşü nedeni ile  üretimin yarıdan fazla azalması petrol fiyatlarına önemli ölçüde yansıyacaktır.

Bu durum ülkemizi ne kadar etkileyecektir? Öncelikle Türkiye 2017 yılında günlük 1 milyon varil petrol ve yıllık 51.7 milyar metreküp doğal gaz tüketmiştir. Bu tüketimin neredeyse %1’ini bile kendi sınırlarımız içinde  üretemiyoruz. Başka bir deyişle petrol ve doğal gazda %100 ithalata bağımlıyız. Bu ithalatın petrolde %22’si ve doğal gazda %16’sı İran’dan gerçekleşmektedir. Dolayısı ile İran’a uygulanacak yaptırımlar ile birlikte enerjide önemli bir tedarikçimiz ve sınır komşumuz ile olan ticaretimiz etkilenecek ve petrol ve doğal gazda açığı kapatmak için başka ihracatçı ülkelere yönlenecektir. Eğer bu ülke en kolayından Rusya olursa hali hazırda petrolde %12 ve doğal gazda %55 olan bağımlılığımız artacaktır.  Rusya’ya bağımlılığımız nükleer enerji ve ihracatta ki bağımlılığımız ile birlikte çok yüksek oranlara ulaşacak ve bu da bizi petrol fiyatları ve cari açıkların yanında başka siyasi ve politik sıkıntılara sokabilme olasılığı artmaktadır. Venezuela’nın üretimindeki azalmanın Türkiye’nin petrol ithalata direk etkisi olmasa bile piyasada önemli etkileri olacağı için Ülkemizde bu durumdan fazlası ile etkilenecektir.

Özetle 4 Kasım’da uygulamaya konması beklenen İran yaptırımları, üzerine Venezuela’daki üretim düşüşleri ve 2014 yılındaki petrol fiyatlarının düşmesi ile birlikte gidilen arama yatırımlarının yapılmamış olması ile birlikte bir de talebin 2019 yılında günlük 1.5 milyon varil artmasının beklenmesi petrol fiyatlarını önemli ölçüde yükseltecektir. Bu durumda diğer OPEC ülkelerinin üretimi arttırması da çare olmayacaktır.  Tüm bunların bize yansıması ise  enerji faturasından kaynaklanan cari açığını önemli miktarda artması şeklinde olacaktır. Petrol fiyatlarının düşük seyrettiği dönemde ağustos böceği misali yazın hiç bitmeyeceğini düşündüğümüzden, kış için hazırlık yapmadan geçirip, enerjinin en önemli ham maddesi olan petrol ve doğal gazda üretim ekonomisine geçilmemiştir. Önemli nokta şudur ki; her konuşmada yerli kaynaklarımızın üretimine önem verileceği ve üretimlerinin önü açılacağı söylenmektedir. Henüz ihtiyacımız olan miktarda  petrol ve/veya  doğal gaz sahası keşfi yapamadığımıza göre bu üretimi yurt dışında yapmamız gerekmektedir. Yoksa petrol ve doğal gaz keşfetmeyi bekler ve rasyonel kararlar almak yerine romantik söylemler ile enerji konusunu çözmeye çalışırsak, enerjide ki cari açığımızın kapatılması imkansız hale gelecektir.