Finansman sorunu çözüm bekliyor

Türkiye’nin 2002 sonrası ekonomik büyümesine bağlı olarak hızla artan enerji talebinin karşılanabilmesi ve arz güvenliğinin sağlanması geçtiğimiz 10 yıllarda enerji politikalarının en temel önceliği olurken gerekli yatırımların hız kesmeden yapılabilmesi ve piyasa oluşumu ancak özel sektörün elini taşın altına koymasıyla mümkün olabildi. Özel sektör tarafından elektrik dağıtımından, yenilenebilire ve diğer üretim yatırımlarına kadar son 15 yıllık dönemde yaklaşık 100 milyar dolara yakın bir yatırım hayata geçirildi.

Doğası gereği enerji yatırımları uzun vadeli, yüksek maliyetli ve riskli yatırımlar olup proje maliyetinin büyük bölümü proje finansmanı ile sağlanıyor. Büyük boyutlu ve geri ödemesi uzun yıllara yayılmış enerji yatırımlarının hayata geçirilebilmesi için şirketlerin mali yapısı, söz konusu projenin geri ödeme gücü kadar sektördeki öngörülebilirlik, fiyatlar projeksiyonları ve ekonomik konjonktür de önemli.

Son 15 yılda enerji sektörüne yatırım yapan şirketlerin ve Bankaların yatırım projelerinin fizibilite ve finansman analizlerinde yaptıkları fiyat ve kur projeksiyonları ile bugün gerçekleşenler arasında oldukça büyük farklar olduğunu görüyoruz. Gerçekleşen fiyatlar tahminlerin oldukça altında kalırken döviz kurlarında geçtiğimiz sene yaşanan dalgalanma beklentileri de haliyle saptırmış durumda. Şirketlerin gelirleri TL ile finansmanları ise döviz ağırlıklı olunca kurlardaki dalgalanmaya bağlı önemli bir kur riskine maruz kaldılar. Piyasa fiyatlarının ise enerji fiyatlarına uygulanan sübvansiyonlar neticesinde maliyetlerin ve gerçek seviyelerin altında kalması şirketleri fiyat riskiyle de karşı karşıya bırakmış durumda.

Durum böyle olunca şirketlerin finansman ödemelerinde darboğazla karşılaşması kaçınılmaz hale geldi. Özellikle arz güvenliği ve sistemin dengelenmesi açısından oldukça kritik önemdeki gaz santrallerinin bazılarının operasyonel maliyetlerini bile karşılayamayacak duruma geldiği ifade ediliyor. Elektrik üretimindeki bu durum ne yazık ki dağıtım tarafında da farklı değil. Dağıtım şirketlerinin de finansman ödemelerinde ciddi sorunlar olduğu uzun zamandır bilinen bir gerçek.

Peki çözüm ne? Şirketlerin finansman ödemelerinde yaşadığı sorunlar normal şartlarda re-finansman dediğimiz şirketlerin finansman ödemelerinin Bankalar ile tekrar görüşülerek yapılandırılması ile çözülebilirken piyasadaki belirsizlik Bankaların re-finansmana da yanaşmamasına neden oluyor. Bankaların finansman imkanlarının da global piyasalardaki gelişmelere bağlı olarak daralması da bu durumda etkili.

Bu durumda finansman ödemelerinde sorun yaşayan şirketlerin yönetiminin Bankalara geçmesi söz konusu olacak. Bu ise bir çok açıdan oldukça önemli riskleri beraberinde getiriyor. Enerji sektöründe yaşanan sorunun Bankacılık sektörüne geçmesi bilançolar üzerindeki etkisi göz ardı edilmemeli. Bir diğer sorun ise enerji arz güvenliği ve bu şirketlerin Bankalar tarafından ne kadar iyi yönetilebileceği ya da yönetilemeyeceği. Piyasada yaşanan/yaşanacak ciddi bir güven krizi önümüzdeki yıllarda sektörün ve Türkiye’nin ihtiyaç duyacağı enerji yatırımlarının önünde ciddi bir engel oluşturabilecek. Finansman maliyetlerinin bu durumda daha yüksek, özel sektör yatırımcılarının ise yatırım ilgisinin ise düşük kalacağı muhakkak.

Özel sektör, politika yapıcılar, Bankalar, piyasa işleticisi ve düzenleyici kurumların bir araya gelerek vakit kaybetmeden soruna kalıcı bir çözüm getirecek, yatırımların ve sektörün öngörülebilirliğini sağlayacak, re-finansmanı mümkün kılabilecek ve oldukça kötü durumdaki asetleri konsolide ederek enerji ve bankacılık sektörü için risk yaratmayacak bir şekilde sistemde tutma ve işletme imkanlarını masaya yatırması herkesin en büyük beklentisi.

Enerji piyasasında yaşanan bu tür sorunların en temel nedeni olan sübvansiyonların kaldırılarak maliyet bazlı fiyatlamaya geçilmesi ise hiç kuşkusuz sorunun hem kalıcı hem de en az maliyetle atlatılmasını sağlayacak en önemli adım olacaktır. Sayın Cumhurbaşkanımızın geçtiğimiz haftalarda açıkladığı ve düşük gelirli vatandaşlarımızın belli bir limite kadar olan elektrik tüketimlerinin Devlet tarafından karşılanacak olması maliyet bazlı fiyatlamaya geçilebilmesi için önemli bir imkanı da beraberinde getiriyor. Düşük gelir grubundaki tüketiciler haricinde kalan başta sanayi ve ticarethane olmak üzere belli bir tüketim düzeyinin üzerindeki abonelere uygulanan tarifelerdeki indirimlerin kaldırılarak maliyet bazlı fiyatlardan elektrik tedarikinin sağlanması kamunun sınırlı kaynaklarının gerçek ihtiyaç sahibi kesimler için en verimle şekilde kullanılması sağlayacaktır. Ayrıca enerjide büyük oranda ithal kaynaklara bağımlı olan Türkiye’de enerjide maliyet bazlı fiyatlamaya geçilmesi verimliliği de beraberinde getirecek ve başta enerji yoğun sektörler olmak üzere sübvanse edilen düşük enerji fiyatlarıyla ihracat yaparak başka ülkelere dışsallık sağlayan, rekabet gücünden yoksun sektörleri çok daha rekabetçi olmaya iterken enerji ithalat faturasının düşürülmesine de imkan sağlayacaktır.

En önemlisi ise maliyet bazlı fiyatlama ile enerji sektöründe sağlıklı fiyat oluşumu ile işleyen, sağlıklı, öngörülebilir ve sürdürülebilir bir piyasanın tesis edilmesi sağlanarak şirketlerin ve bankaların proje finansman süreçlerindeki risklerinin düşürülmesini ve maliyetlerin düşürülmesini sağlayacaktır. Tüm paydaşlar bir araya gelerek başta re-finansman ve maliyet bazlı fiyatlamaya geçiş olmak üzere en kısa zamanda aksiyon alınmazsa elektrik piyasasında bugüne kadar bin bir zorlukla gelinen noktanın çok gerisine düşme riskiyle karşı karşıyayız.

Enerjide politika önceliği olarak petrol