Elektrik Perakende Piyasası ve Tarife

2000’li yılların ikinci yarısından itibaren elektrik tüketicilerinin giderek daha da aşina haline geldiği “Serbest Tüketici” (ST) kavramı artık küçük evsel tüketicilerin dahi gündemine giren bir olgu haline geldi. 3-4 kişilik bir ailenin tüketimi artık ST tanımı içerisinde yer alabilecek boyutta. Elbette bu piyasa gelişimi sürerken, daha önce bölgesel tekel durumunda olan ve özelleşmiş olan dağıtım şirketleri ve daha sonradan ayrışan yine aynı bölgenin Görevli Tedarik Şirketleri (GTŞ) ile elektrik ticaretini toptan ve perakende olarak yapmak üzere EPDK tarafından lisanslanan diğer tedarik şirketleri arasında ciddi bir rekabet oluştu.

Her ne kadar bu rekabet çok simetrik yarışma koşullarına açık olmasa da, sonuç olarak tüketicilere tabi oldukları mevcut tarifenin daha altında bir fiyattan elektrik alabilmenin yolunu açtı. Elbette hizmet kalitesini de ciddi şeklide arttırdı. Sonuç olarak bu rekabetten tüketici fayda gördü. Ayrıca bu durum gösterdi ki, elektriğin fiyatının hangi koşullarda belirlendiğinden bağımsız olarak, rekabet içerisinde olan şirketler için bir marj var ve bu marj içinde ciddi bir rekabet yaşanıyor.

Piyasamızdaki destek mekanizmalarının yapısı, sübvansiyonların çapraşıklığı sebebiyle etkilenen bu tedarik zincirindeki durum, geçen yıldan itibaren bozulmaya başladı. Bu bozulma ile birlikte özellikle bu yıl tedarik şirketlerinin portföylerinde azalmaları gözlemlerken, doğrudan sektörün dışında kalmak zorunda olan şirketleri de artan sayıda görüyoruz. Elbette, doğal olarak müşteri satışları sebebiyle elektrikte “kısa” pozisyonda olan bu tedarikçilerin sayısı azaldıkça gerek tezgah üstü (OTC) piyasada gerekse BİST bünyesindeki VİOP’da işlem hazimleri zayıfladı ve likidite bazı vadeler için sıfır noktasına kadar düştü.

Bu durum piyasada değerlendirilirken sanki GTŞ’lerin bu durumdan fayda sağladığı gibi bir algı oluşsa da aslında bu asimetriden hiçbir piyasa paydaşının mutlu olmadığı bir gerçek. Zira sürdürülebilir bir piyasa modeli için adil bir rekabetin ve doğru fiyatlardan oluşan bir rekabet ortamının oluşması vazgeçilmez şart.

Son Kaynak Tedarik Tarifesi

Çok kabaca bakıldığında bugün Sanayi ve Ticarethane tariflerindeki durum şu şeklide gözüküyor;

Elektrik maliyeti sanayi için 205 TRL/MWs, ticarethane için ise 216 TRL/MWs. Bu fiyatlardan oluşan fatura maliyeti ise (KDV Dahil) her iki gurup için de yaklaşık 350 TRL/MWs civarında. Ancak tedarikçilerin rekabet ettikleri alan sadece elektrik maliyeti kısmında.

Sadece geçtiğimiz yıla bakarak, ortalama bir portföy üzerinden kabaca bir hesap yaparsak karşımıza çıkan manzara şöyle;

(TRL/MWs)

Spot Piyasa Elektrik Maliyeti: 165

YEKDEM Maliyeti: 30

Dengesizlik Maliyeti: 2

Profil Maliyeti: 8

Finansman ve Diğer Maliyetler: 3

TOPLAM: 208

Mevcut faiz oranlarından makul beklenen karlılığı, sermaye maliyeti olarak bu toplamın üzerine koyarsanız ki bu hesaba elbette, kredi riski ve vadelerden kaynaklanan maliyetler dahil edilmiyor, şirketlerin bu işi neden bırakmak durumunda kaldıkları açıkça ortada.

Üreticiler elektrik fiyatlarının düşüklüğünden, tüketiciler ise yüksekliğinde yakınırken arada bir marj olamaması enteresan bir durum ancak bunun bize gösterdiği net durum fiyatın yüksek ya da düşük olduğu değil.

Öncelikle yenilenebilir enerji üretimine verilen desteğin toplumsal bir maliyeti var ve bunun parasal karşılığı da bu hesaplamada belli. Alım garantili bu üretim miktarı büyüdükçe, fiyatın belirlendiği arz bloğunda en öne girerek, talebin değişmediği ya da az değiştiği hallerde eskiden fiyatı belirleyen santralleri dışarda bırakıyor. Bu durumda da doğal olarak spot fiyat daha aşağıda oluşuyor. Ancak piyasada oluşan bu fiyat ile alım garantisi arasındaki fiyat farkı sisteme yük olarak geliyor. Üstelik sadece bu fark değil aynı zamanda bu garantiler USD cinsinden olduğundan kur da bu maliyette etkili. Avrupa ülkelerinde bu fark kalemi doğrudan tüketiciye yansıtıldığı için spot fiyatlar düştüğü halde son kullanıcı fiyatları yükseldi. Ancak Avrupalı tüketicilerin bu maliyeti ödemekle ilgili pek sıkıntısı yok gibi gözüküyor. Türkiye de ise bu maliyet tedarikçiler üzerinde ve doğrudan tüketiciye yansımadığından sancılı bir duruma yol açtı. Ancak her durumda bu maliyetten kaçış yok şimdilik. Sadece yöntem sorunu var.

Şimdi EPDK’nın üzerinde çalıştığı Son Kaynak Tedarik Tarifesi (SKTT) konusu, üzerinde en fazla yorum yapılan konulardan bir tanesi. Kısaca konuşulan konulardan çıkardığım sonuçlar ve beklentilere göre iki gurup var;

Bunun piyasada fazla bir etki oluşturmayacağını ve her şeyin olduğu gibi devam edeceğini bekleyen grup;

 

  • SKTT tüketim limiti çok yüksek bir yerde belirlenir, örneğin yıllık 20 GWs ve üzerinde tüketen kullanıcılar gibi…

 

  • SKTT tüketim limiti makul bir seviyede belirlense dahi, fiyat mevcut tarifenin biraz üzerinde belirlenir.

 

Bu durumlarda psikolojik olarak bir aksiyon alınmış olsa bile pratiğe yansıyan bir etki fazla olmayabilir.

 

  • Diğer taraftan bunun bir devrim yaratacağını iddia eken grup ise SKTT tüketim limitinin yıllık 1 GWs civarında belirleneceğini ve fiyatın da mevcut tarifenin yüzde 50 üzerinde olacağını, böylece tüketicilerin doğrudan anlaşması için ciddi bir teşvik olacağını söylerken, tüketici fiyatlarının da çok artmayacağını zira can çekişen tedarikçilerin yine ciddi bir rekabete gireceği iddiasındalar.

 

Bütün bunları yaşayıp göreceğiz ancak anlaşılan EPDK fiyatın “doğruluğunun” piyasaya hakim olması yönünde bir irade gösteriyor ve bunu da tarifeye “zam” yapmak yerine serbest bırakmak şeklinde doğru bir strateji ile yapmak yönünde çalışma yapıyor. Sonuç olarak bu adım son yıllarda bu konuda atılmış en önemli, bir o kadar da beklenen ve piyasanın serbestleşmesine doğru atılmış bir adım olarak değerlendiriliyor.