Türkiye’den D. Akdeniz’de oyun değiştirici iki hamle

Doğu Akdeniz’de bölge ülkeleri arasında doğalgaz kaynaklarının ticarileştirilmesi ve bölgedeki yeni sahalarda arama- sondaj faaliyetleriyle ilgili rekabet ve çalışmaların arttığı bir dönemde bölgedeki gelişmeleri dikkatle ve soğukkanlı şekilde yakından izleyen Türkiye, yaptığı iki kritik hamleyle bölgede kendisini oyun dışı bırakmayı amaçlayan girişimlere izin vermeyeceğini tüm taraflara gösterdiği gibi bölgedeki denklemi de değiştiriyor.

Türkiye’nin yaptığı bu iki önemli oyun değiştirici hamleye geçmeden önce kısaca bölgedeki mevcut resmi kısaca hatırlayalım.

Doğu Akdeniz, İsrail açıklarında 2009’da keşfedilen Tamar, 2010’da keşfedilen Leviathan ve 2012’de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) tarafından sözde Münhasır Ekonomik Bölgesindeki (MEB) Afrodit sahasında keşfedilen doğalgaz sahaları ile birlikte bir anda bölge ülkeleri, uluslararası enerji şirketleri ve küresel güçler arasında güç mücadelesinin başladığı önemli bir çekim merkezi oldu.

Bölgedeki sahalarda bulunan doğalgaz kaynaklarının dünya piyasalarına ulaşması ise iki temel nedenden dolayı bugüne kadar gerçekleştirilemedi. Burada ticari ve siyasi olarak ikiye ayrılan sorunların ilkine baktığımızda kaynakların ticarileştirilmesinde finansman, pazar ve fiyat problemleri olurken ikinci olarak ise bölge ülkeleri arasında yaşanan ve birçoğu kronikleşmiş siyasi sorun ve gerilimler Doğu Akdeniz gazının dünya piyasalarına ulaşamamasının önündeki en temel problem oldu.

Türkiye Doğu Akdeniz gazı konusunda bugüne kadar bölge ülkeleri ile arasında var olan anlaşmazlıklara rağmen yapıcı, işbirliğini ve karşılıklı yarar ilkesini temel alan uzlaşmacı ve gerginlikten kaçınan bir politika izledi. Bununla birlikte Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin sözde MEB’de yaptığı arama ve sondaj faaliyetleriyle bir oldubitti yaratmasına hem kendi hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) hak ve çıkarları çerçevesinde izin vermeyeceğini de çeşitli platformlarda yaptığı açıklamalar ve deniz kuvvetleri aracılığıyla çeşitli vesilelerle göstermeye devam ediyor.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz gazı konusunda politika oluşturma süreçlerinde dikkate aldığı en önemli iki başlık Kıbrıs Sorunu ve Türkiye-İsrail ilişkileri. Güney Kıbrıs-Yunanistan-Mısır ve Güney Kıbrıs- Yunanistan-İsrail arasında hem İsrail hem de Mısır’da keşfedilen Zohr sahasındaki doğalgazın ticarileştirilmesi ve dünya piyasalarına ulaştırılması için yürütülen çalışmalarda Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan ve Mısır’ın Türkiye’yi oyun dışına itme yönünde bir strateji izlediği görülüyor.

Türkiye ise adada kalıcı barışın sağlanması adına yürütülen Kıbrıs barış görüşmelerinin etkilenmemesi amacıyla Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin bölgedeki izlediği kışkırtıcı ve KKTC’nin hak ve çıkarlarını göz ardı eden girişimlere rağmen daha itidalli davranmayı tercih ediyordu. Türkiye’nin Suriye sorunu, artan terör eylemleri ve 15 Temmuz’daki hain darbe girişimi nedeniyle içeri odaklanmak zorunda kalmasından cesaret alan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi geçtiğimiz aylarda sonuçlandırdığı ihalelerle yeni oldubittiler yaratma peşinde olduğunu gösterirken aynı tarihlerde Kıbrıs barış görüşmelerinin kesilmesi Türkiye’nin Doğu Akdeniz stratejisindeki ilk oyun değiştirici hamlesini de beraberinde getirdi.

Açık Deniz Arama-Sondaj Atılımı

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Sayın Berat Albayrak tarafından 6 Nisan’da açıklanan “Milli Enerji ve Maden Politikası”nın en önemli ayaklarından birisini teşkil eden açık deniz petrol ve doğalgaz arama ve sondaj faaliyetleri kapsamında Türkiye her yıl Karadeniz ve Akdeniz’de ikişer adet sondaj yapacak. Bu amaçla bu yıl içinde Türkiye’nin ilk açık deniz sondaj platformunun alınması planlanıyor.

Türkiye bugüne dek bölge ülkelerinin aksine Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin faaliyetlerine karşı Doğu Akdeniz’de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin MEB’ndeki sahalarda yaptığı 2 ve 3 boyutlu sismik arama çalışmalarının haricinde ne kendi ne de KKTC’nin MEB’de herhangi bir sondaj faaliyetinde bulunmuyordu.

Türkiye’nin yeni açık deniz arama-sondaj stratejisini Doğu Akdeniz enerji jeopolitiği açısından önemli kılan nokta ise artık Türkiye’nin geçmiş yıllarda izlediği stratejinin aksine Akdeniz’de sondaj faaliyetlerine de başlayacak olması. Nitekim yeni stratejiye ilişkin açıklanan detaylar sonrası Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan’da yaşanan şaşkınlık ve endişe bu iki ülkeden gelen açıklamalara da yansıyor.

Türkiye Petrollerine (TP) ait Barbaros Hayrettin Paşa sismik araştırma gemisi Türkiye’nin yeni açık deniz stratejisi doğrultusunda 21 Nisan’da Doğu Akdeniz’de belirlenen bölgelerde 31 Mayıs’a kadar sürecek sismik arama faaliyetlerine başladı. Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Bostanoğlu Akdeniz Kalkanı Harekâtı kapsamında Doğu Akdeniz’de görev yapan TCG Gaziantep fırkateynini 26 Nisan 2017 tarihinde ziyaret ederek refakat ettiği KKTC açıklarında araştırma faaliyetlerine başlayan Barbaros Hayrettin Paşa sismik araştırma gemisinin çalışmalarını yerinde izledi.

Türkiye, Doğu Akdeniz’de başladığı çalışmalarla birlikte geçmiş yılların aksine artık proaktif bir strateji izleyeceğini ve milli çıkarlarından taviz vermeyeceğini tüm bölge ülkelerine ve taraflara açık olarak gösteriyor.

Yunanistan’ın Türkiye’nin bölgede deniz kuvvetlerinin de refakat ettiği faaliyetlerini AB, BM ve NATO nezdinde gündeme getirmeyi planlaması ve açıklamaları Türkiye’nin Akdeniz’deki yeni stratejisinin zamanlama ve içerik olarak ne kadar doğru bir zamanda yapıldığını ve bölge ülkelerinde sürpriz etkisi yarattığını gösteriyor. Türkiye bu adımla birlikte Doğu Akdeniz enerji jeopolitiğinde kendisini oyun dışı bırakmayı amaçlayan yaklaşım ve tüm oldubittilere karşı oyun değiştirici bir karşılık verdiği gibi açık deniz yerli petrol ve gaz arama-sondaj faaliyetlerini arttırarak yerli kaynaklardan maksimum oranda faydalanma hedefi doğrultusunda da önemli bir adım attı.

İsrail-Türkiye Doğalgaz Anlaşması Yakın

Doğu Akdeniz’deki doğalgaz kaynaklarının ticarileştirilebilmesi konusu ise boru hattı güzergah ve LNG seçenekleri uzun zamandır tartışılırken İsrail’in iç tüketimi ve Ürdün’le imzaladığı ihracat anlaşması haricinde bugüne dek mümkün olamadı.

Geçtiğimiz Nisan ayının başında İsrail-İtalya-Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Enerji Bakanları tarafından İsrail gazının Güney Kıbrıs ve Yunanistan üzerinden Avrupa’ya ulaştırılması amacıyla AB tarafından desteklenen “Doğu Akdeniz  Doğalgaz Boru Hattı Projesi” için ortak deklarasyonu imzaladı. İsrail gazının teknik olarak yapılması mümkün fakat hem maliyet, hem fiyat dezavantajı hem de deniz altından geçeceği bölgedeki tektonik faaliyetler nedeniyle soru işaretleriyle dolu olan Doğu Akdeniz boru hattı ile ihraç edilmesini amaçlayan deklarasyonla bölgedeki en büyük doğalgaz piyasası olan ve en ekonomik güzergah olan Türkiye oyun dışı bırakılmak amaçlanıyor.

Türkiye, İsrail ve Kıbrıs gazı için hem maliyet hem de gazın piyasalarda rekabet edebilirliği açısından en uygun güzergah olmasına rağmen siyasi nedenlerle ciddi bir adım atılamamıştı. Türkiye açısındansa Doğu Akdeniz gazının Türkiye’ye gelmesi ve Türkiye’nin bu konuda taraf olması için ekonomik olduğu kadar siyasi olarak da bazı koşulların karşılaması gerekiyordu. İsrail gazı için Noble ve Delek ile Türk şirketleri arasında geçtiğimiz yıllardan bu yana görüşmeler devam ediyordu. Geçtiğimiz Ekim ayında İstanbul’da düzenlenen Dünya Enerji Kongresinde (WEC) Türkiye ve İsrail Enerji Bakanları arasında gerçekleşen görüşmeyle sonrası taraflar arasında İsrail doğalgazının Türkiye’ye gelmesi amacıyla görüşme ve ziyaret süreci başlamıştı.

Taraflarda arasında hızlanan görüşmeler neticesinde İsrail-Türkiye doğalgaz anlaşması için önemli mesafe alındı. Konuyla ilgili teknik ve siyasi konularda uzlaşma sağlandığı öğrenilirken gazın fiyatı konusunda görüşmelerin devam ettiği, burada da taraflar arasında uzlaşma sağlanması durumunda önümüzdeki aylarda İsrail-Türkiye doğalgaz anlaşmasının imzalanabileceği ifade ediliyor. İsrail gazının Türkiye piyasasına gelebilmesinin en önemli koşulları hiç şüphesiz ki gazın rekabetçi bir fiyata sahip olması, kontrat yapısı ile süresi ve Avrupa’ya ihraç edilebilmesi.

İki ülke arasında anlaşma sağlanması ve her şeyin sorunsuz olarak programa uygun devam etmesi durumunda İsrail doğalgazı 2020-2021 gibi Türkiye’ye gelebilecek. Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz Şubat ayının son haftasında İsrail’in doğalgaz ihraç etmeyi planladığı Leviathan sahasının ortakları tarafından Nihai Yatırım Kararı(FID) alınmıştı.

Tahmini toplam yatırım tutarı 5-6 milyar dolar olması beklenen Leviathan sahasının 2 fazda geliştirilmesi planlanıyor. 2019 devreye alınması planlanan ilk fazda yıllık 12,4 milyar metreküp üretim kapasitesi hayata geçirilecek. 2 fazla birlikte ise Leviathan sahasının toplam doğalgaz üretim kapasitesi 21,7 milyar metreküp/yıl seviyesine çıkacak.

Türkiye ve İsrail arasında önümüzdeki aylarda devam eden müzakereler neticesinde imzalanması beklenen doğalgaz anlaşmasıyla birlikte Türkiye Doğu Akdeniz’deki ikinci önemli ve oyun değiştirici adımını da atmış olacak.

Türkiye Doğu Akdeniz’de yaptığı iki beklenmedik hamleyle birlikte, bölgedeki enerji denkleminde kendisini oyun dışına itmek isteyen yaklaşımların hayata geçmesine izin vermeyeceğini gösterdiği gibi asıl oyun kurucunun kendisi olduğunu da bölgedeki tüm aktörlere bir kere daha hatırlatıyor.

Önümüzdeki aylarda Doğu Akdeniz’deki mevcut ve yeni sahalardan gelmesi beklenen yeni rezerv haberleriyle birlikte gündemdeki ağırlığını ve önemini devam ettirecek olan Doğu Akdeniz gazında her açıdan yeni bir döneme girmiş bulunuyoruz. Türkiye bu yeni dönemin başlangıcında yaptığı iki kritik hamleyle bölgede etkisini ve faaliyetlerini arttıracağının işaretlerini bölgesel ve küresel aktörlere açık olarak veriyor.