KPMG Türkiye’den ‘enerji sektörüne bakış’ değerlendirmesi

Denetim, vergi ve danışmanlık şirketi KPMG Türkiye, ‘enerji sektörüne bakış’ değerlendirmesini paylaştı. Dünyada ve Türkiye’de eğilimlere değinilen raporda “Fosil yakıt rezervlerinin riskli limitleri, enerjinin sürdürülebilir kalkınmadaki önemini giderek artırıyor. Küresel enerji tüketiminin 2040 yılına kadar yüzde 28 artacağı öngörülüyor. Bu artışın büyük bir bölümü OECD dışında kalan ve gelişmekte olan ülkelerden kaynaklanacak. Gelişmekte olan ülkelerin yüksek ekonomik büyüme oranları enerji tüketimlerini artırıyor. Başta Çin ve Hindistan olmak üzere, OECD dışında kalan ülkelerin enerji tüketimi, OECD ülkelerinin toplam enerji tüketimini geride bırakıyor ve bu fark önümüzdeki yıllarda daha da artacak” denildi.

Raporda şu bilgilere yer verildi:

“Enerjide değişen coğrafi ve ekonomik dengeler, enerji piyasalarının değişimlere uzun dönemli çözümler üretme zorunluluğunu ortaya koyuyor. Enerji politikaları, yeşil enerji, yeni teknolojiler ve müşteri davranışları enerji pazarının gündemindeki öncelikli konular olarak ortaya çıkıyor. Öngörülerin gerçekleşmesi durumda, yenilenebilir enerji dünyanın en hızlı büyüyen enerji kaynağı olarak öne çıkacak. Günümüzde ise yenilenebilir enerji üretimi konusunda Avrupa, küresel liderliği elinde tutuyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarındaki bu artışa rağmen kömür, petrol ve doğal gaz 2040’a kadar ana enerji kaynakları olarak konumlarını koruyacak ve küresel enerji tüketiminin yüzde 77’si 2040’ta hala fosil yakıtlardan sağlanıyor olacak. Fosil yakıtlar arasında doğal gazın en hızlı büyüyen enerji türü olması bekleniyor. 2017 yılı ortalamasında, küresel enerji tüketiminin yüzde 33’ü petrol ve sıvı yakıtlardan gelirken, 2040’a gelindiğinde bu oran hafif bir düşüş ile yüzde 31 düzeyinde gerçekleşecek. Ancak bu düşüşün, gelişmekte olan ve günümüzde geri kalmış ancak 2040 vizyonunda büyük ilerleme gerçekleştirmesi beklenen ülkelerin artacak enerji talebine rağmen gerçekleşecek olması umut verici. Dünya genelinde nükleer enerji tüketimi ise 2018- 2040 arası dönemde 1,5 kat artacak. Nükleer enerjinin de öngörülen bu artışla birlikte dünyanın en hızlı büyüyen ikinci enerji kaynağı olması bekleniyor. Artan enerji talebi ve enerjide değişen dengeler, arz ve talep pazarlarını değiştiriyor. Enerji ithalatçısı ve bu alanda dışa bağımlı ülkeler için enerji bağımlılığından kurtulmak, ekonomik bağımsızlığa ulaşabilmek açısından büyük önem taşıyor. Bunun yanında jeopolitik belirsizlik ortamı, fosil yakıt kullanımında sürdürülebilirlik çerçevesinde limitlere yaklaşılması ve dramatik sinyaller vermeye başlayan iklim değişikliği, ülkeleri kendi enerji döngülerini bir an önce yeniden yaratmaya mecbur kılıyor. İklim değişikliğine yönelik çözümler üretilirken, sadece alternatif enerji kaynaklarını artırmaya değil, enerji tüketimini azaltacak, enerji verimliliğine yönelik çözümler geliştirmeye de odaklanmak gerekiyor. Ortadoğu’nun dünyanın petrol yatağı konumunda oluşu, ABD’nin birçok alternatif yaratıyor olmasına rağmen hala en büyük ithalatçılarından biri oluşu, Asya genelinde petrol ihtiyacının artması gibi birçok sebeple, enerji kaynaklarına güvenli erişim ve sürdürülebilir çözümler ülkelerin en önemli gündem maddesi olmayı sürdürecek.

Elektrik

Ülkemizde elektrik üretimi, üretimdeki pay sırasına göre, doğal gaz, hidroelektrik, taş kömürü ve linyit, ithal kömür, rüzgar, motorin ve fueloil gibi sıvı yakıtlar, jeotermal, biyogaz ve güneş enerjisi ile gerçekleşmektedir. Türkiye elektrik enerjisi kurulu gücü 2016 yılında 78.599 MW iken, 31 Ekim 2017 itibariyle kurulu güç 82.312 MW olarak gerçekleşti. 2017 yılı Ekim sonu itibariyle, kurulu güçte doğal gazın payı yüzde 28, hidroliğin payı yüzde 33 ve kömürün payı yüzde 21 oldu. TEİAŞ verilerine göre 2016 yılında toplam 2321 santral üzerinde gerçekleşen üretim, bu yıl 3822 santrale ulaştı. EÜAŞ’ın bu üretim içindeki payı, 2016 yılında yüzde 25,6, 2017 Ekim sonu verilerine göre yüzde 24,5 olarak gerçekleşti.

 

 

Doğal gaz

Türkiye’nin elektrik üretiminin en önemli kaynaklarından olan doğal gazda Türkiye’nin ithalat oranı yüzde 99 seviyesinde gerçekleşiyor. Enerjide yurt dışına bağımlılık oranını ciddi biçimde etkileyen doğal gazda, toplam rezervin 80 trilyon metreküpü (%43) Ortadoğu ülkelerinde, 54 trilyon metreküpü (%29) Rusya ve Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerinde, 30 trilyon metreküpü (%16) Afrika/ Asya Pasifik ülkelerinde bulunuyor. 2016 sonu itibariyle Türkiye’de üretilen doğal gazın tüketimi karşılama oranı yüzde 0,8 gibi çok düşük bir düzeyde gerçekleşti. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın enerji politikalarında yerli kaynakları daha verimli değerlendirmek üzere ortaya koyduğu teşvik çalışmaları ile arama çalışmalarında bir artış ve doğal gaz üretiminde küçük de olsa bir ilerleme olacağını tahmin ediyoruz. 2016 ve 2017’nin ilk 9 aylık dönemini ithalat, üretim, ihracat ve tüketim rakamları açısından karşılaştırdığımızda, ithalatta iki dönem arasında yüzde 20,33’lük bir artış olduğunu görüyoruz. Üretimde yüzde 3,8’lik, ihracatta yüzde 9,6’lık bir daralma gerçekleşirken tüketim değerleri yüzde 17,67 oranında artış gösterdi.

 

 

Doğal gaz ile üretilen elektrik kurulu gücü 2016 yılında 22.156 MW ile yüzde 28,2’lik paya sahipti. 2017 yılı Ekim sonu verileri 23.259 MW ve yüzde 28,3 olarak gerçekleşti ve doğal gazın elektrik üretimine yönelik kurulu gücü geçen seneye göre anlamlı bir farklılık göstermezken, iklim ve yağış koşulları nedeniyle, elektrik üretimdeki payı yılın son aylarında önemli ölçüde artış gösterdi.

Hidrolik

Elektrik üretimi içinde yüzde 34 paya sahip hidroelektrik santraller; çevreye uyumlu, temiz, yenilenebilir, yüksek verimli, yakıt gideri olmayan, uzun ömürlü, işletme gideri çok düşük ve dışa bağımlı olmayan yerli bir kaynak olması nedeniyle önem taşıyor. Ülkemizin hidroelektrik potansiyeli, dünya toplamının yüzde 1’ini, Avrupa toplamının yüzde 16’sını oluşturuyor. Hidroelektrik santrallerinin meteorolojik koşullara bağlı bir üretim yöntemi olması zaman içinde sorunlara da yol açıyor. Örneğin 2017 yılı Ekim ayında Türkiye çapında hidroelektrik santrallerinden elde edilen elektrik üretimi, barajların düşük doluluk oranları nedeniyle sadece 2350 GWh olarak gerçekleşti. Akarsu ve barajlı santrallerden gelen toplam hidroelektrik enerjisinin elektrik üretimindeki payı 2016 yılında yüzde 34, Ekim sonu verilerine göre ise 2017 yılında ise yüzde 33 olarak gerçekleşti.

 

Kömür

Türkiye elektrik üretiminde yüzde 21 oranında payı olan kömürün, elektrik üretiminde dünya genelindeki payı yüzde 41’dir. Çin’de enerjide kömür kullanım oranı yüzde 75, Hindistan’da yüzde 73, İsrail’de yüzde 54, Almanya’da yüzde 47, ABD’de ise yüzde 40 oranlarında seyrediyor.

Dünya genelinde kömür rezervlerinin 310,5 milyar tonu (%34,8) Avrupa Avrasya ülkelerinde, 288,3 milyar tonu (%32,3) Asya-Pasifik ülkelerinde, 245 milyar tonu (%27,5) Kuzey Amerika ülkelerinde, 33 milyar ton (%3,7) Afrika Doğu Akdeniz ülkelerinde ve 14,6 milyar tonu da (%1,6) Orta ve Güney Amerika ülkelerinde bulunuyor. Türkiye’de 2016 sonunda kömüre dayalı elektrik gücü 17.316 MW olarak gerçekleşti ve kurulu gücün toplam yüzde 22’sini oluşturdu. Yerli kömüre dayalı güç 9.437 MW ile yüzde 12,5 olurken, ithal kömüre dayalı kurulu güç 7.879 MW ile toplam kurulu gücün yüzde 9,5’unu oluşturdu. 2017 yılında ise yerli kömüre bağlı kurulu güç 9.872 MW ile yüzde 12 oranında gerçekleşirken ithal kömüre bağlı kurulu güç ise 7.473 MW ile yüzde 9,1’lik bir paya sahip oldu. Ekim sonu rakamlarını ele alarak, 2016 ve 2017’nin 10 aylık dönemlerini karşılaştırdığımızda şu tablo ile karşılaşıyoruz.

 

Ülkemiz elektrik üretiminde kömür, neredeyse tamamı ithal edilen doğal gaza karşı yerli bir kaynak olarak destek görüyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2023’e dek tüm yerel linyit ve taş kömürü rezervlerini enerji üretimi amaçlı değerlendirmeye yönelik çalışmalarını sürdürüyor ve bu konuda özel sektöre çeşitli teşvik olanaklarıyla destek olmayı planlıyor. Bakanlık açıklamalarına göre yeni bulunan kaynaklarla birlikte Türkiye’de 17 milyar tonun üzerinde açığa çıkarılmayı bekleyen yerli kömür rezervinin ekonomiye en son teknoloji ve çevreci kriterlerle kazandırılması önem taşıyor. Ancak yabancı sermaye ve yabancı bankaların mevzuatlarının kömür yatırımlarına yönelik çekinceleri, bu alanda yapılacak yeni yatırımların önünde dış finansman açısından bir zorluk olarak belirtilebilir.

Rüzgar enerjisi

 

Yenilenebilir enerjinin en önemli kaynaklarından biri olan rüzgar enerjisinde hem dünyada hem de Türkiye’de artan ölçeklerde çok sayıda yatırım bulunuyor. Dünyada 2000 yılında 17,4 GW olarak gerçekleşen rüzgar enerjisinden elektrik üretimi, 2015 yılında 432,9 GW oldu. 2030 yılında bu rakamın 1.749,8 GW’a ulaşması bekleniyor. Türkiye’de 2016 yılı sonu itibariyle işletmede olan lisanslı rüzgâr enerji santrallarının kurulu gücü ise 5.738 MW iken bu rakam 2017 Ekim sonu itibariyle 6.353 MW olarak gerçekleşti. Türkiye rüzgâr enerjisi potansiyeli 48.000 MW ve bu potansiyele karşılık gelen toplam alan Türkiye yüz ölçümünün yüzde 1,3’üne denk geliyor. Bu oranlar rüzgar enerjisinin verimli olarak kullanılabilmesi için son derece avantajlı bir coğrafyayı ifade ediyor.

 

Güneş Enerjisi

Güneş Enerjisi Potansiyeli Atlası’na (GEPA) göre Türkiye, 2.737 saat yıllık toplam güneşlenme süresi ve 1.527 kWh/m² yıllık ortalama güneş enerjisi miktarı ile güneş enerjisinden çok daha verimli yararlanabilecek bir konuma sahip. Güneş panellerinde yaşanan maliyet düşüşü ve panel verimlerinin artması güneş enerjisi yatırımlarına hız kazandırdı. 2014 yılında sadece 40 GW olan güneş enerjisiyle elektrik üretiminde 2017 yılının ilk 10 ayı sonunda oluşan güç 2060 MW olarak gerçekleşti. Şebeke bağlantısı olmayan ya da lisanssız üretim kapsamında üretim yaparak tüketiminin önemli bir bölümünü bu yolla karşılayan hane ve tesis sayısının hesaplanamıyor olması, Türkiye’nin bu alandaki gerçek üretimini görmemizi engelliyor. Ancak şebekeye bağlı güneş enerjisi üretiminin toplam tüketime olan katkısı yüzde 2,5’e ulaşmış durumda.

Jeotermal

 

Güneş Enerjisi Potansiyeli Atlası’na (GEPA) göre Türkiye, 2.737 saat yıllık toplam güneşlenme süresi ve 1.527 kWh/m² yıllık ortalama güneş enerjisi miktarı ile güneş enerjisinden çok daha verimli yararlanabilecek bir konuma sahip. Güneş panellerinde yaşanan maliyet düşüşü ve panel verimlerinin artması güneş enerjisi yatırımlarına hız kazandırdı. 2014 yılında sadece 40 GW olan güneş enerjisiyle elektrik üretiminde 2017 yılının ilk 10 ayı sonunda oluşan güç 2060 MW olarak gerçekleşti. Şebeke bağlantısı olmayan ya da lisanssız üretim kapsamında üretim yaparak tüketiminin önemli bir bölümünü bu yolla karşılayan hane ve tesis sayısının hesaplanamıyor olması, Türkiye’nin bu alandaki gerçek üretimini görmemizi engelliyor. Ancak şebekeye bağlı güneş enerjisi üretiminin toplam tüketime olan katkısı yüzde 2,5’e ulaşmış durumda. Türkiye’nin yerli enerji kaynaklarından biri olarak önem taşıyan jeotermal enerjinin potansiyeli 31.500 MW olarak değerlendiriliyor. Yüzde 78’i Batı Anadolu’da, yüzde 9’u İç Anadolu’da, yüzde 7’si Marmara Bölgesinde, yüzde 5’i Doğu Anadolu’da ve kalan yüzde 1’diğer bölgelerde olan jeotermal enerji kaynaklarının yüzde 10’u elektrik üretimi için uygun profilde. Dünya genelinde ise ABD, Filipinler, Endonezya, Türkiye ve Yeni Zelanda jeotermal enerjiden elektrik üretiminde ilk beş ülke olarak sıralanıyor. Jeotermal enerjinin elektrik dışı kullanımı ise 70.329 MW ve dünyada doğrudan kullanım uygulamalarındaki ilk beş ülke Çin, ABD, İsveç, Türkiye ve İzlanda olarak ortaya çıkıyor. Türkiye’de elektrik üretimine uygun jeotermal saha sayısı 2002 yılında 16 iken 2017 yılında 25 adede çıkmıştır. Jeotermal enerji ile konut ısıtma rakamları ise, 2002 yılında 30 bin konut iken, 2017 yılında 114.567 konut seviyesine yükselerek yaklaşık üç kat artış göstermiştir. Jeotermal kaynakların kurulu gücü 2017’nin ilk 10 ayında 1019 MW olarak gerçekleşti. 2016 yılında 820 MW olarak gerçekleşen ve toplam kurulu güç içindeki payı yüzde 1 olan jeotermal enerjinin 2017 ilk 10 aylık dönemindeki payı yüzde 1,2 oldu. Türkiye bu rakamla jeotermal enerjiden elektrik üretimi konusunda en hızlı büyüyen ülke durumuna geçti. Türkiye jeotermal enerjiden elektrik üretimi konusunda dünya sıralamasında, ABD, Filipinler ve Endonezya’dan sonra 4. ülke konumunda yer alıyor.

Biyogaz, Biyokütle, Atık Isı ve Pirolitik Yağ Enerjisi

Enerji kaynakları arasında son yıllarda öne çıkan bir diğer alternatif ise biyokütle enerjisi. Uzmanların tükenmez enerji kaynağı olarak nitelendirdiği biyokütle ile ilgili yatırımların özendirilmesi dünya çapında sektörün önceliklerden biri. Biyokütle kaynağının enerjiye dönüştürülmesi, olumlu çevresel etkileri sebebiyle de çok önemli. Türkiye’nin biokütle atık potansiyeli, 8,6 milyon ton petrole eşdeğer. 2017 ilk 10 ayı sonuçlarına göre Türkiye’de bulunan biyogaz, biyokütle, atık ısı ve pirolitik yağ enerji santrallerinin toplam kurulu gücü 554 MW’e ulaşmıştır. Geçen sene bu kaynaktan elde edilen elektrik enerjisi 467 MW olmuştu.

Petrol

Türkiye’nin toplam petrol ürünleri ithalatı, 2016 yılı sonunda 2015 yılına göre yüzde 1,1 artarak 40 milyon tonun üzerinde gerçekleşmişti. Eylül 2017 sonuçlarına göre 2017’nin ilk 9 aylık toplam petrol ürünleri ithalatı 32 milyon tonu aştı. Ham petrolün toplam petrol ürünleri içindeki payı tüm sene içinde yüzde 60 ortalamasında gerçekleşti. Irak, Rusya ve İran Türkiye’nin 2016’da olduğu gibi 2017’de de en fazla ithalat yaptığı ülkeler oldu. Petroldeki ithalat oranları ve dışa bağımlılık Türkiye’nin içinde bulunduğu jeopolitik riskleri artırıyor. Irak ile 2017 yılında referandum krizi sonrasında ortaya çıkan tablo, her iki ülke ilişkileri açısından gerilimli bir dönemden geçilmesi sonucunu yarattı. Türkiye bölgeden petrol alırken sadece Bağdat yönetimini muhatap alacağını resmi yollarla belirtti. Son olarak Irak merkezi hükümeti, Türkiye sınırına doğru, günlük 1 milyon varil petrol taşınmasına olanak verecek yeni bir petrol boru hattı inşa etme kararı aldı.

Bor

Dünya bor madeni rezervlerinin yüzde 73’üne sahip olan Türkiye, bu orana rağmen bor mamulü satışlarında ABD’den sonra 2.sırayı almaktadır. 21.yüzyılın petrolü olarak tanımlanan bor madeninin tüketimi yaklaşık 4 milyon tondur. Ülkemizin bor satışları 2016 yılında miktar bazında 1,78 milyon ton, değer bazında ise 711 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’nin bordan elde ettiği toplam satış gelirlerinin yüzde 96’sı ihracat gelirlerinden oluşmuştur. 2017 yılı Temmuz ayı sonu itibarıyla bor satışları miktar bazında 1,16 milyon ton ve değer bazında ise 423 milyon dolar olarak gerçekleşti.”