Bakan Dönmez: “Sinop’ta nükleer projeden vazgeçmiş değiliz”

 

Ankara’da gazetecilerle bir araya gelen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, yeni YEKA yarışmalarından Sinop Nükleer Santralindeki son durum, maden ihalelerinden hidrokarbon arama faaliyetleri ve TürkAkım projesine kadar birçok başlıkta açıklamalarda bulundu.

Bakan Dönmez, Akkuyu Nükleer Santrali projesinin fizibilite raporlarının geçen sene kendilerine teslim edildiğinin ve bunun üzerine Bakanlık, uzman kuruluşlar ve şirketlerin çalıştıklarını ifade ederek, “Açıkçası ilk etaptaki sonuçlar beklentilerimizden uzak. Ağustosta sonucu açıklayacağız” dedi.

“EĞER BEKLENTİLER KARŞILANMAZSA KARŞI TARAF DA ADIM ATMAZSA SONUÇLANMIŞ OLUR”

Eğer beklentilerimizi karşılamazsa karşı taraf da bu anlamda bir adım atmazsa, sonuçlanmış olur. Fakat Japonlarla enerji alanındaki iş birliğimize devam edeceğiz. 2-3 hafta önce Japonya’da, Japon mevkidaşımızla da görüştüm. Yenilenebilir enerjiden yerli kaynaklara, enerji verimliliğinden enerji depolamasına kadar birçok alanda iş birliğine hazır olduklarını söylediler. Japonların özellikle Türkiye’ye teknoloji transferi konusunda öteden beri ilgisi var. Japonya ile ilişkilerimiz de gayet yerinde. Üretim ayağında köprü projelerinden teknoloji projelerine kadar hatta birçok elektrik üretim tesisine kadar önemli tedarikçilerden birisi. Bu konuda iş birliğimizin devam etmesi için karşılıklı olarak, hem bakanlar düzeyinde hem de Japon Başbakanı ve Cumhurbaşkanımız uzlaşma sağladı. Bunun üzerinde ayrıca çalışıyoruz.

Nükleeri uzun soluklu bir proje olarak görüyoruz. Akkuyu’da Ruslarla, Sinop’ta Japonlarla, üçüncüyü de biliyorsunuz Çinlilerle çalışıyoruz. Japonlarla devam eder veya etmeyiz ama biz yine Sinop özelinde, yerle alakalı çalışmalarımıza ve buna ilişkin birtakım izinlerin alınmasına devam ediyoruz. Çünkü bu tip projeler için yerin belirlenmesi zaten yıllar sürüyor. Bizim Sinop’ta da yine proje yerimiz ve proje alanımız devam edecek. Kiminle yola devam edeceğiz konusu ileriki günlerde belli olacak. Özetle, Sinop’ta nükleer projeden vazgeçmiş değiliz.

YURT İÇİ HİDROKARBON FAALİYETLERİ

Biz kendi sınırlarımız içerisinde hidrokarbon aramalara devam ediyoruz. Denizlerdeki hidrokarbon aramalarının yanında karada da ciddi anlamda çalışmalarımızı artırdık. Geçtiğimiz yıl 65-70 civarında sondajımız varken, bu sene hedefimiz Türkiye Petrolleri olarak 135 arama ve üretim kuyusu açmak. Bu rakama bir 30-35 civarında özel sektör sondajları da gelir. Bu ciddi bir rakam bizim için.

Türkiye Petrollerinin günlük ortalama üretimi de 45 bin variller civarında seyrediyor. Orada da arkadaşlarımıza dedim ki; bunu 50 bin üstüne çıkarmamız lazım, artık bu seviyeler bize yetmiyor.

Bizim petrol kaynaklarımıza baktığımızda keşif ve üretim yapılan Güneydoğu sahalarımız var; Adıyaman, Diyarbakır, Batman, Siirt, Bitlis civarında, bir de Trakya’da sahalarımız var. Trakya’daki sahalarımız daha çok gaz sahası. Ama Türkiye’de daha henüz araması yapılmamış İç Anadolu, Doğu Anadolu dahil birçok yerimiz var. Şimdi buralarda önce jeofizik testlerin, aramaların, yani sismiklerin yapılması gerekiyor. Yine İskenderun, Adana, Konya civarlarında da aramalarımız var, faaliyetlerimizi yoğunlaştırdık.

Birkaç ay önce de Diyarbakır’da bir saha keşfi yaptık. Orada ilk defa hidrolik çatlatma yöntemiyle üretime başladık. Sadece düşeyde bir hidrolik çatlatma yöntemiydi. Şu anda arkadaşlar hem düşey hem de yatay ilerleyerek hidrolik çatlatmayı da ilk defa denemiş olacağız. Birkaç hafta içerisinde orada denemelere başlayacağız. Bu bizim için önemli, çünkü bizim oradaki petrolümüz ağır, sıkışmış bir petrol. Üretim zorlukları fazla, dolayısıyla maliyetleri yüksekti. Bu hidrolik çatlatmayla biz daha önce üretemediğimiz petrolü üretme imkânına kavuşacağız. İlk denememiz olumlu, şimdi arkadaşlar yataydakini de deniyorlar. Oradan da netice alırsak yılda en az 5-6 tane hidrolik çatlatma yöntemiyle üretim planlıyoruz. Yine geçtiğimiz aylarda Kırklareli’ne seyahatimiz oldu.

Kırklareli’nde de gaz üretim amaçlı bir hidrolik çatlatma testi yapılması yönündeydi. Özel sektör de yine hidrolik çatlatmaya ağırlık veriyor, birkaç şirket de onu deniyor. Bu teknolojiyi burada oturtabilirsek, o zaman daha önce dediğim gibi üretemediğimiz, maliyeti daha yüksek olan petrol veya gazı üretme imkânına da kavuşmuş olacağız. Bu da bizim için son derece önemli.

“JEOFİZİK HARİTASININ YÜZDE 95’İ TAMAMLANDI”

Yüzde 95’ini tamamladık. Datalar şu anda haritalandırılıyor. Görüntüler çekildikten sonra analizler yapılıyor bu işlem biraz daha zaman alıyor.

TÜRKİYE’NİN AFRİKA’DAKİ ENERJİ YATIRIMLARI

Hem Sudan’da hem de Nijer’de çalışmalarımız var. Sudan’da zaten MTA bir altın sahasını arama hakkını elde etmişti. Orada çalışmalarımız devam ediyor, edecek, sıkıntı yok. Özbekistan’da MTA’nın altın üzerine bir arama ruhsatı var, orada da süreç devam ediyor. Nijer Hükümeti bizimle bu alanda iş birliği yapmak istiyor, oraya da teknik heyetlerimizi gönderdik, orada da çalışmalara ağırlık vereceğiz. Afrika ile özellikle son yıllarda başlayan diplomatik alandaki gelişmelerin bir şekilde ticari-ekonomik alana yansımaları olması açısından da son derece önemli. İş birliği yapma konusunda çoğu Afrikalı ülkenin yetkilileri de bizi davet ediyor. Arama işi biraz sabır isteyen bir durum. Çünkü yerin altındaki bilinmezleri bulmaya çalışıyorsunuz, keşfetmeye çalışıyorsunuz. Sonuçta sondajlar, sondajlardan sonra rezervin belirlenmesi, kalitenin belirlenmesi, akabinde orada bir üretim için inşaat faaliyetinin başlaması gibi; bu süreçler hakikaten 3-5 yıl alabiliyor, bazen 8-10 yıl alan sahalar var. Buna ilişkin ÇED raporları, izinler, ruhsatlar, o ülkenin mevzuatına göre yerine getirilmesi gereken izinler ve diğer işlemler. Bu anlamda biraz sabır gerekiyor.

“YENİ YEKA’LAR SON ÇEYREKTE YARIŞMAYA ÇIKABİLİR”

Yeni YEKA’ları son çeyrekte yarışmaya çıkabiliriz gibi gözüküyor. İllerle ilgili olarak da arkadaşlar büyük oranda çalışmalarını tamamladılar. Biz güneşin hareketini izleyerek doğudan batıya doğru verimli olan iller üzerinde çalışıyoruz. Yine o ildeki trafo merkezlerimizin teknik açıdan kapasite boşluğuna da bakmamız gerekiyor. Burada hem TEİAŞ, hem de Bakanlıkta Enerji İşleri Genel Müdürlüğümüz müşterek olarak bu çalışmayı yapıyor.

Bu arada YEKA RES-2 yarışmaları geçtiğimiz aylarda yapılmıştı, şimdi yarışmalar onaylandı.

Sonuç olarak İhale Komisyonunun açık ortamda yapmış olduğu yarışma sonuçlandı. Firmalara da sözleşmeye davet yazıları gönderilmiş oldu. Orada da süreç devam ediyor. Özellikle son dönemde yapılan en büyük yarışmalardan birisi ve yarışmayı kazanan firmalardan birisi yerli-yabancı, diğeriyse yabancı sermayeli bir kuruluş ve her iki firma da Avrupa’da bilinen, tanınan firmalardan, yatırımcılardan. İyi de bir rekabet oldu, iyi bir fiyat çıktı. Firma yetkilileriyle de görüştük, onlar da süratle hemen yer tespitlerini ve lokalizasyon çalışmalarını yaptıktan sonra yatırıma başlayacaklarını ifade ettiler.

“MADEN İHALELERİNE YOĞUN İLGİ VAR”

Maden sahaları ihalelerine yoğun ilgi var, sevindirici olan bu. Bu alana biraz da yeni oyuncuları çekmek istiyoruz. O alana kurumsal ve mali yapısı güçlü firmalar girerse madencilikte biz sıçrama kaydedebiliriz. Bunun için de sürekli mevzuatlarımızı güncelliyoruz. Şu anda madencilik sektörünün gayrisafi milli hasıladan almış olduğu pay yüzde 1 civarında. Madencilikte ileri giden ülkelere baktığınızda bu oranlar yüzde 5-6’lara kadar çıkabiliyor. Bizim demek ki bu yüzde 1’i en az 2-3 katına çıkarmamız lazım. Bunun için de hem devlet olarak bizim gerekli teşvikleri düzenlemeler yapmamız gerekiyor hem de biraz bu alana girmek isteyen yatırımcıların ilgisini çekmemiz gerekiyor. İş güvenliği açısından da yatırımlar açısından da kolay bir alan değil, zor bir alan. Yeri geliyor, kapalı işletme yapıyorsunuz. Yerin yüzlerce metre altına inip oradaki maden varlığını yeryüzüne çıkartmaya çalışıyorsunuz ve güvenli bir şekilde çıkartmak zorundasınız. Ama biz çok daha zor işleri başarmış bir ülke olarak girişimcilerimizin burada da başarılı olacağına inanıyorum.

Bu alanda da bir başarı hikayesi yazabiliriz. Şu anda madende 4 milyar dolarlık bir ihracatımız var bunu rahatlıkla ikiye katlayabiliriz.

“TÜRKAKIM KARA KESİMİNDE ÇALIŞMALAR YILSONUNA KADAR TAMAMLANACAK”

 TürkAkım’da geçtiğimiz yıl deniz bölümünün tamamlandığına dair bir tören düzenledik. Süratle karadaki çalışmalar başladı, hedefimiz yılsonuna kadar Türk Akım-1 ve Türk Akım-2’nin karadaki işlerini bitirmek. Türk Akım-1 doğrudan bizim Türk iletim ağına bağlanmış olacak, yaklaşık 70 kilometrelik bir hat. TürkAkım-2 ise 130-140 kilometrelik bir hat. Bu hat Bulgaristan tarafına doğru gidiyor. Bu hat Avrupa pazarına dönük bir boru hattı olarak planlandı. Planlandığı gibi gidiyor, hızlı yapıyoruz. İnşallah yılsonunda bitirmiş olacağız.

Rusya’yla ilişkilerimiz son dönemde gayet iyi bir şekilde devam ediyor. Sadece siyasi ilişkiler değil, ekonomik anlamda da iki ülke arasında ticaret günden güne artıyor.

Rusya’yla biliyorsunuz aynı zamanda nükleer güç projesinde iş birliği yapıyoruz. Yine farklı Rus firmalar enerji alanında da zaman zaman bizim yeni projelerimizle de ilgileniyorlar. Ben şahsen gelişerek devam edeceğine inanıyorum. Bugüne kadar da ciddi bir sıkıntı da yaşamadık.

İRAN YAPTIRIMLARI

İran’a olan yaptırımlar tek taraflı yaptırımlar. Amerika Birleşik Devletleri yakın müttefiklerini bile ikna edemedi. Avrupa Birliği başta olmak üzere bu yaptırımlar şu anda da tek taraflı olarak devam ediyor ve biz de dâhil birçok ülke bu yaptırımların uluslararası hukuka dayanmadığı gerekçesiyle uygun olmadığını söyledik.

Ancak tabi şu da var: Özellikle bizim petrol piyasası hemen hemen tamamı özel sektörün elinde. Gerek rafineri tarafında, yani ham petrol ithal edenler, gerekse dağıtıcılar yerli ve yabancı olmak üzere özel sektörün elinde. Onlar da şu ana kadar o tarihten sonra herhangi bir petrol, ham petrol ya da ürünlerin ithalatını gerçekleştirmedi.

“BORON’DA SATIŞLAR 20 BİN TONA ULAŞTI”

Boronla ilgili satışlarımız 20 bin tona ulaştı. Biz bu yıl için 25-30 bin ton hedef koymuştuk. Şimdi bunun neredeyse yüzde 75’ine ilk 6 ayda ulaşmış olduk. İkinci 6 ayda da bu hedefimizi aşacağız gibi gözüküyor. Muhtemelen Kasım ayı gibi yeni ürünler de piyasaya çıkacak. Genel anlamda sıvı temizlik ürünü diyeceğimiz, renkli ve beyaz ayrışımı olan bir ürün hazırlanıyor. Sıvı, yüzey temizleyicisi olacak. Bulaşık için de bir ürün çalışılıyor.

Talep güzel, yani şu anda aslında yurt dışından bile talepler var ama arkadaşlarımız bu yıl yurt içine odaklanalım, çünkü bütün dağıtım kanallarında olmamız gerekiyor dedi. Özellikle büyük zincir marketlerden başladık. Çünkü yurtiçinde mahalle arasındaki bakkallara, marketlere tam girmiş değiliz. Ama büyük oranda müşteri rahatlıkla mahallesindeki bir marketten bu ürünü alabilir hale geldi. Kapasite artışıyla ilgili çalışmalarımız da ayrıca bu talepten dolayı devam ediyor.

Toz ve sıvıda renkli ve beyaz ayrımı olmak üzere çamaşırda da yapıyorlar. Mühendislere sorduğunuz zaman bizim açımızdan bir fark yok diyor. Yani sıvı biraz yeni ürün olduğu için daha etkiliymiş gibi bir algı oluşturuyor ama özü itibarıyla içerisindeki etken maddeler aynı. Belki yoğunlukları farklı olabilir. Ama teknik arkadaşlara göre ikisi arasında bir fark yok. Onlarında bu yıl içinde lansmanını yapacağız.

YERLİ VE YENİLENEBİLİR KAYNAKLAR

Yerli kaynak dediğimiz yenilebilirler de bunun içinde. Bazen uzun adıyla yerli ve yenilebilir kaynaklar diyoruz bizim için ikisi de önemli. Tabi ki birinci önceliğimiz yenilenebilir, çünkü çevre açısından son derece önemli. Fakat zaman zaman sosyal medyada da yalan yanlış birtakım bilgiler dolaşıyor. Yüzde 100 yenilenebilir enerji ile bir ülkenin ihtiyacının tamamının karşılanabileceği gibi bir algı oluşturuluyor. Birtakım matematiksel hesaplar yapmak suretiyle, alt alta toplayınca matematik olarak evet, kurulu gücün cinsinden baktığınızda karşılar gibi gözüküyor. Fakat reelde yenilebilir enerji kaynakları 365 gün hiç durmadan elektrik üretmezler ve genelde mevsimsel koşullara bağlı çalışırlar.

Rüzgâr türbinlerine gittiyseniz rüzgârın hep aynı şiddette esmediğini göreceksiniz.

Biz de bunun farkındayız, bazen bugün hava çok rüzgârlı diyoruz ya da bugün hiç esmiyor diyoruz. Mevsimden mevsime, aydan aya, saatten saate değişiyor. Demek ki o kaynak değişken, kesintili üretim yapıyor.

Peki hidrolik? Yıl itibariyle yağışlı sezonlar var, kurak sezonlar var. Yazın sezon olarak yağmur yağmıyor. Küçük derelerin bir kısmına gittiğinizde göreceksiniz, üretim de yapamıyorlar, çünkü o dereye can suyu bırakması gerekiyor. Barajda santrallerimizin nispeten depolama şansı var, ama o da bütün yılın ihtiyacı karşılayacak bir depolama değil. Demek ki, hidrolikte diğerlerine göre bir miktar daha üretim imkânı fazla olmakla birlikte kesintili bir durum söz konusu.

Şimdi bu kadar kesintili kaynağı teknik olarak bir şekilde kesintisiz kaynaklarla desteklemeniz gerekiyor, tüm dünya da bunu yapıyor. Biz de önce bu yenilebilir kaynakların üretiminin tamamını alıyoruz sisteme, bakıyoruz, diyelim talebimiz 100, bu yenilebilir kaynaklardan 60 gelmiş, 40 birim benim enerjiye ihtiyacım var. O zaman ben dönüyorum kömür santrallerine, doğal gaz santrallerine, bu açığı tamamlayın arkadaşlar diyorum, sistem böyle çalışıyor. Eğer kesintili enerji, yani yenilebilir kaynaklarda üretim 60’dan 70’e çıkarsa diyorum ki, siz 10 daha az üretin veya tersi oldu, o zaman onlara diyorum ki siz biraz daha fazla üretin.

Demek ki, bir; öncelikle yenilenebilir kaynakların tamamını kullanacağız. Yerli ve yenilenebilir kaynakların üretiminde bu sene iyi gidiyoruz. Geçtiğimiz yılsonu itibariyle yerli ve yenilenebilir kaynaklardan üretimimiz yüzde 49,5 oldu. Bu sene ilk 6 ayda yerli ve yenilenebilir kaynaklardan üretimimiz yüzde 68.

Yıl sonuna doğru bu oran muhtemelen biraz düşebilir. Ama öyle gözüküyor ki bu sene her halükarda geçen seneden çok daha iyi durumda olacağız.

İki; klasik fosil yakıtlı kaynaklardan tüm dünyada olduğu gibi üretime devam edeceğiz. Orada da tercihimiz önce yerli kömür, çünkü kendi öz kaynağımız. Sonrasında da ithal kömür ve doğalgaz geliyor. Zaten sistem kendi içerisinde dengeleniyor. İhaleler var EPİAŞ enerji borsasında, orada en düşük fiyatı veren eşleşiyor ve onlar üretime giriyor. Doğalgaz ve kömür santralleri 7/24-365 gün çalışmıyor. Bu tesisler makul fiyatlarla eşleştiğinde devreye giriyor.

Birincisi, Avrupa’da da bazı günler, mesela Danimarka rüzgâr potansiyeli bizden daha iyi, birkaç gün sadece yenilebilir kaynaklardan elde ettiği elektrikle tüm enerjisini karşılıyor ama Danimarka aynı zamanda küçük bir ülke. İkincisi, talebin düşük olduğu saatlerde bunlar olabiliyor, ama Danimarka tüm enerjisini yıl boyunca rüzgârdan karşılamıyor keza Almanya da karşılamıyor. Alternatif kaynaklara ihtiyacımız var. Ama teknoloji gelişir ve özellikle enerji depolama alanındaki teknoloji ilerleme kaydederse, o zaman gün içerisinde güneşten veya rüzgârdan elde ettiğimiz enerjinin bir kısmını depolayıp gece saatlerinde kullanma imkânını elde edebiliriz. Şu anda bunun maliyeti çok daha yüksek ve depolama kapasiteleri teknolojik olarak daha sınırlı, ama dünya bu alana doğru gidiyor. Bir şekilde bir çözüm bulunacak diye düşünüyorum.

“REKABET İÇİN BÜTÜN KOŞULLAR OLUŞMUŞ DURUMDA”

Bu konu özel bir durum, şöyle ki; zaman zaman ziyarete geliyorlar. Normalde onlar serbest tüketici yani hem elektrikte hem de doğal gazda kendi tedarikçisini seçme hakkına sahip. Bu büyük ölçekli tüketici bu seçimi yaparken ki bu tedarikçilerin büyük bir kısmı elektrik üreticisi, daha uygun fiyatla temin etme imkânlarına sahip. Piyasada fiyatlar nasıl oluşuyor? Maliyet bazlı oluşuyor.

Şimdi sanayiciye diyoruz, siz ne üretiyorsunuz? Diyelim ki kaşık üretiyor, bunu üretirken bir enerji girdisi var, ama bir de ham maddesi girdisi var, işçilik var, makine yatırımı yapmış, birçok maliyet bileşenleri var. Sen ham maddeni temin ederken tedarikçilerden nasıl teklif alıyorsan, artık enerjide de durum sizin için aynı. Bunu bir emtia gibi göreceksiniz, farklı kaynaklardan teklif alıp rekabet ettirecek, en ucuz kaynaktan, tedarikçiden de temin edeceksiniz. Bunu artık standart bir emtia olarak görmeyin diyorum. Nitekim sanayicimiz şimdi OSB’lerde birlikte hareket ederek uygun tedarikçiler bulmak suretiyle daha ucuz kaynaklardan elektrik temin edebiliyorlar. Ama bir de bir şeyin daha maliyeti var, yani satıcı da maliyetlerin altında satışa zorlandığında iktisadi hayatını riske, tehlikeye atmış olur, o da çok sürdürülebilir bir durum değil. Şimdi her iki tarafta sanayici ve iş adamı kimliğiyle bir araya geldiğinde aslında bir şekilde ortak noktada buluşabiliyorlar.

Bizim şu anda arzımız, üretim kapasitemiz, talebimizden fazla olduğu için rekabete dayalı en uygun fiyatları bu pazarda bulabilirsiniz. Şu anda rekabet için bütün koşullar Türkiye’de oluşmuş durumda.