Elektrik ticaretinin ve tedariğinin geldiği nokta

Son günlerde enerji şirketlerinde en çok konuşulan konu, maalesef elektrik ticaretinde yapılmış sözleşmelerin tek taraflı fesih ihbarı ile başlayan domino etkisinin detayları.

Piyasa söylentilerine göre 3-4 şirketin birbirlerinden habersiz ya da haberli olarak bu süreci başlatmaları ve 2-3 hafta gibi kısa bir süre içerisinde hemen hemen tüm şirketlere etkisinin sirayet etmesi meselesi bir tarafta; tedarik şirketlerinin aynı mazeret ile serbest tüketici portföylerindeki müşterileri bırakması ise konunu diğer tarafında ciddi olumsuzluklara sebep oldu.

Öncelikle ciddi bir güven kaybını bir kenara koyalım… Sözleşmesini fiyat artışı sebebi ile fesheden bir tüzel kişi o ticaretin muhatabı karşısında ciddi bir reputasyon kaybına sebep olur. Bu özellikle tedarik tarafında böyle iken, aynı sektörde birbiri ile ticaret yapan şirketlerde ise zarar daha büyük olabilir. Yani kredibilite kaybı, çoğu zaman maddi olarak ölçülebilir bir risk primi artışı olarak karşımıza çıkar. 2000 yılı öncesi bilançosu birçok bankadan daha kuvvetli göründüğü halde, yönetiminde Hazine Bankalar Yeminli Müşavirlerinin atanmış olduğu İmar Bank ve Adabank gibi bankaların kredi limitleri özel bankalar tarafında sıfırdı. Piyasada herhangi bir OTC işlemi yapmaları mümkün değildi. Gelecek dönemde bu şirketleri bekleyen en önemli sıkıntıların başında bu geliyor.

Diğer bir gösterge ise, bu şirketlerin birçoğunda risk yönetimi kavramının yerleşmemiş olduğu ki bu şirketlerin arasında halka açık olanlar da var. Yani maliyetlerine göre yapılan satışlar belli ki açık pozisyon olarak kalmış ve gerek spot fiyatlar ile oluşan mark-to market zararı gerekse maliyetlerden kaynaklı realize olan zarar dayanılmayacak boyutlara gelmiş ve bu süre içerisinde önceden bir önem alınmamış, belki de alarm zilleri dahi çalmamış… Diğer taraftan bu riski görüp de başka bir tarafla sözleşme yapıp pozisyon riskini taşımadığını düşünen kurumlar ise tek taraflı sözleşme iptalleri ile bu riske maruz kalmış durumdalar. Birçok firmada ise bu sözleşmelerin risk olarak birbirini karşılamadığını görüyoruz (vade- fesih şartları, cezai müeyyide v.b).

Daha önce göstermelik de olsa piyasanın liberalleşmesi yönünde net görüş bildiren şirketlerin üst düzey yöneticileri maalesef bu noktada artık görüş dahi belirtmekten çekinir hale geldiler. Bu durum kısa zamanda işsiz kalacak şirketlerin ticaret departmanı çalışanları gibi yıllardır sözü dinlenilen profesyonellerin de hızlı bir erozyonuna yol açabilir. Bu da insan kaynağı açısından maalesef kötü bir durum…

Bu sektörün ticareti sebebi ile büyüyen broker ya da hizmet sağlayıcı yazılım ve danışmanlık şirketleri ve çalışanları da haliyle doğrudan etkilenecek.

En önemli etki ise tabii ki ticaret piyasasının tekrar dirilmesindeki zorluk olacak. Ancak artık EFET sözleşmelerinin ve tarafların teminat konusunda daha zorlayıcı olacağı aşikar. OTC piyasasının buna rağmen canlanması zaman alabilir. Bu konuda EPİAŞ tarafında da fiziki teslimatlı vadeli ürünler konusunda çalışmaların başladığı biliniyor.
Tüm bunlara rağmen henüz çok geç olmadan tüm tarafların mağduriyetlerini iyi anlayarak ve sözleşmelerdeki ceza maddeleri üzerinden arbitraj peşinde koşmadan, bir şekliyle mahkemeye gitmeden çözüm bulmak şirketlerin temel hedefi olmalı diye düşünüyorum.

Aksi halde herkesin kaybedeceği bir sürecin tam ortasında bulunuyoruz…