enerji görünümü raporu

TESPAM Dünya Enerji Görünümü Raporu’nu paylaştı

Türkiye Enerji Stratejileri ve Politikaları Araştırma Merkezi (TESPAM) tarafından hazırlanan ‘Dünya Enerji Görünümü-2100’ rapor tanıtım toplantısı Ankara’da gerçekleştirildi.

Sibel ACAR-ANKARA/ Gazi Üniversitesi’nde gerçekleştirilen toplantıda, raporda yer alan 2100 yılına yönelik uzun dönemli küresel enerji projeksiyonları katılımcılarla paylaşıldı.

Enerjinin bütün ülkeler için en önemli gündem maddelerinden biri olduğunu belirten TESPAM Başkanı Oğuzhan Akyener, enerji ve enerjiyle ilgili politikaların belirlenmesinde uzun vadeli projeksiyonlar ve tahminlerin tutarlılığının hayati bir role sahip olduğuna dikkat çekerek konuşmasına başladı.

“KÜRESEL SİSTEM TASARLAYABİLMEK İÇİN ÇOK DAHA UZUN VADELİ GELECEĞİ GÖRMEMİZ GEREKMEKTEDİR”

Hazırlanan raporun tahmin edilmeye çalışılan zaman dilimi açısından, diğer raporlara göre bir ilk olma özelliğini taşıdığını ifade eden Akyener; “Küresel enerji trendleri ve talep projeksiyonları hakkında her yıl yeni tahminler ortaya koyan birçok büyük kuruluş bulunmaktadır. Literatürde, genel anlamda ortaya koyulan tahminler en fazla 2040’lar veya 2050’lere kadar devam eden bir dönemi kapsamaktadır. Elbette, çok sayıda varsayımda bulunulması gereken uzun vadeli tahminlere ilişkin birçok bilinmeyen vardır. Ancak, daha başarılı politikalar oluşturabilmek ve daha karmaşık yapılara dayanan bir küresel sistem tasarlayabilmek için çok daha uzun vadeli geleceği de görmemiz gerekmektedir” ifadelerini kullandı.

AKYENER, KÜRESEL DİNAMİKLERE DİKKATİ ÇEKTİ

Enerji politikalarının geleceğinde, yüksek gelir düzeyine sahip ülkelerin tercihlerinin etkileri giderek azaldığının altını çizen Akyener; “Yapılan birçok projeksiyondaki en temel hata, ilgili uzmanların tüm dünyayı kendi yaşam standartları, gelir ve gelişmişlik düzeyleri penceresinden algılamaya çalışmalarından kaynaklanmaktadır. Ancak nüfus değişim tahminleri göstermektedir ki; enerji politikalarının geleceğinde, yüksek gelir düzeyine sahip ülkelerin tercihlerinin etkileri giderek azalmaktadır. Diğer taraftan, düşük gelir grupları ve gelişmemiş ülkelerin de enerji dinamiklerinde etkileri giderek artmaktadır. Onların tercihleri tabloyu şekillendirecek, enerji açlıkları ise mevcut tahminleri ve gerçek dışı iyimser beklentileri ne yazık ki, altüst edecektir. ‘Yakarsa dünyayı garipler yakar’ sözündeki gibi küresel dinamiklerde bu toplumsal etkiyi gözlemleyebilmek oldukça önemlidir. Bu yüzden hedeflenen senaryoları, öngörülemeyen başarısız bir dekarbonizasyon politikası üzerinden modellemek yerine, öncelikle düşük gelir gruplarının eğilimlerini ve reflekslerini anlayarak yola çıkmak ve ona göre önlemler geliştirmek çok daha tutarlı olacaktır” diye konuştu.

Uzun vadeli enerji dengeleri ve tüketimlerine ilişkin projeksiyonları tahmin ve analiz ederken değerlendirilmesi gereken birçok temel etken bulunduğunu belirten Akyener, nüfus ve gelir düzeyi, toplumsal etkiler ve tercihler, birim maliyetler ve teknolojiye ulaşım, dünya ekonomisi, küresel ısınma, verimlilik, mücbir sebep etkileri, rezervler, tesisler ve lojistik imkanlar, yatırım ve piyasa koşulları gibi etkenlerin temel alınarak söz konusu raporun hazırlandığını söyledi.

‘DÜNYA ENERJİ GÖRÜNÜMÜ-2100 RAPOR AYRINTILARI’

Elektrikli araçların düşük ve orta gelirli gruplar arasında yayıldığı 2070’li yıllardan sonra petrol talebinin azalmaya başlayacağının altını çizen Akyener; “Düşük gelir gruplarının tercihleri, gelecek senaryolarını belirleyecektir. Bu, tutarlı tahminler için toplumsal analizlerin çok önemli olduğu anlamına gelmektedir. Elektrik talebi hızla artmaya devam edecektir. Yenilenebilir enerji üretimi, farklı gelir gruplarına sahip tüm ülkelerde büyüme hızını artıracaktır. Mevcut kanıtlanmış petrol ve doğalgaz rezervleri, tüketim tahminleri ile karşılaştırıldığında oldukça yetersizdir. Bu sebeple devrim niteliğinde dönüşümler gerçekleştirilemez ise, yeni petrol ve gaz rezervlerinin keşfedilmesi beklenmektedir. Petrolde ilgili hedeflerin gerçekleşmesi mümkündür. Lakin, ihtiyaç duyulan yeni gaz keşifleri noktasında soru işaretleri bulunmaktadır. Bu durumda hazırlanan bütün senaryoların buna duruma göre güncellenmesi gerekecektir. Dünya daha az kömür tüketmeye çalışsa da, fiyatlar, birim maliyetler ve yeni teknolojiler ile mevcut senaryoların değişimi muhtemeldir. Bu nedenle kömür tüketiminde daha az azalma beklenecektir. Ayrıca, yeni petrol ve gaz keşiflerinin yetersiz olması durumunda, kömür tüketiminin tekrar artmaya başlaması muhtemeldir. Kömür tüketimi tahminlerindeki bu yaklaşımlara ek olarak, daha çevreci kömür santralleri ve kömürden daha ucuz yöntemlerle hidrojen üretilmesini sağlayacak teknolojilerle birlikte tüm bu senaryoların güncellenmesi gerekecektir. Dekarbonizasyon (karbon salınımını azaltma) politikaları düşük ve orta gelirli ülkeler için önemsiz olmaya devam edecektir. Bu durum aynı zamanda Batılı ülkelerin küresel anlamda hedefledikleri CO2 emisyon politikalarının başarılı olamayacağı anlamına da gelmektedir. Buna ek olarak, küresel dekarbonizasyon hedeflerine ulaşmak için yeterli fon da bulunmamaktadır. Herkesi etkileyen doğal felaketlerin psikolojik etkilerinin dahi bu bağlamda senaryoları değiştirici bir tetikleyici olacağı beklentisi zayıftır. Şehirlere göç trendi de bu bağlamda önemlidir. Çin ve Hindistan en önemli enerji tüketicileri olacaktır. Dolayısıyla, enerji piyasalarının geleceği büyük ölçüde bu ülkelerin seçimleri ve politikaları tarafından yönlendirilecektir” dedi.

“BİRİNCİL ENERJİ TÜKETİMİ YÜZDE 91 CİVARINDA ARTACAK”

Toplam birincil enerji tüketiminin 2100 yılında küresel olarak yüzde 91 civarında artacağını ifade eden Akyener; “Bu artışın en az yüzde 30 daha fazla olmamasının arkasında enerji verimliliği çalışmalarının etkisi bulunmaktadır. Biyolojik tehditler ve KBRN saldırılarının yanında küresel nüfus artışı da ekonomi ve buna bağlı olarak da enerji dinamikleri için önemli konular olacaktır” diye konuştu.