Covid19 sonrası, yüksek karbonlu gelecek riski mi?

Dünya evrensel formunun son 10 yıldaki global riskler raporuna baktığımızda enerji, etkisi en yüksek beş global riskten biri olarak gösterilmektedir. Bunu özellikle Covid19 salgınından sonra çok daha sık duymaya başlamış bulunmaktayız. Diğer risklere baktığımızda; iklim değişikliği, su, çevre ve doğal felaketler gelmektedir. Ülkelerin gelişmişlik, rekabet ve kalkınma politikalarının arkasında enerjide bağımsızlık ön plandadır. Ekonominin ve sosyal yaşantımızın en önemli girdisi olan enerji talebinin; kesintisiz, güvenli ve ucuz bir şekilde temin edilmesi etkin bir planlamaya bağlıdır.

Peki, artık küreselleşme sona mı eriyor? Enerjide yeni üretim modelleri mi ortaya çıkacak? Artık daha kontrollü ve sınırlı bir dünyaya mı dönüyoruz? Enerji kaynaklarında yerli ve yenilenebilir kaynaklara mı yöneleceğiz? Arz/talep dengeleri değişecek mi? Küresel emisyon değerleri ne olacak? Ve tabii ki iklim değişikliği ve sonrası?

Ülkelerin sanayi ürün çeşitlendirilmesinde, öncelik artık savunma ve silahlanma yerine; iklim değişikliği, karbon ayak izi, sağlık hizmetlerine erişim, tarım, temiz su kaynakları ve kesintisiz ve sürdürülebilir enerji talepleri mi olacak?

Covid-19 salgını sonrası, virüsün insandan insana çok hızlı bulaşması nedeniyle zorunlu olarak ilan edilen “sosyal mesafe” kısıtlaması insanların birbirleri arasında mesafe koyarken, robotlar, nesnelerin birbirine uzaktan erişimi, dağıtık enerji sistemleri ve dijitalleşme ile bu açık bir nebze de olsa kapatılabilmektedir.

Bu nedenle dijitalleşme, uzaktan erişim, elektronik alışveriş ve robotik teknolojilere sahip şirketlerin güçlerini daha da artırması muhtemeldir.

Dünya Enerji Görünümü 2019 raporuna göz attığımızda; kömürün, dünyamızda diğer enerji kaynaklarına kıyasladığımızda hala ciddi bir enerji kaynağı olduğunu ve 2000-2019 yılları arasında dünyada kömür tüketiminin yüzde 65 arttığını görmekteyiz.

Tüm iklim değişikliği ve karbon emisyon kaygılarına rağmen kömür, özellikle Asya kıta bölgesinde hızlı büyüyen ekonomilere elektrik ve ısı sağlamak için doğalgaz ve yenilenebilir enerji kaynakları ile yarışmaktadır. Asya ülkelerinin çoğunda enerji kaynakları arasında kömür hala en yüksek paya sahiptir. Özellikle Çin’in kendi ülkesindeki kaynaklara yönelmesi ve yeni ekonomik teşvikler ile birlikte fiyatlarda değişim yaşanılması kaçınılmazdır.

2018-2019 yıllarında AB, Çin ve ABD’deki talebin azalması ile kömür fiyatlarında yüzde 10’luk düşüşler yaşandı. Ancak dünya genelinde son yıllarda iklim değişikliği konusunun devamlı gündemde olmasına rağmen ucuz ve sürekli enerji kaynağına ulaşmanın çok daha önemli olduğunu, buna karşılık atmosfere karbon salınımının da arttığını görmekteyiz.

Gelelim covid19 salgını sonrasına… Küresel enerji sistemine etkisini ölçmek için yayınlanan Küresel Enerji Görünümü başlıklı rapora göre, koronavirüs krizinden dolayı 2020 yılında enerji talebinde yaşanacak düşüş, 2008 mali krizinin etkisini gölgede bırakarak, küresel bazda karbon emisyonlarında rekor düşüşe neden olacaktır. (Çin’de santraller yüzde 36 daha az enerji ürettiği, kömürden enerji üretiminin yüzde 29 düştüğü ve küresel sanayi üretiminde ülkeler bazında yüzde 15-40 arasında daralma yaşandığı görülmektedir.)

Küresel Enerji Görünümü 2020 yılı raporunda, enerji talebinin dünya genelinde yüzde 6 civarında düşeceği ve bu oranın 2008 küresel mali krizinde düşüşe kıyasla 7 kat daha büyük olacağı belirtildi. Rapora göre toplam enerji talebindeki düşüşle birlikte, yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanan artma nedeniyle, kömür ve doğalgazda düşüş daha keskin olacaktır.

Bu süreçte en çok etkilenecek olan kömür talebinin toplamda 2020 yılında yaklaşık yüzde 8 civarında düşmesi öngörülmektedir. Bu rakam ikinci dünya savaşından bu yana genel kömür talebinde yaşanan en büyük düşüş olacaktır. Kömürün enerjide ki yerine bakar isek, 2018 yılında enerjide zirveyi gören kömür kaynaklı elektrik üretiminde 2020 yılında yüzde 10’dan fazla bir düşüş görülecektir.

Tüm dünyada koronavirüs tedbirleri nedeniyle petrol ve türevi ürünlerin tüketiminde büyük bir düşüş yaşandı. Kömür santralleri başta olmak üzere bir çok sanayi kuruluşunun faaliyetlerini durdurması veya yavaşlatmasıyla, elektrik talebinde azalma, seyahat kısıtlamaları ve araç trafiğinin gözle görülür şekilde azalmasıyla birlikte karbon emisyonları düşüşe geçti. Uluslararası enerji ajansının verilerine göre, 2008 finansal krizi sonrasında, 2009 yılında ölçülen karbon emisyonları 400 milyon ton azalsa da sonrasında ülkelerin karbon yoğunluğu yüksek olan alt yapı projelerine yaptığı yatırımlar sonrasında emisyonlar, 2010 yılında 1,7 milyar/ton rakamına yükselerek tarihindeki en yüksek artışı görmüştür. 2020 yılı ilk çeyrek karbon emisyonları değerlerine bakıldığında neredeyse yüzde 8 civarında azalarak, 2010 yılından bu yana en düşük seviyesine inecektir. Bu düşüş 2008 yılında küresel mali krizden kaynaklanan 400 milyon tonluk rekor düşüşle kıyaslandığında altı kat fazlası olacaktır.

Daha önceki yaşanmış olan ekonomik krizlerde pek çok ülke ekonomiyi teşvik etmek, istihdamı artırmak ve kendi ülkesindeki yeraltı kaynakları üretiminde kullanmak için fosil yakıtlı santraller gibi yatırımlara yöneldi. Covid19 sonrası ise artık; ya yüksek karbonlu üretim ve iş modelleri karşımıza çıkacak ya da iklim krizi ve hava kirliliği ile mücadeleye de katkı sunacak düşük karbonlu enerji sistemleri ile dengeleyecek modeller karşımıza çıkacaktır.

Bilindiği gibi yeşil ekonomi süreci sonrasında, dünyamızın küresel sıcaklık artışının 1,5 dereceyle sınırlandırılması ile karbon emisyonlarının yıllık bazda yüzde 7,6 düşürülmesi hedefi belirlenmiştir. Ancak Covid19 salgını sürecinden ülkelerin çok farklı çıkışlar arayacağı aşikardır. Özellikle dünya ekonomisini yönlendiren Çin, ABD, AB ülkeleri, Hindistan ve diğer gelişmiş ülkelerin daha önce açıklanan yeşil ekonomi politikalarına ne derece uyacakları tam bir soru işaretidir. Halen süreç sonrası için ülkelerin ekonomik kalkınma ve enerji bağlamında politikaları henüz açıklanmış değil.

Aslında herkesin sorması gereken ve cevabı en önemli soru şu: Her ne pahasına olursa olsun ekonomik kalkınma mı yoksa küresel iklim krizi mi? Sanırım bu kritik sorunun cevabını bulabilmemiz için bir süre daha beklememiz gerekecek.