Cezayir

Cezayir’in petrol ve gaz sektörüyle haşır neşirliğim 15 yıl önceye dayanıyor. İlgilenmek kelimesi yerine haşır neşir tabirini kullanmamın dört nedeni var. Birincisi, işim gereği Kuzey Afrika ve Doğu Akdeniz’e odaklanmaya başlamam. İkincisi, geçen sene 90 yaşında vefat eden ve 50 sene önce Cezayir’in çok önemli doğal gaz ihracatçısı olacağını iddia eden mentörüm (Hubbert, McKelvey, Mabro, Odell ve nice ünlü isimlerle çalışmış bir kişiden yaklaşık 2 sene özel eğitim almak benim için bir ayrıcalık ve şerefti). Üçüncüsü ise halen çalıştığım kurumda bir süre genel müdürüm olan Sonatrach’ın eski başkan yardımcısı Mustafa Kemal (Soyadı lazım değil. Çok vizyoner ve icraatçı bir kişiydi). Dördüncü neden ise Conrad Kilian (O kim ki mi dediniz?)

Sahara petrol ve gazının babası

Arabistanlı Lawrence denince kim olduğu ve neler yaptığı hakkında bir şeyler söyleyebiliyoruz. Ancak François-Théodore-Conrad Kilian (23 Ağustos 1898 – 29 Nisan 1950) adını büyük bir olasılıkla duymamışsınızdır. Duyan veya bilen kişiler ise genelde megaloman, manyak veya deli bir jeolog idi diyeceklerdir. Belki. Bana göre tam anlamıyla sıra dışı bir kişiydi.

Onu sıra dışı yapan şey, iki dünya savaşına katılmış olması ve şeref madalyası alması değil.

1922 ile 1943 yılları arasında 20 yılını Sahara çölünde geçirmiş olması ve hatta bir söylentiye göre bademciklerini elleriyle çıkarması da değil. Kendisinin iki kere zehirlenmesi ve rehberinin suikasta kurban gitmesi de değil. Cezayir-Libya sınırında yaşayan bir kavmin İtalyanlar’a başkaldırmak için ona liderlik önermeleri ama bu teklifi benim işim değil diyerek reddetmesi de değil.

Conrad Kilian’ı sıradışı yapan şey, Sahara’nın müthiş bir petrol ve gaz potansiyeline sahip olduğuna inanması, hatta takıntı haline getirmesi ve neredeyse hayatının tamamını buna adamasıdır. Ne yazık ki değeri bilinmedi. Atlantik okyanusunda ne kadar ağaç varsa Sahara’da da o kadar petrol ve gaz vardır diyerek kendisiyle alay ettiler.

Buna rağmen, bazı yabancı petrol şirketlerinin tekliflerini reddederek ülkem niye bu kadar duyarsız kalıyor diye hayıflanmakla yetindi. Fransız hükümetini iknaya çalıştı ama boşuna. Bulduğu en büyük destek General Leclerc’in uçağı 1947 yılında Cezayir’de düştü.

Conrad Kilian, 1950 yılında odasında ölü bulundu. Yerden 120 santimetre yüksekliğindeki pencere pervazına 178 santimetre boyundaki bir adamın kendisini asması tuhaf bir durum olsa da Fransız makamları tarafından intihar teşhisi konuldu!

Sahara’nın parlayan yıldızı

Ekim 1952’de Fransız şirketleri Sahara’da petrol ve gaz aramalarına başladı. Aslına bakılırsa Cezayir’de petrol aramaları 19. yüzyılın sonlarına doğru başladı. Ülkenin kuzeyinde Akdeniz’e yakın bir yerde 1892 yılında açılan ilk sondaj kuyusunda ticari olmayan miktarda ağır petrol ve gaz bulundu. İlk ticari petrol keşfi ise 1910 yılında yine aynı bölgede yapıldı. Akabinde, yakın civarda 4 keşif daha yapıldı. 1923 yılına kadar aramalar devam etti. Sonra durdu, ta ki 1946’da Sahara’da jeolojik taramalar tekrar başlayıncaya kadar.

Sahara’da fiziki olarak petrol ve gaz arama çabaları 1952 yılında başladı ve ilk gaz keşfi 1954 yılında Ahnet baseninde gerçekleşti. Ama ticari miktarda büyük keşifler 20 adet kuru kuyudan sonra geldi. Temmuz 1956’da keşfedilen dev Hassi Massoud sahası Afrika’nın en büyük petrol sahasıydı (10 milyar varil). Kasım 1956’da dev Hassi R’Mel gaz sahası keşfedildi (2.500 milyar metreküp). Sahara’da bunlar ve akabinde yapılan keşiflerin sayısı ve miktarı o kadar göz kamaştırdı ki genelde Cezayir, özelde Sahara, Dünya petrol ve gaz sektörünün ilgi odağı haline geldi.

Fakat bu ilgi çeşitli nedenlerden ötürü zamanla yerini kuşkuya bıraktı. Cezayir kanlı bir savaştan sonra Aralık 1962’de Fransa’dan bağımsızlığını aldı. Bir sene sonra devlet petrol ve gaz şirketi Sonatrach’ı kurdu. 1970’lerin başında ulusallaştırma furyası esti. Bu süreçlerin önemli bir kısmında haliyle arama faaliyetleri sekteye uğradı. Uluslararası arama ve üretim ihalelerinin açılmasıyla yabancı şirketler tekrar Cezayir’e ilgi göstermeye başladı. Ancak 2001 ile 2014 yılları arasında yapılan 10 ihalenin çok da başarılı olduğu söylenemez. 2005 yılında çıkarılan ve 2013 yılında bazı düzenlemeler geçiren Cezayir Hidrokarbon Kanunu halen yabancı şirketler tarafından yeteri kadar cazip bulunmuyor. Söz konusu kanunda yapılması planlanan önemli değişikliklerin bu sene başında açıklanacağı belirtilmişti ama hala ortada bir şey yok.

Cezayir’in petrol ve gaz potansiyeli

Cezayir, 12.2 milyar varil petrol ve 4.3 trilyon metreküp doğal gaz rezervine sahip. Dünya petrol ve gaz rezervleri klasmanında sırasıyla 16’ncı ve 11’inci sırada yer alıyor. Ülkenin gerçek potansiyeli ise büyük bir olasılıkla bu rakamlardan çok daha fazla. Çünkü hak ettiği ölçüde henüz aranmamış bir ülke.

Bugüne kadar Cezayir’deki petrol ve gaz sahalarının çoğu Conrad Kilian’ın gezdiği yerlerde keşfedildi.

Son zamanlarda arama yapılan yerler ise genelde önceki keşiflerin civarlarında öbeklenmiş. Yani genelde aynı yerlerde dönülüp durulmuş: riski az, getirisi nispeten yüksek yerler. Yeni yerlerde arama yapmak (mesela offshore) ticari, mali vs. gibi birçok faktör yüzünden özellikle yabancı şirketler için cazip görülmüyor. En azından şimdilik. Deniz kısımları ise hep ihmal edildi. Bugüne kadar Akdeniz’de sadece 3 kuyu açıldı. 1970’li yıllarda. Üçü de kuru çıktı.

Cezayir’i önemli kılan sadece konvansiyonel petrol ve gaz rezervi değil. Cezayir, dünyanın en büyük üçüncü veya dördüncü kaya gazı kaynağına sahip. Üçüncü veya dördüncü diyorum çünkü ABD kaya gazı potansiyeli için kimi referans aldığınıza göre bu sıralama değişir. Peki, bu potansiyel değerlendiriliyor mu? Bir teşebbüs yapıldı ama halk tepki gösterdi. Hidrolik çatlatma için kullanılması gereken suyun bir kıt kaynak olduğu vs. gibi konular bir yana bırakıldığında karşımıza çok farklı nedenler çıkıyor. Buna yazının ilerleyen bölümünde değineceğim.

Cezayir’in petrol ve gaz ihracatından bugüne kadar cebine giren para 1 trilyon dolar

Cezayir’in petrol üretimi 1950’li yıllara kadar ülkenin kuzeyindeki Alpine baseninde gerçekleşiyordu. Günlük petrol üretimi 50 varili geçmiyordu. Sonraları yapılan keşifler (özellikle Hassi Massoud) ile ülkenin petrol üretimi (ham petrol, kondensat ve doğrudan LPG üretimi) artmaya başladı. 1965 yılında günlük 500 bin varili, 1970’te 1 milyon varili geçti ve 2000’li yılların ortalarında günlük 2 milyon varile dayandı. Bu süreç içinde üretim, petrol krizleri, millileştirme ve diğer bazı nedenlerden dolayı iniş çıkışlar sergiledi. Son 10 yıldır ise genel bir düşüş eğilimi gösteriyor. Şu anda üretim günlük 1.5 milyon varil civarında. Bugüne kadar Cezayir’de üretilen toplam petrol miktarı 21 milyar varilin üstünde. Bu miktarı ortalama petrol fiyatının bugüne indirgenmiş değeriyle çarparsak karşımıza 840 milyar dolar gibi bir parasal değer çıkıyor.

Cezayir’de ticari doğal gaz üretimi dev Hassi R’Mel gaz ve kondensat sahasının keşfinden 5 yıl sonra, 1961 yılında başladı. Yıllık satılabilir üretim 1962 yılında 353 milyon metreküptü. Sonraları keşfedilen sahalarla ülkenin yıllık gaz üretimi 10 yıl sonra 3 milyar metreküpe, 20 yıl sonra 30 milyar metreküpe çıktı. 1990’lı yılların başlarında 50 milyar metreküpü aşan gaz üretimi şimdilerde 90 milyar metreküp üstünde seyrediyor (2018 üretimi 92 bcm). Petrolde olduğu gibi gaz üretiminde de inişler ve çıkışlar kaydedildi haliyle. Sonuçta bugüne kadar 2600 bcm civarında doğal gaz satıldı. Toplam parasal değeri kabaca 520 milyar dolar.

Şimdi biraz daha para hesabı yapalım. Cezayir’in bugüne kadar ürettiği petrol ve gazın toplam değeri bugünkü parayla yaklaşık 1.4 trilyon dolar (eğer yaptığım hesaplarda çuvallamadıysam). Bu paranın hepsi devletin kasasına gitmedi elbette. Kasaya giren miktarı hesaplamak için net ihracat rakamını hesaplamak, yani petrol ürünleri ithalat tutarını çıkartmak gerekir. Bunu yaptığınızda ortaya çıkan rakam 1 trilyon dolar.

Kısacası, bugüne kadar Cezayir’in petrol ve gaz ihracatından elde ettiği gelir 1 trilyon dolar.

Ama maalesef ülkede adil bir bölüşüm gerçekleşemediğinden mesela Cezayir’in başkentine gittiğinizde bunun emaresini göremiyorsunuz. Ya da ben göremedim. Bu para nereye gitti diye bir soru gelir insanın aklına değil mi? Cezayir’de gelmez, gelemez ya da gelemezdi. Aslan, kurt ve tilkinin hikâyesinde olduğu gibi.

Aslan, kurt ve tilki birlikte ava çıkarlar. Günün sonunda avladıkları; bir geyik, bir ceylan ve bir tavşandır. Aslan kurttan avları bölüştürmesini isteyince kurt: “Kralım; geyik sizin, ceylan benim, tavşan tilkinin olsun” der. Taksime hiddetlenen aslan bir pençe darbesiyle kurdu yere serer ve görevi tilkiye verir. Tilki: “Geyik sabah; ceylan öğle, tavşan akşam yemeğiniz olsun efendim” der. Aslan cevaben “Aferin sana! Bu güzel taksimi nereden öğrendin?” diye sorar. Tilki: “Şu yerde yatan kurttan…”

Kurt, kışı geçirir ama yediği ayazı unutmaz

Cezayir halkı sabırlıdır. Ülkeyi 1999 yılından beri yöneten Cumhurbaşkanı Abdülaziz Buteflika bir gün gider diye beklediler. 82 yaşındaki Buteflika, 2013 yılında felç geçirdikten sonra ortada pek gözükmez olmuştu. Tekerlekli sandalyede. Konuştuğu pek görülmüyor. Aslında konuşamıyor bile. Buna rağmen İsviçre’de hastanedeyken 18 Nisan’da yapılması planlanan Cumhurbaşkanlığı seçimine beşinci kez adaylığını koymuştu. Cezayir halkı baktı ki gitmek bir yana, adam yine cumhurbaşkanı olmak istiyor, daha doğrusu bir takım insanlar tarafından cumhurbaşkanı kalması isteniyor, huzursuzluklarını 16 Şubat’tan itibaren sokaklara dökülerek açığa vurmaya başladı.

Bu sefer Buteflika, yani ülkeyi gerçekten yönetenler, zaman kazanma taktiklerine başvurdular. Bu da tutmayınca 2 Nisan’da (herhalde 1 Nisan şakası gibi algılanmasın diye) cumhurbaşkanlığı görevini bıraktı veya bırakmak zorunda kaldı.

Halk halen Buteflika’ya saygı duyuyor. Bağımsızlık için Fransa ile yapılan savaşta (1954 – 1962) ve bazı tahminlere göre 200 bine yakın insanın öldüğü 1990’lardaki Cezayir iç savaşının sona ermesindeki rollerinden dolayı.

Burada bir paragraflık bir parantez açayım. Cezayirliler, Ekim 1988’de artan işsizlik ve 1962 yılından beri devam eden tek partili yönetimi protesto etmek için sokağa dökülmüştü. 1989 yılında muhalefetin seçimlerde yer almasına izin veren bir kanun çıkarıldı. Islamic Salvation Front partisi politik arenada yükselmeye başladı ve seçimi kazandı ama 1992 yılında ordu seçimleri iptal etti. Ülkede acil durum ilan edildi ve islamcı parti kapatıldı. Ardından iç savaş başladı. 1999 yılında Buteflika cumhurbaşkanı seçildi.

İç savaşın yaralarını halen zihinlerde taşıyan halk, dikkat ettiyseniz sözde Arap baharına pek bulaşmamıştı. Ocak 2011’de, artan işsizlik ve gıda fiyatlarını protesto için millet yine sokağa dökülmüş ama maaşlara zam yapılması ve sosyal yardımların arttırılmasıyla olay çabucak yatıştırılmıştı. Yüksek petrol fiyatları sağ olsun bu durum 2014 yılına kadar idare edildi.

Ancak fiyatların düşmeye başlamasıyla beraber ağrılar hızla tekrar hissedilmeye başladı. Sonrasında ekonominin raydan çıkması, ülkenin ihracat gelirinin yaklaşık yüzde 95’ini ve bütçe gelirinin yüzde 60’ını sağlayan petrol ve gaz ihracat gelirinin azalması, döviz rezervlerinin hızla düşmesi (2013 sonunda 200 milyar dolara yakın döviz rezervi Ocak 2019 sonunda 80 milyar doların altına indi), işsizlik oranının yüzde 10’un üstüne çıkması (medyan yaş ortalaması 28 ve genç nüfusun işsizlik oranı daha fazla) vesaire nereye bakarsanız her temel verinin kötüleşmesi insanları sokağa çıkmaya mecbur etti. Yönetim ise insanlara iç savaşı hatırlatıp, Arap baharı oldu da ne oldu, bugün eskiden çok daha kötüler diye telkinlerde bulunmaya çalıştı.

Gel gelelim, birçok uzmanın görüşüne göre, bazı asker ve işadamından oluşan elit bir grubun yıllardır devlet ihaleleri (özellikle alt yapı inşaatları), yolsuzluk ve rüşvet sarmalıyla ülkeyi sömürüp köşeyi dönmeleri Cezayirlilerin içini yıllardır kemirmeye devam ediyordu. Birçok omurgasız, çapsız, kof tiplerin, şakşakçıların, şarlatanların, borazanların ve onun bunun adamlarının en üst makamlarla taçlandırılmasını hazmetmek de kolay değildi.

Cezayir’de insanlar artık tahammül edemez hale geldi. İnsanlar çaresiz. Muhalefet varla yok arası. Olsa ne olacak. Al birini vur ötekine. Hepsi para, güç, mevki derdinde. Devletini ve halkını düşünen yok. Mevlana ne demiş: Dürüstlük pahalı bir mülktür, ucuz insanlarda bulunmaz! Bu tip sitemleri Cezayir dahil az gelişmiş ve gelişmekte olan bir çok ülkede yaşayanlardan siz de duymuşsunuzdur.

Gelecek pek parlak olmayabilir

Dünya’nın ilk ticari LNG ihracat tesisini kuran (1964, Arzew/Bethouia) ve ilk LNG ihracatını 1964 sonunda İngiltere’ye yapan, 1969 yılında OPEC’e katılan Cezayir’in petrol ve gaz sektörünün geleceği konusunda birbirine zıt görüşler mevcut. Bazıları, petrol ve gaz üretiminin ileride düşeceğini, bazıları bugünkü seviyelerde kalacağını, diğer bazıları da en azından gaz üretiminin biraz daha artacağını savunuyor.

Kim haklı çıkacak bilemeyiz ama görüşlerine saygı gösterdiğim gerçek uzmanlar şöyle bir kaygıyı dile getiriyor hep: Upstream sektöründe kronik yatırım eksikliği var. Şu anda devam etmekte olan ve planlanan saha geliştirme projeleri belki mevcut üretimdeki azalışı karşılayabilecek ama dişe dokunur ek üretim artışı yaratması pek olası değil. Cezayir petrol ve gaz sektörünün şu andaki en önemli sorunlarından biri, petrol ve gaz sahalarında rezervuar basıncını arttırmak için enjekte edilen doğal gaz miktarıdır. Ülkede brüt ve net doğal gaz üretimi arasındaki yelpazenin daralması için acil tedbirler alınması gereklidir.

Amerika’nın kaya petrolü ve gazı da Cezayir’i olumsuz etkiledi. Cezayir’in yüksek kaliteli Sahara petrolü şu sıralarda ağır petrolden daha az para ediyor. Kondensat da benzer şekilde Amerika yüzünden baskı altında. Çünkü Cezayir’in hem ham petrolü, hem de kondensatı çoğunlukla aynı pazarda Amerikan petrolüyle rekabet ediyor.

Petrol ve gaz fiyatlarındaki düşüş de haliyle net ihracat gelirinin azalmasına neden oluyor.

Mesela, 2010 yılında, üretilen petrolün yüzde 82’si ihraç ediliyordu. 2018 yılında ise yüzde 73’ü. Benzer şekilde 2010 yılında, üretilen gazın yaklaşık yüzde 67’si ihraç edilirken, 2018 yılında bu oran yüzde 50’ye geriledi. Net petrol ve gaz ihracatından elde edilen gelir ise 2010 yılında 55 milyar dolardan 2018 yılında 37 milyar dolara indi.

Velhasıl, benim uzman olarak gördüğüm profesyonellere göre, artan iç talep orta ve uzun vadede Cezayir’in petrol ve gaz ihracat miktarına baskı yapacak.

Tüm bunları niçin dile getiriyorum? Ceyazir’in en büyük petrol ve gaz sahaları keşfedildiğinde yani 1956 yılında nüfus 10 milyondu. Bugün 42 milyon. 20 yıl sonra buna 10 milyon kişi daha eklenecek. Dolayısıyla enerji ihtiyacı hızla artmaya devam edecek. Eğer petrol kanununda radikal değişiklikler yapılmaz, sektörde kangrene dönüşen geç karar almalar aşılmaz, bürokrasi kamburu düzeltilmez, öngörülebilir ve cazip yatırım iklimi sağlanamaz (Ceyazir’de yatırım projelerinde yabancıların payı yüzde 49’u geçemiyor), sektörde zırt pırt yönetim değişiklikleri olmaz, Sahara’nın muhteşem güneş potansiyeli azami oranda elektrik ve ısı üretimine dönüştürülemez, ekonomi çeşitlendirilip katma değeri yüksek sektörlere yönelinmez ise Cezayir’in geleceğini puslu bir yapıdan kurtarmak gittikçe güçleşecektir.

Cezayir’de Avrupalı mühendisleri ve uzmanları cebinden çıkaracak tonla insan mevcut. Sektörü şaha bile kaldırırlar. Yeter ki fırsat verilsin, işinin ehli doğru insanlar doğru yerlere gelsin, önlerine takoz atılmasın. Ne demişler: Kuş, konduğu dalın kırılmasından korkmaz! Çünkü güvendiği, dal değil kendi kanatlarıdır.

Umarım yakın gelecekte Cezayir’de yaşanacaklar hep aynı terane teriminden başka bir boyuta kapı açar.

Sürç-i lisan ettiysek affola.

Kalın sağlıcakla.

Not: Diğer yazılarımda da geçerli ama burada özellikle tekrarlamak isterim ki bu yazıda belirttiğim görüş ve öneriler tamamen şahsıma ait olup, çalıştığım kurumu bağlamaz.

Petrodolar savaşında bilinmez bir diyara doğru