Piyasaların beklentisi öngörülebilirlik ve şeffaflık

 Türkiye ve dünya enerji piyasalarıyla ilgili güncel gelişmeleri tartışmak için her ay bir araya gelecek olan Gas&Power Enerji Konseyi’nin bu ayki değerlendirmelerinde piyasada öngörülebilirlik ve şeffaflığa ilişkin beklentiler öne çıktı.

1-  Türkiye’nin enerjide mevcut genel görünümünü piyasalar açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

2-  Özel sektörün enerjide öncelikli beklentileri neler?

3-  “Milli Enerji ve Maden Politikası”nın sağlayacağı avantajlar neler olacak?

 

 

Mustafa Karahan

 

“Piyasadaki öngörülebilirlik konusu en temel beklentilerden bir tanesidir. Diğer bir konu ise, direkt olarak bu konuyla ilgili olan bir pazar konusundaki karşılanmayan beklentilerdir. Bu da doğal gaz piyasasıdır.”

 

SEBESTLEŞMEDE ÖNEMLİ ADIMLAR ATILDI

 

 1. 2000 yılı sonrası dünyadaki ve Türkiye’deki hızlı büyüme ve kolay finansman imkanları ile eksik olan enerji üretimi yatırımları çok hızlandı. Aynı dönemde, özellikle 2006 sonrasında elektrik piyasalarında serbestleşme stratejisi öne çıktı ve bugüne kadar bu konuda önemli adımlar atıldı. Bugün geldiğimiz noktada ise özellikle serbestleşmenin biraz duraklamaya uğraması gibi yorumlanacak bir sürece girdiğimiz gözlemleniyor. Bunun tanımı net olarak konmasa ve gerek özel gerekse kamunun bu konuda negatif bir yorumu olmasa da, piyasa gidişatı biraz bu yönde sinyaller veriyor.

 

Özellikle büyük yatırımlar yapmış grupların karlılık problemleri, beklenen serbest piyasa düzenine geçilemeyişi ile ilgili olarak piyasa öngörülebilirliğinde ortaya çıkan sorunlar, kur artışı ve kamudan kaynaklanan bazı maliyet artışları ve regülasyon kaynaklı sorunlar ve nihayet tedarik tarafında yaşanan rekabeti önleyici durumlar ve tedarikçilerin önlenemez zararları bugünkü piyasa itibarı ile maalesef negatif bir algı oluşturmakta. Oysa bu dönem içerisinde EPİAŞ ve buna bağlı olarak şeffaflık kavramlarının ortaya çıktığını, özellikle elektrik ticaretinde tezgah üstü piyasaların ve hatta BİST bünyesinde vadeli kontratların ortaya çıktığını ve hacimlerinde önemli derinliklere ulaştığını gözlemlemiştik. Buna rağmen bu kazançların kaybı şeklinde yapılan yorumların sebeplerini tekrar gözden geçirip önlemler almanın tam zamanı diye düşünüyorum.

 

2. Yukarıda bahsettiğim dönem içerisinde maalesef iki konuda büyük çaplı ilerleme kat edilemedi. Bunlardan birincisi serbest piyasa anlayışı ve bunun tanımı. 1980’lerden kalma alışkanlıklarla piyasa serbestliğinin, tüm şirketlerin özel sermayeye geçmesi gibi bir algımız var. Oysa serbest piyasa kamu şirketlerine aykırı bir durum değil. Ancak tüm şirketlerin belirlenen şartlarda ve eşit koşullarda oyuncu olması burada ön şart. Yani pazarın yüzde 70-80’i özel sektörde olsa dahi, küçük paydaki kamu şirketi aynı şartlarda rekabet etmiyor ve farklı saikler ile piyasada yer alıyor ise buna serbest piyasa denmesi mümkün değilken, piyasada dominant bir kamu şirketi olsa bile bu şirket diğerleri ile aynı şartlarda ve aynı ticari mantalite ile çalışıyorsa, yani hareketleri rasyonel ve bu sebeple tahmin edilebilir ise, bu durum yasa ve regülasyonlar ile güvence altında ise serbest piyasa tanımına aykırı denilemez. Dolayısı ile piyasadaki öngörülebilirlik konusu en temel beklentilerden bir tanesidir. Diğer bir konu ise, direkt olarak bu konuyla ilgili olan bir pazar konusundaki karşılanmayan beklentilerdir. Bu da doğal gaz piyasasıdır. Maalesef en başından beri serbestleşmesi konusunda irade konulan bu piyasada bu konuda pek adım atılamamıştır. Yine önemli beklentilerden bir tanesi, özellikle iletim altyapısı sebebi ile ortaya çıkan anomaliler ve bunların ticarete ve rekabete olan olumsuz etkileridir. Bu hem elektrik hem de doğal gaz için geçerlidir.

 

3. Arz güvenliği yanında, maliyet ve hatta milli güvenlik bakımından enerjideki millik konusu elzem konuların en başında gelir. Özellikle ithal edilen enerji konusunda fiyat tekelinin kırılmasına yönelik piyasa oluşturma stratejisi, en temel millileştirme politikalarımızdan birisi olacaktır. Bu konuya gelmişken önemli bir parantez açmak gerektiğine inanıyorum. Bugüne kadar millileştirme ve yenilenebilir kaynaklardan ve enerjiden bahsettiğimizde hep aklımıza elektrik geliyor. Oysa elektrik, doğal gaz ve petrol üçgeninde zaten en milli olan kaynağımız elektrik. Doğal gazda yeterince yerli kaynak olmadığı varsayımından çıkarak, kaynak çeşitliliği ve işleyen bir serbest piyasa yapısından bahsederken, petrol konusunda ise hem kaynak ikamesi, hem de yerel üretime teşvik verilmesi önemli diye düşünüyorum. Bugünkü ortamda, yerli petrol üretiminde alım garantileri ya da fiyat garantileri olmadığı için rekabet edemeyen yerli üreticilerin tıpkı yerli ve yenilenebilir enerji üreticileri gibi bir destek mekanizması içerisinde yer almaları gerektiğini düşünüyorum. Bunlara ek olarak özellikle YEKA modeli ile hayata geçirilmeye çalışılan modelin başarılı olması da çok önemli bir gösterge. Son olarak Türkiye’nin milli politikası içerisinde özellikle Balkanlarda, Kafkasya ve Ortadoğu da stratejik enerji adımları atması gerektiğini, bu yayılmanın ileride milli Türk enerji politikalarının en önemli ayağı olacağını sanıyorum.

 

Emin Emrah DANIŞ

 

“Öngörülebilirlik, şeffaflık ve piyasalarda yeterli derinlik ve hacmin sağlanması açısından piyasanın önemli beklentileri var. Şeffaflık ve öngörülebilirlik piyasalar için bundan sonraki süreçte önemli olmaya devam edecek.”

 

ŞEFFAFLIK VE ÖNGÖRÜLEBİLİRLİK

 

1.Son 15 yıl Türkiye için enerjide her açıdan çok önemli gelişmelerin olduğu ve gerçek anlamda Enerji piyasalarının oluşum sürecinin başladığı bir dönem oldu. Elektrikte piyasa serbestleşirken piyasada uzun yıllardır var olan ve piyasa oluşumuyla ortaya çıkan bazı yapısal sorunlarla karşılaşıldı. Bunların çözümü yolunda hem özel sektör hem de ilgili kamu kurumları zaman içinde bir öğrenme süreci geçirdiğine, karşılıklı anlayış ve işbirliği sürecinin piyasanın olgunlaşmasıyla eş anlı olarak ilerlediğine tanık olduk. Geldiğimiz noktada önemli mesafe alınmakla birlikte özellikle son 6 ay içinde yaşanan sıkıntılarda da gördüğümüz gibi piyasada halen çözüm bekleyen yapısal sorunlar var. Burada özel sektörle birlikte EPDK ve Bakanlık tarafından bu sorunların çözülmesi ve sağlıklı işleyen bir elektrik piyasası kurulması yolunda önemli adımların atıldığını görüyoruz. Öngörülebilirlik, şeffaflık ve piyasalarda yeterli derinlik ve hacmin sağlanması açısından piyasanın önemli beklentileri var. Şeffaflık ve öngörülebilirlik piyasalar için bundan sonraki süreçte önemli olmaya devam edecek.

 

ÖNEMLİ ÇALIŞMALAR DEVAM EDİYOR

 

Doğalgaz piyasasına baktığımızda ise elektrik piyasasının çok daha gerisinde kaldığını görüyoruz. Önümüzdeki yıl faaliyete geçmesi beklenen “Organize Toptan Doğal Gaz Satış Piyasası” çok önemli bir adım olmakla birlikte piyasanın gelişmesi için bunu diğer adımların takip etmesi gerekli. Türkiye’nin uzun yıllardır hayalini kurduğu ve tartıştığı enerji ticaret merkezi olabilmesi açısından hem özel hem de kamuya düşen görevler var. BOTAŞ’ın piyasadaki ağırlığından ithalat serbestisine, depolamadan iletim altyapısının geliştirilmesine, yeni doğalgaz kaynaklarının piyasaya gelmesinden bölge ülkeleri ile ticaret altyapısının oluşturulmasına kadar üzerinde çalışılan ve tam olarak hayata geçmesi ancak orta vadede olabilecek konular var. Türkiye doğalgaz piyasasında başta Enerji Bakanlığının yoğun gayretleri ile BOTAŞ’ın genç ve proaktif bir ekiple yeniden yapılanması, boru hattı projeleri, depolama ve FSRU projeleri ile arz kapasitesinin arttırılmasına yönelik çok önemli çalışmalar devam ediyor. Sonbahardan bu yana doğalgazda ithalat fiyatları ve kurlardaki  artışın toptan satış ve ithalatçı şirketler üzerinde etkileri olduğunu gözlemledik. Maliyet bazlı fiyatlandırmaya geçilmesi için halen elimizde bir şans var.

 

YAPISAL SORUNLARA ÇÖZÜM ÜRETİLMELİ

 

2.Enerjide özel sektörün en önemli beklentisi hiç şüphesiz ki öngörülebilir, şeffaf ve sağlıklı işleyen bir piyasanın tesisi. Bu konuda bugüne kadar atılan adımlara rağmen yukarıda ifade ettiğim gibi var olan yapısal sorunlar ve zamanla piyasanın gelişimi içinde ortaya çıkan aksaklıkların giderilmesi gerekiyor. YEKDEM maliyetlerinden, regülasyonlara, iletim kısıtlarından tarifelere ve sağlıklı fiyat sinyallerine kadar şu an kamunun da üzerinde çalıştığı bu ve diğer başlıklarda hızlı ve sonuç alıcı düzenlemelerin yapılması sağlıklı ve öngörülebilir bir piyasanın tesisi için oldukça önemli.

 

BOTAŞ’ın şebeke verilerini açıklaması hem elektrik hem doğalgaz piyasasının en önemli beklentisi. Burada şeffaflığın sağlanması piyasadaki aktörler arasında asimetrik bilginin ve spekülasyonların önüne geçeceği gibi öngörülebilirlik için de önemli ve somut bir aksiyon olacak.

 

3.Türkiye uzun yıllardır yerli ve yenilenebilir kaynaklarını politika önceliği yapmasına rağmen uygulamada başarılı olamadı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Sayın Berat Albayrak’ın açıkladığı “Milli Enerji ve Maden Politikası” bu bakımdan önemli. Çünkü gerçek anlamda yerli ve milli bir enerji politikasının hayata geçirilebilmesi için politika önerilerinin planlarda kalmadığını ve adım adım aşamalı olarak hayata geçirildiğini görüyoruz. Bu Türkiye’nin enerji politikalarında gelecek 50 yılını şekillendirecek önemli bir paradigma değişiminin de başlangıcı. Burada hedeflenen kısa vadeli geçici çözümler değil. Uzun vadeli, kalıcı, global bir bakış açısıyla oluşturulmuş kapsamlı bir stratejinin hayata geçirilmesi.

 

Bu sene ham petrol ve doğalgaz ithalatımızın geçtiğimiz yılın üzerinde gerçekleşmesini bekliyorum. Enerji ithalatı ve dolayısıyla cari açığımızı düşürmemiz için Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızın yerli ve yenilenebilir kaynaklara hızlı ve etkin şekilde yönelmesi çok önemli bir gelişme. Yerli kömür, Rügar YEKA ve Güneş YEKA’da olduğu gibi son 2 yılda düşük petrol fiyatları nedeniyle gerilen petrol-gaz arama ve üretim faaliyetlerimizin teşvik edilmesi oldukça önemli olacak. Bu bakımdan özellikle Karadeniz ve Akdeniz’de yapılması planlanan açık deniz arama faaliyetleri yerli kaynakların devreye alınması kadar enerji ithalatının ve dışa bağımlılığının düşürülmesi açısından da önemli kazanımları sağlayacak bir adım. Yerli ve milli enerji politikası Türkiye açısından sadece bir enerji politikası aracı değil aynı zamanda milli ekonomi, milli güvenlik, dış politika, refah, kalkınma ve gelecek hedefleri açısından da çok önemli etkileri olacak bir adım.

 

Sohbet KARBUZ

 

“Enerji ithalatına günde 100 milyon dolar harcayan bir ülke için çözüm, eldeki potansiyeli devlet-özel sektör işbirliği ile en iyi şekilde değerlendirmek ve bunu enerji verimliliği ile harmanlamak.”

 

1.Enerjide mevcut genel görünümün piyasalar açısından önemi bence makro bir perspektiften bakılarak değerlendirilmelidir. Dolayısıyla buradaki piyasa kelimesi en azından sanayi, istihdam, ticaret ve sermaye piyasalarını içermelidir. Bu açıdan yaklaşıldığında cevap aranması gereken iki soru vardır: Birincisi, Türkiye ekonomisinin üretim yapısı ve ekonomiyi sürükleyen temel sektörlerin ülkenin enerji yelpazesi ve arz güvenliği ile ne derece örtüştüğüdür. İkincisi, bu üçlünün dış kırılganlıklara ve şoklara olan duyarlılığının hem birbirleri üzerindeki hem de makro ekonomik büyüklükler üzerindeki etkisidir. İyi ve derin bir analiz gerektiren bu iki soru (ki bence güzel bir doktora tezi olur) çerçevesinde bence bugünkü genel görünümümüz oldukça bulanık.

 

REKABETÇİ VE ŞEFFAF FİYATLANDIRMA

2.Bence özel sektörü gruplara ayırarak bu soruya cevap aramak gerekir. Kurumsallaşmış ve profesyonel sirketler için temel beklenti her yerde aynıdır aslında: rekabetçi ve şeffaf fiyatlandırma mekanizması ve fiyat rejimi; sektörün tamamen liberalleştirilmesi; mevzuatın öngörülebilirliği, şeffaflığı ve güvenliği ; kamusal karar almada, bürokratik prosedürlerde ve yasal süreçlerde şeffaflığın ve tutarlılığın artırılarak kolaylaştırılması.

 

Tüccar-müteahhit zihniyetli olan şirketler için değişmez beklentisi ise kısa zamanda bol kazanç getiren garantili işlerle arkayı devlete daha fazla yaslamaktır.

 

Biz millet olarak maalesef rekabet ve risk kavramlarının ne olduğunu halen tam kavrayamadık. Enerjinin özel sektörün eline verilmesi anlayışı yıllardır IMF, Dünya Bankası ve yakın zamanda da Avrupa Birliği’nin diretmesiyle siyasi iktidarlar tarafından temel politika olarak benimsenip uygulanmaya çalışıldı. Ama bunu yaparken, kamu kaynakları yetersiz deyip özel şirketlere garantili ticaret yapma olanağı verildi, kamu kuruluşlarını hantal hale getirilmiş, ülkemiz ithal bağımlısı bir enerji sistemine doğru itildi. Halbuki özel sektörün beklentisi, kuralları belirlenmiş liberal, şeffaf bir piyasa ve fiyat oluşumu çerçevesinde piyasa risklerini hesaplayarak yatırım yapmak olmalıydı. Devlet ise bu koşullları sağlamalıydı.

 

3.Ülkemiz kömür harici fosil yakıt rezervleri bakımından fakir sayılsa da yenilenebilir enerji kaynakları açısından zengindir ve birçok ülkeye göre şanslı durumdadır. Fakat ülkemiz yerli kaynak potansiyelinden halen gerektiği şekilde yararlanamamaktadır. Yerli kaynaklarımızın farkına varmak yanında bunları devlet ve ulus menfaatlerini önde tutarak geliştirme iradesi gerekir. Hiç bir enerji kaynağı tek başına bir çözüm değildir. Enerji ithalatına günde 100 milyon dolar harcayan bir ülke (bu yılın ilk 3 aylık ortalaması) için çözüm, daha dengeli ve çeşitli bir enerji karışımı ve elektrik üretimi karışımı göz önüne alarak eldeki potansiyeli devlet-özel sektör işbirliği ile en iyi şekilde değerlendirmek ve bunu enerji verimliliği ve tasarrufu ile harmanlayarak döviz kaybını azaltmaktır.

 

Ozan KORKMAZ

 

“2016 yılının Kasım ayının son günlerinden itibaren beklenmedik birçok gelişme yaşadık ve piyasa mekanizmamız sarsıldı. Son 6 ayda bir stres testi yaşıyoruz.”

 

1.2016 yılının Kasım ayının son günlerinden itibaren beklenmedik birçok gelişme yaşadık ve piyasa mekanizmamız sarsıldı. Son 6 ayda yaşadıklarımızı bir stres testi yaşıyoruz şeklinde ifade edebilirim. Öncelikle Kasım-Şubat arası öngörülmesi çok zor bir aşırı soğuk dönem geçirdik. Öngörülmesi zor diyorum, çünkü Kasım ayı ortasına kadar hepimizin kullandığı orta vadeli hava tahmini raporları nispeten ılık bir kış yaşayacağımızı söylemektedeydi. Bu raporlar bir anda soğuk kış uyarısı verdiler, ancak bu kadarını beklemiyorduk. Şöyle ki, Heating Degree Day (HDD) şeklinde veriye dönüştürebileceğimiz parametre son 2 yıl ortalamasından yüzde 60 civarında yüksek gerçekleşti bu kış.

 

Bu dönemde daha önce hiç yaşamadığımız şekilde Doğalgaz Santrallerinde üretimin yüzde 90 mertebesinde kısıldığına şahit olduk, daha önceki kışlardaki benzer gaz krizi günlerinde bu oran maksimum yüzde 55 mertebesinde olmuştu. Yüzde 90 kısıntı demek, hiç üretim yapmamak demek, özellikle büyük endüstriyel güç santralleri gün içinde o şekilde bir üretim yapmaya imkan verecek esneklikte değiller. Durum böyle olunca kışın arz güvenliğinin temini için Rezervuarlı HES’lere sarıldık ve tarihin en yüksek kapasite kullanım oranlarına eriştik. Ancak bu rezervuar seviyelerinin düşmesine sebep oldu. Bu arada USD/TL kuru ile ithal Kömür fiyatlarında Ekim ayında başlayan yukarı hareket sonucunda bir anda ithal kömürü yakarak elektrik üretmenin maliyeti verimli gaz santrallerinin üretim maliyetlerine yaklaştı. Dolayısıyla marjinal üretim maliyetlerinde artış yaşandı.

 

Gördüğüm kadarıyla sektörde insanlar bir önceki yıl yaşadıklarını, uzun vadeli ortalamadan önde tutuyorlar. Şöyle ki, 2015 yılında feyezan Şubat ortasında başlamıştı, normalde Mart sonuna doğru başlar. Bizler de dahil, bu durumu baz senaryolarımıza girdi yaptık. Ancak Mayıs ortasına geldik ve birçok havzada hala nehirde olmasını beklediğimiz su dağlarda kar şeklinde bekliyor, ne zaman gelecek veya gelecek mi belirsiz. Kışın sarıldığımız rezervuarlı HES’lerin düşük rezervuar seviyelerini halen yükseltemedik yani. Bu da yüksek Q1 fiyatlarından sonra yüksek Q2 fiyatlarını da tecrübe etmemize yol açtı. Yüksek Q2 fiyatlarında diğer bir sebep de kamu santrallerinin daha optimize çalışmaya başlaması oldu, ancak bu konunun detayına girmeyeceğim. Bence bu yeni durumun fiyatların artışına etkisi yukarıda anlattıklarımın yanında küçük bir etkidir.

 

Sonuç olarak CAL18 fiyatları 140 TL’lerden 160 TL mertebesine ulaştı, aslında güzel bir volatilite ve piyasadan şahsen benim istediğim birşey bu. Ancak piyasanın devam etmesi halinde güzel, şu anda piyasanın devamı noktasında gördüğüm kadarıyla piyasa oyuncularında bazı şüpheler var. Şöyle ki, CAL18 160 TL diyoruz, YEKDEM bu USD/TL kuruyla 40 TL olsun; profil ve dengesizlik maliyetlerini de eklediğinizde mevcut ulusal tarife ile tedarikçilerin maliyeti arasında fark kalmadı. Diğer bir deyişle perakende işinde kar kalmadı. Piyasa için alıcı ve satıcı lazım, perakende işinde kar bitince piyasanın alıcı tarafında hacim azalıyor, ulusal tarifeye zam olmazsa daha da azalacak.

 

2016 kışında yukarıda yaşanan durumun tekrar yaşanma ihtimali sebebiyle gaz santrali olanlar da risk altındalar ve bu satıcı tarafındaki hacmi azaltıyor. Linyit santralleri bir kısım üretimlerini TETAŞ’a satıyorlar.

 

Piyasadaki volatilite çok iyi ama öngörülebilir olmadığı için endişe yarattı. Ancak 2018 yılında daha öngörülebilir bir piyasaya ulaşacağımızı tahmin ediyorum.

2.Madde madde yazmak gerekirse;

> Öngörülebilirliğin artması: Kamu santrallerinin daha optimize çalışmaya başlaması ile öngörülebilirlik yükselecek.

> Şeffaflık: Bu kapsamda gaz basıncı, HES’lerin su durumu, santral bakım ve arızaları (daha gerçekçi şekilde) gibi veriler yayınlanmaya başlarsa öngörülebilirliğe de katkı olacaktır.

> Ulusal Tarifenin ortadan kalkması: Zam gelecek mi, oranı ne olacak, ne zaman olacak gibi tartışmaları ortadan kaldıracak ve piyasanın alıcı tarafında hacimleri çok artıracağı için öncelikli beklentilerden birisi.

> Doğalgaz Piyasası: Bu konuda birşey demeye gerek yok diye düşünüyorum.

 

EN ÖNEMLİ KONU HUB OLMA HEDEFİ

 

3.Piyasa açısından etkilerini çok uzun vadede göreceğimiz için net konuşumak çok mümkün değil. Ancak ihaleler sonucunda ortaya şu ana kadar çıkan alım garantisi rakamları makul seviyelerde. Rüzgar YEKA’sında daha da düşük bir seviyeye ulaşılacağını düşünüyorum. Doğru model bu idi yenilenebilirde, geç de olsa başarmamız mutluluk verici bir gelişme. Piyasa için daha güzeli PTF + Destek Tutarı şeklinde olurdu, ancak bu da iyi. Bu sene ilk kez ithal kömürdeki fiyat dalgalanmasının piyasa fiyatına etkisi gözlemledik, linyit projeleri biraz ithal kömürün önünü tıkayacağı için, ithal kömür fiyatı vs. PTF korelasyonunun önemsizleşeceğini söyleyebiliriz.  En önemli konu ise Hub olma hedefi. Gerçekleştirilebilir bir hedef olarak görüyorum ve yine geç kalınmış bir strateji olduğunu düşünüyorum. Gerçekleştirilmesi için somut bir yol haritasının sektörün tüm paydaşları ile birlikte belirlenmesi gerekiyor.

 

Servet AKGÜN

 

“Karar alıcılar, piyasa aktörleri ve enerji politikası belirleyenlerin piyasanın yeni hikayesini yazma ve yol gösterme konusunda rolleri her zaman olduğundan daha kritiktir.”

 

1.Hibrit bir piyasa geçiş döneminin tam ortasında olduğumuzu düşünüyorum. Piyasa aktörlerinin gerek yatırım gerek ticaret, karar alma noktasında son yıllarda hiç olmadığı kadar zorlandıkları kanısındayım. Ama karar alırken zorlanmak temelde çok olumsuz bir durum değil. Bakıldığında özellikle elektrik piyasasında yaşanan olağan dışı süreçlerin en temel nedenlerinden birinin geçmişte karar alınırken yahut fizibilite yapılırken karar alma süreçlerinde zorlanmamış olmak olduğuna inanıyorum. Şimdilerde bu optimumdan uzak süreçlerin sonuçlarını yaşamaktayız. Esasen piyasaların bu anomalileri düzeltmek için zaten çok temel bir aracı vardır – fiyat! Fakat fiyat serbestçe ve oluşumuna temel teşkil eden bileşenlerine göre belirlenmediğinde piyasalar için yön tayin etme vasfını yitiriyor. Gittiği yön ve ulaşacağı nokta kestirilemeyen bir piyasada öngörülebilir olmaktan çıkıyor. Öngörülebilirliğin kaybolduğu zamanlarda ise piyasalar yeni hikayeler yaratamamaya diğer bir deyişle çekici olmamaya başlıyor, yatırım ve ticaret faaliyetleri bakımından.  Bu da gelecek dönemlerde içinden çıkılması son derece maliyetli olan arz güvenliği- yatırım iştahsızlığı ikilemini önümüze getiriyor. Enerji sektörü yatırımlarının diğer sektörlere nazaran daha uzun soluklu ve ekonominin boom/bust döngülerine daha dirençli bir şekilde fizibilite ve finansman yapılarına kavuşturulması gereği gerçeğinin şu beş yıllık süreçteki en önemli çıkarımımız olmalı diye düşünüyorum. Aksi takdirde yanlış öngörü ve fizibilitelerin önlenemez negatif sonuçlarını devletin kendi kaynakları ve fiyat müdahaleleri ya da piyasa bozucu teşvikler ile kurtarması (bail-out) sonucu ile sıkça karşılaşabiliriz diye düşünüyorum.

 

Enerji piyasamızda karşı karşıya olduğumuz olgu, esasen bizler elektrikte serbestleşmeyi, epeyce yol alsak da, henüz tamamlayamamış ve doğalgazda henüz işe bile başlayamamışken, kendimizi karşımıza çıkan yepyeni bir paradigma değişiminin tam ortasında bulmamızdır. İklim değişikliği algısının ivmelendirdiği yenilenebilir enerji devrimi, elektrifikasyon ve dijitalleşme pek çok piyasanın tabir yerindeyse altını üstüne getirmektedir ve bu yönü çok net olan bir yolculuğun henüz başlangıcıdır. Enerjinin fiyatlaması, ticareti, üretim yatırım modelleri, finansman teknikleri ve tüketicinin elektrikle deneyimi baştan aşağı değişmektedir. Kısacası, enerji değer zinciri ve bu zincirin aktörleri yeniden belirlenmektedir. Küresel ölçekte bu kadar zorlayıcı ve de heyecanlı bir dönemden geçilirken bizim piyasalarımız bu anlamda çok önemli bir şansa sahiptir. Bir yandan arz fazlası diğer yandan geçmiş dönem kontratların sağladığı bir takım esneklikleri (EÜAŞ ve TETAŞ) hayata geçirip bu geçiş dönemini piyasanın gerçekten de fundamental fiyatlar oluşturmasını temin ederek yeni piyasasını oluşturma yoluna gitmek için zaman kazanabilir. Elbette kredibilitenin ve öngörülebilirliğin yeniden tesisi için piyasa ile doğru ve şeffaf iletişim geçmişteki tüm dönemlerden de daha önemli bir role sahiptir. Aksi takdirde geçtiğimiz Kasım ayından bugüne piyasanın geldiği noktada henüz dibi görmemiş olma ihtimali güçlenir.

 

Sonuç olarak yeni normalin değişkenlik ve belirsizliklerle dolu bir geçiş dönemi olduğunu aklımızda tutmak önemlidir. Karar alıcılar, piyasa aktörleri ve enerji politikası belirleyenlerin piyasanın yeni hikayesini yazma ve yol gösterme konusunda rolleri her zaman olduğundan daha kritiktir. Bu bakışa ve kabiliyete haiz taraflar arasında etkin koordinasyon ve işbirliği neticesinde oluşacak konsensüsün enerji piyasalarımızı bölgesinde hak ettiği rekabetçi ve örnek yapıya taşıyacağına inancım tamdır.

 

2.Öncelikle çok net bir “yön tayini” beklentisi olduğuna inanıyorum. Serbestleşme ve piyasalaşma konusunda tamam mı yoksa devam mı? Bu sorunun cevabı her iki ihtimalle de bir öngörülebilirlik doğuracaktır. Cevabın devam olduğu varsayımı ile, diğer öncelikli beklentileri şu şekilde sıralayabilirim; öncelikle piyasanın bu geçiş döneminde karar alıcıların optimizasyon fonksiyonu nedir sorusunun cevabı netleşmelidir diye düşünüyorum – sosyal fayda, kamu refahı, üretim maliyet minimizasyonu, arz güvenliği vs. Bu bir kez belirlendiğinde çevreleyici enerji politikaları bu fonksiyonun etrafında belirlenecektir ve piyasa oyuncuları da kararlarını bu temeller üzerine inşa edecektir. Ardından daha teknik seviyede; şeffaflığın bilgiye eşit ulaşımla sağlanmasının düzenlenmesi ve bu yolla kredibilitenin ve tekrardan likiditenin sağlanması en öncelikli beklenti diye değerlendiriyorum.

 

Bunun dışında TETAŞ ve EÜAŞ’ın fiyat belirleyici konumda olmaları nedeniyle piyasa ile daha iyi bir iletişim geliştirmeleri beklentisi olduğunu söyleyebilirim. BOTAŞ’ın ivedilikle 30 Haziran EPDK kurul kararında işaret edilen verileri yayınlamaya başlaması belki de en kısa dönemli beklentiler arasında sayılabilir yine. Regülasyon şekillendirme ve uygulama süreçlerinde daha fazla piyasa katılımı ve makul uygulamaya geçiş süreçleri belirlenmesi de belirgin bir diğer beklenti özel sektör tarafında. Son bir iki yıllık dönemde çok fazla mevzuat değişikliği çok hızlı bir şekilde hayatımıza girdi ve bu yapısal olarak piyasayı çok zorladı diye düşünüyorum. Ticaret piyasasında hacimlerin yeniden ivmelenebilmesi için piyasaya ve fiyatlarına güvenin tesisi beklentisi mevcut.

KOORDİNELİ EKONOMİ STRATEJİSİ İLE MÜMKÜN

 

3.Bu konuya elektrik piyasası özelinde değinmek istiyorum. Öncelikle piyasa tasarımımızı ve bu tasarımın bizi geleceğe nasıl taşıyacağını yerelleştirmemiz yahut millileştirmemiz gerektiğine inanıyorum. Elbette elektrik üretiminde kullanılan kaynakların yahut teknolojilerin yerelleşmesini önemsiyor ve destekliyorum. Bunu yaparken de önceliğimizin bizi geleceğe taşıyacak doğru teknolojilere ve doğru tasarımlara öncelik verilerek yapılması gerektiğine inanıyorum.

 

Elektriği yerli kaynaklarla ve teknolojilerle üretme hedefimizin sadece bir enerji politikasından ziyade koordineli bir ekonomi stratejisi ile gerçekleşebileceği gerçeği karşımızda durmakta. Konvansiyonel yerli kaynak elektrik üretimini teşvik etmek yerine bu finansal teşviğin bir miktarını elektrik depolama yahut elektrikli araç teknolojilerine AR&GE yatırımı olarak aktarmak bir örnek olarak değerlendirilebilir.