Çanlar yerli petrol arama ve üretimi için çalıyor

Hidrokarbon kaynakları açısından değerlendirildiğinde bölgesindeki önemli üretici ülkelerin aksine son derece sınırlı kaynaklara sahip olan Türkiye’nin ekonomik büyümesiyle birlikte petrol tüketimi ve ithalatı her geçen yıl artmaktadır.

Uzun yıllardır Türk ekonomisinin en hassas ve kırılgan makro göstergelerinden birisi olan cari açığın en önemli nedenlerden birisi enerji ithalatıdır. Bunun en önemli kalemi olan ham petrol ve rafine petrol ürünleri ithalatı ise yıllar içinde petrol fiyatlarındaki artışa bağlı olarak artarken son 2 yılda yaşanan hızlı fiyat düşüşünde olduğu gibi düşük fiyat dönemlerinde ise gerilemektedir.

Brent petrolün yıllık ortalama varil fiyatı 2011 yılında 111.26 dolar olurken 2014 yılında ortalama varil fiyatı 98.97 dolara geriledi. 2015’de gerçekleşen yıllık ortalama varil fiyatı ise 52.32 dolar oldu. 2016 yılında ise fiyatlar 30 doların altını görmüştü.

Türkiye’de 2011 yılında cari açığın GSYH’ya oranı yüzde 9.6 olurken, enerji hariç oran yüzde 3.5 olmuştu. 2015 yılında ise cari açığın GSYH’ya oranı petrol fiyatlarındaki düşüşün etkisiyle yüzde 4.5 olurken enerji hariç oran yüzde 0.2 olmuştur.

2016 yılında cari açığın GSYH’ya oranının ise yüzde 4,4’e yakın gerçekleşeceği tahmin ediliyor. Petrol fiyatlarındaki düşüşün cari açık üzerindeki etkisi net şekilde görülürken petrol fiyatlarının gelecek yıllarda tekrar artmaya başlamasıyla birlikte cari açık da artışa geçecektir.

Önümüzdeki dönemlerde yerli petrol arama ve üretiminin düşmesi ise cari açık üzerinde ilave artışa neden olarak ekonomideki dengesizliğin artmasına neden olabilecektir.

Açılan Kuyu Sayısı Son 12 yılın En Düşük Seviyesine İndi

Yılında yürürlüğe giren 6491 sayılı Türk Petrol Kanunu Türkiye’de petrol ve doğal gaz arama üretim faaliyetlerinin artmasını ve sektörün hareketlenmesini sağlamayı amaçlamıştı. Ancak petrol fiyatlarında 2014 yılı ortasında başlayan hızlı düşüş dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’deki arama yatırımlarının ertelenmesi ve düşmesine neden olduğundan beklenen etkiyi yapmaktan çok uzak kaldı.

Yeni kanununun zamanlama acısından teşvik maddesi üzerinden yeniden gözden geçirilmesinde yarar olduğu aşikârdır.

2014 yılında Türkiye’de 89 âdeti arama ve tespit, 100 âdeti üretim olmak üzere toplam 189 kuyu kazılırken 2015 yılında ise kazılan kuyu sayısı ise üçte iki düşerek 38 âdeti arama ve tespit, 24 âdeti üretim olmak üzere toplam 62’ye gerilemiştir. Bu aynı zamanda son 12 yılındaki en düşük seviyesi olmuştur. 2016 yılının ilk 6 aylık döneminde kazılan toplam arama-tespit ve üretim kuyusu sayısının 6 âdeti arama ve tespit, 9 âdeti ise üretim olmak üzere 15’e gerilediği ifade ediliyor.

Petrolde Yerlİ Üretİmİn Tüketİmİ Karşılama Oranı Yüzde 6’ya Gerİledİ

Türkiye’nin 2000 yılında toplam ham petrol ve rafine petrol ürünleri ithalatı 31 milyon ton, toplam petrol üretimi ise 2.7 milyon ton olarak gerçekleşmişti. 2015 yılına gelindiğinde toplam ham petrol ve rafine petrol ürünleri ithalatı 38.8 milyon tona yükselirken petrol üretimi ise 2.5 milyon tona geriledi. Son 15 yıllık dönemde en düşük üretim ise 2.1 milyon tonla 2007 yılında gerçeklemişti.

2000 yılında Türkiye toplam petrol tüketimin yüzde 8.7’sini yerli üretimle karşılarken bu oran 2015 yılında yüzde 6.4’e gerilemiş durumda. Yerli petrol üretimi ve yeni rezerv artışındaki düşüşün devam etmesi durumunda birkaç yıl içinde yerli üretimin toplam tüketimi karşılama oranının yüzde 6’nın altına ineceği değerlendiriliyor.

Arama ve Yerlİ Üretİm Neden Önemlİ?

Düşük petrol fiyatları dünya genelinde başta offshore projeler olmak üzere yüz milyarlarca dolarlık yeni arama ve üretim projesinin ertelenmesine ya da iptal edilmesine yol açtı. Türkiye gibi görece yüksek maliyetli petrol üreticisi bir ülke bu durumdan olumsuz olarak etkilenirken düşük petrol fiyatları ve arz fazlasının sağladığı rahatlık arama ve üretim yatırımlarının ikinci plana itilmesine neden oldu.

Küresel enerji sektöründe güneş enerjisi ve enerji depolamadaki hızlı gelişmenin gelecek yıllarda elektrik otomobil satışlarının artmasına neden olması bekleniyor. Bununla birlikte başta ulaşım ve petrokimya sektörü olmak üzere petrol tüketimi artış hızı yavaşlasa da artmaya devam edecek. Düşük petrol fiyatları nedeniyle yeni üretim yatırımlarındaki düşüş ve talepteki toparlanmanın küresel petrol arz fazlasını birkaç yıl içinde ortadan kaldıracağı öngörülüyor.

Bu durum ise önümüzdeki yıllarda petrol arzında oluşacak açığa bağlı olarak petrol fiyatlarının 75-80 dolar bandına çıkmasına neden olacaktır. Petrolde 100 dolar ve üstü seviyelerin görülmesi büyük çaplı jeopolitik şoklar haricinde mümkün görünmemekle birlikte petrol fiyatlarının bugünkü seviyelerin üstüne çıkması Türkiye’nin her geçen yıl artan ham petrol ve rafine petrol ürünleri ithalatı kaynaklı ithalat faturasının da artmasına neden olacaktır.

Türkiye’nin sınır komşularında yaşanan iç savaş ve çatışmalar Türkiye açısından yerli petrol ve gaz üretimini çok daha stratejik hale getirmektedir. Türkiye’nin Avrupa ülkeleri ve ABD ile kıyaslandığında son derece yetersiz olan ham petrol ve işlenmiş ürün stok kapasitesi Türkiye’nin enerji arz ve ulusal güvenliği açısından yerli üretimi hayati önem kazanmaktadır.

Türkiye’de yapılan arama yatırımları ve üretilen her varil petrolün aynı zamanda Kamuya gelir, binlerce vatandaşımıza istihdam sağladığı da unutulmamalıdır.

Nereden bakılırsa bakılsın yerli petrol-doğal gaz arama ve üretim sektörü Türkiye açısından oldukça hayati bir önemde ve göz ardı edilmemesi gereken stratejik bir alandır.

Arama ve Üretim Stratejik Yatırım Kapsamına Alınmalı

1934’ten 2015 yılı sonuna kadar Türkiye’de bugüne dek 4.617’si karalarda, 73’ü denizlerde olmak üzere toplam 4.690 kuyu açılmıştır. Yıllık ve toplam açılan kuyu sayılarına bakıldığında Türkiye’nin topraklarının ve denizlerinin yaklaşık yüzde 90’a yakın büyük bir bölümünün henüz aranamadığı görülmektedir. Bu durum yeni rezerv keşiflerini engellediği gibi Türkiye’nin topraklarındaki muhtemel hidrokarbon kaynaklarından maksimum oranda faydalanamamasına da neden oluyor.

Türkiye’deki arama üretim yatırımlarının önünde düşük petrol fiyatlarının yanı sıra mevzuat uygulamaları ile son yıllarda bürokrasiden kaynaklanan sorunlar da ciddi sıkıntılara oluşturduğu için arama yatırımlarının neredeyse durma noktasına gelmesine neden olmuştur.

Sektörde faaliyet gösteren yerli ve yabancı oyuncular EPDK ve PİGM’in mevzuatlarının birbiriyle uyuşmamasının arama-üretim şirketleri için çok ciddi sıkıntılara ve zaman kaybına neden olduğu ifade ediliyor. Konuya hakim personel sayısının azlığı, petrol kanunun amir hükümlerinin bürokraside, yerel idarelerde velhasıl arama-üretim sektörünün Türkiye açısından öneminin yeterince farkında olunmaması da kamu tarafındaki tıkanıklığın bir diğer nedeni.

Özellikle yerel idareler ve Kamunun olayı yeterince sahiplenmemesi ve petrol kanununun birinci maddesinin öneminin farkında olmaması kendisini teşviklerde de gösteriyor. 6491 sayılı Petrol Kanunun ilgili (13’üncü) maddesi uyarınca Arama Faaliyetlerinde sarf edilen mazot ÖTV ve KDV’den muafken şirketlerin mazot taleplerinin ancak yüzde 50-60 civarındaki miktarını alabildikleri bunun en önemli nedeninin ise bu teşviklerden yararlanmak isteyen merdiven altı şirketlerin teşvikleri istismar etmesi olduğu ifade ediliyor. Bu ve buna benzer diğer sorunların aşılabilmesi için PİGM’in gerçek arama-üretim şirketlerini diğerlerinden ayırması ve önleyici düzenlemelerin yapılması gerekiyor.

Türkiye’nin sahip olduğu hidrokarbon kaynaklarını çıkartması için sektörün önünün açılması ve devlet tarafından Akkuyu nükleer santralinde olduğu gibi “Stratejik Yatırım” kapsamına alınarak bu bakış açısı ile desteklenmesi gerekiyor. Unutulmamalıdır ki petrolün rezervleri azaldıkça petrolün değeri anlaşıldığında vakit çok geç olacaktır.

Kısa ve orta vadede ise arama-üretim yatırımlarını arttırmaya ve yabancı yatırımcıları Türkiye’ye çekmek amacıyla kamu tarafından sağlanacak teşvikler ile arama ve üretim yatırımlarının artması ve petrol üretimindeki düşüşün durdurulması sağlanabilir.

Bu teşvikler aynı zamanda düşük fiyatlardan dolayı yatırımlarını erteleyen ve karlı projeler peşinde koşan yabancı arama-üretim şirketlerinin Türkiye piyasasına yönelmesini ve cazip bir ülke konumuna gelmesini sağlayacaktır.

Petrol fiyatlarının düşüklüğü Türkiye gibi topraklarının yüzde 90’ına yakını henüz aranmamış bir ülke için bulunmaz fırsattır. Arama Şirketleri düşük fiyat yüzünden çok zor bir dönem yasarken Bu durum Türkiye’nin taktiksel yaklaşımı ile bir anda hem şirketler hem de Türkiye acısından bir fırsat penceresine dönüşebilir. Bu kondüktörden hareketle aşağıdaki teşvik modeli önerisini yöneticilerimize sunmayı görev bildik

Varil Başına 75 Dolar Alım Fiyatı Modeli

Türkiye’nin 2015 yılında günlük ortalama 48 bin varil olan ham petrol üretimi 2016’nın ilk yarısı itibariyle yaklaşık 40 bin varil olduğunu varsayalım. Türkiye’nin hızlı bir şekilde arama-üretim yatırımlarını arttırabilmesi için önerdiğimiz modeli ele almadan önce 2016’nın ilk yarısı itibariyle Türkiye’de üretilen petrolden devlete ve üreticilere ne kadarlık bir gelir akışı sağlandığını ve hacmi kabaca hesaplamakta fayda var.

Güncel durum senaryomuzda, Türkiye’nin 2016’nın ilk yarısı itibariyle günlük petrol üretiminin yaklaşık 40 bin varil, petrolün piyasadaki ortalama varil fiyatının ise 45 dolar, varil başına ortalama üretim maliyetinin 15 dolar olduğunu baz aldığımızda:

Türkiye’de günde üretilen ortalama 40 bin varil petrolden 1 milyon 800 bin dolarlık gelir elde ediliyor.

Devletin üretilen petrolden aldığı yüzde 12.5’lik paydan(5 bin varil) günlük ortalama geliri 225 bin dolar oluyor. Üretici şirketlerin günlük ortalama sağladığı geliri ise 1 milyon 575 bin dolardır.

Üretilen günlük 40 bin varil petrolün varil başına ortalama 15 dolar maliyetle toplam üretim maliyeti ise 600 bin dolardır. Günlük toplam gelirden üretim maliyeti çıkarıldığında ise şirketlere geriye 975 bin dolarlık bir gelir kalmaktadır.

975 bin dolarlık gelir üzerinden şirketlerin ödediği yüzde 20’lik kurumlar vergisinin toplamı ise 195 bin dolardır.

Kamuya sağlanan günlük ortalama toplam katkı miktarı ise 225 bin doları üretilen petrolden devlet hissesi, 195 bin doları ise vergi geliri olmak üzere toplam 420 bin dolar olmaktadır.

Şirketlerin günlük geliri 780 bin dolar olurken şirketlerin arama yatırımları hariç karlılığı yüzde 43 olmaktadır.

Yukarıda yer alan varsayımlar ışığında devletin yeni arama-üretim yatırımları sonrası bulunacak kuyulardan üretilecek petrolün varilini 75 dolardan satın alarak yeni bir teşvik modeli uygulamaya koyduğunu varsayalım.

Arama-üretim yatırımlarının yeni teşvik uygulamasının neticesinde tekrar artmaya başlamasıyla birlikte kuyu başına ortalama 2 milyon 500 bin dolarlık maliyetle 100 adet kuyu açılması durumunda 250 milyon dolarlık yeni arama yatırımı gerçekleştirilebilecektir.

Türkiye’de 1945 yılından bugüne açılan arama kuyularındaki hidrokarbon keşif isabet oranı yüzde 11 civarındadır. İyimser bir varsayımla yeni teknolojilerin de katkısıyla yeni açılacak kuyularda bu oranı yüzde 15 olarak varsaydığımızda açılan 100 yeni arama kuyusunun 15 tanesinden petrol üretilebilecektir.

Yeni kuyulardan sağlanacak toplam yeni rezerv artışının ise 500 milyon varil olacağını varsayalım.

Kuyu başına ortalama petrol üretim miktarını ise 250 varil olarak aldığımızda, 15 adet yeni kuyudan sağlanacak ortalama günlük üretim 3750 varil olacaktır.

Devletin varil başına 75 dolarlık alım fiyatından 45 dolarlık ortalama varil fiyatını çıkardığımızda devlet tarafından ödenecek ortalama teşvik varil başına 30 dolar olmaktadır. Bunun günlük toplam maliyeti ise 3750 varillik üretimle 98 bin 438 dolar olacaktır. Devlete 1 yıllık toplam teşvik maliyeti ise devlet payı olan 469 varil çıkartıldığında 3.281 varil günlük üretim üzerinden 35 milyon 929 bin 688 dolar olacaktır.

Devletin 75 dolarlık alım fiyatı teşviki ile üretilecek ilave 3750 varillik petrolün günlük ortalama toplam gelir üretimi 281 bin 250 varil olacaktır.

Devletin üretilen petrolden aldığı yüzde 12.5’lik paydan(469 varil) günlük ortalama geliri 35 bin 156 dolar, üretici şirketlerin günlük ortalama sağladığı gelir ise 246 bin 94 dolar olacaktır.

Üretilen günlük 3 bin 750 varil petrolün ortalama 15 dolar maliyetle toplam üretim maliyeti ise 56 bin 250 dolar olacak. Günlük toplam gelirden üretim maliyeti çıkarıldığında ise şirketlere geriye 189 bin 844 dolarlık bir gelir kalacaktır.

189 bin 844 dolarlık gelir üzerinden şirketlerin ödeyeceği yüzde 20’lik kurumlar vergisinin toplamı ise 37 bin 969 dolardır.

Kamuya sağlanan günlük ortalama toplam katkı miktarı ise 35 bin 156 doları üretilen petrolden devlet hissesi, 37 bin 696 doları ise vergi geliri olmak üzere toplam 73 bin 125 dolar olacaktır.

Şirketlerin günlük geliri 151 bin 875 dolar olurken şirketlerin arama yatırımları hariç karlılığı yüzde 54’e çıkacaktır.

Devlet tarafından verilecek günlük ortalama teşvik miktarı 98 bin 438 dolar olurken, devletin sağlayacağı toplam vergi ve devlet hissesi geliri ise 73 bin 125 dolar olacaktır. Aradaki fark çıkarıldığında devletin kasasından çıkacak günlük net teşvik miktarı ise sadece 25 bin 313 dolar olacaktır.

1 yılda devletin kasasından çıkacak olan toplam teşvik miktarı ise 9 milyon 239 bin 63 dolar olacaktır.

Yabancı şirketler tarafından 250 milyon dolarlık arama-üretim yatırımının yapılması durumunda bunun 240 milyon 760 bin 938 doları bu şirketler tarafından sağlanırken geri kalan 9 milyon 239 bin 63 dolar ise devlet teşviki olacaktır.

Türkiye sağlanacak ilave üretim artışıyla 1 milyon 368 bin 750 varil fazla petrol üretirken 61 milyon 593 bin 750 dolarlık daha az petrol ithal ederek döviz tasarrufu sağlamış olacak.

Petrol fiyatlarının toparlanarak artmaya devam etmesi bugün 45-50 dolar bandında hareket eden petrol fiyatlarının 75’e dolara doğru çıkmasını ve devlet tarafından verilen teşvikinde her geçen gün azalmasını sağlayacaktır.

SONUÇ

Türkiye petrol arama-üretim sektörüne ilişkin veriler bize gerekli çalışmaların yapılmaması durumunda Türkiye’nin yerli petrol üretimi ve arama çalışmalarının hem kısa ve orta hem de uzun vadede ciddi sorunlarla karşılaşacağını ve sektörün bitme noktasına geleceğini gösteriyor.

15 Temmuz’daki darbe girişimi sonrası Türk ekonomisinin tüm alanlarda olduğu gibi arama-üretim sektöründe de kamu ve özel sektör olarak kenetlenmesi, yabancı yatırımcılara Türkiye’de yatırım yapmalarının ne kadar doğru bir seçim olacağını göstermesi gerekiyor.

Türk ekonomisinin ve enerji sektörünün artık yeni başarı hikayelerine ihtiyacı var. 15 Temmuz sonrası ülkemizde oluşan güçlü birlik ve sinerjiyi doğru şekilde kullanarak içinden geçtiğimiz bugünlerden güçlenerek çıkmaktan başka çaremiz yok.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Sayın Berat Albayrak ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Müsteşarımız Sayın Fatih Dönmez ile tüm ekip ve Bakanlık Bürokrasisinin güçlü, kendine güvenen duruşu ve başarılı çalışmaları sektöre büyük bir güven ve umut veriyor. Bakanlık tarafından başarıyla hayata geçirilmeye başlanan yerli kömür teşviki ve YEKA çalışmalarında olduğu gibi petrol arama-üretimi sektörünün de artık bir başarı hikayesine ve kapsamlı bir strateji oluşturulması için devletin gücünü ve desteğini hissetmeye ihtiyacı var.