Ağrı kesici gibi Hazar Anlaşması

Dünya enerji jeopolitiğinin ağırlık merkezi doğuya doğru kayıyor. Enerji politikaları dış politikadan, dış politika ise ulusal güvenlikten ayrı tutulamaz. Jeopolitika, Hazar’ın statüsünde bir anlaşmaya varmada ve bunun zamanlamasında en önemli rolü oynamaya devam edecek.

Tarih 24 Şubat 2010. Chatham House adıyla bilinen dünyanın saygın düşünce kuruluşlarından İngiliz Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde bir konuşma yapıyorum. Konuşmamın konusu Hazar bölgesinden Avrupa’ya enerji transit güzergâhlarını belirleyecek temel faktörler.
Özetle şunları söylemiştim (Konuşma metnime bakarak aynen aktarıyorum): Dünya enerji jeopolitiğinin ağırlık merkezi doğuya doğru kayıyor. Enerji politikaları dış politikadan, dış politika ise ulusal güvenlikten ayrı tutulamaz. Jeopolitika, Hazar’ın statüsünde bir anlaşmaya varmada ve bunun zamanlamasında en önemli rolü oynamaya devam edecek. İran ve Rusya, dış güçlerin Hazar’a burunlarını sokmalarına müsaade etmeyecekler. Hazar’ın statüsü ve rejimi konusunda çözüm deniz tabanını bölmek ve su katmanını ortak kullanmaktır. Trans-Hazar boru hatları projeleri Hazar konusu çözülse bile kağıt üzerinde kalmaya mahkumdur. Avrupa Birliği, Hazar enerji kaynaklarının geliştirilmesi ve Avrupa’ya sevki konusunda içi boş konuşmalarla vakit geçirirken, Çin harıl harıl anlaşmalar imzalıyor.
Lafı evirip çevirmediğim ve Avrupa Birliği Komisyonu’na yüklendiğim için olsa gerek, ara verildiğinde bir İngiliz lordu yanıma gelerek “Konuşmanızı büyük bir dikkatle dinledim. Unutmayın ki Chatham House kuralları görüşlerinizi açıkça ifade etme özgürlüğü sağlar ama işinizi kaybetmenize mani olamaz” demişti.
Tarih 12 Ağustos 2018. Aradan tam sekiz buçuk yıl geçtikten sonra Kazakistan’ın Aktau şehrinde nihayet Hazar Denizi’ne komşu ülkeler Hazar’ın hukuki statüsü konusunda anlaşma imzaladı. Hazar Anlaşmasıyla beraber ekonomi, ulaşım ve güvenlik konularını içeren altı ek anlaşmaya daha imza atıldı.
Bence enerji sektörü açısından değerlendirildiğinde değişen pek bir şey olmasa da Chatham House’daki konuşmamı kötümser bulanlar şimdi göbek atıyordur herhalde.

HAZAR DENİZİ ANLAŞMASINA KADAR GEÇEN SÜREDEKİ GELİŞMELERE KISA BİR BAKIŞ

Sovyetler Birliği dağılana kadar Hazar Denizi’nin hukuki statüsü 1921 ve 1940 yıllarında yapılan Sovyet-İran anlaşmalarıyla belirlenmekteydi. Bu anlaşmalarda Hazar’ın deniz veya göl olduğu şeklinde bir tanım yoktu. Ayrıca, Hazar’ı iki ülke arasında paylaştırmıyordu ve yer altı kaynaklarıyla ilgili herhangi bir düzenleme de içermiyordu.
Sovyetler Birliği 1991 yılında dağıldıktan sonra yeni ortaklar ortaya çıktı ve doğal olarak Hazar’da hak iddia etti. Daha önceki anlaşmalarda net olmayan kimin ne kadar paya ve haklara sahip olduğu konular, yeni ortaklar ortaya çıkınca haliyle daha da karmaşık hale geldi.
Okyanusla doğrudan bağlantısı olmayan kapalı su birikintisi olan Hazar’ın deniz mi göl mü olduğu mevcut hukuk tanımlarına tam uymadığından uluslararası hukuk da çözüm getirmiyordu. Bu ayırım son derece önemliydi çünkü göl veya denizin paylaşım şekilleri farklıdır. Deniz tanımında, Birleşmiş Milletler Deniz Hukukunun baz alındığı bir paylaşım, göl tanımında ise kıyıdaş devletlere eşit sektörlere ayrılan bir paylaşım söz konusudur.
Ayrıca, paylaşım denince neyin nasıl bölüştürüldüğüne odaklanmak gerekir. Ortada bir su birikintisinden farklı parametreler var: Deniz taban, toprak altı, su katmanı, su yüzeyi ve hava sahası.
Petrol ve gaz kaynakları açısından bakıldığından deniz tabanının altı yani toprak altının paylaşımı öne çıkar. Boru hatları açısından bakıldığında ise deniz tabanı. Balıkçık açısından su kütlesi ve su yüzeyi önemli. Askeri açıdan bakıldığında hem su kütlesi hem su yüzeyi hem de hava sahası.
Hazar’ın muallak olan hukuki statüsü, hukuk rejimi ve paylaşımı konuları Hazar’a kıyıdaş 5 ülke arasında 20 küsur yıldır tartışıla geldi. Kıyıdaş ülkeler üç kampa bölündü: Biri, Azerbaycan’ın savunduğu Uluslararası Deniz Hukukunu uygulayarak medyan hat prensibine göre Hazar’ı paylaşalım diyenler, diğeri İran’ın savunduğu Hazar’ı 5 eşit parçaya bölelim diyenler, bir diğeri de iki kutup arasında zig zag yapanlar.
Baktılar olacak gibi değil, uzun müzakerelerden sonra Hazar’ın kuzeyindeki üç ülke kendi aralarında (Rusya, Kazakistan ve Azerbaycan) Hazar’ın yüzde 64’ünü ortay hat prensibinin modifiye edilmiş bir versiyonuyla sırasıyla yüzde 19, yüzde 27 ve yüzde 18 pay alacakları şekilde sektörlere ayırdı. Bu prensip uygulandığında kendilerine daha az pay düşeceğinden Türkmenistan ve İran söz konusu paylaşım biçimine katılmadılar. Özellikle İran, siz bana yüzde 20 pay verin gerisini aranızda nasıl isterseniz öyle halledin şeklinde ısrarcı bir tavır takındı.
Hazar sorununu çözebilmek için kıyıdaş ülke dışişleri bakanlıklarının üst düzey yetkilileri 52, dışişleri bakanları 6 kere toplandı ve devlet başkanları düzeyinde 4 zirve gerçekleştirildi. Nihayetinde 12 Ağustos 2018 tarihinde Kazakistan’da gerçekleştirilen beşinci zirvede 24 maddeden oluşan bir anlaşma imzalandı. Söz konusu anlaşma kıyıdaş ülkelerin meclislerinde kabul edildikten sonra yürürlüğe girecek. Tabii ki hiç pürüz çıkmaz ise.

HAZAR ANLAŞMASIYLA SORUNLAR NE DERECEDE ÇÖZÜLDÜ?

Daha önce mutabakat sağlanan konuları ortak bildirge çatısı altında tekrarladığı, ortak görüş oluşturulamayan can alıcı konuları ise yuvarlak bir dille ötelediği için Hazar Anlaşması aslında bir ağrı kesici işlevini görmektedir.
Jeopolitik açıdan bakıldığında göze çarpan ise herhangi bir dış aktörün burnunu sokmasına müsaade etmeksizin İran ile Rusya’nın sembolik de olsa Hazar’da fikir birliği sağlanabileceğini göstermede oynadıkları roldür.
Hazar Anlaşması asıl sorunları çözdü mü? Hayır. Hazar’da paylaşımın nasıl olacağı konusu genel hatlarıyla belirtilmiş, detaylar sonraya bırakılmıştır. Sınırların belirlenmesine temel oluşturacak referans noktaları, sonradan tarafların karşılıklı olarak yapacakları görüşmelere bırakılmıştır.
1921 ve 2040 yıllarındaki Sovyet-İran anlaşmalarının yerine geçecek olan Hazar’ın paylaşımı konusunda alınan somut kararlar şöyle: Sahilden 15 deniz mili mesafeye kadar olan bölgeler kıyıdaş devletlerin egemenliğinde olacak. Balıkçılık faaliyetleri bu 15 milin üstüne 10 mil daha eklenecek bir bölgede yani sahilden 25 mil mesafeye kadar yapılabilecek. 25 mil dışındaki su katmanı ve yüzeyi ortak kullanıma açık tarafsız bölge olacak.
Metinde Hazar’ın yasal statüsünün deniz mi göl mü olduğu açıkça ifade edilmiyor. Ancak, Hazar’ı bazı konularda göl, bazı konularda deniz kabul ediyor. Buna rağmen bazı kaynaklar anlaşmada Hazar’ın deniz olarak kabul edildiğini belirtirken (herhalde metinde Hazar Denizi ifadesi tekrarlandığı için) İran Dışişleri Bakanlığı metinde Hazar’ın göl olarak kabul edildiğini belirtiyor. Gel de kafan karışmasın.
Hazar’ın deniz tabanı ve altındaki egemenlik hakları karşı karşıya ve yan yana olan kıyıdaş ülkeler arasında yapılacak müzakereler sonrasında anlaşılarak sektörlere bölüştürülecek. Yani daha sonra belirlenecek. Bu kolay olmayacak. Çünkü kimin ne kadar pay alacağı konusunda karar almak demek petrol ve gaz kaynaklarını (mevcut ve potansiyel) paylaşmak demek. Uluslararası hukuk temelinde Azerbaycan, İran ve Türkmenistan’ın ikili ve üçlü görüşmeler yaparak deniz tabanını paylaşmada bir anlaşmaya varması bekleniyor. Bu arada İran, referans noktaları ve sektörler belirlenene kadar kimseyi Hazar’da hak iddia ettiği bölgedeki enerji kaynaklarına dokundurmayacağını ifade ediyor.
Anlaşmadaki 24 maddenin çoğunun askeri ve güvenlik işbirliği üzerine olması dikkat çekiyor: Kıyıdaş ülkeler birbirlerinin içişlerine karışmayacaklar. Kıyıdaş olmayan bir ülke Hazar Denizi’nde askeri varlık bulunduramayacak ve bir Hazar ülkesi üzerinden başka bir Hazar ülkesine herhangi bir askeri müdahalede bulunamayacak. ABD ve NATO’yu bölgeden uzak tutmaya yönelik bu kararlar Rusya ve İran için çok önemli bir kazanım olsa gerek. Bu açıdan bakıldığında anlaşma Rusya ve İran için önemli kazanımlar içeriyor.
Potansiyel bir diğer kazanım da, gerek Rusya’nın kurma teşebbüsünde bulunduğu Hazar Ekonomik Forumu, gerekse oluşturulacak yeni bir Kuzey-Güney ulaşım ve lojistik koridoruyla Rusya’nın sıcak denizlere inmesi ve bunda İran’ın oynayacağı rolün dile getirilmesidir.

ANLAŞMAYA PETROL VE GAZ KAYNAKLARI AÇISINDAN BAKIŞ

Yirminci yüzyıl başlarında Hazar bölgesi petrol sektörünün göz bebeğiydi. Dünyanın en iyi jeologlarına ve en yeni teknolojilerine ev sahipliği yapıyordu. BP ve Schlumberger gibi petrol sektörü devleri Hazar’da doğdu. Bölgede dev petrol ve gaz sahaları keşfedildi. Yapılan teknik çalışmalar, hala keşfedilmeyi bekleyen büyük bir potansiyelin olduğunu işaret ediyor.
Rusya ve İran, Hazar’ın hukuki statüsünü kasten yıllarca sürüncemede bırakarak enerji kaynaklarının değerlendirilmesine ve bazı boru hatları projelerine tökez oldular. Hazar dışında zaten bol petrol ve gaz kaynaklarına sahip olduklarından Hazar’ın statüsüne diğer ülkeler ekonomik açıdan bakarken onlar siyasi açıdan baktılar. Ama zamanla durum değişti ve hem siyasi hem askeri hem de ekonomik açıdan bakmaya başladılar.
Rusya, önceleri pek önem vermediği Hazar’ın kuzeyinde petrol ve gaz sahaları keşfedince Azerbaycan ve Kazakistan ile anlaşmaya razı oldu. İhtilaflı bölgelerde bulunan sahaları ortaklık çerçevesinde değerlendirmeye karar verdiler. Azerbaycan, İran ve Türkmenistan cephesinde karşılıklı olarak hak iddia edilen sahaların ortak geliştirilmesi belirli aralıklarla gündeme geldi ama somut bir adım atılamadı.
Hazar Anlaşmasıyla her şey güllük gülistanlık olacak şeklindeki görüşlere katılmıyorum. Belki, ekonomisi gittikçe kötüleşen Türkmenistan daha önceleri Türkmen sularında olduğunu iddia ettiği Azeri ve kısmen de Çıralı sahalarındaki haklarından muhtemelen vazgeçecek. Belki de Azerbaycan ile ihtilaflı olduğu Serdar/Kapaz sahasının ortak geliştirilmesi konusunda daha yapıcı bir tutum izleyecek.
Ama ya yakın geçmişte Hazar’da arama üretim faaliyetlerine önem vermeye başlayan İran? İran’ın, büyük tavizler vererek bir kalemde milyarlarca dolar tutarındaki keşfedilmiş ve keşfedilmemiş petrol ve gaz kaynaklarından vazgeçeceğine inanamıyorum. 23 Temmuz 2001 tarihinde İran’ın Alov/Alborz sahasına müdahalesiyle sahadaki faaliyetlerin durmasını hatırlıyorsunuzdur. Ya Amerikan Jeoloji Kurumunun Kasım 2010’da Güney Hazar baseni üzerine yayınladığı rapordaki bulgular? Çalışma, bölgede keşfedilmeyi bekleyen 16 milyar varil petrol ve 5,6 trilyon metreküp gaz potansiyelinden bahsediyordu. Dudak uçuklatıcı bu rakamlara rağmen İran Hazar’daki ısrarcı tutumundan vazgeçip yüzde 11-yüzde 13 gibi biçilen bir paya razı olur mu sizce? Hele İran’da şu anda çığ gibi büyüyen ve Ruhani’nin Hazar’ı sattığını ileri süren baskılara rağmen. Twitter’da #CaspianSeaSellOut etiketli mesajlara hiç baktınız mı?

ANLAŞMAYA BORU HATLARI AÇISINDAN BAKIŞ

Hazar’a bir sürü boru döşendiği halde Rusya ve İran, Trans-Hazar petrol ve gaz hattı projelerine hep karşı çıktılar. Böylece mümkün olduğunca rekabetin de önünü kestiler.
Boru hatları konusu anlaşmanın 14. maddesinde yer alıyor. Boru hatlarına, hattın geçeceği sektörleri ilgilendiren ülkeler karar verecekler diyor. Amma velakin 15. maddede bazı şartlar belirtiliyor: Önceki anlaşmalarda ve yapılan protokollerde de belirtildiği üzere uluslararası normlarda çevre standartlarına uygun olacak, çevreye ve ekolojik sisteme herhangi bir zarar vermeyecek. Yani boru hatlarını veto etmek mümkün değil ama Hazar için potansiyel risk oluşturabilir gerekçesiyle ve getirilen çok sıkı tedbirlerle her türlü zorluğu çıkartmak mubah.
Türkiye, ABD ve Avrupa Birliği, Hazar geçişli petrol ve gaz boru hatları konusunda çok uğraş verdi. Zaman içerisinde ABD’nin öncelikleri değişti, biz başka işlere daldık, jeopolitik ortam değişti vesaire derken herkesin ilgisi azaldı. Avrupa Birliği Komisyonu hariç. Komisyonun özellikle 10 yıldır devam eden bu ısrarcı tutumunu takdir etmek gerekir.
PCI olarak bilinen Avrupa Birliği ortak menfaat projeleri kapsamında yer alan Trans-Hazar gaz boru hattı projesinin ön mühendislik tasarım çalışması için daha birkaç ay önce yaklaşık 2 milyon Euro hibe desteği verdi. Mart 2019’da bitecek proje Beyaz Akım projesini tekrar canlandırma amacını taşıyor olabilir. Trans-Hazar projesi ve Beyaz Akım’ın, Haziran başında ENTSOG’un 10 yıllık plan çalışmasına da dahil edildiğini burada hatırlatmak isterim. Hedef, Türkmen gazını iki koldan Avrupa’ya getirmek. Birinci kol, TANAP-TAP üzerinden İtalya, ikinci kol Gürcistan-Karadeniz-Romanya üstünden Avusturya Baumgarten. Temel kaynak ise Trans-Hazar gaz boru hattı projesine hep sıcak bakmış ve desteklemiş ama gazımı sınırda teslim ederim, boru hattına karışmam diyen Türkmenistan.
Türkmen gazının Hazar geçişli bir projeyle Avrupa pazarına iletilmesi konusunda iki parametre çok önemli: Birincisi, planlanan boru hattına Türkmenistan yeterli miktarda gaz verebilir mi? İkincisi, bu gaz Avrupa’ya kaça patlar?
Mevcut kontratlar göz önüne alındığında birinci soruya cevap evet gibi gözüküyor. Detaya girmeyelim. Türkmenistan ile Rusya arasında anlaşmazlıklar nedeniyle 2016 yılında Türkmen gazının Rusya’ya akışı durdu. Bir yıl sonra İran’a da gaz akışı kesildi. Yani Türkmenistan toplamda yıllık 50 milyar metreküp civarında bir pazardan oldu. İran ile gaz swap anlaşmalarını bir kenara bırakırsak tek önemli müşterisi kaldı: Çin.
Fiyat konusuna gelince: Geçen ay Oxford Enerji Çalışmaları Enstitüsü’nden Simon Pirani’nin hazırladığı bir raporda Türkmen gazının Trans-Hazar gaz boru hattı-Tanap-Tap yolunu izlediğinde İtalya’ya giriş fiyatının en az 10$/MMBtu olacağı belirtiliyor. Özbekistan-Kazakistan-Rusya-Ukrayna-Slovakya rotasıyla Avusturya Baumgarten’a giriş fiyatı çok daha ucuz: 5.6$/MMBtu. Bu rakamlar bir tahmin ama kafadan atma değil. Peki bu fiyatlar ne kadar rekabetçi? Bunun için mesela beş yıl sonra Avrupa’da gaz fiyatları ne civarında olur diye bir soru gelmeli hemen aklımıza. Benim bildiğim gördüğüm TTF hub veya LNG veya Rus gazı fiyat tahminleri 10 doların çok altında.
Bir de Türkmen gazının Avrupa’ya gitmesine Rusya ve İran’ın tavrı nasıl olur diye sorgulamak gerekir. Trans-Hazar projesinin bölgede batılı şirketlerin faaliyetlerini ve dolayısıyla batılı ülkelerin etkisini arttıracağını bilen Rusya ve İran, söz konusu projenin gerçekleşmemesi için çevre-ekoloji silahına sarılmaz mı sizce?
Rusya mesela, Türkmen gazının Avrupa pazarında kendisine rakip olmasına göz yumar mı? Eğer Türkmen gazını kendisi sınırda alıp re-export ederse belki. Ya İran? Amerika ve İsrail’in müttefiki olan Azerbaycan’ın önemli bir üretici ve ihracatçı olma yanında Trans-Hazar projesiyle transit ülke konumuna gelip öneminin daha da artmasını ister mi?
İran, Avrupa gaz pazarında Rusya ile rekabet etme niyetinde olmadığından doğudaki potansiyel pazarlara yani Pakistan ve Hindistan’a göz dikmektedir. Ancak, bir türlü hayata geçiremediği projenin yaptırımlar ve finansal zorluklar nedeniyle daha da tehlikeye girdiğinin bilincinde. Türkmen gazının kendi üstünden Pakistan’a veya Hindistan’a gitmesini arzu eden İran, Rusya’nın desteklediği TAPI (Türkmenistan-Afganistan-Pakistan-Hindistan) gaz boru hattı projesinin de gerçekleşmesini istemiyor.
Ya Trans Hazar petrol boru hattı projesi? Kazak petrolünün bu projeyle Bakü-Ceyhan boru hattı üzerinden uluslararası piyasalara sevki planları tekrar gündeme gelir mi? Rusya buna göz yumar mı? Acaba Kuzey Akım-2 projesine karşı Trans-Hazar petrol ve gaz boru hat projelerini ABD ve AB’ye karşı bir koz olarak kullanabilir mi? Kazak ve Azeri petrolünün Rusya ve Gürcistan üzerinden Boğazlar yoluyla sevkiyatını bir şekilde sınırlandırarak Bakü-Ceyhan’ı tam kapasiteyle kullanmak bizim işimiz gelmez mi? Bu tip sorular uzar gider ama düşünmek gerekmez mi?
Diyeceğim o ki, Hazar Anlaşması bir ağrı kesiciydi. Petrol ve gaz kaynaklarının değerlendirilmesi ve Trans-Hazar boru hatları projelerinin gerçekleştirilmesi önündeki sorunları çözmedi. Sorunların ilerlemesini engelledi ve sancıları azaltmaya yaradı. Dileğimiz kesin tedavi.
Kalın sağlıcakla.