Bankalar enerji oyuncusu mu oluyor?

Genel anlamda enerji piyasası bir piyasa oluşumundan bu yana büyük ihtimalle en kötü senesini yaşadı 2018’de. Bu sebeple piyasadaki birçok katılımcı 2019’un daha iyi olacağına ya da en azından belli bir toparlanma yaşanacağına inanıyor.

Geçen yılın bu kadar kötü olmasının altında yatan temel sebep tabii ki Türkiye ekonomisini de vuran kur ve faiz etkisi olsa da, özellikle termik santral yatırımcılarının yıllardır devam eden karsızlıkları ve özelleştirmelerde ödenen yüksek rakamlar bu kırılganlığın çok daha yüksekte olmasına sebep oldu.

Gerek özelleştirmeler gerekse termik yatırımlar ve iyileştirme projeleri hem uzun zaman hem de büyük finansman gerektiren konular ve dolayısı ile şirketler bu projeler için ciddi miktarda borç kullandılar. Vadenin uzun olması ve yatırım kalemlerinin de yabancı para olması nedeniyle bu borçların neredeyse tamamı yapancı para cinsinden yapıldı. Uluslararası piyasalardaki likidite bolluğu ve faizlerin düşük seyri de bu eğilime ciddi şeklide yardımcı oldu.

Ancak gerek bu eğilimin terse dönmesi gerekse kur ve faiz nedeni ile endişeleri artan bankalara, enerji şirketleri yapmaları gereken ödemeleri yapamadı. Bu sadece enerji şirketleri özelinde bir durum olmasa da rakamların büyüklüğü ve enerji piyasalarındaki mevcut fiyat modeli sebebiyle bankaların diğer sektörlere göre daha farklı düşünmesine neden olmuş gibi gözüküyor.

Zira nakit akışında ve karlılığında çok sorun yaşamayan ya da ek teminat gücü olan şirketlerin yeniden yapılandırılmasında sorun olmuyor gibi gözükürken enerji şirketlerinin durum biraz daha farklı gibi.

Piyasadaki duyumlara göre önde gelen bazı enerji şirketleri bankalar ile yaptığı görüşmeleri olumlu olarak sonuçlandıramamış. Buna göre bankaların bu alacaklarını karşılık ayıracak kategoriye yükseltmeleri gerekiyor.

Yine piyasada söylenenlere göre enerji sektörünün üzerindeki toplam 50-55 milyar USD seviyesinde olan cari borcun %25’ ine yakın bir bölümü sorunlu durumda. Elbette bu rakamlar bankacılık sektörünün bazı temellerini sarsmaya yetecek kadar büyük ölçekte. Ancak bankaların da elinde sihirli değnek yok. Bu alacaklarını fonlamakta zorluk çekerlerse ya da maliyet artışlarına katlanacaklarsa bunun hazırlıklarını yapmış olmaları gerekiyor. Ancak buna rağmen tahsilat meselesi sıkıntılı olabilir.

Zira bankaların ellerindeki teminat olarak duran varlıkların değeri USD bazında 1/3 seviyesine inmiş durumda iyi ihtimalle. Yani kısacası bankalar bu teminatları ve şirketleri alıp nakde çevirmeye kalksalar mevcut borçlarının yarıısını karşılamaz şeklinde bir genel kanı var.

Bu yüzden de bankaların bu varlıkları çalıştırma yolunu tercih edecekleri ve bu konuda bazı çalışmalar yapıldığı şeklinde haberler yayılıyor.

Elbette bazı şirketlerin belli bir çatı altında birleşmesi sebebiyle verim artışı sağlanabilir ancak bu yöntemin yine de çok sağlıklı olacağı şüpheli olarak değerlendiriliyor.

Bu dönemde bankaların veya uluslararası fonların desteği ile “management buyout” ya da farklı modellerde bir konsolidasyon da olasılık dahilinde, özellikle büyüklük olarak uygun şirketler için…

2019 bu bakımdan bir konsolidasyon yılı olacak gibi gözüküyor. Bakalım bu yeni dönemde bankalar enerji piyasasının paydaşları haline mi gelecek yoksa yeni yönetim tarzları ile mi karşılaşacağız…

Ancak her durumda şirketlerin karlılığa ihtiyaçları var. Yöneten kim olursa olsun, fiyatların yol açtığı nakit ve kar eksikliği telafi edilemez. Umarım önümüzdeki 5 yıllık “yatırımsızlık” döneminde stratejik bir eksikliğe yol açmadan bu süreç yönetilebilir.