2018

Geçtiğimiz yılların ilk ve son günlerindeki yazılara bakınca hepsinde ortak bir özellik fark ettim. Genelinde hep zor bir yıl geçirdiğimiz ancak gelecek yılın daha fazla umut vaat ettiği şeklinde bir öngörü gözlemleniyor…

2017 için de durum farklı değil. Gerçekten de zor bir yıl geçirdik… Belki de son 10 yıl içerisindeki en zor yıldı enerji sektöründeki şirketler için…

Elbette durumu toparlamak için ciddi önlemler alınmaya çalışılıyor ancak bazı piyasa gerçeklerini de kabul etmek ve buna göre pozisyon almak gerekiyor.

Öncelikle yurtiçindeki enerji satış fiyatları maliyetler ölçüsünde artmadı. Bunun doğrudan anlamı şu; üretim optimizasyonu ve satış stratejilerinde farklı bir denklem geçerli olmalı. Sürekli zarar ederek işletme diye bir durum söz konusu olamayacağına göre hem üreticiler hem de kreditörler ve diğer alacaklılar durumlarını buna göre tekrar ayarlamalı.

2018’in kilit konuları kredi riski ve konsolidasyon olacak gibi. Zira bu üreticilerin tümünün ciddi banka borcu var. Ve bu borçların tamamına yakını yabancı para cinsinden. Bu sebeple bankaların artık enerji piyasalarını daha yakından izlemesi şart.

Satış fiyatlarını toparlamaya yönelik olarak yıllardır beklenen tarife düzenlemesi sınırlı da olsa geldi ve toplumun hiçbir kesiminde bir tepki oluşmadı.

Diğer önemli bir konu ise “Son Kaynak Tedarik Tarife” modelinin gelmesi oldu. Şimdilik çok sembolik de olsa bunun ciddi bir adım olduğunu düşünüyorum.

Elbette işin ticaret tarafını unutmamak lazım. Ticareti yapılmayan emtia için bir piyasadan söz etmek mümkün değil.

Asıl sorun bu tarafta…

Özellikle elektrik tarafında OTC dediğimiz Tezgaüstü Piyasalarda işlem hacmi sıfır noktasına yaklaştı. BİST bünyesindeki VİOP’taki vadeli kontratlar ise bir fiyat endikasyonu veremeyecek kadar düşük işlem hacminde.
Fiyatların durumunu karşılaştırmalı değerlendirecek olursak durumun sebebi ortaya çıkacaktır. Elektrik ticaretinde yıllarca Güneydoğu Avrupa piyasasında işlem yapmış biri olarak genel eğilimin Türkiye için elektrik ithalatı yönünde olduğunu söyleyebilirim. Ancak zaman zaman saatlik bazlarda Yunanistan piyasasında durum tersine dönebiliyordu. Bulgaristan’da ise eskiden saatlik bir piyasa yoktu ancak üretim maliyetleri düşük olduğundan genelde fazla elektriğini dışarı satan ülke konumundaydı.

Sınır ötesi elektrik ticareti yapmak için iki sınır arasındaki kapasiteyi kullanım hakkına sahip olmak gerekir. Bu limitli kapasite için de ilgili tarafların sistem işletmecileri ayrı ayrı ya da ortak olarak bu kapasiteyi ihaleye çıkarırlar. Genel kavram olarak kapasite fiyatı iki pazar arasındaki elektrik fiyatındaki fark kadardır. Örneğin Türkiye’de elektriğin EUR cinsinden fiyatı ile Bulgaristan’daki elektrik fiyatı arasındaki fark kapasite fiyatıdır denilebilir. Bu aradaki farkların küçük farklarından kar/zarar edilir.

Şimdi son ihalede çıkan fiyatlara (Aylık Kapasite) bakınca durum net ortaya çıkıyor;

Türkiye’den Bulgaristan’a Kapasite:

EUR 4.67 MWh TEİAŞ,

EUR 4.33 MWh ESO

Bulgaristan’dan Türkiye’ye Kapasite:

EUR 0.12 MWh TEİAŞ,

EUR 0.32 MWh ESO

Türkiye’den Yunanistan’a Kapasite:

EUR 10.36 MWh SEE-CAO (South East Europe – Coordinated Auction Office)

Yunanistan’dan Türkiye’ye Kapasite:

EUR 0.02 MWh SEE-CAO

Bu tablo bize net bir şekilde içerdeki spot fiyatların düşük olması sebebi ile ihracat yönünde bir eğilim ortaya çıktığını gösteriyor. Yani Türkiye bir şekilde elektriği sübvanse ederek kaynak ihracatı yapıyor.

Bu durumun sürdürülebilir olması ne sürede mümkün olacak hep birlikte izleyeceğiz ancak spot pazarın “Piyasa Yapıcısı” rolündeki EÜAŞ’ın pozisyonunu buna göre düzeltmesi gerekebilir.

Uzun vadede, Türkiye için en istenmeyen senaryo, bankaların enerji piyasası oyuncu haline gelmesidir. Bu duruma düşersek içinden çıkmak tahminimizden uzun bir süre alabilir.