Avrupa’da kaya gazı karşıtlığı duvarı yıkılabilir mi?

Avrupa’da başlamadan biten kaya gazı devrimi başlıklı bir önceki yazımda yatırımcıların bölgeden çekilmeye başladığına değinmiştim. Haziran ayında ConocoPhilips’in de çekilmesiyle artık Polonya’da kaya gazı faaliyetini sürdüren büyük çaplı bir şirket kalmadı. Kalanlar ise planlanandan çok daha az sondaj yapacaklar. Böylece Avrupa’da kaya gazı konusunda umutla bakılan iki ülke kalmıştı: İngiltere ve Danimarka. İngiltere’de Cuadrilla Resources şirketinin kaya gazı üretim başvurusuna haziran ayı sonunda gürültü ve araç trafiğinde yol açacağı artış nedeniyle izin verilmemesi ve Danimarka’da Total şirketinin hala beklemede tutulması bu umutları da götürdü.
Yazımda ayrıca, Avrupa’da kaya gazı devriminin gerçekleştirebilmesi için toplumsal bir mutabakata varılmasının ve bazı duvarların yıkılmasının gerekli olduğunu söylemiş, bunun nasıl sağlanabileceğini bu sayıya bırakmıştım.

Gasland adlı belgesel kaya gazına büyük darbe indirdi

Kaya gazı üretimine çevrecilerden gelen tepkiler artarak devam ediyor. Hidrolik çatlatma için gerekli olan suyun temini ve bu suya katılan kimyasal maddeler sebebiyle içme sularının kirlendiği iddiaları bu tepkilerde en öne çıkan konular. Bunlara ek olarak kaya gazı karşıtları yer sarsıntısı, doğal yaşamın bozulması ve yerel halkın ağır vasıta araç trafiği ve sondaj çalışmalarından rahatsız olması konularında endişeli. Bu çevresel ve sosyal konular kaya gazı sektörünün gelişimi açısından son derece önemli.
Şimdi biraz geriye dönelim. Kaya gazı karşıtlığının popüler bir aktivite haline dönüşmesinde Gasland adlı bir belgesel (2010 yılındaki versiyonu Oscar ödülüne aday gösterilmişti) önemli bir rol oynamıştı. Josh Fox imzalı bu belgesel musluk suları alev alan bazı bölge sakinlerinin gösterildiği birçok dramatik sahne içermekteydi. Bu dramatik sahnelerin birçoğunun kaya gazı faaliyetlerinden kaynaklanmadığı sonradan bilimsel olarak ispatlandıysa da (örneğin Colorado Petrol ve Gaz Komisyonu raporu) sonuçta 15 bin dolarlık bir bütçeyle çekilen film, milyar dolarlarla ifade edilen petrol ve gaz sektörüne çok büyük bir darbe indirdi.
Petrol ve gaz sektörünün son derece pasif kalması, bilgilendirme faaliyetlerinde hem çok geç hem de yetersiz kalması ve şeffaflık politikası izlemede önceleri tereddüt etmesi sanki protestocular haklıymış gibi bir izlenim yarattı. Sektörün bu hatası ve bazı şirketlerin yanlış uygulamaları, aslına bakılırsa şu anda var olan toplumsal baskının ve birçok ülkede hidrolik çatlatma faaliyetlerine getirilen erteleme ve yasaklamaların doğrudan sorumlusudur. Kamuoyunun endişesinin artmasında ve toplumsal baskıların yaygınlaşmasında bazı ünlü isimlerin de desteğini alan kaya gazı karşıtı aktivistlerinin yoğun çabalarını da unutmamak gerekir tabii ki. Bu çabalara yeşilcilerin verdiği destek de eklenince Avrupa’da kaya gazı gulyabani gibi görülmeye başlandı ve bugünkü duruma geldik. Gerçi yeşil kelimesinin birçok insanda doğanın renginden ziyade Amerikan dolarının rengini çağrıştırması da bunda önemli bir rol oynadı ama gelin o konuya girmeyelim.

Araştırmalar,birçok riskin azaltılabilecek nitelikte olduğunu doğruluyor

Toplumu doğru bilgilendirmek ve şeffaflığı arttırmak amacıyla sektör tarafından kurulan www.energyindepth.org ve www.fracfocus.org gibi portalları artık birçok ülkede görmek mümkün. Avrupa’nın en büyük ikinci kaya gazı potansiyeline sahip olduğu tahmin edilen ama eski cumhurbaşkanı Sarkozi tarafından üretimi yasaklanan Fransa’da bile var (www.chnc.fr). Tüm bu çabalar yavaş yavaş meyvelerini göstermeye başladı ama alınacak daha çok yol var.
Diğer taraftan, kaya gazı faaliyetlerinin ve özellikle hidrolik çatlatma tekniğinin riskleriyle ilgili söylemlerin birçoğunun gerçeklerden uzak olduğu da artık saygın kurumların yaptığı bilimsel çalışmalarla da ortaya konulmaya başlandı.
Son zamanlarda yapılan bilimsel araştırmalar bahsedilen birçok riskin azaltılabilecek nitelikte olduğunu doğruluyor. Örneğin; ABD Çevre Koruma Ajansı’nın 4 Haziran’da yayımladığı bir çalışmada hidrolik çatlatma faaliyetlerinin içme suyu kaynakları üzerinde yaygın sistemik etkilere yol açmadığı saptandı. Ajansa göre, hidrolik çatlatma işlemi su kaynakları açısından birtakım potansiyel riskler taşısa da endüstriyel standartlara uygun olarak yapıldığında içme sularını etkileme riski bulunmuyor. Bu sonuç dünya çapında saygın bir kurum olan US Geological Survey’in bu yıl içinde yayımladığı iki rapordaki bulgularla da uyuşuyor. Bu bize kaya gazı üretiminin çok masum bir faaliyet olduğunu ispatlamaz şüphesiz. Aksini iddia eden bir sürü rapor da var.
Avrupa’da kaya gazı karşıtlığının en önemli sebeplerinden biri yanlış bilgilenme ve bilgi kirlenmesi. Çünkü kaya gazı denilince verilen bilgiler çoğu zaman kafa karıştırıcı ve hatta çelişkili olmaktan öteye gidemiyor. Bu da sağlıklı bir tartışma ortamı oluşmasına engel oluyor. Örneğin, hidrolik çatlatma eskiden beri kullanılan bir teknoloji olmasına rağmen halk tarafından bilinmiyor ya da yeterince anlaşılmış değil. Aslına bakılırsa, kaya gazı üretiminden kaynaklanan sorunlar konvensiyonel doğal gaz üretimi esnasında da görülüyor ama kaya gazı üretimi için daha geniş alan kullanımı (işlemin boyutu) ve açılan kuyu sayısının fazlalığı (yoğunluk) üretim sahaları civarında yaşayan insanlar için daha ciddi bir sorun olarak görülüyor.
Bir diğer kafa karışıklığı ise ABD’deki çevresel düzenlemeler ile Avrupa’daki düzenlemeler hakkında yaşanıyor. Sanki Amerika’da kaya gazı üretimi ile ilgili her konu detaylı ve sıkı bir şekilde düzenlenmiş ve bu yüzden başarı kaydedilmiş gibi bir algı var. Aksine, bazı alanlarda Avrupa’daki düzenlemeler Amerika’dakilere göre çok daha sıkı. Fakat şu var ki Amerika’da gerekli görülen konulardaki güncellemeler Avrupa’ya nazaran çok daha hızlı yapılıyor.

Hükümetlerin kaya gazı faaliyetlerini yasaklamalarının nedeni toplumda kabul görmemesidir

Örneğin, Şubat 2015’te Amerika’da hidrolik çatlatma tekniği ile ilgili temel düzenlemelerle şu konulara standartlar getirildi: Kuyuların inşası ve sağlamlığının test edilmesi, suyun içinde kullanılan tüm kimyasalların kamuoyu ile paylaşılması, çatlatma işleminden sonra kullanılan suyun çevreye zarar vermeyecek şekilde muhafazası, açılan kuyuların jeolojik yapısı, derinliği gibi detayların kamuoyu ile ve gözetim yapacak kurumlarla paylaşılması. Tüm bu düzenlemelerin getireceği maliyetlerin toplam sondaj maliyetinin yaklaşık yüzde birine denk geleceği tahmin ediliyor.
Hükümetlerin kaya gazı faaliyetlerini yasaklamalarının en önemli sebebi toplumda kabul görmemesidir. Bu bağlamda aşağıda belirtilen temel konulara daha çok önem verilmesi (gerekirse yeni yasal düzenlemeler getirilerek), sıkı güvenlik tedbirlerinin getirilmesi ve takibinin yapılması önerilmektedir:
• Kaya gazı üretimi ile ilgili tüm risklere ilişkin sorulara tatmin edici cevaplar verilerek toplumla paylaşılmalı ve böylece toplumsal bir diyalog ortamı geliştirilmeli. Örneğin; “Yer altında oluşturulan çatlaklar en fazla ne kadar derinleşebilir?”, “Çatlatma işlemi en fazla kaç ölçeğinde bir deprem meydana getirebilir?”, “Kaya gazı kuyularındaki sızıntı olasılığı nedir?” gibi;
• Açılan kuyulardaki çimentolamaya yüksek standartlar getirilmeli ve kontrolü yapılmalı;
• Hidrolik çatlatma tekniği hakkında bilgi vermek amacıyla çevresel konularla ilgili bir veri tabanı oluşturulmalı, bilgiler sürekli güncellenmeli ve kamunun bunlara ulaşımı sağlanmalı;
• Kaya gazı faaliyetlerinde kullanılan kimyasallar açıklanmalı ve bunların ne türden sorunlara yol açabileceği belirtilmeli;
• Sondaj işlemleri öncesinde ve sonrasında yer altı sularının kimyasal ölçümleri yapılmalı;
• Çatlatma işleminden sonra yüzeye çıkarılan suyun idaresi (depolanması ve yeniden yeraltına enjekte edilmesi gibi) gözetim altında tutulmalıdır.
Bu liste uzayıp gidiyor aslında. Dolayısıyla, kaya gazına olan karşıtlığın azaltılabilmesi için ilk yapılacak iş toplumda bir güven ortamının oluşturulmasını sağlamak ve kaya gazı faaliyetlerinin çevreye vereceği muhtemel zarar riskini en aza indirerek yapılabileceğini göstermektir.

Kaya gazı karşıtlığı duvarını yıkabilme çok zor ile imkansız arasında

Suyla çatlatma tekniği toplumdaki kaya gazı karşıtlığının belki de en önemli sebebi olduğu için üretici şirketler bu tekniğin yerini alabilecek alternatif çatlatma teknolojileri ya da “susuz” çatlatma tekniği arayışı içinde. Çatlatma işlemlerinde su yerine sıvılaştırılmış karbondioksit, propan jeli ve nitrojen kullanımı kaya gazı sanayisinin üzerinde en çok durduğu alternatifler arasında. Birkaç yıldır çeşitli Ar&Ge şirketleri bu konu üzerinde çalışıyor ancak henüz ticarileştirilebilmiş değil. Şirketler ayrıca hidrolik çatlatma esnasında kullanılan su miktarının azaltılması ve atık suyun arıtılıp tekrar kullanılması konularına da yoğunlaşmış durumda.
Yeni düzenlemeler, teknolojiler, güvenlik tedbirleri, sıkı kontroller, vesaire, birçok sorunu çözebilir ancak kaya gazına yönelik kamuoyu tepkisini azaltmaya yine de yeterli gelmeyebilir, ABD haricinde. Bu bizi can alıcı bir noktaya getiriyor: mülkiyet hakları rejimi. ABD’de toprağın altında bulunan her şey arazinin sahibine aitken Avrupa’da yeraltı kaynaklarının sahibi devlettir. Yani, ABD’de arazinizde kaya gazı bulunuyorsa çıkarım haklarını enerji şirketlerine verip köşeyi dönme şansınız varken, Avrupa’da arazinizin çerez parasına kamulaştırılıp özel şirketlere peşkeş çekilmesi pekâlâ mümkündür. İnsanlar sizce hangisinde “kaya gazına hayır” demeye daha meyilli olur?
Diyeceğim şu ki, en yeni teknoloji ve teknikler kullanılsa da, bir sürü yasal düzenlemeler getirilse de, sıkı güvenlik tedbirleri alınsa da, şahıslara pay hakkı verildiği bir ara formül geliştirilmediği sürece bilinen kaya gazı kaynaklarının genelde yerleşim yerlerine yakın olduğu Avrupa’da kaya gazı karşıtlığı duvarını yıkabilme olasılığı çok zor ile imkânsız arasında bir yerde bence. Ya sizce?