Enerjide yakın gelecek

Enerji dendiğinde genel olarak algılanan tipik konuların başında doğal olarak jeopolitik dengeler geliyor… Son yıllarda artan önemi nedeniyle Doğu Akdeniz Türkiye için ciddi bir politika haline dönüşmüş durumda…

Genel haliyle bakıldığında bu bölgede iki temel oyuncu var. İsrail ile Güney Kıbrıs ve haliye Yunanistan eliyle Avrupa Birliği… Ancak genel Ortadoğu siyaseti nedeniyle bölgedeki Rusya ve ABD etkinliğini de yabana atmamak gerekir.

Yine de bölgede yapılacak yatırımların, iş birliklerinin bu iki temel oyuncu lehinde ekonomik olarak avantaj sağlıyor olması bölgenin askeri açıdan dengesini elinde tutan ABD ve Rusya’nın daha kolay ikna olmasına sebep olacaktır.

Ekonomik olarak yavaşladığımız bu dönemde enerji arz güvenliği açısından biraz rahatlamış gibi gözüksek de, 2020 sonrasının ciddi olarak düşünmeli plan yapmalı ve hatta yol haritasını çizmeliyiz.

Öncelikle doğal gaz olmak üzere, gerek Rusya gerekse İran ile olan ticaretin diplomatik ve ekonomik boyutlarında ciddi riskler gözüküyor. Öncelikle bu pazarlardan alınan doğal gazın fiyat açısından iç piyasada sürdürülebilir olma olasılığı gözükmüyor.

Petrol ve türevlerinde alternatif kaynak bulmak daha kolay ancak doğal gazda bu kadar basit bir mesele değil. Özellikle uzun dönemli kontratlar fiyat bakımından Türkiye lehine çalışmıyor.  Yeni yapılan boru hatlarının hem üreten hem de tüketen tarafa fayda sağlaması için gereken optimizasyon piyasa fiyatı modelinden geçiyor. Aksi halde taraflardan biri zarar görüyor.

Son dönemlerde özellikle Doğu Akdeniz’de çıkarılacak doğal gazın da Türkiye’ye gelmesi konusunda ciddi bir lobi çalışması gözlemliyoruz. Özellikle ABD’nin de desteklediği bu modelde ise algının yine uzun dönemli formüle dayalı kontrat ile Türkiye’yi bağlamak olduğu gözüküyor.

Kaynak çeşitliliği açısından iyi bir fırsat olsa da, bu tip kontratlardan uzak durmaya çalışan Türkiye için bu model pek cazip değil. Aksine mevcut kontratların da piyasa fiyatı modeline dönmesi gerekiyor.

Bunu başaramazsa yine hiç bir tarafın memnun olmadığı bir modele mahkûm kalınacaktır.

Ancak Türkiye, içinde bulunduğu düşük talep döneminde rehavete girmek yerine tam aksine bir sonraki dönemi kurgulamalıdır. Bu kurgu ise baştan beri dillendirilen “tek doğru” modeldir yani serbest işleyen piyasa modeli.

Özellikle verimlilik ve talep tarafı konuları bu dönem sebebiyle biraz geride kalmış gözüküyor ve maalesef bu stratejik olarak doğru bir yaklaşım değil. Böyle dönemler ileride yapılacak sıçrama için gerileyip güç almak için en ideal dönemlerdir. Bu fırsatı kaçırmamak gerekir…

Enerji Girişim Fonu