Boru çorbası

Nasreddin Hoca bir gün yola koyulmuş. Öğle vakti yaklaşırken, bir gölün başında durup, hem namazını kılmak hem de kuru peksimetten ibaret olan azığını yemek istemiş. Ördeklerin suda oynaştıklarını görünce, “Şunlardan bir tanesini yakalayıp kızartıp yesem” diye düşünmüş. Sessizce ördeklere yaklaşmaya çalışırken, ördekler Hoca’yı fark edip uçmuş, kaçmışlar. Hoca gölün kenarına oturmuş, çıkınında kuru peksimetten başka yiyecek de yok. Islatmadan yemek mümkün değil. Çıkarmış kuru peksimetini çantasından, göle banıp yemeye başlamış. Oradan geçen bir yolcu: “Afiyet olsun Hocam, ne yiyorsun?” demiş. Hoca, ördekleri işaret ederek cevap vermiş: “Ördek çorbası içiyorum!”

Nedense TANAP ve TürkAkım boru hatları açıldığında medyamızdaki manşet ve yorumlar bana Hoca’nın ördek çorbasını hatırlattı. Bu boru hatları tabii ki Türkiye için çok önemli. Ona şüphe yok. Ama abartının da bir sınırı olmalı.

Cahilliğimi bağışlayın ama bu boru hatlarının Türkiye’yi veya Türk ekonomisini nasıl şaha kaldıracağını bir türlü anlayamadım. Gazı ucuza mı alacağız? Ya da uygun fiyata alıp Avrupa’ya karla mı satacağız? Cebimize ne kadar para girecek? Bunun hesabını bir türlü yapamadım.

Hâlbuki başka ülkeler için bunun hesabı üç aşağı beş yukarı ortada.

Rusya ile Ukrayna gaz transit örneğini alalım. Yılan hikâyesine dönen mesele Aralık sonunda nihayet çözüme kavuşmuştu. Ukrayna, beş yıl süreyle Rus gazının Avrupa’ya transiti için 7,2 milyar dolar transit ücreti alacak.

Ya Bulgaristan? Romanya’ya transit bedeli vermeyeceğinden dolayı aldığı Rus gazı yüzde 5 civarında ucuzlamış olacak. Dahası var. Bulgartransgaz, TürkAkım’ın ikinci ayağı Rus gazını Bulgaristan üzerinden Yunanistan ve Kuzey Makedonya’ya ileteceği için yıllık 100 milyon dolardan fazla gelir elde edecek.

Ya biz? Hükümetlerarası anlaşmaları Yeşilçam’ın acıklı ve ağlatma garantili filmlerini seyreder gibi okurken gözüme inen yaşlar nedeniyle kaçırdım herhalde ama medyada çok büyük kazanımlar sağlayacağımız söyleniyor. Öyledir.

Bir de doğudan örnek verelim. Gürcistan… Adamlar Ermenistan’a giden Rus gazının yüzde 10’unu transit ücreti olarak alıyor. Azerbaycan’dan Türkiye’ye gelen gazın da yüzde 5’ini transit ücreti olarak alıyor. Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı geçiş ücreti için ne aldıklarına hiç girmeyelim diyeceğim ama klavye üzerinde harf seçen parmaklarım, beynimden gelen sinyallere itiraz ediyor. Adamlar Gürcistan’dan geçen 249 km. hat için yılda 50 milyon dolar transit ücreti talep etmişlerdi zamanında. “Bu paranın zaten büyük bir kısmını hattın güvenliği için harcayacağız. Bize fazla kalmayacak ama bu hattın bizim açımızdan jeopolitik önemi büyük olduğundan fedakârlık yapalım” demişlerdi. “Yerseniz” dediler ve yedirdiler.

Gelin şimdi beraber bir bakkal hesabı yapalım. 24 saat boyunca bu hattın güvenliğini sağlamak için her 100 metreye bir adam koysanız ve her birine ortalama 400 dolar aylık ücret verseniz (Gürcistan’daki aylık ortalama ücret bu civardaydı geçen sene) yıllık 24 milyon dolar para harcamış olursunuz. Bu salakça hesabı ne kadar mantıklı hale getirirseniz Gürcistan’ın transit işinden kazandığı parayı o kadar arttırmış olursunuz diye düşünüyorum. Bilmem ne kadar haksızım.

Bakü-Ceyhan hattından şimdiye kadar biz ne kadar para kazanmışız bilmiyorum. En son hatırladığım şey zarar ettiğimizdi. 2006 yılından beri faaliyet gösteren bu hattın, şimdiye kadar yıllık bazda mevcut kapasitesinin dörtte üçünden fazla petrol taşımadığını da not düşmek gerekir.

Amma velakin, diyeceksiniz ki tüm bu boru hatları Türkiye’nin stratejik önemini arttırdı. Doğru, jeopolitik kazanım önemli. Ayrıca, bu boru hatlarıyla Türkiye’nin enerji ticaret merkezi (hub) haline gelmesi konusunu da göz ardı etmemek gerekir, değil mi? Öyle diyelim, öyle olsun.

Nasreddin Hoca’nın evine kıymetli misafirler gelir. Hoca usulünce buyur eder, yer gösterir, oturtur. Birazdan da koca bir sini ile içeri girer. Sofra bezini serip siniyi üstüne kor, kaşıkları etrafına dizer, boş bir çanağı da sofranın ortasına koyar. Misafirlere dönerek “İşte” der, “biraz unumuz, biraz yağımız ve biraz tuzumuz olsaydı nefis bir çorba pişirecek, bu çanaktan işte şu kaşıklarla içecektik!”

Yeri gelmişken belirteyim; Halet-i ruhiyem fena değil, merak etmeyin. Sadece sigarayı yeniden bırakmanın verdiği bir stres var üstümde. Bunları eleştiri olsun diye de söylemiyorum. Haddime düşmez.

Diyeceğim o ki, alt yapı yatırımlarına, alım-satım anlaşmalarına miyopik bir pencereden bakmamak gerekir. Bunlar uzun vadeli yatırımlardır ve bağlayıcı şartları vardır. İşi bilen enerji, güvenlik vesaire gibi ilgili konulardan oluşan uzmanların, işi bilen uzman bir avukat ordusuyla birlikte çalışmasını gerektirir. Yapılan anlaşmalarda yer alan her bir kelimenin kılı kırk yararak tartılıp değerlendirilmesini gerektirir. Nihayetinde devletin uzun dönemdeki menfaatleri esastır.

Bir örnek vereyim. Ürdün… İyi değil, kötü bir örnek teşkil ettiği için.

Vakti zamanında Mısır’dan hesaplı aldıkları gaz kesilince Ürdün bir enerji krizine girmişti. “Ne yapacağız, ne edeceğiz” diye akıl danıştılar. “Yenilenebilir enerjiye yüklenin, bir FSRU kiralayın, shale oil’den elektrik üretin” dediler. Hemen ihaleler açıldı, gırla yenilenebilir enerji projeleri geliştirildi, FSRU kiralandı, Avrupalı dev bir şirketle LNG alım anlaşması yapıldı, shale-oil’den elektrik üretecek santral için çalışıldı. LNG kesmedi, İsrail’den Tamar ve Leviathan sahasından gaz alım anlaşmaları yapıldı. Yılda 3 bcm’den biraz fazla. O da kesmedi, Mısır’la da gaz alımı için anlaştılar.

Sonra bir baktılar ki elektrik üretim kapasitesi ayyuka çıkmış. “Yahu biz bu elektriği ne yapacağız” diye kara kara düşünmeye başladılar. Bazı projeleri geciktirme yoluna gittiler. Yatırımcıları küstürmeye başladılar. Bu arada gaz fazlası oluşacağının farkına varıyorlar. Elektriği bir kenara bırakın bu gazı ne yapacağız şimdi diye vahlanmaya başlayacaklar. Bir tarafta İsrail gazı, diğer tarafta kısa vade de olsa LNG anlaşması, bir tarafta Mısır’dan gelen gaz, diğer yanda da bugün spot piyasada almayanın dövüldüğü kadar ucuz LNG (yanlış anlaşılmamak için alım anlaşmalarının tahmini fiyatlarını vermiyorum). Leviathan’dan gelen gazın iptali dile getirildiğinde nasıl bir tepki aldılar sizce? “Hiç sorun değil birader, kapı gibi anlaşmamız var, hatta herhangi bir şartla iptal konusunda X milyar dolar cezai yaptırım var” dendi. Bakalım ne olacak.

Nihayetinde bir kriz süreci uzun vadeli devlet menfaatleri göz ardı edilerek günü birlik politikalarla acemice yönetildi ve yeni bir krizin kucağına düşmeye doğru yol alınıyor. Allah yardımcıları olsun.

Bir gün Nasrettin Hoca Timur’a ayva götürüyormuş. Sepet dolu ayvalarla giderken bir köylüye rastlamış. Köylü demiş ki “Hocam Timur ayva sevmez sen ona başka bir şey götür”. Bu sefer Hoca ayva yerine incir götürmüş. Timur inciri yemeye başlamış. Bir tane yiyor bir tane de Hoca’nın kafasına atıyormuş. Hoca: “Yarabbi şükür, diyormuş.” Timur sormuş: “Kafana incir atınca neden şükrediyorsun?” Hoca da cevap vermiş: “Ya size ayva getirseydim.”

Kalın sağlıcakla.