‘Çalışan kadın, üreten kadındır’

Akaryakıt sektörünün duayenlerinden, kendisini sektörün gerçek bir emekçisi olarak tanıtan, OPET Yönetim Kurulu Kurucu Üyesi Nurten Öztürk’le, OPET’in madeni yağ distribütörlüğü ile başlayan hikâyesini, akaryakıt dağıtım sektörünü, sosyal sorumluluk projelerini ve iş hayatında kadının önemini konuştuk. “Çalışan kadın, üreten kadındır” diyen Öztürk, akaryakıt dağıtım sektöründe kadın çalışan sayısının artması gerektiğine dikkat çekti.

Sektörde erkek egemenliğinin hüküm sürdüğü 80’li yıllardan bu yana bir kadın olarak akaryakıt sektöründe varlığını sürdüren ve bu alanda kadının varlığının benimsenmesinde önemli bir role sahip olan OPET Yönetim Kurulu Kurucu Üyesi Nurten Öztürk; gerçek bir başarı öyküsü.

80’li yıllardan beri bu sektöre emek veriyor, halen yoğun bir tempoyla çalışıyorsunuz. Öğretmen bir çift olarak çıktığınız bu yolculuk nasıl başladı?

Kendimi, enerji sektörüyle yüz yüze geldiğimden bu yana sektörün en eski kadın çalışanlarından biri olarak görüyorum. Çünkü benim sektöre girdiğim 80’li yıllarda akaryakıt sektörü erkek sektörüydü. Hele ki üst düzey kadın çalışan bulmak mümkün değildi. Dolayısıyla akaryakıt sektörüne girmek cesaret işiydi. Biz madeni yağ işiyle başladık. Madeni yağ kısmında ise durum daha acıydı. İlk zamanlarda çevremdeki erkek çalışanlar bana ‘Bir kadının ne işi var burada’ gözüyle bakıyordu. Ancak madeni yağ dükkanında yarattığım değişim, gelen müşterilerle kurduğum iletişim ve ufak tefek detayları müşterinin seveceği şekilde onlara sunmam giderek bana alışmalarını sağladı. Hatta telefonla arayarak ‘Nurten Hanım orada mı?’ diye soruyorlardı. İşte bu bir kadının yarattığı farktı.

“KADININ GİRDİĞİ HER YERDE BİR DEĞİŞİM OLUR”

Sektördeki ilk kadınlardan biri olarak sektöre girişiniz kadının bu alandaki istihdamına önemli bir ışık tuttu. Siz sektöre giriş hikayenizin nasıl bir etki yarattığını düşünüyorsunuz?

Yaptığınız işi hakkıyla temsil ederseniz o zaman iyi bir örnek olursunuz ve diğer kadınlar da “Madem ki çalışılıyor, madem ki olabiliyor” diyerek daha rahat adım atarlar. Erkekler de “Kadınlar bu konuda gerçekten başarılı olabiliyor” diye daha fazla kadın istihdam etme cesareti bulabilirler. Bu yüzden benim sektöre girişim yeni bir kapı açtı diye düşünüyorum. İlk günden beri sürekli çalışan kadın sayısını artırmaya çalıştım, çalışıyorum. Her alanda çalışan kadın sayısının artması gerektiğine inanıyorum. Çünkü kadının girdiği her yerde bir değişim olur.
Aynı sosyal ortamın içinde bulunmak, çalışan bir erkeğin problemlerini görmek, onun çevresini görmek ve tanımak; aslında evlilik açısından da bir doping oluyor ve daha mutlu bir gelecek sağlıyor. Kadının sosyal alanda kendini geliştirmesi aynı zamanda yaptıkları iş alanında da kendini geliştirmesini sağlıyor. Erkeklerin kadını iş kadını olarak da görmesi gerekir.
Fikret Bey’i takdir ediyorum bu konuda, şaka yollu da olsa “Kadın ya da erkek, çalışmayana ekmek yok” der. Kendine güvenen erkek eşinin çalışmasını ister. Hayat müşterek, hayatın güçlüklerine birlikte göğüs germek isteyen o güçlükleri birlikte aşmak isteyen erkek de eşinin çalışmasını ister. Çalışan kadın bu ülkenin ihtiyacı olan kadındır.

Sektöre girişinizde eşiniz Fikret Öztürk nasıl bir rol oynadı?

Benim sektöre girişimi ‘Kadının sektöre ısınması’ olarak tanımlayabiliriz. Bu nedenle çok önemli bir adımdı. Sektöre girişimde Fikret Bey çok önemli rol oynadı. Çünkü, “Gel bana yardım et. Hiçbir şey yapmasan ve kasanın yanında otursan da yeter” dedi. Bu erkek dünyasına bir derstir aslında; kadına güven, kadınını çalıştırma ve çalışan kadının önünü açma dersi… Aynı zamanda, 80’li yıllarda erkeklerin de bu konuda çaba harcaması gerektiğinin en güzel kanıtıydı. Eğer günümüzde hala kadın, istenilen düzeyde iş alanlarına giremiyorsa ve hangi işletmede olursa olsun gerek yönetim katında gerek diğer alanlarda sayı olarak düşükse, bunun nedeni biraz da kadını oralara sokmak istemeyen erkeklerdir.

Bizim dünden bugüne geliş çizelgemiz, bir öğretmen çiftin başarı hikayesi ve aynı zamanda akaryakıt sektörünün bir gelişim ve değişim hikayesidir. Fikret Bey müşteri ilişkileri ve şirket hesapları gibi işleri yürütürken, ben de şirket içindeki işlerin yürütülmesi ve cari hesap kontrolleri gibi konularla ilgilenmeye başladım.

Biz Mersin’de, 10 yıl içinde Türkiye’nin en büyük madeni yağ ve akaryakıt distribütörü olduk. Bu 10 yıl bizim için birlikte başarıya ulaşmamızın ilk adımıydı. Bu, kadının akaryakıt sektörüne bir şeyler katabileceğinin de en güzel örneğidir.

‘BAYİ EŞLERİNİ ÇALIŞMAYA TEŞVİK EDİYORUZ’

Kadın çalışan sayısını artırmak adına yaptığınız çalışmalar neler?

Hiçbir iş kolay değil ama bilmediğiniz bir işi başarmak daha da zor. Bu nedenle herhangi bir işe girmek için cesaret, özgüven ve en önemlisi istikrar gerekiyor. Buradaki bir diğer önemli nokta ise, ‘yapacağım’ dediğin şeyde senin çevrende de ‘yapabilirsin’ diyenlerin olması. Onun için biz eşimle her zaman ne iş yaparsak yapalım paylaştık. O bana ‘yaparsın’ dedi, ben ona ‘yaparsın’ dedim. Böylece kendi yaptığımız alanlarda yapabileceğimizin en iyisini yapmaya çalıştık ve kendi alanlarımızı kendimiz yarattık.

İstasyonlarımızda son beş yıldır kadın market ve pompa görevlisi sayısını artırmaya devam ediyoruz. 2005 yılından bu yana biz bütün bayilerimiz bazında bayi eşlerini çalışmaya teşvik ediyoruz. Bazen eşlerine işletme açıyorlar, bazen kendi yanlarında çalışmalarını sağlıyor, istasyonların marketlerini, restoranlarını teslim ediyorlar. Ben özellikle “Temiz Tuvalet Kampanyası ve Yeşil Yol Projesi’ni kadınlara teslim ettim” deyip bayi eşlerini istasyonlarda görev almalarını sağlamaya çalıştım. Bizim çalışan kadınlar olarak bunu yapmamız gerekir, erkeklerin de bizi desteklemesi gerekir.

Kadın istihdamının artırılmasına yönelik tavsiyeleriniz neler?

Sektörümüzde ve diğer sektörlerde kadınlar günüyle ilgili özel etkinlikler düzenlendiğini görüyorum. Bunun gerçek anlamda olabilmesi için kadına çok da koşullu yaklaşmamak gerekiyor. Diyorlar ki ‘Çocuğu olacak, evlendikten sonra çalışacak mı, çalışmayacak mı? Birtakım problemleri olacak’, gerekirse yarı zamanlı çalışsın, kadınların önlerini açın. ‘Gece çalışmaları zor’ diyorlar, o halde gece vardiyasına vermezsiniz. Özellikle marketlerde kadın personelin bulunması, güler bir yüzün olmasının son derece işe yarayacağını düşünüyorum. Hem temizlik hem hijyen açısından da fark yaratacağını düşünüyorum. Sektöre tavsiyem çalışan kadın sayısını mutlaka ve mutlaka artırsınlar.

‘BİZ ARACIN YERİNE İNSANI VE YAKITIN YERİNE SEVGİYİ KOYDUK’

Uzun yıllardır akaryakıt dağıtım sektöründe hizmet veriyor, bunun yanı sıra hayata geçirdiğiniz sosyal sorumluluk projelerinizle de adınızdan söz ettiriyorsunuz. Bu projelerden ve bu projelerin halkta yarattığı etkiden bahseder misiniz?

Bana sektörü değiştiren kadın diyorlar. Yaptığım işlere göre çok çeşitli isimler takılıyor. Temiz Tuvalet Projesi ile ‘Tuvalet Devrimini Yaratan Kadın’ dediler. Yeşil Yol Projemizle milyonlarca ağaç diktik, bana ‘Doğa Ana’ diyenler oldu. Örnek Köy Projesi için köylere gittim, orada ana oldum bacı oldum hepsine, kurtarıcısı oldum o kadınların ve sorunlarını çözmeye, yanlarında olmaya çalıştım. Tarihe Saygı Projesi başladı, kimi ‘Atatürk’ün Kızı’, kimi ‘Şehitlerin Kızı’ dedi. Ben bütün bu isimlerle gurur duydum. Trafik Dedektifleri Projesi’ni başlattık, çeşitli etkinlikler yapıyor çocuklara ulaşıyoruz. Hepsinin gözlerinin içi gülüyor bakarken, bunlardan mutluluk duyuyorum. Ama bunların hiçbiri birkaç kelimeyle geçiştirilecek projeler değil. Bunların hepsi aslında ticari bir firmanın insana verdiği, içinde yaşadığı topluma verdiği değerin göstergesidir. Sektörün bunu doğru görmesini diliyoruz.

Yaptığımız her şeyi, ülkemize hizmet etmek için yaptık. Her bireyin, her kurumun içinde yaşadığı topluma karşı görevleri ve sorumlulukları vardır. Her şey para değil. Zannediliyor ki ticari bir firmaysan ticaret yapacaksın. Bu çok düz bir mantık. Bizim diğer şirketlerden ayrılmamızdaki en büyük fark budur. Biz OPET’i kurduktan sonra, akaryakıt istasyonu olduktan sonra çevremize şöyle bir baktık ve dedik ki biz aracın yerine insanı koymalıyız ve yakıtın yerine de sevgiyi. Dolayısıyla biz bir fark yarattık. İnsanlar soruyor ‘Neden OPET bu kadar seviliyor?’, anlaşılamıyor. Aslında halkımız bizi anladı. Halkımız bizim ne demek istediğimizi anladı, emek verdik halk bunu anladı, değer verdik, zaman ayırdık bunu anladı. O kadar içten yaptık ve içselleştirdik ki halkımız bizi anladı. Biz her şeyi birlikte yaptık. Kazandığımız, alın terimiz dediğimiz gelirimizden ayırdık, sosyal sorumluluk projelerine yatırdık. OPET kazanırsa siz kazanırsınız, OPET kazanırsa Türkiye kazanır.

Günümüzde sosyal sorumluluk projeleri geliri arttıracak, şirketin kazancını arttıracak birer araç olarak düşünülüyor. Bu yüzden de sosyal sorumluluk projesi olmuyor; ya sponsorluk düzeyinde kalıyor ya da hiç olmuyor. Bir şeyler yapılacaksa sektördeki tüm firmalarla birlikte el birliğiyle çok rahat yapabiliriz.

‘GİTTİĞİMİZ KÖYLERDE DEĞİŞİM YARATTIK’

Köylere gittiğiniz, halkla buluştuğunuz Örnek Köy Projesi ve Tarihe Saygı Projesi ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Örnek Köy Projesi ile köylere gittik, halkımızla kucaklaştık kucaklaşmaya devam ediyoruz. Ama mesele onların neye ne kadar ihtiyaçları olduklarını görebilmek ve onlara can suyu olabilmek. Gittiğimiz her yere umut götürdük. Kadına umut olduk, çocuğa umut olduk, erkeğe umut olduk. Sadece çalışmak anlamında değil eğitimle uğraştık. Eğitimler verdik. Köylerini güzelleştirdik. Tarihi turistik yerleri daha görülebilir hale getirdik. Köylüye gelen ziyaretçileri nasıl memnun edebilirler ve nasıl para kazanabilirler bunu öğretmeye çalıştık. Böylece gittiğimiz köylerde de değişim yarattık.

Tarihe Saygı Projesi ile Türkiye’nin göz bebeği olan bir yöreyi, ‘Girilemez, kimse taş üstüne taş koyamaz’ dediği bir yöreyi, bugün gelenlerin mutlaka teşekkür edebileceği -ki çoğu ulaşıyor bize çeşitli kanallarla- bir yöre haline getirdik. Orada yaşayanlar başlangıçta ‘Niye geldiniz?’ diyorlardı, şimdi ‘Ne olur bizi bırakmayın’ diyorlar. Biz hem yöre hem ülke kazandı diyoruz.

Son olarak da dediler ki ‘Truva’yı da bu projeye katın, Truva’nın size ihtiyacı var’ ve projemizi Truva’ya da taşıdık. Sonuç olarak bu projeler devam edecek. Okullara gitmeye de devam edeceğiz, bize ihtiyaçları olan insanların desteklerine koşmak bizim görevimiz. Ben emekçi bir kadınım, bir şeyler katabileceksem insanlara her zaman koşacağım.

OPET yalnız ticari bir firma değil. Ülkenin kazanması için OPET’in bu ülkeye kazandıklarını paylaşacak kadar kazanması ve kazandırması gerekiyor. Bu yüzden sloganımız ‘Gücümüz Türkiye Çünkü Biz OPET’iz’.

“HER AKARYAKIT İSTASYONU YEŞİL BİR VAHA OLACAK”

İstasyonlarınızı ve çevresini ağaçlandırdığınız, ormanlar yaptığınız Yeşil Yol projesinden bahseder misiniz?

Yeşil Yol Projesi’ne çıktığımız zaman istasyonlarımız ve çevresini ağaçlandıracağız dedim. Kendi içimizde bile ‘Görsellerimizi kapatır, çok ağaç dikmeyelim’ diyenler oldu. Dedim ki bundan sonra her akaryakıt istasyonu yeşil bir vaha olacak, görseller görünsün veya görünmesin. İnsanlar buraya dinlenmeye, nefes almaya gelecek. O zamana kadar istasyonlarda hiç peyzaj mimarı yoktu ve biz istasyonlarımız için peyzaj mimarıyla peyzaj projeleri çizdik, istasyonları ağaçlandırdık, yeşillendirdik. Ağaçlar diktik ve bayilerimize bunlara bakma yükümlülüğü verdiğimizde bunun bir maliyeti olmasına rağmen bayilerimiz bunu büyük bir yüreklilikle kabul ettiler, istediler ve gönüllü oldular. İstasyonun temizliğine ve hijyenine önem veren, dikilen ağaçlara iyi bakan istasyonlarımızın çevresini karayollarından izin alarak ağaçlandırdık. Eğer istasyon çevreleri yeterince müsait değilse, onların bulundukları illere bulvarlar ve ormanlar yaptık. 2004 yılında başladığımız bu proje ile diktiğimiz ağaçlar bugün herkese oksijen kaynağı oluyor. Bir araç kullanıcısının doğaya verdiği zararı engelleyebilmesi için yılda en az 12 ağaç dikmesi gerekiyor ama kaç sürücü 12 ağaç dikiyor? Biz de dört tam depo yakıt alana bir ağaç dikilecek şekilde organize olduk, böylece müşterilerimiz adına da ağaçlar diktik.

“İSTASYONLARIMIZ TOPLUMUN GÖZÜNDE FARK YARATTI”

Akaryakıt dağıtım sektöründe büyük bir etki yaratan Temiz Tuvalet Projesi’nin bu etkisi hakkında neler söylemek istersiniz?

Temiz Tuvalet Projesi’ni yapmamış olsaydık, karayollarında biz hala 2000’li yıllardaki o girilemez haldeki tuvaletleri görüyor olurduk, bundan eminim. Biz yalnızca tuvaletleri değiştirmedik. Hijyenimize güvenmeseydik tuvaletleri marketlerin içine alamazdık. Eğer bunu koruyamasaydık böyle bir şey yapmamız mümkün değildi. Onun için çok ciddi sistemler kurduk. Yalnız istasyonlarımız değil tüm Türkiye dedik. 9 milyon kişiye birebir eğitim verdik. Hayatımın yarısı yollarda geçti, gittiğimiz yerlerde her gün iki üç okula eğitim verdik. Bu toplu bir bilinçlendirme eğitimi oldu, bu nedenle de köklü bir değişim yarattı. Burada önemli olan devam ettirmek. Şunun çok iyi bilinmesi gerekiyor; temizlik ayrı hijyen ayrı. Hijyen sağlanmazsa yine hastalık olur. Bu yüzden sürdürülebilir olmak çok önemli.

İstasyonlarımızda yarattığımız bu fark, yeşilliğiyle, görsel güzelliğiyle ve temiz tuvaletleriyle fark yarattı. Bir yerin en itilen, en ihmal edilen yeri tuvaletleridir, biz de şöyle düşündük; ‘En ihmal edilen yeri güzelleşen bir yerin diğer tarafları kötü kalır mı?’ O zaman dedik ki bu topyekûn bir güzelleşmedir. Böylece istasyonlarımız toplumun gözünde fark yarattı.

Ben şirketiyle gurur duyan bir kadınım. Bütün bu projeleri hayata geçirirken arkamda OPET gibi bir şirket vardı. Projelerime inanmasaydı, inanıp destek olmasaydı bu projelerin hiçbiri olmazdı. Biz ne dernek ne de bir vakıfız, biz her şeyi kendi şirket bünyemizde yapıyoruz. Dolayısıyla burada hiçbir zaman tek başıma olmadım ama bütün bu projelerde başlangıcından uygulanmasına ve şu anki durumuna kadar ciddi katkılarım oldu. Adım adım da devam ediyoruz. Sosyal sorumluluk projelerimiz artık kurumsal kültürümüz oldu ve bu kültürü vizyonumuza taşıdık.

Son olarak sektörle ilgili neler söylemek istersiniz?

İstasyon istasyon geziyoruz bu çok önemli. İnsanları mutlu edecek ve onlara umut verecek yolları bizim yollardaki akaryakıt istasyonları olarak göstermemiz lazım. Şöyle bir baktığımız zaman Anadolu’ya yola çıkan herkesin tek güvencesi istasyonlardır. Tek güvenle girebileceği yerler istasyonlardır. İnsanlar oraya girdiğinde onları iyi ağırlayamazsak onları iyi karşılayamazsak zaten görevimizi iyi yapmamış oluruz.

En büyük uhdem ise akaryakıt istasyonlarında çalışan personelin kalıcı olmaması. Çok kısa sürelerde başka işleri tercih etmeleri. Sektör olarak bu problemi çözmemiz, orada çalışacak pompa görevlilerini daha iyi eğitmemiz gerekiyor. Bizim kendi içimizde eğitim gruplarımız var ve personelimizi kendi bünyemizde eğitmeye çalışıyoruz ama bu yine de sektörün bir sorunudur. Sektör olarak böyle bir eğitim alanına ihtiyacımız var. Nihai noktada müşteriyle burun buruna gelenler onlardır. Onları eğitecek, yetiştirecek ve maddi açıdan tatminkar hale getirecek bir iş ortamı yaratmak bizim görevimiz.