Elektrik kesintileri

2016 Aralık ayı elektrik ve doğal gaz piyasaları bakımından aşırı volatilite ve tedirginliğin hakim olduğu bir ay olarak kayda geçti. Yaşanan hava şartları ve bu şartların hem kalıcı hem de yurt genelinde yaygın olması bu durumun temel sebebi olsa da Botaş’ın aldığı önleyici tedbirler ile birlikte, özellikle Sakarya bölgesinde yaşanan aşırı hava koşulları sebebiyle elektrik iletim hatlarında meydana gelen kopmalar sebebiyle oluşan kesintiler 2016 Aralık ayına damgasını vurdu.

Elektrik kesintileri, dünyanın genelinde enerjiyi yöneten otoritelerin ve tüm ilgili kurum ve kuruluşların en büyük “felaket senaryosudur”. Özellikle kısa arıza durumları haricinde uzun süren kesintilerin ardından elektrik konusu mutlaka ulusal medyanın manşetlerinde yer bulur. Sanırım “zam” haberi dışında elektriğin manşet olma durumu sadece kesintiler sebebi ile olabiliyor, zira genel nüfusu ilgilendiren iki temel nokta bunlar. Yani arzın devamlılığı ve kalitesi ile fiyatı. Onun dışındaki -çevresel faktörler dahil -tüm konular kamuoyu nezdinde daha geri planda kalıyor.

Türkiye’de de beklenenin dışında bir tepki görmedik. Doğal olarak yılın son günlerinde üretim planları bozulan sanayiciler ile soğuk havada elektriksiz kalan hane halkları konularına odaklandık. Ancak konunun hane halkları kısmı sosyal olarak ne kadar önemliyse, sanayide ve hatta ticarette elektrik kesintileri sebebiyle oluşan üretim ve verim kaybı da o kadar önemli ve yapısal bir soruna işaret ediyor. Ve bu kaybın aslında maddi bir karşılığı var.

Tüm ülke genelinde bir yılda sanayi ve ticarethanelerde tüketilen elektrik ile yapılan üretime (GSYİH) bakıldığında aslında bir saatlik kesintinin Türkiye’ye ne kadara mal olduğunun “taban” maliyetini görebiliriz. Buna ek olarak, kesinti sebebiyle uğranan zararlar; fiziki makine/teçhizat zararları, sipariş iptalleri ve gecikme cezaları ya da jeneratör yatırım ve işletme maliyetlerini koyunca rakam yükseliyor.

Gönüllü Elektrik Kısıntısı (Talep Tarafı Katılımı)

Gerek Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB), gerek EPDK, TEİAŞ ve EPİAŞ’ın birkaç yıldır üzerinde çalıştığı Talep Tarafı Katılımı (Demand Response Management) modeli bu konuda önemli bir alternatif getirerek hem sanayinin derdine bir anlamda çare oluyor, hem de sistem işletmecisine (TEİAŞ) alternatif bir enstrüman sağlayarak ülke genelinde ve bölgesel olarak tüketimi optimize etmesine destek sağlıyor.

Bu modelde TEİAŞ, “Talep Toplayıcılar” vasıtası ile tüketicilerin esnek taleplerini baz yük haline getirip acil durumlarda kullanmak üzere opsiyon satın alıyor. Her ne kadar bu maliyet TEİAŞ’ın üzerinde gibi gözükse de asıl olarak milli ekonomideki kayıpları sınırlıyor ve enerjinin daha verimli kullanılmasını sağlıyor. Özellikle sanayinin zor günler geçirdiği dünya ekonomik konjonktüründe “talep tarafı katılımı” modeli önemli bir enstrüman olarak tüm gelişmiş ülkelerde aktif şeklide kullanılıyor. Üstelik bazı ülkelerde bu model sadece sanayi tüketicileri için değil, ticarethane ve hatta evsel tüketimde dahi uygulanabiliyor.

Türkiye özelinde ise, bu modelin sadece elektrikte değil doğal gazda da uygulanması, sistem işletmecilerine önemli bir esneklik sağlarken ülke çapında da enerjinin daha verimli kullanılmasına sebep olacaktır.

Halen “Yan Hizmetler Yönetmeliği” içerisinde yer alan bu uygulamanın devreye daha hızlı alınabilmesi için gerek ETKB, gerekse EPDK, bu uygulamayı ayrı bir yönetmelik olarak çıkartma konusunda çalışıyor.

Elektrik Fiyatları ve Serbest Piyasa

Geçen sayıda hatırlanacağı üzere, doğal gaz kısıntısı sebebi ile ortaya çıkan Aralık ayındaki arızi duruma yönelik bazı değerlendirmeler vardı. Bu değerlendirmelere piyasa katılımcısı okurlarımızdan ciddi miktarda yapıcı eleştiriler aldık. Özellikle değerlendirmelerine çok güvendiğim bir katılımcı eleştirisinde şöyle diyor;
“…Yeterli teminatı olmayanların piyasadaki açık pozisyonu yönetebileceği pozisyona dönmesi bir gözetim konusudur ve EPİAŞ’ın asli görevlerindendir. (Kamunun) ‘yüksek fiyat verene soruşturma açarız’ dediği ortamda nasıl bir likidite açılacağını veya hangi yatırımcının governance riski alacağını en iyi bilenlerdensiniz. Fiyatta “tavan” uygulaması 2012’den beri var. Açık pozisyon değerlemesi buna göre yapılmalıdır. Eğer bir sınırlı kapasite günü varsa bunu Botaş’ın deklere etmesi gerekir, yine de stop loss için çok geçtir. Açık pozisyon tarayan bir ticari risktedir ve piyasa da bundan likidite yaratır. Bu şeklide sorunların temeline inmenin önüne geçiyoruz…”
Eleştirinin haklı olduğu noktalar var kesinlikle ancak yine de belirtmem gereken birkaç nokta var ki bunlar daha önce yazılan yazı ile bu kısmen özetlenen eleştiri metni tam olarak örtüşmüyor. Öncelikle belirtmek gerekir ki daha önce yazılan yazıda burada belirtilen konuların aksine bir fikir kesinlikle yok.

Piyasa oyuncularının -pozisyonlarından bağımsız- teminatlandırılması bir düzenleme konusudur. Piyasa işletmecisi ancak mevcut yönetmeliklerdeki hesaplamalara göre teminat mekanizması kurabilir, burada bir esneklik sahibi değildir. Ayrıca EPİAŞ bünyesinde yapılanacak olan “Piyasa Gözetim” fonksiyonu EPDK tarafından atanacak ekip tarafından yapılacaktır ve bu atama gerçekleşmediği için henüz bu fonksiyon tam olarak işlememektedir. Ancak piyasa gözetimi fiyat anomalileri ve piyasa oyuncularının bu parantezdeki davranışları üzerinden olacak ve konu ile ilgili yaptırımlar EPDK ve SPK üzerinden olacaktır. Ayrıca piyasa oyuncuları açık pozisyon riskini “ticari” olarak almış gibi gözükseler de bunun altında yatan temel sebep, düşük giden spot piyasa fiyatı kadar kur artışı sebebi ile aşırı artan ve belirsiz olan YEKDEM maliyetleridir. Yani sistem oyuncuları açık pozisyona doğru itmiştir.

Ancak sanırım temel itiraz, net olmasa da benim yazımda “kamunun koordinasyonu ile çözülmüş” söylemime gibi gözüküyor. Eleştirinin yazarı ise kamunun bu durumu “cebren” çözdüğü şeklinde. Bu iki ifade arasındaki farkı piyasa oyuncularına ve okuyuculara bırakmak gerekir. Ancak gözüken o ki, özellikle mevcut kapasitelerini girmeyerek spot fiyatın yükselmesine sebep olan santrallerin, daha sonra yüksek fiyattan talimat alarak üretim yapmaları “kamu” açısından sorunlu olarak algılanmıştır. Piyasa gözetim fonksiyonu yerinde ve çalışıyor olsa da bu gözetim zaten aynı sonuca ulaşacaktır diye tahmin ediyorum ve bu durumun “manipülasyon” olarak algılanması ile algılanmaması hali ve yaptırımı yine bir şekli ile kamunun görevi olacaktı. Mevcut durumda bir “yaptırım” ile ilgili bir sonuç gözlemlemedik. Bu sebeple de “kalıcı bir hasara yol açmadan çözülmüş” mealinde bir yorum yapmıştım.

Son olarak teyit etmek istediğim konu ise, gerek elektrik gerekse gaz piyasalarının serbestliği temel öncelik olmalıdır. Bu serbestlik tanımı kendi içerisinde piyasa koşullarını tanımlamalı ve tüm oyuncular, kamu özel ayrımı olmadan aynı kurallar içerisinde faaliyet göstermelidirler. Serbest piyasa tanımında kamu oyuncusu olmaz diye bir şart yok ancak bu oyuncuların ayrıcalığı olmaz diye bir şart kesin olarak var. Ayrıca eleştiriyi gönderen okuyucumuzun sorunların temeline inmeyi gözden kaçırmamalıyız yorumuna ise sonuna kadar katılıyorum. Bu bakımdan da özellikle iletim sistemi işletmeciliği yapan kamu şirketlerinin ellerini güçlendirmeli ve işlerini daha iyi yapmalarını sağlamalıyız.